iltasyazilim
FD Üye
aslında cogu sey insanın yanlıs yerde dogru seyler aramasından oluyor
aradagımız sey huzur
huzuru parada este dostta makam mevki arzular sehvette arıyoruz oysaki onlar yanlıs yerler bunu ben demiyom kalbin sahibi kuranda ayette belirtmiş
“ Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur)(Ra’d, 1328)
bu ayetin ne demek istiyor bize
Kalbe “samed aynası deniliyor Samed, yani her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisi ihtiyaçtan münezzeh olan Allah
Ve bu kalbin tatmini için yegâne reçete:
“ Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur)(Ra’d, 1328)
Mideye ve ona gönderilen gıdaya, görmeye ve onu temin eden ziyaya, akla ve onu tatmin eden mânâya, kısacası maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan bu âciz ve fakir beşerin, o ummanlardan daha geniş kalbini, ancak bütün mahlûkatın hâlikı ve mâliki olan Allah’ı zikir, yâni o’nu yâd etme, o’nu hatırlama tatmin edebilir O halde insan, o’ndan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, o’ndan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur Bunlar ise şeref ve kıymet itibarıyla kalpten çok aşağı olan şeyler O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır
Kâinatın meyvesi ve cennetin yolcusu olan insanı, bu fâni dünyanın basit işleri tatmin edemiyor
Nur Külliyatı'ndan bir ulvî reçete:
“İman tevhidi, tevhit teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadeti dareyni iktiza eder (Sözler, Yirmi Üçüncü Söz)
Demek ki, iki dünya saadetinin birinci şartı ve her türlü manevî hastalıkların en büyük ilâcı: iman İman eden insan, sahipsiz, hâmisiz olmadığının şuuruna ermiştir Bu ise başlı başına ve en büyük bir saadet Tevhide eren insan herkesi, her şeyi ve her hâdiseyi Allah’a isnat etmenin rahatlığına kavuşmuştur
Anne rahminde, rabbinin rahmetine emanet olmasının ne kadar hayatî neticeler doğurduğunun şuuru içinde, bu dünya hayatında o’na teslimolan insanın ruhunu, hiçbir hâdise yaralayamaz, hiçbir acı incitemez, hiçbir keder karartamaz
Ve sonunda tevekkülün ruhuna eren insan, kendisine rabbinin bir ihsanı olan cüzi iradesini, yine o’nun namına ve rızası dairesinde kullanarak o’na tevekkül eder ve her türlü takdirine razı olur Saadeti dareyn, yâni dünya ve âhiret saadeti de bu dört esasa bağlıdır
İşte stres, huzur ve rahatı bu dairenin dışında arayanların acı âkıbetinin adıdır
İki manzara: Bir yanda, insanı perişan etmek için aralıksız çalışan inanç katilleri, iffet düşmanları, en kısa ifadesiyle şer odakları Zehir pazarlayan meyhaneler, pis havalı kumarhaneler, haya düşmanı moda odakları, körpe dimağları rezalete özendiren romanlar, hikâyeler Ve dünyanın her tarafından ekranlara hücum ederek ruhu kemiren müstehcen sahneler Ümitsizlik aşılamakla kalbi perişan eden acı haberler Bitmek bilmeyen boğuşmalar Cinayetler, trafik kazaları Siyaset sahnesinden hiç eksik olmayan iftira çamurları, karalamalar, yalanlar, gıybetler
Beride, hürmetmuhabbet münasebetini yitirmiş virane aileler Görenek belâsı, desinler tutkusu yahut demesinler korkusu yüzünden, israf ile kabaran masraf rakamları Uyku kaçıran taksitler
Dünyanın, çoğu zaman insanların eliyle icra edilen ve insanı insana âdetâ belâ eden bu kadar maddî ve manevî sıkıntısı karşısında âciz, fakir ve fâni insan
Ve “Dünyada rahat yoktur hadîsi şerifini sürekli tefsir eden hastalık, ihtiyarlık ve ölüm
Bu tablo, kalbin dünya ile tatmin olamayacağının en berrak bir göstergesi ve insanın nazarını bir başka diyara çeviren bir hidayet öncüsü
Gerçekten de dünyada rahat yoktur Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir İmtihanda rahat olmaz İnsan bu kâinatın meyvesi olduğundan, elementlerin insan bedeninde, hâdiselerin de onun ruh âleminde misalleri, izleri, gölgeleri vardır
Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, sürekli bir bahar gözleyemezsiniz Onun da kışı, yazı, sonbaharı vardır Havası daima sakin değildir Şimşeği, fırtınası, kasırgası vardır Onu da hep aydınlık göremezsiniz Karanlığı, gölgesi, bulutu vardır Onda da mahsuller bir cinsten değil Çiçeği, meyvesi, dikeni vardır Sahası da engebesiz değildir Dağı, uçurumu, deresi vardır
Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, heyecanlardan, karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız
Ve bütün bunlar dünyada rahat olmadığının birer şahidi Şu var ki, rahatla saadeti karıştırmamak gerek Dünyada rahat yoktur, ama huzur ve saadet vardır Bu mefhumlar, bedene değil ruha bakarlar Ruh ise iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk ile huzur bulur ve mesut olur
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
aradagımız sey huzur
huzuru parada este dostta makam mevki arzular sehvette arıyoruz oysaki onlar yanlıs yerler bunu ben demiyom kalbin sahibi kuranda ayette belirtmiş
“ Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur)(Ra’d, 1328)
bu ayetin ne demek istiyor bize
Kalbe “samed aynası deniliyor Samed, yani her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisi ihtiyaçtan münezzeh olan Allah
Ve bu kalbin tatmini için yegâne reçete:
“ Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur)(Ra’d, 1328)
Mideye ve ona gönderilen gıdaya, görmeye ve onu temin eden ziyaya, akla ve onu tatmin eden mânâya, kısacası maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan bu âciz ve fakir beşerin, o ummanlardan daha geniş kalbini, ancak bütün mahlûkatın hâlikı ve mâliki olan Allah’ı zikir, yâni o’nu yâd etme, o’nu hatırlama tatmin edebilir O halde insan, o’ndan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, o’ndan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur Bunlar ise şeref ve kıymet itibarıyla kalpten çok aşağı olan şeyler O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır
Kâinatın meyvesi ve cennetin yolcusu olan insanı, bu fâni dünyanın basit işleri tatmin edemiyor
Nur Külliyatı'ndan bir ulvî reçete:
“İman tevhidi, tevhit teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadeti dareyni iktiza eder (Sözler, Yirmi Üçüncü Söz)
Demek ki, iki dünya saadetinin birinci şartı ve her türlü manevî hastalıkların en büyük ilâcı: iman İman eden insan, sahipsiz, hâmisiz olmadığının şuuruna ermiştir Bu ise başlı başına ve en büyük bir saadet Tevhide eren insan herkesi, her şeyi ve her hâdiseyi Allah’a isnat etmenin rahatlığına kavuşmuştur
Anne rahminde, rabbinin rahmetine emanet olmasının ne kadar hayatî neticeler doğurduğunun şuuru içinde, bu dünya hayatında o’na teslimolan insanın ruhunu, hiçbir hâdise yaralayamaz, hiçbir acı incitemez, hiçbir keder karartamaz
Ve sonunda tevekkülün ruhuna eren insan, kendisine rabbinin bir ihsanı olan cüzi iradesini, yine o’nun namına ve rızası dairesinde kullanarak o’na tevekkül eder ve her türlü takdirine razı olur Saadeti dareyn, yâni dünya ve âhiret saadeti de bu dört esasa bağlıdır
İşte stres, huzur ve rahatı bu dairenin dışında arayanların acı âkıbetinin adıdır
İki manzara: Bir yanda, insanı perişan etmek için aralıksız çalışan inanç katilleri, iffet düşmanları, en kısa ifadesiyle şer odakları Zehir pazarlayan meyhaneler, pis havalı kumarhaneler, haya düşmanı moda odakları, körpe dimağları rezalete özendiren romanlar, hikâyeler Ve dünyanın her tarafından ekranlara hücum ederek ruhu kemiren müstehcen sahneler Ümitsizlik aşılamakla kalbi perişan eden acı haberler Bitmek bilmeyen boğuşmalar Cinayetler, trafik kazaları Siyaset sahnesinden hiç eksik olmayan iftira çamurları, karalamalar, yalanlar, gıybetler
Beride, hürmetmuhabbet münasebetini yitirmiş virane aileler Görenek belâsı, desinler tutkusu yahut demesinler korkusu yüzünden, israf ile kabaran masraf rakamları Uyku kaçıran taksitler
Dünyanın, çoğu zaman insanların eliyle icra edilen ve insanı insana âdetâ belâ eden bu kadar maddî ve manevî sıkıntısı karşısında âciz, fakir ve fâni insan
Ve “Dünyada rahat yoktur hadîsi şerifini sürekli tefsir eden hastalık, ihtiyarlık ve ölüm
Bu tablo, kalbin dünya ile tatmin olamayacağının en berrak bir göstergesi ve insanın nazarını bir başka diyara çeviren bir hidayet öncüsü
Gerçekten de dünyada rahat yoktur Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir İmtihanda rahat olmaz İnsan bu kâinatın meyvesi olduğundan, elementlerin insan bedeninde, hâdiselerin de onun ruh âleminde misalleri, izleri, gölgeleri vardır
Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, sürekli bir bahar gözleyemezsiniz Onun da kışı, yazı, sonbaharı vardır Havası daima sakin değildir Şimşeği, fırtınası, kasırgası vardır Onu da hep aydınlık göremezsiniz Karanlığı, gölgesi, bulutu vardır Onda da mahsuller bir cinsten değil Çiçeği, meyvesi, dikeni vardır Sahası da engebesiz değildir Dağı, uçurumu, deresi vardır
Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, heyecanlardan, karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız
Ve bütün bunlar dünyada rahat olmadığının birer şahidi Şu var ki, rahatla saadeti karıştırmamak gerek Dünyada rahat yoktur, ama huzur ve saadet vardır Bu mefhumlar, bedene değil ruha bakarlar Ruh ise iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk ile huzur bulur ve mesut olur
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.