nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
HOCAZÂDE
Fâtih Sultan Mehmed devri Osmanlı âlimlerinin en büyüklerinden İsmi Mustafa bin Yûsuf bin Sâlih, künyesi Hocazâde'dir Bursa'da doğdu Doğum târihi bilinmemektedir 1488 (H893) senesinde Bursa'da vefât etti
Babası, ticâretle meşgûl olan büyük servet sâhibi bir tüccar idi Âilesi ve çocukları son derece bolluk ve kolaylık içindeydi Hocazâde, babasının mesleğini terk edip ilim öğrenmeye yöneldi Babası bu isteğine râzı olmadı Bu yüzden babasının gözünden düştü Kardeşlerine harcamaları için bol bol para verirken, Mustafa'ya günde bir akçe verirdi Bu sebeple onlar bereket ve nîmetler içerisinde yaşadığı halde, küçük Mustafa bıkkınlık ve yoksulluk içinde ilim tahsîline devâm etti Kitap almaya bile parası yoktu Babası ona hiç takviye etmiyordu Buna rağmen o, güç bir geçim içinde de olsa günlerini ilim yolunda koşturmak ve data dağarcığını genişletme gayreti içerisindeydi Elbiseleri yırtık ve yamalı idi, lakin hoş huyla bezenmiş üstün olgunluğuyla gün gibi parıldamaktaydı
Bir gün babası ve kardeşleriyle birlikte Emir Sultan hazretlerinin talebelerinden Şeyh Velî Şemsüddîn'in konağına gitmişlerdi Şeyh hazretleri; Bunlar kim
lerdir?diye sorunca, babası; Oğullarımdırdedi Sonra iyi giyimli ve neşelendirici çocukların yanına sefil giyimli ve üzüntülü bir halde duran Mustafa'ya bakarak; Ya bu kimdir?diye sordu Babası; O da oğlumdurcevâbını verince, Şeyh hazretleri onun bu tutumunu beğenmedi Neden çocuklarına eşit şekilde davranmıyorsun?diye sordu Babası; Bu benim işimi bıraktı, ticârî işlerimle ilgilenmiyor, diğer bir yol tuttu Onun için bunu gözümden çıkarmışımdiye cevapladı
Şeyh Şemsüddîn, şüphesiz bu çocuğun yaptığı doğrudur diye pekçok nasihatler ettiyse de, Öğretmen Yûsuf kabûl etmedi Onlar giderlerken Mustafa'yı yanında çağırıp tatlı nasîhatlerle yüreğinde yumaklaşan kırgınlıkları giderdi ve; Bu perişan hâline bakıp sakın ilim yolundan ayrılma, çünkü doğrusu senin yaptığındır Babanın düşündüğü doğru değildir Bu yolda tüm iyi hasletleri, güzellikleri ve kemâlâtı kendinde biriktirmek vardır İlmin şerefi seni pek bir mertebeye ulaştıracak oysa, baban, makâmının yüceliğinden şaşıracak, kardeşlerin de kapında hizmetine duracaklardırdiye avunma etti
Bu nasîhatler MollaMustafa'nın okuma ve ilim öğrenme aşkını kat kat artırdı İçi bu özlem ve hevesle doldu Kitap almaya parası olmadığından en ucuz kâğıtlardan alarak derslerini kendi eliyle yazıp çalıştı Kâdı Ayasuluğ'dan usûl, meânî ve beyân ilimlerini okudu ve onun hizmetinde bulundu Daha sonraHızır Bey bin Celâl'in hizmetinde yetişip, ondan aklî ve naklî ilimleri öğrendi Hızır Bey bin Celâl onun olgunluğuna ve öteki talebeleri arasındaki üstünlüğüne bakarak muidliğe, asistanlığa getirdi Hızır Bey Çelebinin derslerine devamla ilimdeki üstünlüğü daha da arttı Hızır Bey onu fazla sever ve övgü ederdi Hattâ kendisine sorulan bâzı suâller için Aklı selîme mürâcaat edinizdiyerek Hocazâde'ye havâle ederdi Daha Sonra Sultana onun ilimdeki üstünlüğünden bahsederek ona bir medresede tahsis verilmesini istedi Böylece Hocazâde, Kestel kâdılığına tâyin edildi Daha sonraBursa'da Esediyye Medresesi müderrisliğine getirildi Bu medresede altı yıl ilim öğretti Bu müddet içinde Şerhi Mevakıf'ı doğru değin inceleyip ezberledi Ancak parasızlıktan bir türlü kurtulup rahata kavuşamadığı için ev işlerini de kendisi görüyordu
Sultan Mehmed Han (Fâtih) Osmanlı tahtına oturup da onun âlimlere muhabbeti ve lütfı ihsânı ün salınca ve çevresine zamânının meşhur âlimlerini toplayınca, Hocazâde de onun yanına edinmek şerefini istedi Ne var ama gezi masraflarını karşılayacak parası olmadığından bir türlü yola çıkma cesâretini bulamıyordu Bu sırada derslerine katılan bir talebenin sekiz yüz akçesi olduğunu öğrenince, bu parayı ödünç alıp yola çıktı Talebe de yanına ve hizmetinde idi Oraya öyle bir zamanda vardı oysa, pâdişâhın otağı İstanbul'danEdirne'ye gidiyorduPâdişâhı âlem, bir yanına Molla Seyyid Ali, öteki yanına Molla Zeyrek olduğu halde ilmî konularda münâzara yaparak ilerliyordu Vezir Mahmûd Paşa, Hocazâde'yi görünce; Güzel geldin Ben de seni Pâdişâha anlatmıştım Gel hemencecik onunla göstermediyerek önüne düşüp Pâdişâhın yanına yaklaştılar Hocazâde hükümdârı selâmlayıp elini öptü Mahmûd Paşa onun Hocazâde olduğunu bildirerek ilmini övdü Hocazâde bundan daha sonra Molla Seyyid Ali'nin yanında beygir sürerek sohbete katıldı zaman zaman en ince meselelerde görüşlerini açıklayıp ilimdeki üstünlüğünü ortaya koydu Bir müddet sonra Seyyid Ali ve MollaZeyrek Pâdişâhın yanından ayrıldılar Hocazâde ise uzun bir zaman Pâdişâhla bağlı yanlamasına sohbete devâm etti Bu sohbet dolayısı ile Molla Seyyid Ali ve Molla Zeyrek'e Pâdişâhın ihsânları geldiği haldeHocazâde'ye bir pul bile verilmedi Bu bakımdan Hocazâde gönlü kırık olarak üzüntü içerisine düştü Onun hâline vâkıf olan talebesi, hakkında ileri geri konuşmaya ve hizmetini görmemeye başladı Ara Verme verildiği bir gün Hocazâde atını kendisi timar ettikten daha sonra bir ağacın gölgesinde dinlenmekteydi O sırada dergâhı âlî kapıcılarından üç kapıcının, Hocazâde'nin çadırı nerededir? diye sorarak geldiklerini gördü Kimileri Hocazâde şu ağaç aşağıda oturan eski giysili kişidir diye mollayı işâret ediyorlardı Oysa kapıcılar onun da cümbür cemaat gibi bir çadır ve çardağı olacağını düşünerek bu söze îtibâr etmediler Hattâ birkaç kişiyi bizimle dalga geçme, aradığımız kimseyi âlemlere gölge olan Pâdişâh istiyor, diyerek azarladılar Ama her kime sordularsa, hep orası gösterilince, mecburen Molla'nın yanına gelip selâm verdiler Hocazâde siz misiniz?diye sordular Evet cevâbını alınca, hürmetle eğilip elini öptüler ve Devletlü Pâdişâha hoca oldunuz deyip tebrik ettiler Hocazâde onların sözlerini, davranışlarını alaya yorarak önce inanmadı Lakin o sırada Pâdişâh konakçılarının şipşak gelip büyük bir çadır kurduklarını gördü Ayrıca birkaç at ve katır, binek, yatak ve kıymetli giysiler ile on bin akçe para da getirdiklerini öğrenince şüphesi kalmadı Onlar nesil atlardan birini hemencecik koşumlarla donatıp yanında getirdiler ve buyurun ulu Pâdişâh sizi bekler dediler *
Fâtih Sultan Mehmed devri Osmanlı âlimlerinin en büyüklerinden İsmi Mustafa bin Yûsuf bin Sâlih, künyesi Hocazâde'dir Bursa'da doğdu Doğum târihi bilinmemektedir 1488 (H893) senesinde Bursa'da vefât etti
Babası, ticâretle meşgûl olan büyük servet sâhibi bir tüccar idi Âilesi ve çocukları son derece bolluk ve kolaylık içindeydi Hocazâde, babasının mesleğini terk edip ilim öğrenmeye yöneldi Babası bu isteğine râzı olmadı Bu yüzden babasının gözünden düştü Kardeşlerine harcamaları için bol bol para verirken, Mustafa'ya günde bir akçe verirdi Bu sebeple onlar bereket ve nîmetler içerisinde yaşadığı halde, küçük Mustafa bıkkınlık ve yoksulluk içinde ilim tahsîline devâm etti Kitap almaya bile parası yoktu Babası ona hiç takviye etmiyordu Buna rağmen o, güç bir geçim içinde de olsa günlerini ilim yolunda koşturmak ve data dağarcığını genişletme gayreti içerisindeydi Elbiseleri yırtık ve yamalı idi, lakin hoş huyla bezenmiş üstün olgunluğuyla gün gibi parıldamaktaydı
Bir gün babası ve kardeşleriyle birlikte Emir Sultan hazretlerinin talebelerinden Şeyh Velî Şemsüddîn'in konağına gitmişlerdi Şeyh hazretleri; Bunlar kim
lerdir?diye sorunca, babası; Oğullarımdırdedi Sonra iyi giyimli ve neşelendirici çocukların yanına sefil giyimli ve üzüntülü bir halde duran Mustafa'ya bakarak; Ya bu kimdir?diye sordu Babası; O da oğlumdurcevâbını verince, Şeyh hazretleri onun bu tutumunu beğenmedi Neden çocuklarına eşit şekilde davranmıyorsun?diye sordu Babası; Bu benim işimi bıraktı, ticârî işlerimle ilgilenmiyor, diğer bir yol tuttu Onun için bunu gözümden çıkarmışımdiye cevapladı
Şeyh Şemsüddîn, şüphesiz bu çocuğun yaptığı doğrudur diye pekçok nasihatler ettiyse de, Öğretmen Yûsuf kabûl etmedi Onlar giderlerken Mustafa'yı yanında çağırıp tatlı nasîhatlerle yüreğinde yumaklaşan kırgınlıkları giderdi ve; Bu perişan hâline bakıp sakın ilim yolundan ayrılma, çünkü doğrusu senin yaptığındır Babanın düşündüğü doğru değildir Bu yolda tüm iyi hasletleri, güzellikleri ve kemâlâtı kendinde biriktirmek vardır İlmin şerefi seni pek bir mertebeye ulaştıracak oysa, baban, makâmının yüceliğinden şaşıracak, kardeşlerin de kapında hizmetine duracaklardırdiye avunma etti
Bu nasîhatler MollaMustafa'nın okuma ve ilim öğrenme aşkını kat kat artırdı İçi bu özlem ve hevesle doldu Kitap almaya parası olmadığından en ucuz kâğıtlardan alarak derslerini kendi eliyle yazıp çalıştı Kâdı Ayasuluğ'dan usûl, meânî ve beyân ilimlerini okudu ve onun hizmetinde bulundu Daha sonraHızır Bey bin Celâl'in hizmetinde yetişip, ondan aklî ve naklî ilimleri öğrendi Hızır Bey bin Celâl onun olgunluğuna ve öteki talebeleri arasındaki üstünlüğüne bakarak muidliğe, asistanlığa getirdi Hızır Bey Çelebinin derslerine devamla ilimdeki üstünlüğü daha da arttı Hızır Bey onu fazla sever ve övgü ederdi Hattâ kendisine sorulan bâzı suâller için Aklı selîme mürâcaat edinizdiyerek Hocazâde'ye havâle ederdi Daha Sonra Sultana onun ilimdeki üstünlüğünden bahsederek ona bir medresede tahsis verilmesini istedi Böylece Hocazâde, Kestel kâdılığına tâyin edildi Daha sonraBursa'da Esediyye Medresesi müderrisliğine getirildi Bu medresede altı yıl ilim öğretti Bu müddet içinde Şerhi Mevakıf'ı doğru değin inceleyip ezberledi Ancak parasızlıktan bir türlü kurtulup rahata kavuşamadığı için ev işlerini de kendisi görüyordu
Sultan Mehmed Han (Fâtih) Osmanlı tahtına oturup da onun âlimlere muhabbeti ve lütfı ihsânı ün salınca ve çevresine zamânının meşhur âlimlerini toplayınca, Hocazâde de onun yanına edinmek şerefini istedi Ne var ama gezi masraflarını karşılayacak parası olmadığından bir türlü yola çıkma cesâretini bulamıyordu Bu sırada derslerine katılan bir talebenin sekiz yüz akçesi olduğunu öğrenince, bu parayı ödünç alıp yola çıktı Talebe de yanına ve hizmetinde idi Oraya öyle bir zamanda vardı oysa, pâdişâhın otağı İstanbul'danEdirne'ye gidiyorduPâdişâhı âlem, bir yanına Molla Seyyid Ali, öteki yanına Molla Zeyrek olduğu halde ilmî konularda münâzara yaparak ilerliyordu Vezir Mahmûd Paşa, Hocazâde'yi görünce; Güzel geldin Ben de seni Pâdişâha anlatmıştım Gel hemencecik onunla göstermediyerek önüne düşüp Pâdişâhın yanına yaklaştılar Hocazâde hükümdârı selâmlayıp elini öptü Mahmûd Paşa onun Hocazâde olduğunu bildirerek ilmini övdü Hocazâde bundan daha sonra Molla Seyyid Ali'nin yanında beygir sürerek sohbete katıldı zaman zaman en ince meselelerde görüşlerini açıklayıp ilimdeki üstünlüğünü ortaya koydu Bir müddet sonra Seyyid Ali ve MollaZeyrek Pâdişâhın yanından ayrıldılar Hocazâde ise uzun bir zaman Pâdişâhla bağlı yanlamasına sohbete devâm etti Bu sohbet dolayısı ile Molla Seyyid Ali ve Molla Zeyrek'e Pâdişâhın ihsânları geldiği haldeHocazâde'ye bir pul bile verilmedi Bu bakımdan Hocazâde gönlü kırık olarak üzüntü içerisine düştü Onun hâline vâkıf olan talebesi, hakkında ileri geri konuşmaya ve hizmetini görmemeye başladı Ara Verme verildiği bir gün Hocazâde atını kendisi timar ettikten daha sonra bir ağacın gölgesinde dinlenmekteydi O sırada dergâhı âlî kapıcılarından üç kapıcının, Hocazâde'nin çadırı nerededir? diye sorarak geldiklerini gördü Kimileri Hocazâde şu ağaç aşağıda oturan eski giysili kişidir diye mollayı işâret ediyorlardı Oysa kapıcılar onun da cümbür cemaat gibi bir çadır ve çardağı olacağını düşünerek bu söze îtibâr etmediler Hattâ birkaç kişiyi bizimle dalga geçme, aradığımız kimseyi âlemlere gölge olan Pâdişâh istiyor, diyerek azarladılar Ama her kime sordularsa, hep orası gösterilince, mecburen Molla'nın yanına gelip selâm verdiler Hocazâde siz misiniz?diye sordular Evet cevâbını alınca, hürmetle eğilip elini öptüler ve Devletlü Pâdişâha hoca oldunuz deyip tebrik ettiler Hocazâde onların sözlerini, davranışlarını alaya yorarak önce inanmadı Lakin o sırada Pâdişâh konakçılarının şipşak gelip büyük bir çadır kurduklarını gördü Ayrıca birkaç at ve katır, binek, yatak ve kıymetli giysiler ile on bin akçe para da getirdiklerini öğrenince şüphesi kalmadı Onlar nesil atlardan birini hemencecik koşumlarla donatıp yanında getirdiler ve buyurun ulu Pâdişâh sizi bekler dediler *