nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
ABDÜLGAFÛR HÂLİDÎ MÜŞÂHİDÎ
Büyük İslâm âlimi ve evliyâ Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden İsmi, Abdülgafûr'dur Hazreti Hüseyin efendimizin soyundan olup, seyyiddir Hâlidî, Müşâhidî ve Bağdâdî nisbeleriyle bilinir Doğum ve vefât târihleri bilinememektedir Bağdad'da yaşamıştır
Küçük yaştan îtibâren ilim tahsîline başlayan Seyyid Abdülgafûr Efendi, zamânının usûlüne kadar aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti Bilhassa fıkıh ilminde yüksek âlim oldu Tasavvufa karşısında alâka duydu başta Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî hazretlerinin halîfesi Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin sohbetlerinde ve hizmetinde bulunup sülûk yâni tasavvuf yolculuğunda ilerledi Sonra Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî'nin yüksek sohbetleriyle şereflenip hizmet ve huzûrunda bulundu Bu sırada tasavvufta yüksek derecelere kavuştu Mevlânâ Hâlid hazretlerinin önde gelen talebelerinden oldu Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî ilimdeki ve tasavvuftaki yüksek derecesini görerek, kendisine hilâfet verdi İnsanlara İslâmiyetin dikte ve yasaklarını anlatıp, onların iki cihân saâdetine kavuşmalarını sağlamak husûsunda bütün icâzet, diploma verdi
Mevlânâ Hâlid hazretleri ona fazla iltifatlarda bulunurdu Hattâ bir gün mescidden çıktıktan sonra Seyyid Abdülgafûr Hâlidî'yi oturur fark etti Yanında yaklaşarak Peygamber efendimize olan sevgisinden dolayı elini tuttu ve öptü Bundan sonra da şöyle buyurdu: Kıyâmet gününde ceddin ve deden Muhammed aleyhisselâmın Livâi Muhammediyyesinin altına beni de sokmayı taahhüt edinceye kadar elini bırakmayacağımO ise bu hoş sözlerin tesiri ile bayılıp düştü Üç saat dek yerde kendinden habersiz kaldı
Şeyh Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin vefâtından sonra irşâd, insanlara hak ve hakikatı anlatma vazîfesini Şeyh Muhammed elCedîd'in emrinde yürüttü
Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî'nin evi Bağdad'da Hâlidiyye dergâhının batısında bulunuyordu Her gün yatsıya dek dergâhta Allahü teâlânın ismini anmakla geçiren ve sohbetine gelen kimselere adalet yolu anlatan Abdülgafûr Hâlidî hazretleri, Şeyh Muhammed elCedîd hazretlerine karşı hürmette kusûr etmezdi Yatsıdan daha sonra Şeyh Muhammed elCedîd'den izin isteyip; Efendimiz! Fakirhâneye, evime gitmeye izin verir misiniz?derdi Şeyh Muhammed Cedîd müsade verirse evine gider, vermezse o geceyi dergâhta geçirirdi Eğer izin verirse evine gidip fecirden, tan yeri ağarmadan evvel yine dergâha gelirdi
Abdülgafûr Hâlidî; Şeyh Muhammed elCedîd, Efendimiz (Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî) hazretlerinin yerindedirdiyerek ona hürmet duyardı Şeyh Muhammed Cedîd de ona iltifatta bulunarak saygıda kusûr etmezdi Hattâ cumâ ve pazartesi günleri öteki müridlerle, talebelerle husûsî görüşüp onlar için duâ ettikten sonra Abdülgafûr Hâlidî ile husûsî görüşür, ona iltifatta bulunurdu Biri diğerinin elini öper, birbirlerine karşı tevâzû ederler, birbirlerine çok hürmette bulunurlardı
Adamın biri Abdülgafûr Hâlidî'ye gelerek Bağdad vâlisi Dâvûd Paşaya bir işiyle ilgili olarak yazı yazmasını istedi Kendini müslümanların hizmetlerine vakfetmiş olan ve onların ihtiyaçlarını yerine getirmeyi fazla seven Abdülgafûr Hâlidî, bir yazı yazarak yolladı ve kendisine mürâcaat eden adamın işinin yapılmasını istedi Yazıyı alan vâli o kimsenin işini fark etti sonradan Şeyh Muhammed elCedîd bu durumdan haberdâr olunca, Abdülgafûr Hâlidî'ye sitem etti Neden benden izinsiz yazı yazdınız? Bana neden haber vermediniz?dedi Abdülgafûr Hâlidî ağlamaya başladı Aman efendim! Bir kusûr ettim Pişmanlık olsun, affetme buyurunuzdiyerek ellerinden öptü ve af diledi
Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî ilim irfân sâhibi olmasının yanında birçok kerâmetleri görülmüştü
Bir gün Şeyh İbrâhim Fasîh Efendi ve Mevlânâ Hâlid hazretlerinin dergâhının hatîbi Abdurrahmân Efendi, Seyyid Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin meclisine gittiler Allahü teâlânın ismi zikr edilip, ibâdet edildikten daha sonra açık olarak duâ edilmeye başlandı Abdülgafûr Hâlidî, Nakşibendiyye yolu büyüklerinin isimlerini saydıktan sonra, Hâlidiyye'den olan zâtların da isimlerini saydı Lakin Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin ismini söylemedi Hatîb Abdurrahmân Efendinin kalbinden; Ne acâyib şey, Abdülgafûr Hâlidî hazretleri ilk olarak terbiyesinde ve sohbetinde yetiştiği Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin ismini zikr etmesin!diye geçti Kalb gözü açık olan Abdülgafûr Hâlidî hazretleri bu sırada; isim silsilesini sayarak; Efendimiz, Allahü teâlâyı tanıyan ârif, velî ve mürşid Seyyid Abdullah (Ubeydullah) Hayderî şeyhimin de ruhunadeyince, Hatîb Abdurrahmân Efendi elinde olmadan Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin ayaklarına kapandı Meclisten ayrıldıktan daha sonra İbrâhim Fasîh Efendi Hatîb Abdurrahmân Efendiye, Abdülgafûr Hâlidî'nin ayaklarına neden kapandığını sordu Hatîb Abdurrahmân Efendi; Şerefli silsilede Şeyh Ubeydullah Hayderî'yi neden zikr etmez diye gönlümden geçmişti Bütün bu sırada Abdülgafûr Hâlidî'nin o mübârek zâtın ismini de söylediğini işitince, şuursuz olarak ayaklarına kapandım Gaflet içinde olduğumu anladım ve Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin büyüklüğünü anladımdedi
Şeyh İbrâhim Fasîh şöyle anlatır:
Allahü teâlâya hamd olsun oysa, Seyyid Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin hizmetinde bulundum Mübârek nazarlarıyla şereflendim Âlim, fazîlet sâhibi, olgun bir velî ve mürşid olan şeyhimiz Ahmed Eğribozî ile Bağdad'da Mevlânâ Hâlid hazretleriyle ve halîfeleriyle karşılaşıp sohbetleriyle şereflendim Hattâ ufak ve hasta olduğumdan amcam beni alıp Abdülgafûr Hâlidî'nin hatmi şerîflerine götürürdü Onun duâsı ve mübârek nazarlarıyla hastalıktan kurtuldum Onun vefâtından sonradan da pekçok hayırlara kavuştum Nitekim Bağdad vâlisi Muhammed Necîb Paşa Âlûsî'yi fetvâ işleriyle ilgili vazîfeden alınca, Âlûsî, Hâlidiyye yoluna îtirâz etmek ve Mevlânâ Hâlid'in halîfelerini karalamak için bir risâle yazdı Çünkü o vâli Mevlânâ Hâlid hazretlerinden istifâde ve ona intisâb etmiş, hattâ Bağdad'daki eski Hâlidiyye dergâhını yıktırıp yerine daha güzelini yaptırmıştı Tarîkatı Âliyyeye fazla artı sevgisi olduğundan Paşa'yı tâciz etmek ve üzmek için, laf konusu olan Âlûsî böyle güvenli olmayan bir işe girmişti O esnâda Âlûsî'nin yazdığı risâleyi kabul etmemek için bir kitap yazdım Tüm halîfeler ve diğer âlimler onu öyle beğendiler Hattâ bir gece rüyâmda Mevlânâ Hâlid hazretlerini gördüm Şeyh Abdülgafûr Hâlidî de yanına ayakta duruyordu Hemencecik gelip Mevlânâ Hâlid hazretlerinin ayaklarına kapanıp, öptüm Mübârek ellerini başıma ve arkama koyup; Ne hoş meslek yaptın İbrâhimbuyurdular Sabahleyin olunca bu rüyâyı kardeşlerimize haber verdim Hepsi gördüğüm rüyâdan dolayı beni tebrik ettiler
Âlûsî'nin o kitabı yazmasının sebebi, Hâlidiyye halîfeleri hakkındaki sûi zannı yâni kötü düşüncesi idi Adı geçen vâlinin kendisini Hâlidiyye halîfelerinin işâretiyle fetvâ vazîfesinden aldığını zannediyordu Oysa durum o kadar değildi Nitekim zannın çoğu yalandır Ilgi Çekici bir hâdise olarak hitâbetiyle meşhûr olan Âlûsî, İstanbul'dan geldikten daha sonra dili tutuldu ve o şekilde vefât etti
BİR GENÇ GİBİ
Şeyh İbrâhim Fasîh Efendi bir gün Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî hazretlerinin dergâhında yüksek bir yerde duruyordu Seyyid Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin dergâhın yüksek olan yerine çıkmak istediğini düşünerek kendi kendine; Ben bu genç hâlimde buraya çıkamıyorum Nerede kaldı ama bu dek ihtiyâr bir zat buraya çıkacak!dedi dahası baktı ancak, Abdülgafûr Hâlidî on beş yaşındaki bir genç gibi yüksek yere çıkıp geldi Sonra da şöyle buyurdu: Ey İbrâhim! Sen benim buraya çıkamayacağımı mı zannediyordun?
Onun yüksek hâl ve kerâmet sâhibi olduğunu anlayan Şeyh İbrâhim Fasîh derhal Abdülgafûr Hâlidî'nin ellerine kapanarak öptü O da Şeyh İbrâhim Fasîh'in başını ve sırtını şefkatle okşadı) *
Büyük İslâm âlimi ve evliyâ Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden İsmi, Abdülgafûr'dur Hazreti Hüseyin efendimizin soyundan olup, seyyiddir Hâlidî, Müşâhidî ve Bağdâdî nisbeleriyle bilinir Doğum ve vefât târihleri bilinememektedir Bağdad'da yaşamıştır
Küçük yaştan îtibâren ilim tahsîline başlayan Seyyid Abdülgafûr Efendi, zamânının usûlüne kadar aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti Bilhassa fıkıh ilminde yüksek âlim oldu Tasavvufa karşısında alâka duydu başta Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî hazretlerinin halîfesi Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin sohbetlerinde ve hizmetinde bulunup sülûk yâni tasavvuf yolculuğunda ilerledi Sonra Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî'nin yüksek sohbetleriyle şereflenip hizmet ve huzûrunda bulundu Bu sırada tasavvufta yüksek derecelere kavuştu Mevlânâ Hâlid hazretlerinin önde gelen talebelerinden oldu Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî ilimdeki ve tasavvuftaki yüksek derecesini görerek, kendisine hilâfet verdi İnsanlara İslâmiyetin dikte ve yasaklarını anlatıp, onların iki cihân saâdetine kavuşmalarını sağlamak husûsunda bütün icâzet, diploma verdi
Mevlânâ Hâlid hazretleri ona fazla iltifatlarda bulunurdu Hattâ bir gün mescidden çıktıktan sonra Seyyid Abdülgafûr Hâlidî'yi oturur fark etti Yanında yaklaşarak Peygamber efendimize olan sevgisinden dolayı elini tuttu ve öptü Bundan sonra da şöyle buyurdu: Kıyâmet gününde ceddin ve deden Muhammed aleyhisselâmın Livâi Muhammediyyesinin altına beni de sokmayı taahhüt edinceye kadar elini bırakmayacağımO ise bu hoş sözlerin tesiri ile bayılıp düştü Üç saat dek yerde kendinden habersiz kaldı
Şeyh Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin vefâtından sonra irşâd, insanlara hak ve hakikatı anlatma vazîfesini Şeyh Muhammed elCedîd'in emrinde yürüttü
Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî'nin evi Bağdad'da Hâlidiyye dergâhının batısında bulunuyordu Her gün yatsıya dek dergâhta Allahü teâlânın ismini anmakla geçiren ve sohbetine gelen kimselere adalet yolu anlatan Abdülgafûr Hâlidî hazretleri, Şeyh Muhammed elCedîd hazretlerine karşı hürmette kusûr etmezdi Yatsıdan daha sonra Şeyh Muhammed elCedîd'den izin isteyip; Efendimiz! Fakirhâneye, evime gitmeye izin verir misiniz?derdi Şeyh Muhammed Cedîd müsade verirse evine gider, vermezse o geceyi dergâhta geçirirdi Eğer izin verirse evine gidip fecirden, tan yeri ağarmadan evvel yine dergâha gelirdi
Abdülgafûr Hâlidî; Şeyh Muhammed elCedîd, Efendimiz (Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî) hazretlerinin yerindedirdiyerek ona hürmet duyardı Şeyh Muhammed Cedîd de ona iltifatta bulunarak saygıda kusûr etmezdi Hattâ cumâ ve pazartesi günleri öteki müridlerle, talebelerle husûsî görüşüp onlar için duâ ettikten sonra Abdülgafûr Hâlidî ile husûsî görüşür, ona iltifatta bulunurdu Biri diğerinin elini öper, birbirlerine karşı tevâzû ederler, birbirlerine çok hürmette bulunurlardı
Adamın biri Abdülgafûr Hâlidî'ye gelerek Bağdad vâlisi Dâvûd Paşaya bir işiyle ilgili olarak yazı yazmasını istedi Kendini müslümanların hizmetlerine vakfetmiş olan ve onların ihtiyaçlarını yerine getirmeyi fazla seven Abdülgafûr Hâlidî, bir yazı yazarak yolladı ve kendisine mürâcaat eden adamın işinin yapılmasını istedi Yazıyı alan vâli o kimsenin işini fark etti sonradan Şeyh Muhammed elCedîd bu durumdan haberdâr olunca, Abdülgafûr Hâlidî'ye sitem etti Neden benden izinsiz yazı yazdınız? Bana neden haber vermediniz?dedi Abdülgafûr Hâlidî ağlamaya başladı Aman efendim! Bir kusûr ettim Pişmanlık olsun, affetme buyurunuzdiyerek ellerinden öptü ve af diledi
Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî ilim irfân sâhibi olmasının yanında birçok kerâmetleri görülmüştü
Bir gün Şeyh İbrâhim Fasîh Efendi ve Mevlânâ Hâlid hazretlerinin dergâhının hatîbi Abdurrahmân Efendi, Seyyid Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin meclisine gittiler Allahü teâlânın ismi zikr edilip, ibâdet edildikten daha sonra açık olarak duâ edilmeye başlandı Abdülgafûr Hâlidî, Nakşibendiyye yolu büyüklerinin isimlerini saydıktan sonra, Hâlidiyye'den olan zâtların da isimlerini saydı Lakin Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin ismini söylemedi Hatîb Abdurrahmân Efendinin kalbinden; Ne acâyib şey, Abdülgafûr Hâlidî hazretleri ilk olarak terbiyesinde ve sohbetinde yetiştiği Abdullah (Ubeydullah) Hayderî'nin ismini zikr etmesin!diye geçti Kalb gözü açık olan Abdülgafûr Hâlidî hazretleri bu sırada; isim silsilesini sayarak; Efendimiz, Allahü teâlâyı tanıyan ârif, velî ve mürşid Seyyid Abdullah (Ubeydullah) Hayderî şeyhimin de ruhunadeyince, Hatîb Abdurrahmân Efendi elinde olmadan Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin ayaklarına kapandı Meclisten ayrıldıktan daha sonra İbrâhim Fasîh Efendi Hatîb Abdurrahmân Efendiye, Abdülgafûr Hâlidî'nin ayaklarına neden kapandığını sordu Hatîb Abdurrahmân Efendi; Şerefli silsilede Şeyh Ubeydullah Hayderî'yi neden zikr etmez diye gönlümden geçmişti Bütün bu sırada Abdülgafûr Hâlidî'nin o mübârek zâtın ismini de söylediğini işitince, şuursuz olarak ayaklarına kapandım Gaflet içinde olduğumu anladım ve Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin büyüklüğünü anladımdedi
Şeyh İbrâhim Fasîh şöyle anlatır:
Allahü teâlâya hamd olsun oysa, Seyyid Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin hizmetinde bulundum Mübârek nazarlarıyla şereflendim Âlim, fazîlet sâhibi, olgun bir velî ve mürşid olan şeyhimiz Ahmed Eğribozî ile Bağdad'da Mevlânâ Hâlid hazretleriyle ve halîfeleriyle karşılaşıp sohbetleriyle şereflendim Hattâ ufak ve hasta olduğumdan amcam beni alıp Abdülgafûr Hâlidî'nin hatmi şerîflerine götürürdü Onun duâsı ve mübârek nazarlarıyla hastalıktan kurtuldum Onun vefâtından sonradan da pekçok hayırlara kavuştum Nitekim Bağdad vâlisi Muhammed Necîb Paşa Âlûsî'yi fetvâ işleriyle ilgili vazîfeden alınca, Âlûsî, Hâlidiyye yoluna îtirâz etmek ve Mevlânâ Hâlid'in halîfelerini karalamak için bir risâle yazdı Çünkü o vâli Mevlânâ Hâlid hazretlerinden istifâde ve ona intisâb etmiş, hattâ Bağdad'daki eski Hâlidiyye dergâhını yıktırıp yerine daha güzelini yaptırmıştı Tarîkatı Âliyyeye fazla artı sevgisi olduğundan Paşa'yı tâciz etmek ve üzmek için, laf konusu olan Âlûsî böyle güvenli olmayan bir işe girmişti O esnâda Âlûsî'nin yazdığı risâleyi kabul etmemek için bir kitap yazdım Tüm halîfeler ve diğer âlimler onu öyle beğendiler Hattâ bir gece rüyâmda Mevlânâ Hâlid hazretlerini gördüm Şeyh Abdülgafûr Hâlidî de yanına ayakta duruyordu Hemencecik gelip Mevlânâ Hâlid hazretlerinin ayaklarına kapanıp, öptüm Mübârek ellerini başıma ve arkama koyup; Ne hoş meslek yaptın İbrâhimbuyurdular Sabahleyin olunca bu rüyâyı kardeşlerimize haber verdim Hepsi gördüğüm rüyâdan dolayı beni tebrik ettiler
Âlûsî'nin o kitabı yazmasının sebebi, Hâlidiyye halîfeleri hakkındaki sûi zannı yâni kötü düşüncesi idi Adı geçen vâlinin kendisini Hâlidiyye halîfelerinin işâretiyle fetvâ vazîfesinden aldığını zannediyordu Oysa durum o kadar değildi Nitekim zannın çoğu yalandır Ilgi Çekici bir hâdise olarak hitâbetiyle meşhûr olan Âlûsî, İstanbul'dan geldikten daha sonra dili tutuldu ve o şekilde vefât etti
BİR GENÇ GİBİ
Şeyh İbrâhim Fasîh Efendi bir gün Mevlânâ Hâlidi Bağdâdî hazretlerinin dergâhında yüksek bir yerde duruyordu Seyyid Abdülgafûr Hâlidî hazretlerinin dergâhın yüksek olan yerine çıkmak istediğini düşünerek kendi kendine; Ben bu genç hâlimde buraya çıkamıyorum Nerede kaldı ama bu dek ihtiyâr bir zat buraya çıkacak!dedi dahası baktı ancak, Abdülgafûr Hâlidî on beş yaşındaki bir genç gibi yüksek yere çıkıp geldi Sonra da şöyle buyurdu: Ey İbrâhim! Sen benim buraya çıkamayacağımı mı zannediyordun?
Onun yüksek hâl ve kerâmet sâhibi olduğunu anlayan Şeyh İbrâhim Fasîh derhal Abdülgafûr Hâlidî'nin ellerine kapanarak öptü O da Şeyh İbrâhim Fasîh'in başını ve sırtını şefkatle okşadı) *