nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
HÂDİMÎ
Büyük velî, fıkıh ve tasavvuf âlimi İsmi, Muhammed bin Mustafa, künyesi Mevlânâ Ebû Saîd'dir 1701 (H1113) senesinde Konya'nın Hâdim kasabasında doğdu
Mevlânâ Ebû Saîd Muhammed Hâdimî'nin dedeleri Buhârâlıdır Dedelerinden Hüsâmeddîn Efendi, Buhârâ'nın tanınmış asîl âilelerinden olup, âlim ve velî bir zâttı Anadolu'ya gelerek, Hâdim kasabasında yerleşti Muhammed Hâdimî'nin babası FahrerRûm (Rûm diyârının seçilmişi, herkesin onunla övündüğü) nâmıyla meşhûr Kara Hacı Mustafa Efendidir Mustafa Efendi, ünlü âlimlerdendi
Muhammed Hâdimî, birincil tahsîlini babasından gördü On yaşında Kur'ânı kerîmi ezberledi Arabî ve Fârisîyi öğrendi Babasının emriyle Konya'daKaratay Medresesine yazıldı Burada beş yıl ilim öğrendikten daha sonra, hocası İbrâhim Efendinin tavsiyesi ile İstanbul'a gitti İstanbul'da zamânın meşhûr âlimlerinden Kazâbâdî Ahmed Efendiden ilim öğrenerek icâzet aldı Yirmi yedi yaşında yüksek tahsîlini bitiren Muhammed Hâdimî, dört katır yükü kitapla Hâdim'e döndü Babasının anlamsız bıraktığı Hâdim Medresesinde ders vermeye başladı
Kısa zamanda nâmı İstanbul'a kadar varan Muhammed Hâdimî hazretleri, öncePâdişâh Üçüncü Ahmed Han, sonra da Birinci Mahmûd Han göre İstanbul'a dâvet edildi
Hâdimî hazretleri talebelere ders vermenin yanısıra, insanların hidâyete gelmesine, İslâm ahlâkını ve hukûkunu öğrenmesine vesîle olmak için fazla çalıştı Pekçok kitap yazdı Bu eserlerden, İmâmı Birgivî hazretlerinin Tarîkatı Muhammediye isimli kitâbına yaptığı şerhi fazla kıymetlidir Bu şerhe Berîka ismini vermiştir Muhtelif târihlerde sıkça basılmıştır
Muhammed Hâdimî hazretleri, eserlerine aldığı hadîsi şerîflerin, sahih olup olmadığını adamakıllı araştırırdı Eğer şüphelenirse, bana kalırsa Peygamber efendimizden sorup öğrenirdi Medînei münevverede, Ravdai mutahhera harem ağalığı vazîfesini yapan Beşir Ağa, bu mevzûu şöyle anlattı: İstanbul'a gelmiştim Pâdişâh Birinci Mahmûd Han, Haremi şerîften mâlûmât almak için beni huzûruna çağırmıştı Hâl hatır sorduktan sonra; Haremeyni şerîfeynde nelere muttalî oldun?diye suâl ettiler Ben de gördüklerimi şöyle anlattım: Hayretle gördüğüm hâdiselerden biri şudur: Ravdai mutahherada (Peygamber efendimizin mübârek kabri şerîflerinde) gece temizlik gerçekleştirmek için çalışıyordum Gece yarısına doğru Cebrâil aleyhisselâmın Resûlullah efendimizle görüşmek için geldiği Cibrîl kapısı aniden açıldı Bu saatte gelen kimdir? diye kapıya koştum Sakallı, nûr yüzlü biri ile karşılaştım Bana selâm verdi Selamı aldım ve; Hoşgeldiniz efendimdedim Bana, gâyet gürültüsüz bir şekilde yanıt verdikten sonra, Peygamber efendimizin mübârek kabrinin etap ucuna dürüst gitti Arkasında bakakalmıştım Orada bir müddet bekledi Kabri şerîfe karşısında bâzı şeyler söyledi Fazla dikkat etmeme karşın anlayamadım İşi bitince arkadaki arkadaki gitgide artarak huzurdan ayrıldı Çok merâk etmiştim Yanıma geldiğinde büyük bir edeple; Siz kimsiniz ve nerelisiniz?diye sordum O da; İsmim Muhammed, Diyârı Rûm'danım Hâdim'de ikâmet ediyorumdedi Bu gece yarısı ziyâretinizin hikmeti nedir?diye suâl edince de; İmâmı Birgivî'nin Tarîkatı Muhammediye isimli kitabını şerh ediyorum Bir hadîsi şerîfin sahih olup olmadığında şüpheye düştüm Anında gelip gördüğünüz gibi, Resûlullah efendimizin huzûrı şerîflerinde, bunu suâl eyledim Sahih olduğu buyruldudedi
Ondan sonraki günlerde yeniden benzer saatlerde zaman zaman geldi Geldiğinde odama götürür kısa bir vakit de olsa sohbet ederdik Bundan Böyle onunla dost olmuştuk
Beşir Ağanın konuşmasını hayretle dinleyen Pâdişâh Birinci Mahmûd, Hâdim'e bir haberci göndererek, Muhammed Hâdimî'yi İstanbul'a dâvet etti Dâvetnâmeyi bizzât Konya Vâlisi Ali Paşa, Hâdim'e gitgide artarak ibraz etti O geldiği gün, Pâdişâh ona simâ olarak fazla benzeşen birkaç kimseyi daha saraya getirtti Maksadı Beşir Ağayı imtihân etmekti Beşir Ağayı da huzûruna çağırdı Müsâfirlerin huzûra gelmesi bildirildi Azıcık sonra Muhammed Hâdimî ve ona fazla benzeyenler odaya girdiler Beşir Ağa, girenlerin arasından Muhammed Hâdimî'yi göstererek; Bahsettiğim zât işte budurdedi Birinci Mahmûd Han, Hâdimî hazretlerine fazla iltifât edip ihsânlarda bulundu
Muhammed Hâdimî'den Ayasofya Câmisinde bir ders vermesi istendi Derste pâdişâh, sadrâzam, Hâdimî'nin hocası olan Şeyhülislâm, Müderris Kazâbâdî Ahmed Efendi ve diğer devlet ricâli de bulunacaktı Hâdimî, hocasının bulunduğu mecliste vâz edemeyeceğini edeple belirterek affını istedi Ancak şeyhülislâm, irâdei seniyye (pâdişâh emrinin) bulunduğunu, dersin mutlaka yapılması gerektiğini söyleyerek, onu mahşerî bir kalabalık ile dolu olan Ayasofya Câmisinin kürsüsüne çıkardı
Sonra bir risâle hâlinde neşredilen Fâtihâ Tefsîri'ni kürsüde büyük bir vukufla ve şâhâne bir hitâbet örneği hâlinde takrîr edip anlatan Hâdimî'nin bu dersi, hocası olan Şeyhülislâmın sevincinden ağlamasına sebeb oldu Bu takrirden sonra, Topkapı Sarayına çağrılıp tebrik ve taltîf edilen Hâdimî'ye İstanbul'da kalması önerge edildi Bu iltifâtlara teşekkür eden ve lisânı münâsiple Hâdim'e avdet etmek istediğini talep eyleyen Hâdimî, İstanbul'dan bâzı kitâplar satın alarak, bu defâ iki deve yükü kitapla Hâdim'e döndü
Bundan sonra, okuyup araştırma ve eğitimin yanısıra, eser yazmaya da başladı Kur'ânı kerîm sûrelerinden bâzılarının ciltler hâlinde tefsîri olan birincil eserlerini, talebeleri temize çekip çoğaltarak, kitap hâline getirdiler Medresesinde Arabî, Fârisî, usûli fıkıh, fıkıh, tefsîr, hadîs, kelâm, edebiyât gibi dersler okuttu Pekçok âlimin yetişmesine vesîle oldu Bunların içinde ilk kez oğulları Saîd, Abdullah, Emîn, Nûmân gelmekteydi Keza Ayaklı Kütüphânelakabıyla anılan Müftîzâde Muhammed Antâkî, İsmâil Gelenbevî, Mehmed Kırkağacî, Hâfız Osman Üskübî, Ahmed Ürgübî, Konyalı İsmâil Hakkı, Hacı İsmâil Kayserî gibi âlimler meşhûr oldular
Muhammed Hâdimî hazretleri, 1762 (H1176) senesinde Hâdim'de, son hastalığına yakalanmıştı Çocuklarını, talebelerini ve dostlarını çağırıp herbiriyle helallaşıp, vedâlaştı Çocuklarına ve talebelerine vasiyetini bildirdikten sonra; Vefât ettiğimde, daha önce vasiyet edip anlaştığım kimse gelene dek beni soyup gaslimi yapmayınbuyurdu O gece sabaha karşı, talebelerinin Yâsîni şerîf kırâatları aralarında mübârek rûhunu teslim eyledi Kuşluk vakti sıralarında daha önce anlaştığı Trabzonlu Hacı Mehmed Efendi gelip, gasil, techîz ve tekfîn işlerini yaptı Kabrini babası Mustafa Efendinin yanında kazdırdı ve oraya defni yapıldı Âşıkları, uzaktan yakın yerlerden gelerek kabrini ziyâret etmektedir
Kabir taşında şunlar yazılıdır: Bütün dînî bilgileri kendisinde toplayan ve Târîkati Muhammediye kitabını şerheden, âriflerin kutbu, Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlere yardım eden Ebû Saîd Muhammed Hâdimî'nin rûhuna Fâtiha
Hâdimî'nin oğluna yaptığı vasiyeti şöyledir:
Allahü teâlâya hamd, Habîbi ekremine, âl u eshâbına ve O'nun sünnetlerine tâbi olan ve yolunu sevenlere salât ve selâm olsun
Ey öğüt kabûl edici, böylece aziz oğul Saîd! Allahü teâlâ seni uzun ömür içerisinde sevdiği ve râzı olduğu şeylerle azîz eylesin Ziyâde ilmin hâsıl edeceği takvâ, istikâmet, nefret edilen şey ile mesûd kılsın
İmâmı Gazâlî'nin de buyurduğu gibi, öğüt etmek kolaydır Güç olan, onu yerine getirmektir Çünkü nefsin fıtratında, yaratılışında nefsânî açlık ve istekleri hoşlanmak vardır Yeniden nefsin fıtratında, yaratılışında defalarca kendi temenni ve özlem ettiklerine meyletme vardır Birey, sevdiğinin aybına karşı kördür ve kişinin düşmanı, kendi evinin içindedir Binâenaleyh o düşmanın zarârından ve hîlesinden belirlenmiş edinmek zorlama ve şiddet olur Nefsin kılıcından ve oklarından, ama kendi Rabbine ve nefsinin Rabbine yalvararak kurtulabilirsin *
Büyük velî, fıkıh ve tasavvuf âlimi İsmi, Muhammed bin Mustafa, künyesi Mevlânâ Ebû Saîd'dir 1701 (H1113) senesinde Konya'nın Hâdim kasabasında doğdu
Mevlânâ Ebû Saîd Muhammed Hâdimî'nin dedeleri Buhârâlıdır Dedelerinden Hüsâmeddîn Efendi, Buhârâ'nın tanınmış asîl âilelerinden olup, âlim ve velî bir zâttı Anadolu'ya gelerek, Hâdim kasabasında yerleşti Muhammed Hâdimî'nin babası FahrerRûm (Rûm diyârının seçilmişi, herkesin onunla övündüğü) nâmıyla meşhûr Kara Hacı Mustafa Efendidir Mustafa Efendi, ünlü âlimlerdendi
Muhammed Hâdimî, birincil tahsîlini babasından gördü On yaşında Kur'ânı kerîmi ezberledi Arabî ve Fârisîyi öğrendi Babasının emriyle Konya'daKaratay Medresesine yazıldı Burada beş yıl ilim öğrendikten daha sonra, hocası İbrâhim Efendinin tavsiyesi ile İstanbul'a gitti İstanbul'da zamânın meşhûr âlimlerinden Kazâbâdî Ahmed Efendiden ilim öğrenerek icâzet aldı Yirmi yedi yaşında yüksek tahsîlini bitiren Muhammed Hâdimî, dört katır yükü kitapla Hâdim'e döndü Babasının anlamsız bıraktığı Hâdim Medresesinde ders vermeye başladı
Kısa zamanda nâmı İstanbul'a kadar varan Muhammed Hâdimî hazretleri, öncePâdişâh Üçüncü Ahmed Han, sonra da Birinci Mahmûd Han göre İstanbul'a dâvet edildi
Hâdimî hazretleri talebelere ders vermenin yanısıra, insanların hidâyete gelmesine, İslâm ahlâkını ve hukûkunu öğrenmesine vesîle olmak için fazla çalıştı Pekçok kitap yazdı Bu eserlerden, İmâmı Birgivî hazretlerinin Tarîkatı Muhammediye isimli kitâbına yaptığı şerhi fazla kıymetlidir Bu şerhe Berîka ismini vermiştir Muhtelif târihlerde sıkça basılmıştır
Muhammed Hâdimî hazretleri, eserlerine aldığı hadîsi şerîflerin, sahih olup olmadığını adamakıllı araştırırdı Eğer şüphelenirse, bana kalırsa Peygamber efendimizden sorup öğrenirdi Medînei münevverede, Ravdai mutahhera harem ağalığı vazîfesini yapan Beşir Ağa, bu mevzûu şöyle anlattı: İstanbul'a gelmiştim Pâdişâh Birinci Mahmûd Han, Haremi şerîften mâlûmât almak için beni huzûruna çağırmıştı Hâl hatır sorduktan sonra; Haremeyni şerîfeynde nelere muttalî oldun?diye suâl ettiler Ben de gördüklerimi şöyle anlattım: Hayretle gördüğüm hâdiselerden biri şudur: Ravdai mutahherada (Peygamber efendimizin mübârek kabri şerîflerinde) gece temizlik gerçekleştirmek için çalışıyordum Gece yarısına doğru Cebrâil aleyhisselâmın Resûlullah efendimizle görüşmek için geldiği Cibrîl kapısı aniden açıldı Bu saatte gelen kimdir? diye kapıya koştum Sakallı, nûr yüzlü biri ile karşılaştım Bana selâm verdi Selamı aldım ve; Hoşgeldiniz efendimdedim Bana, gâyet gürültüsüz bir şekilde yanıt verdikten sonra, Peygamber efendimizin mübârek kabrinin etap ucuna dürüst gitti Arkasında bakakalmıştım Orada bir müddet bekledi Kabri şerîfe karşısında bâzı şeyler söyledi Fazla dikkat etmeme karşın anlayamadım İşi bitince arkadaki arkadaki gitgide artarak huzurdan ayrıldı Çok merâk etmiştim Yanıma geldiğinde büyük bir edeple; Siz kimsiniz ve nerelisiniz?diye sordum O da; İsmim Muhammed, Diyârı Rûm'danım Hâdim'de ikâmet ediyorumdedi Bu gece yarısı ziyâretinizin hikmeti nedir?diye suâl edince de; İmâmı Birgivî'nin Tarîkatı Muhammediye isimli kitabını şerh ediyorum Bir hadîsi şerîfin sahih olup olmadığında şüpheye düştüm Anında gelip gördüğünüz gibi, Resûlullah efendimizin huzûrı şerîflerinde, bunu suâl eyledim Sahih olduğu buyruldudedi
Ondan sonraki günlerde yeniden benzer saatlerde zaman zaman geldi Geldiğinde odama götürür kısa bir vakit de olsa sohbet ederdik Bundan Böyle onunla dost olmuştuk
Beşir Ağanın konuşmasını hayretle dinleyen Pâdişâh Birinci Mahmûd, Hâdim'e bir haberci göndererek, Muhammed Hâdimî'yi İstanbul'a dâvet etti Dâvetnâmeyi bizzât Konya Vâlisi Ali Paşa, Hâdim'e gitgide artarak ibraz etti O geldiği gün, Pâdişâh ona simâ olarak fazla benzeşen birkaç kimseyi daha saraya getirtti Maksadı Beşir Ağayı imtihân etmekti Beşir Ağayı da huzûruna çağırdı Müsâfirlerin huzûra gelmesi bildirildi Azıcık sonra Muhammed Hâdimî ve ona fazla benzeyenler odaya girdiler Beşir Ağa, girenlerin arasından Muhammed Hâdimî'yi göstererek; Bahsettiğim zât işte budurdedi Birinci Mahmûd Han, Hâdimî hazretlerine fazla iltifât edip ihsânlarda bulundu
Muhammed Hâdimî'den Ayasofya Câmisinde bir ders vermesi istendi Derste pâdişâh, sadrâzam, Hâdimî'nin hocası olan Şeyhülislâm, Müderris Kazâbâdî Ahmed Efendi ve diğer devlet ricâli de bulunacaktı Hâdimî, hocasının bulunduğu mecliste vâz edemeyeceğini edeple belirterek affını istedi Ancak şeyhülislâm, irâdei seniyye (pâdişâh emrinin) bulunduğunu, dersin mutlaka yapılması gerektiğini söyleyerek, onu mahşerî bir kalabalık ile dolu olan Ayasofya Câmisinin kürsüsüne çıkardı
Sonra bir risâle hâlinde neşredilen Fâtihâ Tefsîri'ni kürsüde büyük bir vukufla ve şâhâne bir hitâbet örneği hâlinde takrîr edip anlatan Hâdimî'nin bu dersi, hocası olan Şeyhülislâmın sevincinden ağlamasına sebeb oldu Bu takrirden sonra, Topkapı Sarayına çağrılıp tebrik ve taltîf edilen Hâdimî'ye İstanbul'da kalması önerge edildi Bu iltifâtlara teşekkür eden ve lisânı münâsiple Hâdim'e avdet etmek istediğini talep eyleyen Hâdimî, İstanbul'dan bâzı kitâplar satın alarak, bu defâ iki deve yükü kitapla Hâdim'e döndü
Bundan sonra, okuyup araştırma ve eğitimin yanısıra, eser yazmaya da başladı Kur'ânı kerîm sûrelerinden bâzılarının ciltler hâlinde tefsîri olan birincil eserlerini, talebeleri temize çekip çoğaltarak, kitap hâline getirdiler Medresesinde Arabî, Fârisî, usûli fıkıh, fıkıh, tefsîr, hadîs, kelâm, edebiyât gibi dersler okuttu Pekçok âlimin yetişmesine vesîle oldu Bunların içinde ilk kez oğulları Saîd, Abdullah, Emîn, Nûmân gelmekteydi Keza Ayaklı Kütüphânelakabıyla anılan Müftîzâde Muhammed Antâkî, İsmâil Gelenbevî, Mehmed Kırkağacî, Hâfız Osman Üskübî, Ahmed Ürgübî, Konyalı İsmâil Hakkı, Hacı İsmâil Kayserî gibi âlimler meşhûr oldular
Muhammed Hâdimî hazretleri, 1762 (H1176) senesinde Hâdim'de, son hastalığına yakalanmıştı Çocuklarını, talebelerini ve dostlarını çağırıp herbiriyle helallaşıp, vedâlaştı Çocuklarına ve talebelerine vasiyetini bildirdikten sonra; Vefât ettiğimde, daha önce vasiyet edip anlaştığım kimse gelene dek beni soyup gaslimi yapmayınbuyurdu O gece sabaha karşı, talebelerinin Yâsîni şerîf kırâatları aralarında mübârek rûhunu teslim eyledi Kuşluk vakti sıralarında daha önce anlaştığı Trabzonlu Hacı Mehmed Efendi gelip, gasil, techîz ve tekfîn işlerini yaptı Kabrini babası Mustafa Efendinin yanında kazdırdı ve oraya defni yapıldı Âşıkları, uzaktan yakın yerlerden gelerek kabrini ziyâret etmektedir
Kabir taşında şunlar yazılıdır: Bütün dînî bilgileri kendisinde toplayan ve Târîkati Muhammediye kitabını şerheden, âriflerin kutbu, Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlere yardım eden Ebû Saîd Muhammed Hâdimî'nin rûhuna Fâtiha
Hâdimî'nin oğluna yaptığı vasiyeti şöyledir:
Allahü teâlâya hamd, Habîbi ekremine, âl u eshâbına ve O'nun sünnetlerine tâbi olan ve yolunu sevenlere salât ve selâm olsun
Ey öğüt kabûl edici, böylece aziz oğul Saîd! Allahü teâlâ seni uzun ömür içerisinde sevdiği ve râzı olduğu şeylerle azîz eylesin Ziyâde ilmin hâsıl edeceği takvâ, istikâmet, nefret edilen şey ile mesûd kılsın
İmâmı Gazâlî'nin de buyurduğu gibi, öğüt etmek kolaydır Güç olan, onu yerine getirmektir Çünkü nefsin fıtratında, yaratılışında nefsânî açlık ve istekleri hoşlanmak vardır Yeniden nefsin fıtratında, yaratılışında defalarca kendi temenni ve özlem ettiklerine meyletme vardır Birey, sevdiğinin aybına karşı kördür ve kişinin düşmanı, kendi evinin içindedir Binâenaleyh o düşmanın zarârından ve hîlesinden belirlenmiş edinmek zorlama ve şiddet olur Nefsin kılıcından ve oklarından, ama kendi Rabbine ve nefsinin Rabbine yalvararak kurtulabilirsin *