iltasyazilim
FD Üye
Önceden Verildimi BilmiyomArama motrundada araştırdım bulamadımEğer verildiyse Affola
Said Özdemir (D: 1927)
Kendi Eserini Parayla Aldı
“Üstad, bana dedi ki ‘Kardeşim, artık Risaleleri ne elle ne de teksirle yetiştiremiyoruz Çok talep var Risalei Nurların matbaada basılması hususunda manevî ihtar aldım Bediüzzaman, büyük Sözler’in daktilo edilmiş hali ve bir de bin 200 lira birikmiş parasını vererek, Risalelerin basımının yapılmasını ister:
“Ankara’da Atıf Ural, Mustafa Türkmenoğlu, Salih Özcan ve diğer bazı kardeşlerle birlikte Türkiye’de ilk defa Ayyıldız Matbaası’nda Risalei Nurlar basıldı ve o büyük Sözler’i ben ciltlettim Sonra onu Üstad’a götürdük Kalktı, bana sarıldı Kitabı bağrına bastı Odada dönüyor Sanki dünyaları bağışlamışsınız gibi ‘Değil mi ki bu eserler, bu gelen gençliğin okuyup anlayacağı bir lisanla eline geçti Elhamdülillah ben vazifemi yaptım’ dedi
‘Üstad, kendi kitabını parasıyla satın aldı’ Bediüzzaman, o bahtiyarlığı yaşarken kitabın fiyatını da sorar Ve kitabın satış fiyatının 25 lira olduğunu öğrenir: “Sizden almak istemiyoruz ‘Üstadım’ dedim ‘Sizin kendi eseriniz Hem bu işte sizin de paranız var Para mı vereceksiniz?’ ‘Evet kardeşim’ dedi ‘Bu işte ihlas olması için kendi eserimi, paramla almam lâzım’ 25 lirayı verdi ve bir tek Sözler aldı Dedi ki ‘Yalnız her 25 lirayı verene de vermeyin 25 kişiye okutturacağım diyenlere verin’ Demek ki esas fiyatı oydu O bize örnek oldu
Radyoda Risalei Nur Reklamı
Said Özdemir: “Bir reklâm pusulası yazıp Radyo Dairesi’ne götürdüm “Oradakiler normal olarak kelimeleri saydılar Otuz kelime vardı Üç gün çıkmasını istedim Vakit olarak da herkesin evine döndüğü yemek ve istirahat vakti olan akşam 7730 sıralarında olmasını istedim Bu arada bütün kardeşlere haber verdik Üstad da dinlemek için odasından arabaya inmişti Saat gelince spiker, ‘Risalei Nur müellifi büyük İslâm mütefekkiri Said Nur Sözler, Lem’alar, Mektubat, İşaratü’lİ’caz, Asayı Musa çıkmıştır İsteme adresi: ‘PK 444, UlusAnkara’ diye metni okudu
“Ertesi gün herkes yine radyo başında Fakat saat gelip geçmesine rağmen çıkmadı Hemen Radyo İdaresi’ne gittim ‘Para verdiğimiz halde reklâmlarımız niçin çıkmadı?’ diye sordum “Siz bizi aldatmışsınız Köşk’ten bizzat Reisicumhur telefon etti Bizi bir güzel payladı Paranızı alın, bir daha olmaz’ dediler Fakat bu tek reklâmın büyük tesiri oldu Birçok beraatlere vesile oldu Mahkemede, ‘Efendim devlet radyosunda reklâmı yapılan bir eser nasıl yasak olur?’ diyorlardı Hakim, Radyo Dairesi’nden sorunca, ‘Evet yapıldı’ diye cevap alınca beraat veriyorlardı
Mustafa Sungur (D: 1929)
Hakime Gerekli Cevabı Verdim
“Dehşet bir zaman yani Sorgu hakimi, Üstad’a benim yanımda, (haşa, sarığından dolayı) ‘Kuyruklu Kürt!’ diye bağırıyor İçindeki zehiri döküyor yani Ben de, ‘Tam tersine, o baştan başa nurdur, kemalatı insaniyenin zirvei bâlâsındadır’ diye bağırdım Mahkeme neticesinde Üstad 20 ay, Ceylan Çalışkan üç sene, Ahmet Fevzi ağabey 16 ay, ben de 6 ay ceza aldım
“Hazreti Üstad, iman nuruyla baktığı için Anadolu’yu çok severdi İslâm’ın ileri karakolu olarak bakardı Türkiye’ye Ve burada meskûn ahaliye kalbinin tâ derinliğinden şefkat gösterirdi Türk milletini çok severdi “Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur Bana zulmedenler, Türklük perdesi altına girmiş başka millettendir’ Yine, ‘Her milletten ziyade yüksek bir haslet, bir manevi kahramanlık Türklerde görüyorum’ derdi
Mustafa Sungur Anlatıyor:
Ankara’ya gidince Diyanet İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki ile görüştüm Üstad’dan fedâkârâne bahsetti Evvelden Darü’l Hikmeti’l İslamiye’de âzâ iken beraberlermiş Akseki, bize şunu anlattı: ‘Benden evvelki Diyanet Reisi Şerafettin Yaltkaya masonmuş, 8 dereceden Bana da çok şey yaptılar’ dedi Yani masonluğa girmediğini anlattı Sonra biz Üstad’ın yanına gittiğimizde, Üstad da zaten Ahmet Hamdi Akseki’ye külliyat gönderecekmiş Biz onları aldık ve bir de mektubu getirdik, takdim ettik Akseki ‘Ben dünyada o zamanlar Ürgüp müftüsü olan Abdülmecid (Ünlükul) gibi alim görmedim, artık Üstad’ın ilmini kıyas et’ dedi ‘Zaten hesaba girmez, vehbidir’ Üstad gönderdi ki, bunları neşret diye Menderes de emir vermişti Fakat o biraz ağır aldı işte
Mehmet Kırkıncı (D: 1928)
Önce Rüyamda Gördüm, Sonra Ziyaret Ettim
“Bir rüya gördüm Bizim köye üç saat mesafede, Toprakkara köyünün içindeyiz böyle Öyle bir cemaat var ki Cemaat hep böyle semavata bakıyor Semavatta da bulutlar var, ağarıyor ve kararıyor Dediler ki ‘Peygamberimiz (sas) oradan gelecek’ Ben de oraya bakıyorum Bir de baktım bulut yarıldı, kafası nur gibi, geliyor birisi Gelen Peygamber’imiz değildi Bediüzzaman’dı Öyle uyandım İlk rüyam oydu
Üstad’ı Ziyaret
“Tahiri Ağabey açtı kapıyı Zübeyr Ağabey falan var içeride Biraz sonra kapı açıldı, baktık Üstad Hazretleri Zannettim bulutların üzerinde Rüyadaki gibi Elimdeki risale formasını tashih ettirdim Üstad ‘Sizden benim istediğim gizlice muhabbet’ dedi O zaman anlamadım, daha sonra anladım Ben askerde iken, buna dikkat etmemiştim Askerî hapishanede iken Üstad, Süleyman Kaya ile bana selam gönderdi ve tedbirli olmaktan bahsetti ‘Biz bir hazine götürüyoruz Hazine devenin üzerinde, deve yumurtaların üzerinde gidiyor Ne deve devrilecek, ne yumurtalar kırılacak’ dedi Bunu Fethullah Hoca’ya da anlattım
26 Yıl Tıp Fakülteleri Kapansa Ne Olurdu?
“Bütün medreseler, tekkeler, zaviyeler, dergâhlar, din tedrisatı veren müesseseler kapanmıştı 1924’ten 1950’ye kadar dinî tedrisatla iştigal eden hiçbir müessese kalmamıştı Türkiye’de 26 sene tıp fakültesini kapatsalar, 26 sene harbiyeyi, hukuk fakültesini kapatsalar veya 26 sene mühendis yetişmezse Türkiye’nin hali ne olur?
Ortaköy Camii’nde 56 Kişi İle Cuma Namazı Kıldığımız Olurdu
Camiler başta olmak üzere, hastanenin mescidinden hapishaneye kadar, 52 yere camiden hat çektiler Cuma günleri vaaz ediyorum, Balıkesir olduğu gibi dinliyor Bir gün şikayet geldi, ‘ses kesiliyor’ diye Baktılar ki, camiden camiye hat verirken o arada, vaazı evinde dinlemek isteyenler de kablodan kaçak elektrik gibi hat çekmiş!
12 Mart’ta Mamak Askeri Cezaevi’nde yattık Yanımızda 9 Martçıların başında yer alan Doğan Avcıoğlu, Ali Sirmen, Mümtaz Soysal gibi solun aktif isimleri de vardı İçeride sohbet ediyoruz, onlar kendi adamlarıyla ben de 11 kişilik cemaatimle sohbet ediyorum Bunlar üniversite talebeleri Onlar da ara sıra bizi dinlemeye geliyor Hepsi kulak kabartıyor Doğan Avcıoğlu bir gün bana dedi ki: “Hoca hoca, bu anlattıkların doğru ise ya sen komünistsin, ya biz Müslüman’ız!
Yaşar Tunagur (D:1924)
“Bediüzzaman’ın Kabri Meselesini Önce Çözemedim
Celal Afşar anlatıyor: Bediüzzaman, ‘Benim kabrim çoklar tarafından bilinmeyecek’ demişti Ölünce ben dedim ki ‘Bunlarda da bir şey yokmuş! Hiç olmazsa, bunu eserlerine böyle yazmasa idi Ankara’da herkese dedim ki ‘Artık gelmeyin bana’ Sonra kardeşimiz Hasan Okur ‘Niye?’ dedi ‘Böyle böyle, hani kabri bilinmeyecekti, bak bütün dünya bildi, ne gerek vardı böyle “bilinmeyecek’ demeye dedim O da ‘Sabır kadar güzel bir şey var mı? Sabret bakalım!’ dedi ‘Neye sabredeceğim?’ dedim Çoklar tarafından bilindi işte, yarın sen git, ben de gideyim Urfa’ya, hepimiz görürüz O yine, ‘Çoklar tarafından bilinmeyecek’ dedi, ‘Hiç endişen olmasın’ Sonra tabii, 27 Mayıs’tan sonra kabri askeri idarece bilinmeyen bir yere götürüldü Üstadın vasiyeti de haklı çıktı Şimdi ben tabii anlatırken hep utanıyorum, bu benim için ciddi bir itiraf!
Hacı Kemal Erimez (19261997)
Hayatını Eğitime Adamıştı
Hacı Kemal Erimez, eğitimin sadece manevî yönleriyle değil, maddî yönleriyle de mükemmel olmasını arzu eder; çok defa da bu arzusunu gerçekleştirmek için elini cebine atmaktan kaçınmazdı Onun eğitim hizmeti için ne kadar maddî fedakârlıkta bulunduğunun ölçüsünü kimse tahmin edemiyor Nitekim Fatih Koleji, FEM Dersaneleri, Yamanlar Bu olayı teyit eden örneklerden sadece birkaçı Kemal Ağabey’e göre ideal mektep, maddî unsurlarıyla çağımızın insanını tatmin edecek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyede ve çapta olmalıydı O, okulun maddî yapısını, insan ruhuna ve psikolojisine tesir eden, eğitimi ve öğretimi tamamlayan bir unsur olarak görüyordu
* Tacikistan’ın onun hayatında ayrı bir yeri vardı Tacikistan’daki iç savaşa aldırmaksızın mermilerin arasında korkmadan koşuşturmuş ve Tacikistanlılara, altı tane okul açarak bütün finansını da karşılamıştı O artık ata yurduğun “Hacı Atası olmuştu Üst üste nükseden birçok hastalığa rağmen Orta Asya’ya gidip gelmeye devam etti Tacikistan’a uçacağı bir gün, rahatsızlığı o kadar arttı ki, bir daha ayağa kalkmamak üzere yattı Tacikistan’a uçamadı belki; ama on binlerin omzunda ebedî âleme kanatlandı, uçtu Allah rahmet eylesin
Prof Suat Yıldırım
Edirne’de Aynı Evde Kaldık
İlahiyat Fakültesi’ne girdiğinde arkadaşı Fikret Sönmez, onu Risalei Nur’la tanıştırır: “Dedi ki; ‘Medreseye gitmek ister misin?’ O anda içimden “medreseler çoktan kapatılmamış mıydı? demiştim Meğer Sönmez’in medreseden kasdı Risale okunan evler imiş
“Edirne’de Fethullah Gülen Hocaefendi ile birlikte aynı evi paylaştık İki oda bir holden ibaret eski bir evdi Ev ahşap, dışarıdan soğuk alan, bodrum katı boş bir evdi
“Özellikle dinî sahada kariyer yapanlar, Risalei Nur Külliyatı'ndan yeterli derecede istifade edemediler Ancak, son dönemde beş kıtada yüzlerce akademisyenin ilgilenip üzerinde araştırma yapmaları dikkate değer güzel bir gelişmedir
Said Özdemir (D: 1927)
Kendi Eserini Parayla Aldı
“Üstad, bana dedi ki ‘Kardeşim, artık Risaleleri ne elle ne de teksirle yetiştiremiyoruz Çok talep var Risalei Nurların matbaada basılması hususunda manevî ihtar aldım Bediüzzaman, büyük Sözler’in daktilo edilmiş hali ve bir de bin 200 lira birikmiş parasını vererek, Risalelerin basımının yapılmasını ister:
“Ankara’da Atıf Ural, Mustafa Türkmenoğlu, Salih Özcan ve diğer bazı kardeşlerle birlikte Türkiye’de ilk defa Ayyıldız Matbaası’nda Risalei Nurlar basıldı ve o büyük Sözler’i ben ciltlettim Sonra onu Üstad’a götürdük Kalktı, bana sarıldı Kitabı bağrına bastı Odada dönüyor Sanki dünyaları bağışlamışsınız gibi ‘Değil mi ki bu eserler, bu gelen gençliğin okuyup anlayacağı bir lisanla eline geçti Elhamdülillah ben vazifemi yaptım’ dedi
‘Üstad, kendi kitabını parasıyla satın aldı’ Bediüzzaman, o bahtiyarlığı yaşarken kitabın fiyatını da sorar Ve kitabın satış fiyatının 25 lira olduğunu öğrenir: “Sizden almak istemiyoruz ‘Üstadım’ dedim ‘Sizin kendi eseriniz Hem bu işte sizin de paranız var Para mı vereceksiniz?’ ‘Evet kardeşim’ dedi ‘Bu işte ihlas olması için kendi eserimi, paramla almam lâzım’ 25 lirayı verdi ve bir tek Sözler aldı Dedi ki ‘Yalnız her 25 lirayı verene de vermeyin 25 kişiye okutturacağım diyenlere verin’ Demek ki esas fiyatı oydu O bize örnek oldu
Radyoda Risalei Nur Reklamı
Said Özdemir: “Bir reklâm pusulası yazıp Radyo Dairesi’ne götürdüm “Oradakiler normal olarak kelimeleri saydılar Otuz kelime vardı Üç gün çıkmasını istedim Vakit olarak da herkesin evine döndüğü yemek ve istirahat vakti olan akşam 7730 sıralarında olmasını istedim Bu arada bütün kardeşlere haber verdik Üstad da dinlemek için odasından arabaya inmişti Saat gelince spiker, ‘Risalei Nur müellifi büyük İslâm mütefekkiri Said Nur Sözler, Lem’alar, Mektubat, İşaratü’lİ’caz, Asayı Musa çıkmıştır İsteme adresi: ‘PK 444, UlusAnkara’ diye metni okudu
“Ertesi gün herkes yine radyo başında Fakat saat gelip geçmesine rağmen çıkmadı Hemen Radyo İdaresi’ne gittim ‘Para verdiğimiz halde reklâmlarımız niçin çıkmadı?’ diye sordum “Siz bizi aldatmışsınız Köşk’ten bizzat Reisicumhur telefon etti Bizi bir güzel payladı Paranızı alın, bir daha olmaz’ dediler Fakat bu tek reklâmın büyük tesiri oldu Birçok beraatlere vesile oldu Mahkemede, ‘Efendim devlet radyosunda reklâmı yapılan bir eser nasıl yasak olur?’ diyorlardı Hakim, Radyo Dairesi’nden sorunca, ‘Evet yapıldı’ diye cevap alınca beraat veriyorlardı
Mustafa Sungur (D: 1929)
Hakime Gerekli Cevabı Verdim
“Dehşet bir zaman yani Sorgu hakimi, Üstad’a benim yanımda, (haşa, sarığından dolayı) ‘Kuyruklu Kürt!’ diye bağırıyor İçindeki zehiri döküyor yani Ben de, ‘Tam tersine, o baştan başa nurdur, kemalatı insaniyenin zirvei bâlâsındadır’ diye bağırdım Mahkeme neticesinde Üstad 20 ay, Ceylan Çalışkan üç sene, Ahmet Fevzi ağabey 16 ay, ben de 6 ay ceza aldım
“Hazreti Üstad, iman nuruyla baktığı için Anadolu’yu çok severdi İslâm’ın ileri karakolu olarak bakardı Türkiye’ye Ve burada meskûn ahaliye kalbinin tâ derinliğinden şefkat gösterirdi Türk milletini çok severdi “Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur Bana zulmedenler, Türklük perdesi altına girmiş başka millettendir’ Yine, ‘Her milletten ziyade yüksek bir haslet, bir manevi kahramanlık Türklerde görüyorum’ derdi
Mustafa Sungur Anlatıyor:
Ankara’ya gidince Diyanet İşleri Reisi Ahmet Hamdi Akseki ile görüştüm Üstad’dan fedâkârâne bahsetti Evvelden Darü’l Hikmeti’l İslamiye’de âzâ iken beraberlermiş Akseki, bize şunu anlattı: ‘Benden evvelki Diyanet Reisi Şerafettin Yaltkaya masonmuş, 8 dereceden Bana da çok şey yaptılar’ dedi Yani masonluğa girmediğini anlattı Sonra biz Üstad’ın yanına gittiğimizde, Üstad da zaten Ahmet Hamdi Akseki’ye külliyat gönderecekmiş Biz onları aldık ve bir de mektubu getirdik, takdim ettik Akseki ‘Ben dünyada o zamanlar Ürgüp müftüsü olan Abdülmecid (Ünlükul) gibi alim görmedim, artık Üstad’ın ilmini kıyas et’ dedi ‘Zaten hesaba girmez, vehbidir’ Üstad gönderdi ki, bunları neşret diye Menderes de emir vermişti Fakat o biraz ağır aldı işte
Mehmet Kırkıncı (D: 1928)
Önce Rüyamda Gördüm, Sonra Ziyaret Ettim
“Bir rüya gördüm Bizim köye üç saat mesafede, Toprakkara köyünün içindeyiz böyle Öyle bir cemaat var ki Cemaat hep böyle semavata bakıyor Semavatta da bulutlar var, ağarıyor ve kararıyor Dediler ki ‘Peygamberimiz (sas) oradan gelecek’ Ben de oraya bakıyorum Bir de baktım bulut yarıldı, kafası nur gibi, geliyor birisi Gelen Peygamber’imiz değildi Bediüzzaman’dı Öyle uyandım İlk rüyam oydu
Üstad’ı Ziyaret
“Tahiri Ağabey açtı kapıyı Zübeyr Ağabey falan var içeride Biraz sonra kapı açıldı, baktık Üstad Hazretleri Zannettim bulutların üzerinde Rüyadaki gibi Elimdeki risale formasını tashih ettirdim Üstad ‘Sizden benim istediğim gizlice muhabbet’ dedi O zaman anlamadım, daha sonra anladım Ben askerde iken, buna dikkat etmemiştim Askerî hapishanede iken Üstad, Süleyman Kaya ile bana selam gönderdi ve tedbirli olmaktan bahsetti ‘Biz bir hazine götürüyoruz Hazine devenin üzerinde, deve yumurtaların üzerinde gidiyor Ne deve devrilecek, ne yumurtalar kırılacak’ dedi Bunu Fethullah Hoca’ya da anlattım
26 Yıl Tıp Fakülteleri Kapansa Ne Olurdu?
“Bütün medreseler, tekkeler, zaviyeler, dergâhlar, din tedrisatı veren müesseseler kapanmıştı 1924’ten 1950’ye kadar dinî tedrisatla iştigal eden hiçbir müessese kalmamıştı Türkiye’de 26 sene tıp fakültesini kapatsalar, 26 sene harbiyeyi, hukuk fakültesini kapatsalar veya 26 sene mühendis yetişmezse Türkiye’nin hali ne olur?
Ortaköy Camii’nde 56 Kişi İle Cuma Namazı Kıldığımız Olurdu
Camiler başta olmak üzere, hastanenin mescidinden hapishaneye kadar, 52 yere camiden hat çektiler Cuma günleri vaaz ediyorum, Balıkesir olduğu gibi dinliyor Bir gün şikayet geldi, ‘ses kesiliyor’ diye Baktılar ki, camiden camiye hat verirken o arada, vaazı evinde dinlemek isteyenler de kablodan kaçak elektrik gibi hat çekmiş!
12 Mart’ta Mamak Askeri Cezaevi’nde yattık Yanımızda 9 Martçıların başında yer alan Doğan Avcıoğlu, Ali Sirmen, Mümtaz Soysal gibi solun aktif isimleri de vardı İçeride sohbet ediyoruz, onlar kendi adamlarıyla ben de 11 kişilik cemaatimle sohbet ediyorum Bunlar üniversite talebeleri Onlar da ara sıra bizi dinlemeye geliyor Hepsi kulak kabartıyor Doğan Avcıoğlu bir gün bana dedi ki: “Hoca hoca, bu anlattıkların doğru ise ya sen komünistsin, ya biz Müslüman’ız!
Yaşar Tunagur (D:1924)
“Bediüzzaman’ın Kabri Meselesini Önce Çözemedim
Celal Afşar anlatıyor: Bediüzzaman, ‘Benim kabrim çoklar tarafından bilinmeyecek’ demişti Ölünce ben dedim ki ‘Bunlarda da bir şey yokmuş! Hiç olmazsa, bunu eserlerine böyle yazmasa idi Ankara’da herkese dedim ki ‘Artık gelmeyin bana’ Sonra kardeşimiz Hasan Okur ‘Niye?’ dedi ‘Böyle böyle, hani kabri bilinmeyecekti, bak bütün dünya bildi, ne gerek vardı böyle “bilinmeyecek’ demeye dedim O da ‘Sabır kadar güzel bir şey var mı? Sabret bakalım!’ dedi ‘Neye sabredeceğim?’ dedim Çoklar tarafından bilindi işte, yarın sen git, ben de gideyim Urfa’ya, hepimiz görürüz O yine, ‘Çoklar tarafından bilinmeyecek’ dedi, ‘Hiç endişen olmasın’ Sonra tabii, 27 Mayıs’tan sonra kabri askeri idarece bilinmeyen bir yere götürüldü Üstadın vasiyeti de haklı çıktı Şimdi ben tabii anlatırken hep utanıyorum, bu benim için ciddi bir itiraf!
Hacı Kemal Erimez (19261997)
Hayatını Eğitime Adamıştı
Hacı Kemal Erimez, eğitimin sadece manevî yönleriyle değil, maddî yönleriyle de mükemmel olmasını arzu eder; çok defa da bu arzusunu gerçekleştirmek için elini cebine atmaktan kaçınmazdı Onun eğitim hizmeti için ne kadar maddî fedakârlıkta bulunduğunun ölçüsünü kimse tahmin edemiyor Nitekim Fatih Koleji, FEM Dersaneleri, Yamanlar Bu olayı teyit eden örneklerden sadece birkaçı Kemal Ağabey’e göre ideal mektep, maddî unsurlarıyla çağımızın insanını tatmin edecek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyede ve çapta olmalıydı O, okulun maddî yapısını, insan ruhuna ve psikolojisine tesir eden, eğitimi ve öğretimi tamamlayan bir unsur olarak görüyordu
* Tacikistan’ın onun hayatında ayrı bir yeri vardı Tacikistan’daki iç savaşa aldırmaksızın mermilerin arasında korkmadan koşuşturmuş ve Tacikistanlılara, altı tane okul açarak bütün finansını da karşılamıştı O artık ata yurduğun “Hacı Atası olmuştu Üst üste nükseden birçok hastalığa rağmen Orta Asya’ya gidip gelmeye devam etti Tacikistan’a uçacağı bir gün, rahatsızlığı o kadar arttı ki, bir daha ayağa kalkmamak üzere yattı Tacikistan’a uçamadı belki; ama on binlerin omzunda ebedî âleme kanatlandı, uçtu Allah rahmet eylesin
Prof Suat Yıldırım
Edirne’de Aynı Evde Kaldık
İlahiyat Fakültesi’ne girdiğinde arkadaşı Fikret Sönmez, onu Risalei Nur’la tanıştırır: “Dedi ki; ‘Medreseye gitmek ister misin?’ O anda içimden “medreseler çoktan kapatılmamış mıydı? demiştim Meğer Sönmez’in medreseden kasdı Risale okunan evler imiş
“Edirne’de Fethullah Gülen Hocaefendi ile birlikte aynı evi paylaştık İki oda bir holden ibaret eski bir evdi Ev ahşap, dışarıdan soğuk alan, bodrum katı boş bir evdi
“Özellikle dinî sahada kariyer yapanlar, Risalei Nur Külliyatı'ndan yeterli derecede istifade edemediler Ancak, son dönemde beş kıtada yüzlerce akademisyenin ilgilenip üzerinde araştırma yapmaları dikkate değer güzel bir gelişmedir