iltasyazilim
FD Üye
Efendimiz?in bize bir îkâzı var Buyuruyor ki:
“Beni (diyor), insin ve cinnin gâfilleri hâricinde bütün mahlûkat beni tanır buyuruyor (Bkz Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 310)
Demek ki onlarda tabi nefs olmadığı için çok rahat tanıyorlar Bizde nefs engelini bertaraf etmek zarûrî
“İnsin ve cinnin gâfilleri dışında tanır diyor En güzel tanıyan, Allâh?ın sâlih kulları İşte ashâbı kirâm En güzel tanıyan, Hazreti Ebû Bekir radıyallâhu anh Öyle bir durumdaydı ki, yanında iken bile kendine bir hasretti Sahâbe o şekilde tanıyordu:
“Yâ Rasûlâllah! Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun diyordu Bu lâfta değil, bunun fiilini talep ediyordu Allah Rasûlü?nden
Cemâdât tanıyordu Uhud tanıyordu Efendimiz, Hazreti Ömer, Ebû Bekir ve Hazreti Osman üçü, kendisiyle dördü, Uhud?a çıktılar Uhud sallandı
“????????? (sakin ol) Uhud! (Dedi) Üzerinde bir peygamberbir nebî, bir Sıddîk, iki şehid var (Buhârî, Ashâbü’nNebî, 6; Tirmizî, Menâkıb, 183703)
Ebû Bekir Efendimiz?in vefatıyla, Osman ve Ömer radıyallâhu anh şehîd olacaklarını anladılar
Uhud tanıdı Cennet dağlarından bir dağ olacak Uhud buyurdu Biz keyfiyetini bilemiyoruz Bizim idrâkimizin ötesinde
Yine Hazreti Ali radıyallâhu anh buyuruyor:
“Bir taş vardı (diyor) onun önünden geçerken (diyor), o taş (diyor) Mekke?de (diyor), «esselâmu aleyke yâ Rasûlâllah» dediğini ben duyardım buyuruyor (Bkz Müslim, Fezâil, 2; İbni Sa’d, I, 157)
Hayvanat tanıyordu Bir deve, şikâyetini gelip Allah Rasûlü?ne anlatıyordu Sahibini çağırdı Efendimiz:
“?Niye bu hayvana zulmediyorsun? Bunun kıyâmetteki hesâbını düşünmüyor musun? buyurdu (Bkz Ebû Dâvûd, Cihâd, 442549)
Nebâtat tanıyordu Bir hurma kütüğü üzerinde sohbet ediyordu Sonradan cemaat kalabalıklaşınca bir minber yapıldı Minbere çıkınca kütük ağladı Bu, bir kişinin, ikiüç kişinin değil, hadîsi mütevâtir, yüzlerce kişi ashâbı kirâm o ağlamayı duydu Hadîsi mütevâtir
Çobanlık yapan bir kimse, dedi ki:
“Sanki (dedi), bir deve yavrusunun ağlaması gibiydi diyor kütüğün ağlaması
Diğer bir sahâbî:
“Sanki bir çocuk, bir yavrunun ağlaması gibiydi
Allah Rasûlü iniyor, onu sıvazlıyor, o sükûnet ediyor
Mevlânâ Mesnevî?sinde diyor ki:
“Peki sen bir düşün, bir kütük (diyor), Allah Rasûlü?nü o kadar tanıdı (diyor) Sana Allah çok şeyler ihsan etti, ikram etti Seni mükerrem kıldı Peki sen o zaman ne kadar tanıyorsun (diyor) Onu bir düşün buyuruyor
Velhâsıl Rasûlullah Efendimiz?e, O?nu tanıyan, tanıyabildiği kadar bir hayranlık içindeydi Demek ki bir mü?min O?nu tanıdıkça kemâl bulur, zirveleşir
Mevlânâ?nın da ne güzel bir şeyi vardır Mesnevî?de:
“Bu can bu tende oldukça Hazreti Kur?ân?a kulumköleyim Hazreti Muhammed Muhtâr sallâllâhu aleyhi ve sellem?in mübârek, nurlu yolunun toprağıyım Birisi, sözlerimde bundan başka söz naklederse o kişiden de bîzârım o sözden de
Öyle bir hâle geliyor ki, sallâllâhu aleyhi ve sellem?i tanıdıkça, tanıdıkça, yaklaştıkça bir yangın başlıyor içinde İşte o zaman Selçuklu Üniversitesi?nin dersiâmı iken o hâline “hamdım diyor Sonra “piştim diyor, artık bütün kitaplarını kaldırıyor, rafa kaldırıyor, ondan sonra “yandım diyor Bu nasıl bir yanış? Gerçi bunu yaşayan bilir
Buna benzer bir Muhammed İkbal?in bir misali var, Pakistan?ın feylesofu O da Mevlânâ?yı çok sever Onun gibi misaller vermeye çalışır Güve ile pervâneyi konuşturur Güve, mâlum, bu, kağıt kemiren bir hayvan, kitapların arasında dolaşır, kitap kemirir Pervâne de ışık etrafında döner
Güve der ki pervâneye:
“?Sana ne mutlu (der), hep sen ışık etrafında dönüyorsun (der) Bana ne yazık ki (der), o feylesofların kitapları arasında dolaşa dolaşa hep karanlıklar içinde kaldım (der) Bana yol göster der
Pervâne de der ki:
“?O zaman güve, (der), şu benim kanatlarıma bak (der) Bu kanatlarım (der) o ışık etrafında yandı (der) Sen de yanarsan sen de huzura çıkarsın der
Süleyman Çelebi de, okunan Mevlidi Şerîf?i ne güzeldir, Efendimiz?i ne güzel anlatır:
“Bir acep nûr ki Güneş pervânesi…
Öyle bir nur ki diyor, Güneş O?nun etrafında dönüyor, Güneş O?nun pervânesi buyuruyor Yani Güneş O?nun için yaratıldı Yani Güneş?e o şekilde bakıyor
Fuzûlî:
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su
Kim bu denlû dûtuşan odlara kılmaz çâre su
Ey diyor, gözümden akan yaşlar diyor, boş yere akma diyor Çünkü diyor, bu tutuşmuş, içimdeki alevi diyor, senin damlaların söndürmez diyor
Suya virsün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzüntek virse min gülzâre su
Bahçıvan diyor, bin tane gül yetiştirse, bin tane gülü sulasa diyor, Sen?in gibi bir gül meydana gelmez Onun için diyor, bahçıvan boş yere zahmet çekmesin diyor Sen varken diyor, başka güle bakmasın diyor
Yine bir şeyinde:
Hâki pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını daştan daşa urup gezer âvâre su
Sanki o taşın, akarsuyun çarpa çarpa çarpa gidişi, sanki ağlaya ağlaya Allah Rasûlü?ne gitmeye çalışıyor Yani daima kalp görür
Yine bir şeyinde:
Felekler yandı âhımdan murâdım şem?i yanmaz mı?
Habîbim faslı güldür bu, akarsular bulanmaz mı?
Nasıl bu ilkbaharda sular coşar böyle, coşarak bulanık olarak akar İşte benim diyor, gözümden akan sular bulanmaz mı diyor bu aşktan bu şeyden diyor, bu gönül heyecanından diyor
Es?ad Erbilî Hazretleri de bu gönlündeki yanışı:
Tecellâyı cemâlinden Habîbim nevbahar ateş
Gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, hâk ü hâr ateş
Kendi o yanışı… Bir soba ne yapar? Harâretini verir her tarafa Habîbim diyor, senin bu zâhir ve bâtın güzelliğinin tecellîsinden diyor, gül ateş oldu diyor, bülbül ateş oldu, sümbül ateş oldu diyor Gül ateş, sümbül ateş, toprak ateş, diken ateş, ateş ateş diyor Bir yanışı…
Ne mümkün bunca ateşle şehîdi ışkı gasletmek
Cesed ateş, kefen ateş, hem âb u hoş güvâr ateş
Artık diyor, ben diyor, aşk şehidiyim diyor, yani aşk şehidi olduğunu Artık diyor, aşk şehidi oldum ama diyor, o cesedimden bile çıkan bir şey diyor, bir ateş diyor, cesed ateş, kefen ateş, hattâ yıkayacak tatlı su bile ateş oldu diyor
Bizim bir hocamız vardı İmam Hatip?teyken, haftada iki saat Farsça dersi vardı Yaman Dede gelirdi Hem bize on dakika bir Farsça?nın gramerinden bahseder, ondan sonra Mevlânâ?dan iki beyit yazar, ağlaya ağlaya onu şerh ederdi Biz de tabi çocuktuk Niye derdik, acaba niye ağlıyor bu yaşlı kimse derdik Fakat onun sonradan farkına vardık niye ağladığını, ama tabi iş işten geçmiş oldu Öyle bir şey içindeydi ki Galata Mevlevihanesi?ne giderdi, bir arkadaşımız görüyor böyle, yolda böyle, duvara dayanmış böyle, bitkin hâlde:
“?Hocam (diyor), herhalde rahatsızsınız, sizi alıp hastahâneye götüreyim
“?Yok oğlum (diyor) Rasûlullah hatırıma geldi de (diyor), hâlim mecâlim kalmadı diyor
O bize bu, meşhur o;
“Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlâllah!
O zaman tahtaya yazdırmıştı Ne güzel ifadedir:
Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlâllah!
Ben İmam Hatib?e giderdim O da Bağlarbaşı?ndan gelirdi O zaman vapurun bodrum katına şey yapardı Cübbe gibi, yeşil bir cübbe gibi şeyi vardı Öyle gözünü kapatır, bir böyle iç dünyasının şeyiyle giderdi Rengi böyle bir bronz rengi olmuştu Dâimâ derste de göz çukurlaşmış, o çukura öyle bir yaşlar dolardı
İşte demek ki, tabi bu belki çok zor bir iş Yani belki Cenâbı Hakk?ın bu şeyi, bir lûtfu Fakat yani hakîkaten böyle bir yanış ne kadar…
Demek ki ashâbı kirâm da böyle Rasûlullah Efendimiz?i gördüğü zaman böyle yandı ki;
“Yâ Rasûlâllah! Canım, malım, her şeyim sana fedâ olsun! dedi
Ebû Bekir Efendimiz…
Belki ilk zaman, Hazreti Ömer radıyallâhu anh ilk zamanlarda dedi ki:
“?Yâ Rasûlâllah! (Dedi) Ben (dedi) canımın dışında her şeyden çok Sen?i seviyorum dedi
“?Ömer! Olmadı! (Dedi) Canından da çok seveceksin dedi
“?Evet yâ Rasûlâllah! Şimdi ben canımdan da çok seviyorum (Buhârî, Eymân, 3)
Çünkü canından da çok sevecek ki fedakârlığa girecek, fedaya kadar gidecek
Yine bu, Bezmi Âlem Vâlide Sultan, o da nasıl bir duymuş, zaten 40 küsur yaşında vefat ediyor Onun, bir sürü vakfiye bırakıyor:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed?siz muhabbetten ne hâsıl?
Nasıl bir, Allah Rasûlü?nü tanımış, içmiş, duymuş ki Şam?da bir vakıf kuruyor; vakfın iki tane şartı var: Birinci şartı diyor ki; Mekkei Mükerreme?ye, Medînei Münevvere?ye Şam?ın tatlı suyu taşınacak Atşân olansusuz olan hacılara Şam?ın suyu dağıtılacak
Düşünün, nasıl o develerle gidecek oradan Yeter ki Allah için gidenlere bir ikramda bulunmak
Diğer bir şey, belki daha mühim o Orada da; çalışan işçiler diyor, yanlışlıkla kırdıkları eşyalar diyor, bunların tazminatı verilecek benim vakfımdan diyor Onlar azarlanmayacak diyor Bir kalbe diyor, diken batırılmayacak diyor
Nasıl bir insana bakış tarzı?! Bir de bugünkü insanı düşünelim Şu dünya coğrafyası içinde Demek ki İslâm nasıl bir şahsiyet kazandırıyor?! Nasıl bir incelik, zarâfet, hassâsiyet?! Aman yâ Rabbi!
O?na benzeyebilmek:
İbadetteki rûhâniyet Demek ki ibadetlerimiz, ilâhî huzurda olduğumuzu dâimâ bir idrâki içinde olabilmek Namazlarımız öyle olacak
Cenâbı Hak insan anatomisini en güzel secde edecek şekilde iskelet yapısını halketti Cenâbı Hak, “secde et diyor
Secde etmek, bizim lehimize Çünkü edildiği zaman; “…Fahşâ ve münkerden (Cenâbı Hak) korur… (elAnkebût, 45) buyuruyor
Yatıp (kalkarak) kılınan bir geometrikhendesî bir namazı da Cenâbı Hak istemiyor:
???????? ??????????????
(“Yazıklar olsun o namaz kılanlara! elMâûn, 4) buyuruyor
Demek ki Rabbimiz bizden namaz istiyor ki biz fahşâdan ve münkerden korunalım Huzurlu olalım Bize bir, Cenâbı Hak?tan bir reçete…
Osman Nûri Topbaş2019 SOHBETLERİ
“Beni (diyor), insin ve cinnin gâfilleri hâricinde bütün mahlûkat beni tanır buyuruyor (Bkz Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 310)
Demek ki onlarda tabi nefs olmadığı için çok rahat tanıyorlar Bizde nefs engelini bertaraf etmek zarûrî
“İnsin ve cinnin gâfilleri dışında tanır diyor En güzel tanıyan, Allâh?ın sâlih kulları İşte ashâbı kirâm En güzel tanıyan, Hazreti Ebû Bekir radıyallâhu anh Öyle bir durumdaydı ki, yanında iken bile kendine bir hasretti Sahâbe o şekilde tanıyordu:
“Yâ Rasûlâllah! Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun diyordu Bu lâfta değil, bunun fiilini talep ediyordu Allah Rasûlü?nden
Cemâdât tanıyordu Uhud tanıyordu Efendimiz, Hazreti Ömer, Ebû Bekir ve Hazreti Osman üçü, kendisiyle dördü, Uhud?a çıktılar Uhud sallandı
“????????? (sakin ol) Uhud! (Dedi) Üzerinde bir peygamberbir nebî, bir Sıddîk, iki şehid var (Buhârî, Ashâbü’nNebî, 6; Tirmizî, Menâkıb, 183703)
Ebû Bekir Efendimiz?in vefatıyla, Osman ve Ömer radıyallâhu anh şehîd olacaklarını anladılar
Uhud tanıdı Cennet dağlarından bir dağ olacak Uhud buyurdu Biz keyfiyetini bilemiyoruz Bizim idrâkimizin ötesinde
Yine Hazreti Ali radıyallâhu anh buyuruyor:
“Bir taş vardı (diyor) onun önünden geçerken (diyor), o taş (diyor) Mekke?de (diyor), «esselâmu aleyke yâ Rasûlâllah» dediğini ben duyardım buyuruyor (Bkz Müslim, Fezâil, 2; İbni Sa’d, I, 157)
Hayvanat tanıyordu Bir deve, şikâyetini gelip Allah Rasûlü?ne anlatıyordu Sahibini çağırdı Efendimiz:
“?Niye bu hayvana zulmediyorsun? Bunun kıyâmetteki hesâbını düşünmüyor musun? buyurdu (Bkz Ebû Dâvûd, Cihâd, 442549)
Nebâtat tanıyordu Bir hurma kütüğü üzerinde sohbet ediyordu Sonradan cemaat kalabalıklaşınca bir minber yapıldı Minbere çıkınca kütük ağladı Bu, bir kişinin, ikiüç kişinin değil, hadîsi mütevâtir, yüzlerce kişi ashâbı kirâm o ağlamayı duydu Hadîsi mütevâtir
Çobanlık yapan bir kimse, dedi ki:
“Sanki (dedi), bir deve yavrusunun ağlaması gibiydi diyor kütüğün ağlaması
Diğer bir sahâbî:
“Sanki bir çocuk, bir yavrunun ağlaması gibiydi
Allah Rasûlü iniyor, onu sıvazlıyor, o sükûnet ediyor
Mevlânâ Mesnevî?sinde diyor ki:
“Peki sen bir düşün, bir kütük (diyor), Allah Rasûlü?nü o kadar tanıdı (diyor) Sana Allah çok şeyler ihsan etti, ikram etti Seni mükerrem kıldı Peki sen o zaman ne kadar tanıyorsun (diyor) Onu bir düşün buyuruyor
Velhâsıl Rasûlullah Efendimiz?e, O?nu tanıyan, tanıyabildiği kadar bir hayranlık içindeydi Demek ki bir mü?min O?nu tanıdıkça kemâl bulur, zirveleşir
Mevlânâ?nın da ne güzel bir şeyi vardır Mesnevî?de:
“Bu can bu tende oldukça Hazreti Kur?ân?a kulumköleyim Hazreti Muhammed Muhtâr sallâllâhu aleyhi ve sellem?in mübârek, nurlu yolunun toprağıyım Birisi, sözlerimde bundan başka söz naklederse o kişiden de bîzârım o sözden de
Öyle bir hâle geliyor ki, sallâllâhu aleyhi ve sellem?i tanıdıkça, tanıdıkça, yaklaştıkça bir yangın başlıyor içinde İşte o zaman Selçuklu Üniversitesi?nin dersiâmı iken o hâline “hamdım diyor Sonra “piştim diyor, artık bütün kitaplarını kaldırıyor, rafa kaldırıyor, ondan sonra “yandım diyor Bu nasıl bir yanış? Gerçi bunu yaşayan bilir
Buna benzer bir Muhammed İkbal?in bir misali var, Pakistan?ın feylesofu O da Mevlânâ?yı çok sever Onun gibi misaller vermeye çalışır Güve ile pervâneyi konuşturur Güve, mâlum, bu, kağıt kemiren bir hayvan, kitapların arasında dolaşır, kitap kemirir Pervâne de ışık etrafında döner
Güve der ki pervâneye:
“?Sana ne mutlu (der), hep sen ışık etrafında dönüyorsun (der) Bana ne yazık ki (der), o feylesofların kitapları arasında dolaşa dolaşa hep karanlıklar içinde kaldım (der) Bana yol göster der
Pervâne de der ki:
“?O zaman güve, (der), şu benim kanatlarıma bak (der) Bu kanatlarım (der) o ışık etrafında yandı (der) Sen de yanarsan sen de huzura çıkarsın der
Süleyman Çelebi de, okunan Mevlidi Şerîf?i ne güzeldir, Efendimiz?i ne güzel anlatır:
“Bir acep nûr ki Güneş pervânesi…
Öyle bir nur ki diyor, Güneş O?nun etrafında dönüyor, Güneş O?nun pervânesi buyuruyor Yani Güneş O?nun için yaratıldı Yani Güneş?e o şekilde bakıyor
Fuzûlî:
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su
Kim bu denlû dûtuşan odlara kılmaz çâre su
Ey diyor, gözümden akan yaşlar diyor, boş yere akma diyor Çünkü diyor, bu tutuşmuş, içimdeki alevi diyor, senin damlaların söndürmez diyor
Suya virsün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzüntek virse min gülzâre su
Bahçıvan diyor, bin tane gül yetiştirse, bin tane gülü sulasa diyor, Sen?in gibi bir gül meydana gelmez Onun için diyor, bahçıvan boş yere zahmet çekmesin diyor Sen varken diyor, başka güle bakmasın diyor
Yine bir şeyinde:
Hâki pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını daştan daşa urup gezer âvâre su
Sanki o taşın, akarsuyun çarpa çarpa çarpa gidişi, sanki ağlaya ağlaya Allah Rasûlü?ne gitmeye çalışıyor Yani daima kalp görür
Yine bir şeyinde:
Felekler yandı âhımdan murâdım şem?i yanmaz mı?
Habîbim faslı güldür bu, akarsular bulanmaz mı?
Nasıl bu ilkbaharda sular coşar böyle, coşarak bulanık olarak akar İşte benim diyor, gözümden akan sular bulanmaz mı diyor bu aşktan bu şeyden diyor, bu gönül heyecanından diyor
Es?ad Erbilî Hazretleri de bu gönlündeki yanışı:
Tecellâyı cemâlinden Habîbim nevbahar ateş
Gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, hâk ü hâr ateş
Kendi o yanışı… Bir soba ne yapar? Harâretini verir her tarafa Habîbim diyor, senin bu zâhir ve bâtın güzelliğinin tecellîsinden diyor, gül ateş oldu diyor, bülbül ateş oldu, sümbül ateş oldu diyor Gül ateş, sümbül ateş, toprak ateş, diken ateş, ateş ateş diyor Bir yanışı…
Ne mümkün bunca ateşle şehîdi ışkı gasletmek
Cesed ateş, kefen ateş, hem âb u hoş güvâr ateş
Artık diyor, ben diyor, aşk şehidiyim diyor, yani aşk şehidi olduğunu Artık diyor, aşk şehidi oldum ama diyor, o cesedimden bile çıkan bir şey diyor, bir ateş diyor, cesed ateş, kefen ateş, hattâ yıkayacak tatlı su bile ateş oldu diyor
Bizim bir hocamız vardı İmam Hatip?teyken, haftada iki saat Farsça dersi vardı Yaman Dede gelirdi Hem bize on dakika bir Farsça?nın gramerinden bahseder, ondan sonra Mevlânâ?dan iki beyit yazar, ağlaya ağlaya onu şerh ederdi Biz de tabi çocuktuk Niye derdik, acaba niye ağlıyor bu yaşlı kimse derdik Fakat onun sonradan farkına vardık niye ağladığını, ama tabi iş işten geçmiş oldu Öyle bir şey içindeydi ki Galata Mevlevihanesi?ne giderdi, bir arkadaşımız görüyor böyle, yolda böyle, duvara dayanmış böyle, bitkin hâlde:
“?Hocam (diyor), herhalde rahatsızsınız, sizi alıp hastahâneye götüreyim
“?Yok oğlum (diyor) Rasûlullah hatırıma geldi de (diyor), hâlim mecâlim kalmadı diyor
O bize bu, meşhur o;
“Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlâllah!
O zaman tahtaya yazdırmıştı Ne güzel ifadedir:
Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlâllah!
Ben İmam Hatib?e giderdim O da Bağlarbaşı?ndan gelirdi O zaman vapurun bodrum katına şey yapardı Cübbe gibi, yeşil bir cübbe gibi şeyi vardı Öyle gözünü kapatır, bir böyle iç dünyasının şeyiyle giderdi Rengi böyle bir bronz rengi olmuştu Dâimâ derste de göz çukurlaşmış, o çukura öyle bir yaşlar dolardı
İşte demek ki, tabi bu belki çok zor bir iş Yani belki Cenâbı Hakk?ın bu şeyi, bir lûtfu Fakat yani hakîkaten böyle bir yanış ne kadar…
Demek ki ashâbı kirâm da böyle Rasûlullah Efendimiz?i gördüğü zaman böyle yandı ki;
“Yâ Rasûlâllah! Canım, malım, her şeyim sana fedâ olsun! dedi
Ebû Bekir Efendimiz…
Belki ilk zaman, Hazreti Ömer radıyallâhu anh ilk zamanlarda dedi ki:
“?Yâ Rasûlâllah! (Dedi) Ben (dedi) canımın dışında her şeyden çok Sen?i seviyorum dedi
“?Ömer! Olmadı! (Dedi) Canından da çok seveceksin dedi
“?Evet yâ Rasûlâllah! Şimdi ben canımdan da çok seviyorum (Buhârî, Eymân, 3)
Çünkü canından da çok sevecek ki fedakârlığa girecek, fedaya kadar gidecek
Yine bu, Bezmi Âlem Vâlide Sultan, o da nasıl bir duymuş, zaten 40 küsur yaşında vefat ediyor Onun, bir sürü vakfiye bırakıyor:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed?siz muhabbetten ne hâsıl?
Nasıl bir, Allah Rasûlü?nü tanımış, içmiş, duymuş ki Şam?da bir vakıf kuruyor; vakfın iki tane şartı var: Birinci şartı diyor ki; Mekkei Mükerreme?ye, Medînei Münevvere?ye Şam?ın tatlı suyu taşınacak Atşân olansusuz olan hacılara Şam?ın suyu dağıtılacak
Düşünün, nasıl o develerle gidecek oradan Yeter ki Allah için gidenlere bir ikramda bulunmak
Diğer bir şey, belki daha mühim o Orada da; çalışan işçiler diyor, yanlışlıkla kırdıkları eşyalar diyor, bunların tazminatı verilecek benim vakfımdan diyor Onlar azarlanmayacak diyor Bir kalbe diyor, diken batırılmayacak diyor
Nasıl bir insana bakış tarzı?! Bir de bugünkü insanı düşünelim Şu dünya coğrafyası içinde Demek ki İslâm nasıl bir şahsiyet kazandırıyor?! Nasıl bir incelik, zarâfet, hassâsiyet?! Aman yâ Rabbi!
O?na benzeyebilmek:
İbadetteki rûhâniyet Demek ki ibadetlerimiz, ilâhî huzurda olduğumuzu dâimâ bir idrâki içinde olabilmek Namazlarımız öyle olacak
Cenâbı Hak insan anatomisini en güzel secde edecek şekilde iskelet yapısını halketti Cenâbı Hak, “secde et diyor
Secde etmek, bizim lehimize Çünkü edildiği zaman; “…Fahşâ ve münkerden (Cenâbı Hak) korur… (elAnkebût, 45) buyuruyor
Yatıp (kalkarak) kılınan bir geometrikhendesî bir namazı da Cenâbı Hak istemiyor:
???????? ??????????????
(“Yazıklar olsun o namaz kılanlara! elMâûn, 4) buyuruyor
Demek ki Rabbimiz bizden namaz istiyor ki biz fahşâdan ve münkerden korunalım Huzurlu olalım Bize bir, Cenâbı Hak?tan bir reçete…
Osman Nûri Topbaş2019 SOHBETLERİ