nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
Molla Gürani hakkında veri
Molla Gürani biyografi
Molla Gürani ( 09101409) (28101487)
Osmanlı âlimlerinden ve büyük velî Dördüncü Osmanlı şeyhulislâmı İsmi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî, lakabı Şerefüddîn, Şihâbüddîn ve Molla Gürânî'dir Daha çok Molla Gürânî lakabıyla tanınıp, meşhûr oldu 1410 (H813) senesinde, Sûriye'nin Gürân kasabasına tabi bir köyde doğdu Doğduğu yere nisbetle Gürânîdenilmiştir
Molla Gürânî, minik yaşta Kur'ânı kerîmi ezberledi Sarf, nahiv, beyân, meânî gibi âlet ve kırâat ilmini öğrendi Sonradan ilim öğrenmek için Bağdât, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti On yedi yaşında iken de Şam'a gidip, bir müddet oradaki âlimlerden ders alıp, ilim tahsîl etti Şam'dan Kâhire'ye gittiKâhire'de zamânın âlimlerinden ders alarak; kırâat, tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini öğrendi ve bu ilimlerde icâzet aldı O devrin en meşhûr âlimi İbni Hacer Askalânî'den hadîs ve fıkıh ilmine dâir eserler okudu Bu hocasından okuduğu eserler aralarında, Sahîhi Buhârî ve fıkıh ilminde meşhûr eserler vardıHadîs ilminde İbni Hacer Askalânî'den icâzet aldı Molla Gürânî bu şekilde çalışarak tahsîlini tamamladıktan sonradan; tefsîr, kırâat, hadîs ve fıkıh ilimlerinde değerli bir âlim olarak yetiştiYavaş yavaş tanınmaya ve Kâhire'deki medreselerde ders vermeye başladı Memlûk Devleti hükümdarları ile devletin ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münâzaralara girdi İlmi ve fesâhati, güzel konuşmasıyla kısa zamanda tanındı Hattâ Kâhire'de herkese açık bir ders verdi Dersini dinleyen âlimler, onun ilimdeki üstünlüğünü takdîr ettiler Hocası İbni Hacer Askalânî ona icâzet verdikten sonradan, Sahîhi Buhârî'yi gâyet hoş bir mahâretle okuttuğunu kanımca görüp, şâhid oldu Bundan daha sonra hayâtının bir bölümünü Kâhire ve Şam taraflarında geçirip İstanbul'a geldi İstanbul'a gelişi, hayâtında değişikliğe yol açtı Önce Şâfiî mezhebindeydi Sonradan Hanefî mezhebine geçti
Molla Gürânî'nin İstanbul'a gelişi şöyle vukû bulmuştur: O devrin meşhûr Osmanlı âlimlerindenMolla Yegân hacca gittiğinde, Kâhire'ye uğradı Orada Molla Gürânî'yi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görür görmez, İstanbul'a getirmek istedi Lütuf ve iltifât göstererek istanbul'a gelmesini söyledi O da bu teklifi kabûl edip, Molla Yegân ile birlikte İstanbul'a geldi Meşhûr âlim MollaYegân, hacdan dönüp İstanbul'a gelince, Sultan İkinci Murâd Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı Sohbet esnasında Pâdişâh; Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin?diye sordu Bunun üzerine Molla Yegân; Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdimdedi Şimdi nerededir?deyince; Bâbüsseâdede beklemektedirdedi Bunun üzerine Pâdişâh, onu içeri getirmelerini söyledi Molla Gürânî içeri girip, selâm verdi, el öptü Sohbet sırasında Molla Gürânî'nin konuşması ve hâli, pâdişâhın hoşuna gitti Onu önce, dedesi Murâdı Hüdâvendigâr Gâzî'nin eski kaplıcadaki medresesine daha sonra da Yıldırım Medresesine müderris tâyin etti Bu Nedenle bir müddet bu vazifede bulunduBundan sonradan da Sultan İkinci Murâd Hân, Molla Gürânî'yi oğlu Şehzâde Mehmed'in yâni Fâtih'in yetiştirilmesi ile görevlendirdi
Şehzâde Mehmed (Fâtih), bu sırada Manisa'da emîrdi Babası İkinci Murâd Hân, oğlunun (Fâtih'in) yetişmesi ve eğitilmesi için pekçok âlimi ona öğretmen olarak göndermişti Ama Şehzâde Mehmed, zekî ve celalli olduğundan, giden hocalar onu bir türlü derse yanaştıramamıştı Bu sebeple pâdişâh İkinci Murâd Hân, oğlunu yetiştirecek heybetli bir muallim arıyordu Molla Gürânî'nin heybetli ve vakûr bir âlim olduğunu görerek, sert tutumunu duyup, bu meslek için onu tâyin etti Onun iyi bir eğitimden geçmesini istediğini söyleyip, gerekirse dövebileceğini de işâret etti Bunun üstüne Molla Gürânî, Manisa'ya gönderildi Molla Gürânî, Şehzâde Mehmed'in (Fâtih'in) yetişmesi için ona ders vermeye başladı Gördüğü gevşeklik aleyhinde, vakûr ve sert tutumuyla, Şehzâde Mehmed'in hırçınlığını yatıştırdı Hattâ ders esnasında; Darabtühû te'dîbenTerbiye etmek, eğitmek için onu dövdüm mânâsındaki Arabca cümleyi dil bakımından incelettirdi, tahlîl ve çeviri ettirdi Bu tutum aleyhinde Şehzâde Mehmed derslere devâm edip, kısa zamandaKur'ânı kerîmi hatmetti ve ilim öğrendi Pâdişâh İkinci Murâd Hân, oğlu Şehzâde Mehmed'in Kur'ânı kerîmi hatmettiğini öğrenince, fazla sevinip, hocası Molla Gürânî'ye fazla mikdârda mal ve parayı hediye gönderdi
Fâtih Sultan Mehmed Hanın yetişmesinde, Molla Gürânî'nin büyük emeği geçti Bu bakımdan Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını fazla sever, saygı ve hürmette kusûr etmezdi
Babası İkinciMurâd'dan sonradan tahta geçen Fâtih Sultan Mehmed Han, Molla Gürânî'yi vezîr yapmak istedi Molla Gürânî bu teklifi kabûl etmeyip; Huzûrunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır Onların ciddî çalışmaları, sonunda vezîrliğe, sadrı a'zamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır Vezîriniz onlardan başka biri olursa, kalbleri kırılır ve sultânımıza hasar kazançdedi Sultan bu sözü beğendi ve onu kadısker gerçekleştirmek istediğini bildirince, bunu kabûl etti Kâdılığa başlayınca, hem müderrislik görevini de yürüttü sonra Bursa evkâf idâresi vazifesi ve kâdılık vazifesi ile Bursa'ya gönderildi Bursa'da bir müddet bu vazifeleri yaptı Sonra bâzı sebeplerle Anadolu'dan ayrılıp, Mısır'a gitti
Molla Gürânî Mısır'a vardığında, Darı Sultânı Kayıtbay'dan bütün bir kabûl ve fazla ikrâm, derin saygı gördü Bir müddet sonra Fâtih Sultan Mehmed Hân, Darı Sultânı Kayıtbay'a, Molla Gürânî'yi göndermesini ricâ etti Kayıtbay, Fâtih Sultan Mehmed Hanın bu ricâsını Molla Gürânî'ye bildirerek; Gitme, ben sana onunkinden daha fazla ikrâm ve ihtirâm ederimdedi Molla Gürânî; Evet inanıyorum, sizden çok pozitif ikrâm gördüm Ama, benimle onun aralarında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır Aramızdaki bu hâdise ise, bir başka şeydir Bu sebepten o, tabiî olarak kendisine meyledeceğimi bilir Eğer ona gitmezsem, sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza bir düşmanlık girebilircevâbını verdi Sultan Kayıtbay bu cevâbı beğendi ve kendisine fazla para ve yolda lâzım olabilecek eşyâları verip, büyük hediyelerle Fâtih Sultan Mehmed Hana gönderdi
Molla Gürânî İstanbul'a gelince, Sultan ona fazla derin saygı gösterip, ikinci defâ Bursa kâdılığına tâyin etti Sonradan tekrar Kadıaskerliğe getirildi bu arada müderrislik ve eser yazmakla da meşgûl iken, 1480 (H885) senesinde Şeyhülislâmlık makâmına getirildi Fâtih Sultan Mehmed Hân ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanına, fazla hediyeler vererek, ikrâm ve derin saygı gösterdi Sekiz sene Şeyhülislâmlık yaptı ve hakka, adâlete uymakta, titizlik göstererek, gayet hoş bir şekilde vazifesini yerine getirdi
Fâtih Sultan Mehmed Hana çok nasîhat eder, işlerinde muavin olurdu Ona karşısında duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkid etmekten, uyarmaktan çekinmezdi Hattâ giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesini, dâimâ dînin emirlerine uygun olmasını isterdi Nasîhatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi
Molla Gürânî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim haysiyetine ve ahlâkına sâhipti boylu boslu, gür sakallı, içten ve açık sözlüydü Vezîrleri adlarıyla çağırır, Sultanın huzûruna girince, yüksek sesle selâm verip, müsâfeha yapardıDâvet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi Bir defâsında bir Arafe günü, Sultan, Molla Gürânî'ye bir haberci göndererek; Yarın bayramı kutlamak üzere teşrif etsin, geç kalmasındiye haber yollamıştı Molla Gürânî, gelen haberciye; Yağışlı günlerdir, her yer balçık Gelirsek, kılık kıyâfet başkalaşmak îcâb eder Yarın bizi bağışlasınlar Biz uzakta duâ ederiz Bayramı uzaktan kutlayalımdedi Haberci dönüp bu sözleri pâdişâha iletince, Pâdişâh; Biz onların gelmesi ile bayram yaparız Her şeye karşın gelmelerini bekliyoruzdediÜzerlerinin balçık olmaması için de, sarayın selâmlığına kadar beygir ile girmesine müsade verildi Bunun üstüne dâveti kabûl etti Molla Gürânî, devrin âlimlerine mütevâzî davranır ve onlara karşı kıskançlık göstermezdi Hattâ resmî vazifelerde kendinden daha üst makamlara çıkan âlimleri takdîr ederdi Müderrislikden resmi olarak ayrıldıktan daha sonra da ilim öğretmeye devâm etti Pekçok âlim yetiştirdi Osmanlı âlimleri arasında ahlâkının üstünlüğü, ilmî hususlarda tâvizsiz olan ve ilme fazla tartma veren bir âlim bilinip pek tanındı Günlerini hep ders vermekle, kitap yazmakla ve ibâdetle geçirirdi Bir defâsında talebelerinden biri, bir gece onun konağında kalmıştı Hocası Molla Gürânî, yatsı namazından sonradan Kur'ânı kerîm okumaya başladı Başından başlayıp aralıksız okurken talebesi bir müddet sonradan uyuyakaldı Sabaha içten uyanınca hocası Molla Gürânî'nin Kur'ânı kerîm okumaya devâm ettiğini gördü Sabah o talebe bu durumu hizmetçilere anlatınca, hizmetçileri; O, her gece böyle Kur'ânı kerîm okur ve bunu hiçbir sebeple terk etmezdemiştir MollaGürânî, keza fazla hayır ve hasenât yapmıştır Dört câmi, bir Dârülhadîs medresesi, bir hamam ve binâlar yaptırmıştır
Molla Gürânî, vefât ettiği 1488 (H893) senesinin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı Kışa değin o bahçede kaldı Vezîrler haftada bir bu bahçede ziyâretine gelirlerdi Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti İstanbul'daki konağına göçtü O günlerde bir sabah namazını kıldıktan daha sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi Yatak hazırlandı Kuşluk namazını kıldıktan sonrakıbleye dönerek, sağ yanı üstüne yattı O gün, kendisinden Kur'ânı kerîmi, kırâat ilmini öğrenen hâfızların yanına toplanmasını istedi Bu arzusu üzerine, talebelerine haber gönderildiOnlar da yanına toplandılar Talebelerine; Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bu gündür İkindi vaktine değin benim üzerime Kur'ânı kerîm okumaya devâm ediniz, ikindiden fazla uzamazdedi Hâfız talebeleri, Kur'ânı kerîm okumaya başladılar Vezîrler durumu öğrenince, yanında geldiler Vezîrler arasındaki Dâvûd Paşa, Molla Gürânî hazretlerini fazla sevdiği için, hâlini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı MollaGürânî onun ağladığını görüp; Niye ağlar durursun ey Dâvûd!dedi Dâvûd Paşa; Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadımdedi Bunun üstüne; Ey Dâvûd, kendi hâline ağla! Ben dünyâda gizli ve huzûr içinde yaşadım Allahü teâlâdan ümîdim odur ancak, ömrümün sonunda da, son nefeste de selâmet üzere olurumdediSonra vezîrlere dönüp; Benden Bâyezîd'e (İkinci Bâyezîd Hana) selâm söyleyin ve deyin fakat, Adâlet üzere olsun, kulları himâye, beldeleri muhâfaza etsin Namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesindedi Sonradan; Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanında koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, daha sonra kabre koyundedi Öğle namazını îmâ ile kıldı Sonradan; İkindi ezânı ne süre okunacak?dedi İkindi vakti gelince, müezzinin ezân okumasını bekledi Müezzin, Allahüekber diye ezân okumaya başlayınca, Molla Gürânî hazretleri; Lâilâhe illallahdiyerek vefât etti
Sultan İkinci Bâyezîd Hân, namazında bulundu ve borçlarını ödedi Cenâze namazı fazla topluluk olup, İstanbul ahâlisi onun vefâtından nedeniyle gözyaşı döktü Cenâzesi kabrin başına getirilince, vasiyetine karşın kimse ayağından tutup çekmeye cesâret edemedi Cenâzesini bir hasır ile kabrin yanında çektiler ve kabre indirip defnettiler Kabri,AksarayTopkapı arasındaki eski tramvay yolunun sol tarafında bulunan kendi yaptırdığı câminin önündedir *
Molla Gürani biyografi
Molla Gürani ( 09101409) (28101487)
Osmanlı âlimlerinden ve büyük velî Dördüncü Osmanlı şeyhulislâmı İsmi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî, lakabı Şerefüddîn, Şihâbüddîn ve Molla Gürânî'dir Daha çok Molla Gürânî lakabıyla tanınıp, meşhûr oldu 1410 (H813) senesinde, Sûriye'nin Gürân kasabasına tabi bir köyde doğdu Doğduğu yere nisbetle Gürânîdenilmiştir
Molla Gürânî, minik yaşta Kur'ânı kerîmi ezberledi Sarf, nahiv, beyân, meânî gibi âlet ve kırâat ilmini öğrendi Sonradan ilim öğrenmek için Bağdât, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti On yedi yaşında iken de Şam'a gidip, bir müddet oradaki âlimlerden ders alıp, ilim tahsîl etti Şam'dan Kâhire'ye gittiKâhire'de zamânın âlimlerinden ders alarak; kırâat, tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini öğrendi ve bu ilimlerde icâzet aldı O devrin en meşhûr âlimi İbni Hacer Askalânî'den hadîs ve fıkıh ilmine dâir eserler okudu Bu hocasından okuduğu eserler aralarında, Sahîhi Buhârî ve fıkıh ilminde meşhûr eserler vardıHadîs ilminde İbni Hacer Askalânî'den icâzet aldı Molla Gürânî bu şekilde çalışarak tahsîlini tamamladıktan sonradan; tefsîr, kırâat, hadîs ve fıkıh ilimlerinde değerli bir âlim olarak yetiştiYavaş yavaş tanınmaya ve Kâhire'deki medreselerde ders vermeye başladı Memlûk Devleti hükümdarları ile devletin ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münâzaralara girdi İlmi ve fesâhati, güzel konuşmasıyla kısa zamanda tanındı Hattâ Kâhire'de herkese açık bir ders verdi Dersini dinleyen âlimler, onun ilimdeki üstünlüğünü takdîr ettiler Hocası İbni Hacer Askalânî ona icâzet verdikten sonradan, Sahîhi Buhârî'yi gâyet hoş bir mahâretle okuttuğunu kanımca görüp, şâhid oldu Bundan daha sonra hayâtının bir bölümünü Kâhire ve Şam taraflarında geçirip İstanbul'a geldi İstanbul'a gelişi, hayâtında değişikliğe yol açtı Önce Şâfiî mezhebindeydi Sonradan Hanefî mezhebine geçti
Molla Gürânî'nin İstanbul'a gelişi şöyle vukû bulmuştur: O devrin meşhûr Osmanlı âlimlerindenMolla Yegân hacca gittiğinde, Kâhire'ye uğradı Orada Molla Gürânî'yi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görür görmez, İstanbul'a getirmek istedi Lütuf ve iltifât göstererek istanbul'a gelmesini söyledi O da bu teklifi kabûl edip, Molla Yegân ile birlikte İstanbul'a geldi Meşhûr âlim MollaYegân, hacdan dönüp İstanbul'a gelince, Sultan İkinci Murâd Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı Sohbet esnasında Pâdişâh; Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin?diye sordu Bunun üzerine Molla Yegân; Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdimdedi Şimdi nerededir?deyince; Bâbüsseâdede beklemektedirdedi Bunun üzerine Pâdişâh, onu içeri getirmelerini söyledi Molla Gürânî içeri girip, selâm verdi, el öptü Sohbet sırasında Molla Gürânî'nin konuşması ve hâli, pâdişâhın hoşuna gitti Onu önce, dedesi Murâdı Hüdâvendigâr Gâzî'nin eski kaplıcadaki medresesine daha sonra da Yıldırım Medresesine müderris tâyin etti Bu Nedenle bir müddet bu vazifede bulunduBundan sonradan da Sultan İkinci Murâd Hân, Molla Gürânî'yi oğlu Şehzâde Mehmed'in yâni Fâtih'in yetiştirilmesi ile görevlendirdi
Şehzâde Mehmed (Fâtih), bu sırada Manisa'da emîrdi Babası İkinci Murâd Hân, oğlunun (Fâtih'in) yetişmesi ve eğitilmesi için pekçok âlimi ona öğretmen olarak göndermişti Ama Şehzâde Mehmed, zekî ve celalli olduğundan, giden hocalar onu bir türlü derse yanaştıramamıştı Bu sebeple pâdişâh İkinci Murâd Hân, oğlunu yetiştirecek heybetli bir muallim arıyordu Molla Gürânî'nin heybetli ve vakûr bir âlim olduğunu görerek, sert tutumunu duyup, bu meslek için onu tâyin etti Onun iyi bir eğitimden geçmesini istediğini söyleyip, gerekirse dövebileceğini de işâret etti Bunun üstüne Molla Gürânî, Manisa'ya gönderildi Molla Gürânî, Şehzâde Mehmed'in (Fâtih'in) yetişmesi için ona ders vermeye başladı Gördüğü gevşeklik aleyhinde, vakûr ve sert tutumuyla, Şehzâde Mehmed'in hırçınlığını yatıştırdı Hattâ ders esnasında; Darabtühû te'dîbenTerbiye etmek, eğitmek için onu dövdüm mânâsındaki Arabca cümleyi dil bakımından incelettirdi, tahlîl ve çeviri ettirdi Bu tutum aleyhinde Şehzâde Mehmed derslere devâm edip, kısa zamandaKur'ânı kerîmi hatmetti ve ilim öğrendi Pâdişâh İkinci Murâd Hân, oğlu Şehzâde Mehmed'in Kur'ânı kerîmi hatmettiğini öğrenince, fazla sevinip, hocası Molla Gürânî'ye fazla mikdârda mal ve parayı hediye gönderdi
Fâtih Sultan Mehmed Hanın yetişmesinde, Molla Gürânî'nin büyük emeği geçti Bu bakımdan Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını fazla sever, saygı ve hürmette kusûr etmezdi
Babası İkinciMurâd'dan sonradan tahta geçen Fâtih Sultan Mehmed Han, Molla Gürânî'yi vezîr yapmak istedi Molla Gürânî bu teklifi kabûl etmeyip; Huzûrunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır Onların ciddî çalışmaları, sonunda vezîrliğe, sadrı a'zamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır Vezîriniz onlardan başka biri olursa, kalbleri kırılır ve sultânımıza hasar kazançdedi Sultan bu sözü beğendi ve onu kadısker gerçekleştirmek istediğini bildirince, bunu kabûl etti Kâdılığa başlayınca, hem müderrislik görevini de yürüttü sonra Bursa evkâf idâresi vazifesi ve kâdılık vazifesi ile Bursa'ya gönderildi Bursa'da bir müddet bu vazifeleri yaptı Sonra bâzı sebeplerle Anadolu'dan ayrılıp, Mısır'a gitti
Molla Gürânî Mısır'a vardığında, Darı Sultânı Kayıtbay'dan bütün bir kabûl ve fazla ikrâm, derin saygı gördü Bir müddet sonra Fâtih Sultan Mehmed Hân, Darı Sultânı Kayıtbay'a, Molla Gürânî'yi göndermesini ricâ etti Kayıtbay, Fâtih Sultan Mehmed Hanın bu ricâsını Molla Gürânî'ye bildirerek; Gitme, ben sana onunkinden daha fazla ikrâm ve ihtirâm ederimdedi Molla Gürânî; Evet inanıyorum, sizden çok pozitif ikrâm gördüm Ama, benimle onun aralarında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır Aramızdaki bu hâdise ise, bir başka şeydir Bu sebepten o, tabiî olarak kendisine meyledeceğimi bilir Eğer ona gitmezsem, sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza bir düşmanlık girebilircevâbını verdi Sultan Kayıtbay bu cevâbı beğendi ve kendisine fazla para ve yolda lâzım olabilecek eşyâları verip, büyük hediyelerle Fâtih Sultan Mehmed Hana gönderdi
Molla Gürânî İstanbul'a gelince, Sultan ona fazla derin saygı gösterip, ikinci defâ Bursa kâdılığına tâyin etti Sonradan tekrar Kadıaskerliğe getirildi bu arada müderrislik ve eser yazmakla da meşgûl iken, 1480 (H885) senesinde Şeyhülislâmlık makâmına getirildi Fâtih Sultan Mehmed Hân ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanına, fazla hediyeler vererek, ikrâm ve derin saygı gösterdi Sekiz sene Şeyhülislâmlık yaptı ve hakka, adâlete uymakta, titizlik göstererek, gayet hoş bir şekilde vazifesini yerine getirdi
Fâtih Sultan Mehmed Hana çok nasîhat eder, işlerinde muavin olurdu Ona karşısında duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkid etmekten, uyarmaktan çekinmezdi Hattâ giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesini, dâimâ dînin emirlerine uygun olmasını isterdi Nasîhatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi
Molla Gürânî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim haysiyetine ve ahlâkına sâhipti boylu boslu, gür sakallı, içten ve açık sözlüydü Vezîrleri adlarıyla çağırır, Sultanın huzûruna girince, yüksek sesle selâm verip, müsâfeha yapardıDâvet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi Bir defâsında bir Arafe günü, Sultan, Molla Gürânî'ye bir haberci göndererek; Yarın bayramı kutlamak üzere teşrif etsin, geç kalmasındiye haber yollamıştı Molla Gürânî, gelen haberciye; Yağışlı günlerdir, her yer balçık Gelirsek, kılık kıyâfet başkalaşmak îcâb eder Yarın bizi bağışlasınlar Biz uzakta duâ ederiz Bayramı uzaktan kutlayalımdedi Haberci dönüp bu sözleri pâdişâha iletince, Pâdişâh; Biz onların gelmesi ile bayram yaparız Her şeye karşın gelmelerini bekliyoruzdediÜzerlerinin balçık olmaması için de, sarayın selâmlığına kadar beygir ile girmesine müsade verildi Bunun üstüne dâveti kabûl etti Molla Gürânî, devrin âlimlerine mütevâzî davranır ve onlara karşı kıskançlık göstermezdi Hattâ resmî vazifelerde kendinden daha üst makamlara çıkan âlimleri takdîr ederdi Müderrislikden resmi olarak ayrıldıktan daha sonra da ilim öğretmeye devâm etti Pekçok âlim yetiştirdi Osmanlı âlimleri arasında ahlâkının üstünlüğü, ilmî hususlarda tâvizsiz olan ve ilme fazla tartma veren bir âlim bilinip pek tanındı Günlerini hep ders vermekle, kitap yazmakla ve ibâdetle geçirirdi Bir defâsında talebelerinden biri, bir gece onun konağında kalmıştı Hocası Molla Gürânî, yatsı namazından sonradan Kur'ânı kerîm okumaya başladı Başından başlayıp aralıksız okurken talebesi bir müddet sonradan uyuyakaldı Sabaha içten uyanınca hocası Molla Gürânî'nin Kur'ânı kerîm okumaya devâm ettiğini gördü Sabah o talebe bu durumu hizmetçilere anlatınca, hizmetçileri; O, her gece böyle Kur'ânı kerîm okur ve bunu hiçbir sebeple terk etmezdemiştir MollaGürânî, keza fazla hayır ve hasenât yapmıştır Dört câmi, bir Dârülhadîs medresesi, bir hamam ve binâlar yaptırmıştır
Molla Gürânî, vefât ettiği 1488 (H893) senesinin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı Kışa değin o bahçede kaldı Vezîrler haftada bir bu bahçede ziyâretine gelirlerdi Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti İstanbul'daki konağına göçtü O günlerde bir sabah namazını kıldıktan daha sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi Yatak hazırlandı Kuşluk namazını kıldıktan sonrakıbleye dönerek, sağ yanı üstüne yattı O gün, kendisinden Kur'ânı kerîmi, kırâat ilmini öğrenen hâfızların yanına toplanmasını istedi Bu arzusu üzerine, talebelerine haber gönderildiOnlar da yanına toplandılar Talebelerine; Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bu gündür İkindi vaktine değin benim üzerime Kur'ânı kerîm okumaya devâm ediniz, ikindiden fazla uzamazdedi Hâfız talebeleri, Kur'ânı kerîm okumaya başladılar Vezîrler durumu öğrenince, yanında geldiler Vezîrler arasındaki Dâvûd Paşa, Molla Gürânî hazretlerini fazla sevdiği için, hâlini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı MollaGürânî onun ağladığını görüp; Niye ağlar durursun ey Dâvûd!dedi Dâvûd Paşa; Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadımdedi Bunun üstüne; Ey Dâvûd, kendi hâline ağla! Ben dünyâda gizli ve huzûr içinde yaşadım Allahü teâlâdan ümîdim odur ancak, ömrümün sonunda da, son nefeste de selâmet üzere olurumdediSonra vezîrlere dönüp; Benden Bâyezîd'e (İkinci Bâyezîd Hana) selâm söyleyin ve deyin fakat, Adâlet üzere olsun, kulları himâye, beldeleri muhâfaza etsin Namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesindedi Sonradan; Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanında koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, daha sonra kabre koyundedi Öğle namazını îmâ ile kıldı Sonradan; İkindi ezânı ne süre okunacak?dedi İkindi vakti gelince, müezzinin ezân okumasını bekledi Müezzin, Allahüekber diye ezân okumaya başlayınca, Molla Gürânî hazretleri; Lâilâhe illallahdiyerek vefât etti
Sultan İkinci Bâyezîd Hân, namazında bulundu ve borçlarını ödedi Cenâze namazı fazla topluluk olup, İstanbul ahâlisi onun vefâtından nedeniyle gözyaşı döktü Cenâzesi kabrin başına getirilince, vasiyetine karşın kimse ayağından tutup çekmeye cesâret edemedi Cenâzesini bir hasır ile kabrin yanında çektiler ve kabre indirip defnettiler Kabri,AksarayTopkapı arasındaki eski tramvay yolunun sol tarafında bulunan kendi yaptırdığı câminin önündedir *