iltasyazilim
FD Üye
Kalbimiz, bir tür misafirhane gibidir Hayat boyu meydana gelen iç ve dış tesirlere ev sahipliği yapar durur Bu tesirlerin en önemlisi de, irade dışı meydana gelen iç fısıltılardan oluşur Bu fısıltıların bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötüdür Bu durumda ev sahibine düşen; iyileri ağırlayıp, kötüleri uğurlamaktır
Kalbimiz, düşünce ve eylemlerimizi şekillendiren bazı iç fısıltıların adeta harman olduğu bir alandır Pek de isteğimize bağlı olmayan bu seslere “hâtır adı verilir (Hatıra kelimesi de buradan gelir Fakat Türkçe’de hatıra kelimesi burada dediğimiz anlamında kullanılmaz)
Hâtırlar, iç dünyamızda yankılanan etkili telkin unsurlarıdır ve iradeyi yönlendirme gücüne sahiptir Birçok hareketimiz kalbimize doğan bu sesin somutlaşmış halidir Denilir ki: Her iç ses, karşılık gördüğü nispette arzuya dönüşür Arzu azmi, azim niyeti, niyetse azaları harekete geçirir
İlham ve vesvese
İslâm alimleri arzu ve yönelmeyi kamçılayan iç sesleri iki kısımda incelerler Bir kısmı, kötülüğe, şerre davet ederken, diğer bir kısmı iyiliğe, hayra davet eder Bu seslerin, vicdan ve sağduyu diye de adlandırılan hayra davet edici türüne “ilham, şerre davet eden türüne “vesvese denir İlham melek tarafından, vesvese ise şeytan tarafından telkin edilir
Büyük hadis alimimiz Tirmizî Hazretleri’nin rivayetine göre Hz Peygamber sav Efendimiz buyurmuştur ki:
“Şeytan da melek de insanoğluna sokularak onun kalbine birtakım şeyler atarlar Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır Meleğin işi, hayra çağırmak ve hakkı doğrulamaktır
Kim içinde hakka, hayra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa, bilsin ki bu Allah’tandır ve hemen Allah Tealâ’ya hamd etsin Kim de içinde şer ve inkâra çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah’a sığınsın
Efendimiz sav böyle buyurduktan sonra şu ayeti kerimeyi okumuştur: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur Size kötülüğü emreder (Bakara, 268)
Şeytanın tek silahı
Bilindiği üzere şeytanın tek gayesi insanı kendisi gibi cehenneme sürüklemektir O, bu gayesine ulaşmak için Cenabı Hak’tan izin almış ve şöyle demiştir: “Öyleyse beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım Sen de çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın (A’raf, 1617)
Şeytan, gelecek endişesine sevk etmekle dünya tutkusunu artırır Olan bitenle aldatarak dinde şüpheye düşürür Günah ve kötülükleri güzel gösterir ve böylece yaklaşır
Ancak şeytan bunların hiçbirini kendini göstererek yapmaz Çünkü o vakit hiç kimse ona uymaz Hal böyle olunca çeşitli hile ve aldatmalara başvurur Gizlenmiş, maskelenmiş bir şekilde siner, durmadan fısıldar
Sevgili Peygamberimiz sav şeytanın nasıl bir hilebaz, ne tür bir vesveseci olduğunu şöyle bildiriyor: “Muhakkak ki şeytan, ademoğlunun bütün yollarında oturur Önce İslâm yolu üzerinde oturur ve ona (vesvese vererek) der ki: ‘Ananın babanın dinini terk edip müslüman mı olmak istiyorsun?’ Kul onu dinlemez müslüman olursa, bu sefer de (İslâm uğruna hicret etmesini önlemek için) hicret yolu üzerine oturur ve ona (yine vesvese verip) der ki; ‘Şu vatanını, şu havayı terk edip nereye gideceksin?’ Eğer onu dinlemez de hicret ederse, bu sefer cihat yolu üzerine oturur Der ki: ‘Savaşmak, öldürmek ve nihayet ölmek değil mi? Sonuçta ailen ve servetin başkalarına kalacak değil mi?’ Kim şeytanın vesvesesine kapılmadan cihada gider de ölürse, onu cennetine koymak, Allah Tealâ üzerine hak olur Eğer düşman tarafından öldürülürse, cennetlik ve şehit olur Cihada giderken hayvanından düşüp ölse dahi Allah onu cennetine koyar (Ahmed b Hanbel, Neseî)
İlk vesvese
Kur’anı Kerim, şeytanın vesvesesine maruz kalan ilk insanların atamız Hz Adem ile Hz Havva annemizin (selam üzerlerine olsun) olduğunu şöyle kaydeder: “Derken, şeytan onların kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve şöyle dedi: Sizi Rabbiniz başka bir şey için değil, sırf melek olacağınız yahut ebedi şekilde kalanlardan olacağınız için bu ağaçtan uzak tuttu (A’raf, 20)
Halbuki Cenabı Hak: “Ey Adem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (Tâhâ,117) diye uyarmıştı Buna rağmen şeytan vesvesesini kullanarak onları bu ağacın meyvesinden yemeye ikna etti Bu da onların cennetten çıkarılmalarına sebep oldu
Şeytanın apaçık düşman olduğu konusunda Hz Adem Aleyhisselam’dan günümüze kadar tüm insanlar uyarılmışlardır Cenabı Hak bunu şu ayeti kerimesiyle teyit eder: “Ey ademoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır demedim mi? (Yasin, 60)
Vesveselerden sorumlu muyuz?
Aklımıza şu soru gelebilir: Vesvese kötü bir şey olduğuna göre, kalbimize gelen vesveselerden acaba hesaba çekilecek miyiz?
Bu soruyu doğru cevaplayabilmek için bir iş gerçekleşmeden önce kalpte cereyan eden dört aşamadan söz etmek gerekir: Bunlardan ilki kalbe bir hâtırın gelmesi, bir sözün, düşüncenin kalpte harekete geçmesidir İkincisi buna karşılık bir meyil olması, heyecan duyup, rağbet edilmesidir Üçüncüsü, kalbin bu işi yapma üzerine hükmetmesi, son kararını vermesidir Dördüncüsü ise azmetmek, ameli hayata geçirmek için kalben niyet etmektir
Kalbin ilk iki hali olan hâtır ile meyil irade dışı meydana geldikleri için bir sorumluluğa yol açmazlar Sevgili Peygamberimiz’in: “Allah Tealâ ümmetimi, hatırlarına gelen şeyleri yapmadıkları veya konuşmadıkları sürece o şey yüzünden hesaba çekmeyecektir (Buharî) hadisi buna delildir
Gelelim karar ve azmetmeye Bunların her ikisi de kasıtlı ve isteyerek meydana geldikleri için mesuliyet gerektirir Cenabı Hakk’ın: “Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz Fakat kasıtlı yaptığınız yeminleriniz yüzünden sizi sorumlu tutar (Maide, 89) ayeti ile Efendimiz sav’in “İnsanlar niyetleri üzere haşrolurlar (İbn Mace) hadisi buna delil gösterilebilir
Fakat her şeye rağmen Allah’ın merhameti galiptir ve bir kalp, kötülükte karar kılıp, bu kötülüğü yapmaya azmettiği zaman bile melekler kulun o kötülükten dönme ihtimalini göz önünde bulundurarak hemen günah yazmazlar Bu süre içerisinde insan Allah’tan korkup kötülükten vazgeçerse kendisine bir sevap yazılır
Buharî ve Müslim Hazretlerinin rivayet ettiğine göre, Allah Tealâ meleklerine şöyle emreder: “Kulum kötü bir amel yapmaya karar verdiği zaman, onu yapmadıkça yazmayın Şayet o günahı işlerse ona bir günah yazın Eğer kulum o ameli yapmayı benim rızam için terk ederse, ona bir sevap yazın Şayet iyilik yaparsa en az on misli olmak üzere, yedi yüz misline kadar ona sevap yazın
Vesveseden kimler etkilenir?
Vesvese ancak şeytanı dost edinen kimseleri etkiler Bu durum Kur’anı Kerim’de şöyle dile getirilmiştir: “Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır (Nahl, 100)
Şeytanın salih kullar üzerinde hiçbir etkisi bulunmamaktadır Nitekim Cenabı Hak şöyle buyurur: “Benim gerçek kullarım (var ya), senin onlar üzerinde hiçbir hakimiyetin yoktur (İsra, 65) Diğer yandan, iman edip Rablerine tevekkül eden kimselerin, kalplerine gelen vesveselerden etkilenmedikleri şöyle haber verilir: “İman edip Rablerine tevekkül edenler üzerinde şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur (Nahl, 99)
Buradan anlaşılıyor ki, şeytanın vesvesesi ancak Rahman’ın yolunu terk edenleri, onu umursamayıp nefsini arkadaş edinenleri etkileyebilir Cabir b Ubeyd ks diyor ki: Alâ b Ziyad’a içimdeki vesveseden şikayet ettim Dedi ki: “Kalp, uğranılan bir ev gibidir Bir şey varsa alır, yoksa bırakıp gider Yani heva ve heves olmayan gönüle şeytan girmez (İhya, III62)
Şeytanın vesveseleri de her insana göre farklıdır Tıpkı bir düşmanın, her savaş için farklı stratejiler kullanması gibi Bu vesveselerin belki de en tehlikeli olanı, şeytanın kalbe şüphe tohumları atıp inancı sarsmaya çalışmasıdır Şeytan bu yöntemi, daha çok dini yeni yeni tanımaya başlayan veya kulaktan dolma bilgilerle yürümeye çabalayan insanlar üzerinde tatbik eder
Eğer kişi kalbine gelen şüphe karşısında sıkı durur da Alah Tealâ’nın izniyle def etmeyi başarırsa, bu defa küfür veya edep dışı sayılacak düşünceleri akla getirmeye çalışır Öyle ki insan, “keşke ölseydim de aklıma böyle şeyler gelmeseydi der Sonra, aklından geçen o şeyden dolayı çok büyük günaha girdiğini zannederek inanılmaz derecede üzülür
Şeytanın istediği de budur: Onu telaşlandırıp dinden çıkmakla korkutmak Çünkü kişi dinden çıktığına inandığında: “Zaten ben mahvolmuş biriyim, artık günah işlesem ne olur, işlemesem ne olur ruh hâlini yaşayacaktır Halbuki böyle durumlarda endişeye kapılmamak gerekir Çünkü bu vesveseler insana ait değildir
Vesveseden korunmak için
Kalbe gelen düşünceleri dinî ölçülerle karşılaştırıp ona göre hareket etmek doğru ve kolay bir yoldur Yoksa, kalbe gelen şeyleri hemen kabullenip dinî hükmünü öğrenmeden hareket etmek yanlıştır
Bu arada kalbe gelen vesvesenin üzerinde durmak, onu gözde büyütmek de anlamsızdır Vesveseden korunmanın en etkili yolu ise Allah Tealâ’yı anmak, zikretmektir Şeytanın giriş yolu kalp olduğuna göre, kalbin güçlenerek heva ve hevesi üzerinden atması şeytanın yolunu kapatacaktır Zaten tasavvuftaki eğitimin gayelerinden biri de işte bu şekilde kalbi şeytanın cirit attığı bir meydan olmaktan çıkarıp Allah Tealâ’ya ait kılmaktır
Allah anıldığı zaman şeytan susar O nedenle kul, Kerim olan Rabbini her fırsatta anmalı, şeytanın vesvesesini savması için O’na sığınmalıdır A’raf suresi 200 ayette şöyle buyurulur: “Eğer şeytandan bir fit (bir vesvese) gelip seni dürterse, hemen Allah’a sığın Çünkü O hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir
“De ki: Rabbim, şeytanların kışkırtmasından sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım (Mü’minûn, 9798)
Kalbimiz, düşünce ve eylemlerimizi şekillendiren bazı iç fısıltıların adeta harman olduğu bir alandır Pek de isteğimize bağlı olmayan bu seslere “hâtır adı verilir (Hatıra kelimesi de buradan gelir Fakat Türkçe’de hatıra kelimesi burada dediğimiz anlamında kullanılmaz)
Hâtırlar, iç dünyamızda yankılanan etkili telkin unsurlarıdır ve iradeyi yönlendirme gücüne sahiptir Birçok hareketimiz kalbimize doğan bu sesin somutlaşmış halidir Denilir ki: Her iç ses, karşılık gördüğü nispette arzuya dönüşür Arzu azmi, azim niyeti, niyetse azaları harekete geçirir
İlham ve vesvese
İslâm alimleri arzu ve yönelmeyi kamçılayan iç sesleri iki kısımda incelerler Bir kısmı, kötülüğe, şerre davet ederken, diğer bir kısmı iyiliğe, hayra davet eder Bu seslerin, vicdan ve sağduyu diye de adlandırılan hayra davet edici türüne “ilham, şerre davet eden türüne “vesvese denir İlham melek tarafından, vesvese ise şeytan tarafından telkin edilir
Büyük hadis alimimiz Tirmizî Hazretleri’nin rivayetine göre Hz Peygamber sav Efendimiz buyurmuştur ki:
“Şeytan da melek de insanoğluna sokularak onun kalbine birtakım şeyler atarlar Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır Meleğin işi, hayra çağırmak ve hakkı doğrulamaktır
Kim içinde hakka, hayra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa, bilsin ki bu Allah’tandır ve hemen Allah Tealâ’ya hamd etsin Kim de içinde şer ve inkâra çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah’a sığınsın
Efendimiz sav böyle buyurduktan sonra şu ayeti kerimeyi okumuştur: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur Size kötülüğü emreder (Bakara, 268)
Şeytanın tek silahı
Bilindiği üzere şeytanın tek gayesi insanı kendisi gibi cehenneme sürüklemektir O, bu gayesine ulaşmak için Cenabı Hak’tan izin almış ve şöyle demiştir: “Öyleyse beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım Sen de çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın (A’raf, 1617)
Şeytan, gelecek endişesine sevk etmekle dünya tutkusunu artırır Olan bitenle aldatarak dinde şüpheye düşürür Günah ve kötülükleri güzel gösterir ve böylece yaklaşır
Ancak şeytan bunların hiçbirini kendini göstererek yapmaz Çünkü o vakit hiç kimse ona uymaz Hal böyle olunca çeşitli hile ve aldatmalara başvurur Gizlenmiş, maskelenmiş bir şekilde siner, durmadan fısıldar
Sevgili Peygamberimiz sav şeytanın nasıl bir hilebaz, ne tür bir vesveseci olduğunu şöyle bildiriyor: “Muhakkak ki şeytan, ademoğlunun bütün yollarında oturur Önce İslâm yolu üzerinde oturur ve ona (vesvese vererek) der ki: ‘Ananın babanın dinini terk edip müslüman mı olmak istiyorsun?’ Kul onu dinlemez müslüman olursa, bu sefer de (İslâm uğruna hicret etmesini önlemek için) hicret yolu üzerine oturur ve ona (yine vesvese verip) der ki; ‘Şu vatanını, şu havayı terk edip nereye gideceksin?’ Eğer onu dinlemez de hicret ederse, bu sefer cihat yolu üzerine oturur Der ki: ‘Savaşmak, öldürmek ve nihayet ölmek değil mi? Sonuçta ailen ve servetin başkalarına kalacak değil mi?’ Kim şeytanın vesvesesine kapılmadan cihada gider de ölürse, onu cennetine koymak, Allah Tealâ üzerine hak olur Eğer düşman tarafından öldürülürse, cennetlik ve şehit olur Cihada giderken hayvanından düşüp ölse dahi Allah onu cennetine koyar (Ahmed b Hanbel, Neseî)
İlk vesvese
Kur’anı Kerim, şeytanın vesvesesine maruz kalan ilk insanların atamız Hz Adem ile Hz Havva annemizin (selam üzerlerine olsun) olduğunu şöyle kaydeder: “Derken, şeytan onların kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve şöyle dedi: Sizi Rabbiniz başka bir şey için değil, sırf melek olacağınız yahut ebedi şekilde kalanlardan olacağınız için bu ağaçtan uzak tuttu (A’raf, 20)
Halbuki Cenabı Hak: “Ey Adem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (Tâhâ,117) diye uyarmıştı Buna rağmen şeytan vesvesesini kullanarak onları bu ağacın meyvesinden yemeye ikna etti Bu da onların cennetten çıkarılmalarına sebep oldu
Şeytanın apaçık düşman olduğu konusunda Hz Adem Aleyhisselam’dan günümüze kadar tüm insanlar uyarılmışlardır Cenabı Hak bunu şu ayeti kerimesiyle teyit eder: “Ey ademoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır demedim mi? (Yasin, 60)
Vesveselerden sorumlu muyuz?
Aklımıza şu soru gelebilir: Vesvese kötü bir şey olduğuna göre, kalbimize gelen vesveselerden acaba hesaba çekilecek miyiz?
Bu soruyu doğru cevaplayabilmek için bir iş gerçekleşmeden önce kalpte cereyan eden dört aşamadan söz etmek gerekir: Bunlardan ilki kalbe bir hâtırın gelmesi, bir sözün, düşüncenin kalpte harekete geçmesidir İkincisi buna karşılık bir meyil olması, heyecan duyup, rağbet edilmesidir Üçüncüsü, kalbin bu işi yapma üzerine hükmetmesi, son kararını vermesidir Dördüncüsü ise azmetmek, ameli hayata geçirmek için kalben niyet etmektir
Kalbin ilk iki hali olan hâtır ile meyil irade dışı meydana geldikleri için bir sorumluluğa yol açmazlar Sevgili Peygamberimiz’in: “Allah Tealâ ümmetimi, hatırlarına gelen şeyleri yapmadıkları veya konuşmadıkları sürece o şey yüzünden hesaba çekmeyecektir (Buharî) hadisi buna delildir
Gelelim karar ve azmetmeye Bunların her ikisi de kasıtlı ve isteyerek meydana geldikleri için mesuliyet gerektirir Cenabı Hakk’ın: “Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz Fakat kasıtlı yaptığınız yeminleriniz yüzünden sizi sorumlu tutar (Maide, 89) ayeti ile Efendimiz sav’in “İnsanlar niyetleri üzere haşrolurlar (İbn Mace) hadisi buna delil gösterilebilir
Fakat her şeye rağmen Allah’ın merhameti galiptir ve bir kalp, kötülükte karar kılıp, bu kötülüğü yapmaya azmettiği zaman bile melekler kulun o kötülükten dönme ihtimalini göz önünde bulundurarak hemen günah yazmazlar Bu süre içerisinde insan Allah’tan korkup kötülükten vazgeçerse kendisine bir sevap yazılır
Buharî ve Müslim Hazretlerinin rivayet ettiğine göre, Allah Tealâ meleklerine şöyle emreder: “Kulum kötü bir amel yapmaya karar verdiği zaman, onu yapmadıkça yazmayın Şayet o günahı işlerse ona bir günah yazın Eğer kulum o ameli yapmayı benim rızam için terk ederse, ona bir sevap yazın Şayet iyilik yaparsa en az on misli olmak üzere, yedi yüz misline kadar ona sevap yazın
Vesveseden kimler etkilenir?
Vesvese ancak şeytanı dost edinen kimseleri etkiler Bu durum Kur’anı Kerim’de şöyle dile getirilmiştir: “Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır (Nahl, 100)
Şeytanın salih kullar üzerinde hiçbir etkisi bulunmamaktadır Nitekim Cenabı Hak şöyle buyurur: “Benim gerçek kullarım (var ya), senin onlar üzerinde hiçbir hakimiyetin yoktur (İsra, 65) Diğer yandan, iman edip Rablerine tevekkül eden kimselerin, kalplerine gelen vesveselerden etkilenmedikleri şöyle haber verilir: “İman edip Rablerine tevekkül edenler üzerinde şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur (Nahl, 99)
Buradan anlaşılıyor ki, şeytanın vesvesesi ancak Rahman’ın yolunu terk edenleri, onu umursamayıp nefsini arkadaş edinenleri etkileyebilir Cabir b Ubeyd ks diyor ki: Alâ b Ziyad’a içimdeki vesveseden şikayet ettim Dedi ki: “Kalp, uğranılan bir ev gibidir Bir şey varsa alır, yoksa bırakıp gider Yani heva ve heves olmayan gönüle şeytan girmez (İhya, III62)
Şeytanın vesveseleri de her insana göre farklıdır Tıpkı bir düşmanın, her savaş için farklı stratejiler kullanması gibi Bu vesveselerin belki de en tehlikeli olanı, şeytanın kalbe şüphe tohumları atıp inancı sarsmaya çalışmasıdır Şeytan bu yöntemi, daha çok dini yeni yeni tanımaya başlayan veya kulaktan dolma bilgilerle yürümeye çabalayan insanlar üzerinde tatbik eder
Eğer kişi kalbine gelen şüphe karşısında sıkı durur da Alah Tealâ’nın izniyle def etmeyi başarırsa, bu defa küfür veya edep dışı sayılacak düşünceleri akla getirmeye çalışır Öyle ki insan, “keşke ölseydim de aklıma böyle şeyler gelmeseydi der Sonra, aklından geçen o şeyden dolayı çok büyük günaha girdiğini zannederek inanılmaz derecede üzülür
Şeytanın istediği de budur: Onu telaşlandırıp dinden çıkmakla korkutmak Çünkü kişi dinden çıktığına inandığında: “Zaten ben mahvolmuş biriyim, artık günah işlesem ne olur, işlemesem ne olur ruh hâlini yaşayacaktır Halbuki böyle durumlarda endişeye kapılmamak gerekir Çünkü bu vesveseler insana ait değildir
Vesveseden korunmak için
Kalbe gelen düşünceleri dinî ölçülerle karşılaştırıp ona göre hareket etmek doğru ve kolay bir yoldur Yoksa, kalbe gelen şeyleri hemen kabullenip dinî hükmünü öğrenmeden hareket etmek yanlıştır
Bu arada kalbe gelen vesvesenin üzerinde durmak, onu gözde büyütmek de anlamsızdır Vesveseden korunmanın en etkili yolu ise Allah Tealâ’yı anmak, zikretmektir Şeytanın giriş yolu kalp olduğuna göre, kalbin güçlenerek heva ve hevesi üzerinden atması şeytanın yolunu kapatacaktır Zaten tasavvuftaki eğitimin gayelerinden biri de işte bu şekilde kalbi şeytanın cirit attığı bir meydan olmaktan çıkarıp Allah Tealâ’ya ait kılmaktır
Allah anıldığı zaman şeytan susar O nedenle kul, Kerim olan Rabbini her fırsatta anmalı, şeytanın vesvesesini savması için O’na sığınmalıdır A’raf suresi 200 ayette şöyle buyurulur: “Eğer şeytandan bir fit (bir vesvese) gelip seni dürterse, hemen Allah’a sığın Çünkü O hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir
“De ki: Rabbim, şeytanların kışkırtmasından sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım (Mü’minûn, 9798)