iltasyazilim
FD Üye
Hüdâyî yolu
(Okuyacağınız yazıdaki konu, acaba Hüdâyî hazretlerinin kerametinin bugüne bir işareti, günümüzdeki tezahürü müdür?)
……………
Büyük veli Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri 1541 yılında Şereflikoçhisar’da doğdu Babası Fadlullah bin Mahmud’dur Çocukluğu Sivrihisar’da geçti İstanbul’a gelip, Küçük Ayasofya Medresesi’nde ilmine devam etti Çok zekiydi, kısa zamanda tefsir, fıkıh, hadis ve zamanın fen ilimlerinde hızla ilerledi Hocasıyla birlikte önce Edirne’ye sonra da Şam ve Mısır’a gitti Yine birlikte Bursa’ya geldiler Burada üç sene müderrislik yaptı Hocası vefat edince, onun yerine Bursa’ya kadı oldu
Akıl ile çözülemez bir dava, onun Eskici Mehmet Dede ve ardından da Üftade Hazretleri’yle tanışmasına sebep oldu Derinleri gördü, gördüklerine gönül verdi… Öyle bir geçiş ile geçti ki dünyadan; nefsini kırmak için kadılık kaftanıyla sokaklarda ciğer satmaya başladı… Halk onun deli olduğuna hükmederken o kıyamete kadar unutulmayacak bir veli olma yolunda ilerliyordu…
İnsanlara hak yolu anlatmak göreviyle gönderildiği Sivrihisar’dan altı ay sonra geri döndüğünde, çok yaşlanmış olan hocası Muhammed Üftade Hazretlerinin hizmetini görmeye başladı İşte böyle bir memnuniyet anında, hocasından: “Oğlum! Padişahlar peşin sıra yürüsün duasını aldı…
Aynı sene hocası vefat edince Trakya’ya gitti Sonra İstanbul’a geldi Verdiği derslerin tesiriyle çevresi genişledi Üsküdar’da bir arazi satın alarak kendi dergâhını inşa etti En fakirinden en zenginine, devlet memurlarından sadrazamlara kadar sayısız talebelerini yetiştirmek için çok gayret etti Aynı devirde yaşadıkları padişahlar; Üçüncü Murad Han, Üçüncü Mehmed Han, Birinci Ahmed Han, İkinci Osman Han ve Dördüncü Murad Han’lar da kendisine son derece saygısevgi gösterip, sohbetlerini dinlerlerdi
***
Sultan Ahmed Han, büyük bir cami yaptırmak istiyordu Kararını verdi ve yerini tespit ettirdi Temel atma merasimi için de son derece bağlı olduğu hocası Aziz Mahmud Hüdâyî ve diğer alimleri davet etti Koyunlar kesildi Temel için ilk kazma Hüdâyî hazretlerine vurduruldu Padişah da yoruluncaya kadar temel kazdı… Böyle bir başlangıçtan yıllar sonra inşaatı biten caminin açılışını yapmak ve Cuma hutbesini okumak üzere büyük veli davet edildi
Ancak o gün beklenmedik bir şey oldu
Önce bardaktan boşanırcasına yağmur başladı Sonra bir fırtına patladı; denizde dalgalar büyüdü, yükseldi ve şiddetlendi Bu şartlar altında Üsküdar’dan Sarayburnu’na geçmek imkânsız hale gelmişti… Ne var ki Şeyh hazretleri de geleceğine dair Hünkâra söz vermişti… Bu sebeple Üsküdar iskelesine inip bir kayık kiraladı ve besmeleyle bindi Hocalarının bindiğini gören sadık talebeleri de sandala atladılar Ve hep birlikte Sarayburnu istikametine doğru denize açıldılar…
İşte o zaman beklenmedik bir şey daha oldu:
Allahü teala’nın izni ve Hüdâyî hazretlerinin himmeti bereketiyle, azgın deniz; kayığın önü, arkası ve her iki yanlarına birer kayık boyu mesafeye gelince duruluyor ve fırtınanın korkunç dalgaları kayığa hiç tesir etmiyordu! Kimselerin denize çıkamadığı o gün Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleriyle yanındakiler karşıya geçip, merak içinde kendilerini bekleyen Sultan Ahmed Han ile buluştular
Üsküdar ile Sarayburnu arasındaki bu yola “Hüdayi yolu dendi…
Bazı kayıkçılar uzun yıllar fırtınadan uzak, selametle gidilen bir deniz geçidi olarak kabul ettikleri “Hüdâyî yolunu, her ihtiyaç duydukça bulup bulup kullandılar…
Şimdi de hala bu yolun var olduğunu, denizden kolay ve güvenle geçmek için kullanılabileceğine inanan pek çok kimseler vardır…
***
Bu yol… Yani Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin o dualı yolu;
Üsküdar ile EminönüSarayburnu arasında ve deniz kudursa bile tesir etmediği bir geçittir…
İşte bu yüzden… Şu anda aynı yere… Yani Üsküdar ile EminönüSarayburnu arasına, suyun altına döşenecek tüplerle yapılmakta olan geçidin ismine;
“HÜDÂYÎ YOLU denmesi, en münasiptir!
(Okuyacağınız yazıdaki konu, acaba Hüdâyî hazretlerinin kerametinin bugüne bir işareti, günümüzdeki tezahürü müdür?)
……………
Büyük veli Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri 1541 yılında Şereflikoçhisar’da doğdu Babası Fadlullah bin Mahmud’dur Çocukluğu Sivrihisar’da geçti İstanbul’a gelip, Küçük Ayasofya Medresesi’nde ilmine devam etti Çok zekiydi, kısa zamanda tefsir, fıkıh, hadis ve zamanın fen ilimlerinde hızla ilerledi Hocasıyla birlikte önce Edirne’ye sonra da Şam ve Mısır’a gitti Yine birlikte Bursa’ya geldiler Burada üç sene müderrislik yaptı Hocası vefat edince, onun yerine Bursa’ya kadı oldu
Akıl ile çözülemez bir dava, onun Eskici Mehmet Dede ve ardından da Üftade Hazretleri’yle tanışmasına sebep oldu Derinleri gördü, gördüklerine gönül verdi… Öyle bir geçiş ile geçti ki dünyadan; nefsini kırmak için kadılık kaftanıyla sokaklarda ciğer satmaya başladı… Halk onun deli olduğuna hükmederken o kıyamete kadar unutulmayacak bir veli olma yolunda ilerliyordu…
İnsanlara hak yolu anlatmak göreviyle gönderildiği Sivrihisar’dan altı ay sonra geri döndüğünde, çok yaşlanmış olan hocası Muhammed Üftade Hazretlerinin hizmetini görmeye başladı İşte böyle bir memnuniyet anında, hocasından: “Oğlum! Padişahlar peşin sıra yürüsün duasını aldı…
Aynı sene hocası vefat edince Trakya’ya gitti Sonra İstanbul’a geldi Verdiği derslerin tesiriyle çevresi genişledi Üsküdar’da bir arazi satın alarak kendi dergâhını inşa etti En fakirinden en zenginine, devlet memurlarından sadrazamlara kadar sayısız talebelerini yetiştirmek için çok gayret etti Aynı devirde yaşadıkları padişahlar; Üçüncü Murad Han, Üçüncü Mehmed Han, Birinci Ahmed Han, İkinci Osman Han ve Dördüncü Murad Han’lar da kendisine son derece saygısevgi gösterip, sohbetlerini dinlerlerdi
***
Sultan Ahmed Han, büyük bir cami yaptırmak istiyordu Kararını verdi ve yerini tespit ettirdi Temel atma merasimi için de son derece bağlı olduğu hocası Aziz Mahmud Hüdâyî ve diğer alimleri davet etti Koyunlar kesildi Temel için ilk kazma Hüdâyî hazretlerine vurduruldu Padişah da yoruluncaya kadar temel kazdı… Böyle bir başlangıçtan yıllar sonra inşaatı biten caminin açılışını yapmak ve Cuma hutbesini okumak üzere büyük veli davet edildi
Ancak o gün beklenmedik bir şey oldu
Önce bardaktan boşanırcasına yağmur başladı Sonra bir fırtına patladı; denizde dalgalar büyüdü, yükseldi ve şiddetlendi Bu şartlar altında Üsküdar’dan Sarayburnu’na geçmek imkânsız hale gelmişti… Ne var ki Şeyh hazretleri de geleceğine dair Hünkâra söz vermişti… Bu sebeple Üsküdar iskelesine inip bir kayık kiraladı ve besmeleyle bindi Hocalarının bindiğini gören sadık talebeleri de sandala atladılar Ve hep birlikte Sarayburnu istikametine doğru denize açıldılar…
İşte o zaman beklenmedik bir şey daha oldu:
Allahü teala’nın izni ve Hüdâyî hazretlerinin himmeti bereketiyle, azgın deniz; kayığın önü, arkası ve her iki yanlarına birer kayık boyu mesafeye gelince duruluyor ve fırtınanın korkunç dalgaları kayığa hiç tesir etmiyordu! Kimselerin denize çıkamadığı o gün Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleriyle yanındakiler karşıya geçip, merak içinde kendilerini bekleyen Sultan Ahmed Han ile buluştular
Üsküdar ile Sarayburnu arasındaki bu yola “Hüdayi yolu dendi…
Bazı kayıkçılar uzun yıllar fırtınadan uzak, selametle gidilen bir deniz geçidi olarak kabul ettikleri “Hüdâyî yolunu, her ihtiyaç duydukça bulup bulup kullandılar…
Şimdi de hala bu yolun var olduğunu, denizden kolay ve güvenle geçmek için kullanılabileceğine inanan pek çok kimseler vardır…
***
Bu yol… Yani Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin o dualı yolu;
Üsküdar ile EminönüSarayburnu arasında ve deniz kudursa bile tesir etmediği bir geçittir…
İşte bu yüzden… Şu anda aynı yere… Yani Üsküdar ile EminönüSarayburnu arasına, suyun altına döşenecek tüplerle yapılmakta olan geçidin ismine;
“HÜDÂYÎ YOLU denmesi, en münasiptir!
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.