Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Yaratılış Gayemiz ?

Yaratılış Gayemiz ?

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Yaratılış Gayemiz

Prof Dr Alaaddin Başar


“Şu kâinattan maksadı âlâ, tezahürü Rububiyete karşı,
ubudiyeti küllîyei insaniyedir Sözler



“İnsan niçin yaratılmış? sorusuna sıkça muhatap oluruz Böyle bir soruyu kendimize yahut bir başkasına sormamız, bizim için büyük bir İlâhî ihsandır Şöyle ki: Bu soruyu güneş kendisine soramadığı gibi, bir başka yıldız da güneşe sorabilmiş değil Yine bu soruyu bir arı bir başka arıya, yahut bir koyun berikine sormaktan aciz Demek oluyor ki, bu sorunun cevabını arayan insanoğlu, kendi varlığını istediği sahada kullanma konusunda serbest bırakılmış; bir arayış içinde ve bu konuda bir imtihana tabi tutulmuş

Bu imtihanı kazanmanın tek yolu, sorunun cevabını bizi yaratandan öğrenmemizdir Bu noktaya varan insanlar gerçeğin kapısını çalmış olurlar Ve kendilerine Kur’an lisanıyla, Peygamber diliyle cevapları verilir


“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım Zâriyât, 56


Nur Küllîyatında ibadete “marifet manası veriliyor Bu mana üzerinde çoğu tefsir alimlerimiz ittifak etmişler Namaz, oruç gibi ibadetler ise bu marifetin neticesidir Yani, insan nimetin şükür gerektirdiğini idrak edecektir ki, sonra bu şükür ve hamd vazifesini yerine getirsin

İnsan, bu kâinatı dolduran İlahi mucizelerin tefekkür ve hayreti icap ettirdiklerini bilecektir ki, tespih ve tekbir vazifesini ifa etsin

İnsan, başka insanlara merhamet etmesi gerektiğinin şuuruna erecektir ki zekât ve sadaka verme yolunu tutsun

Bütün bunlar imanın ve marifetin, yani Allah’a inanmanın ve onu tanımanın meyveleridir

Nur Külliyatından bir marifet dersi:

“Şu kâinattan maksadı âlâ, tezahürü Rububiyete karşı, ubudiyeti küllîyei insaniyedir Sözler

Rububiyet, terbiye edicilik manasına geliyor Bütün alemlerin her birinde bu fiil bir başka şekilde, bir başka güzellikte, bir başka mükemmellikte kendini gösteriyor Ve biz her namazda Fatiha Sûresini okurken alemlerin Rabbine hamd etmekle bu farklı terbiyelerin şuurunda olduğumuzu ilan etmiş oluruz

Işıklar alemini de Allah terbiye ediyor, gözler alemini de Ve biz, güneşin ışık verecek şekilde, gözümüzün de ondan faydalanacak biçimde terbiye edildiklerini düşünerek Rabbimize şükretmekle “tezahürü Rububiyete karşı, ubudiyet vazifemizi yerine getiririz

Gıda maddelerinin yenilecek şekilde, ağzımızın, dilimizin, midemizin de onlardan faydalanacak tarzda terbiye edildiklerini nazara alarak Rabbimizin bu sonsuz ihsanlarını hayret ve teşekkürle karşıladığımızda, yine o rububiyete karşı ubudiyetle mukabele etmiş oluruz

Kâinatın yaratılması insan için, insanın yaratılması ise ubudiyet içindir Burada dikkatimizi iki kelime çekiyor; âlâ ve küllîye kelimeleri Bu iki kelime bize bu vazifeyi yapan daha başka varlıklar da olduğunu haber veriyorlar Şu var ki, insan ubudiyet vazifesini onlardan daha üstün ve daha küllî bir derecede yapabilecek bir istidada sahip Sözünü etmek istediğimiz bu varlıklar, meleklerle cinlerdir

Bir melek, bir meyveyi tefekkür ederken, dünün şekilsiz, renksiz elementlerinin bugün güzel bir varlık haline gelmelerini, sert ağaçtan bu yumuşak meyvelerin çıkmasını hayretle seyreder Ama o meyvenin tadını, vitaminini, kalorisini düşünemez, tefekkür edemez Zira, istidadı buna müsait değildir

İnsana bu noktada bambaşka bir kabiliyet verilmiştir O, aklıyla, hayaliyle sadece hazır eşyayı değil, o anda görmediği nice şeyleri hatta geçmişi ve geleceği düşünebilir Böylece fikri, düşüncesi, anlayışı ve feyzi küllîleşir Eline aldığı bir meyveyi yerken, o anda bir milyonu aşkın canlı türünün sonsuz denecek kadar çok fertlerinin rızklandıklarını, kendisinin de bu İlâhî sofradan faydalanan bir fert olduğunu düşünebilir ve böylece Allah’ın Rezzak ismini küllî manada tefekkür etme imkanına kavuşur

Dilerse, düşüncesini geçmiş ve gelecek zamanlara da götürür Bütün zamanlarda ve mekânlardaki her türlü nimeti ve onlardan istifade edenleri, hayalinin yardımıyla, birlikte düşünür ve tefekkürü daha da küllîleşir

Bütün İlâhî isimlerin tecellileri için benzer şeyler söylenebilir

Nur Küllîyatında, “İyyake na’büdü “Biz ancak sana ibadet ederiz ayetinin açıklaması yapılırken, ayeti kerimede niçin ben değil de biz denildiğine dikkat çekilir ve böyle denilmekle üç ayrı cemaatin kastedildiği ders verilir Bunlardan birisi bütün müminler, diğeri vücudumuzda vazife gören ve her biri kendine mahsus bir ibadetle meşgul olan bütün organlar, hücreler, duygular, üçüncüsü ise bütün bir varlık âlemi

Demek oluyor ki insan, bütün varlık alemi namına “İyyake na’budü diyebilecek bir kabiliyettedir İşte tek başına da namaz kılsa, ferdiyetten kurtulup bu üç cemaatin ibadetlerini Rabbine takdim eden insan küllî bir ibadet yapmış demektir

İnsanın bu kâinata meyve olması da böyle bir neticeyi doğurmaktadır Bir ağacın bütün birimlerini şuurlu farz etseniz, en küllî tefekkürü meyve yapacaktır Çünkü meyvenin içindeki çekirdek bütün ağaçtan süzüldüğü için o meyvede ağacın tümünün ibadetlerini temsil etme, tefekkür etme kabiliyeti bulunacaktır

Bu küllî ubudiyeti en ileri derecede yapanlar kâinat ağacının en mükemmel meyveleri olan peygamberler ve özellikle Peygamber Efendimiz Hz Muhammed’dir(asm)

“Maksadı âlâ ve ubudiyeti küllîye manalarıyla şu kutsî hadis arasında yakın bir ilgi vardır:


“Sen olmasaydın ben felekleri yaratmazdım

Nur Küllîyatında insanın vazifesiyle ilgili birçok bahis mevcut Bunların bir özeti olarak birkaç maddeyi takdim etmek isterim:

• Ruhuna bir İlâhî ikram olarak takılan, ilim, irade, görme, işitme gibi sıfatlarını Allah’ın sıfatlarını bilmeye bir vasıta olarak kullanmak Kendi ruhundan İlahi sıfatları bilmek için açılan bu marifet pencerelerini iyi değerlendirmek

• Akıl kuvvetini hikmet dairesinde, şehvet kuvvetini iffet dairesinde, gazap kuvvetini şecaat dairesinde kullanmak

• Muhabbetini ancak Allah’a vermek ve mahlukatı da yine Onun namına, Onun isimlerine ayna olmaları, kemaline işaret etmeleri, cemalinden haber vermeleri cihetiyle sevmek

• “İbadatın bütün enva’ına müstaid bir fıtratta yaratıldığının şuurunda olup bütün ibadet çeşitlerinin ayrı ayrı feyizlerinden azami ölçüde nasiplenmeye çalışmak

• Kendisine verilen “kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayatı ebediyeye yüzlerini çevirmek Böylece bunların her birini kendine mahsus ibadetiyle meşgul etmek

• Duygularının her biriyle Allah’ın rahmet hazinelerinden birini açmak, ondan güzelce faydalanmak ve küllî şükretmek

• Aczini ölçü alarak Allah’ın kudretini, fakrına bakarak Onun rahmetini, noksanlıklarını düşünerek Onun kemalini tefekkür etmek Rabbini sonsuz kemal, rahmet ve kudret sahibi, kendi nefsini ise yine sonsuz aciz, fakir ve noksan bilmek

• Ruhunu günahlardan, bedenini de her türlü kirlerden, pisliklerden uzak tutarak İlahi huzura çıkmak

• Kendini Allah’ın en mükemmel eseri olma cihetiyle meleklerin, ruhanilerin seyrine, temaşasına güzelce sunmak

İşte insan bu gibi ulvî gayeler için yaratılmıştır Ama ne yazık ki, bir çok insan, kendini unutmuş ve bu gayelerden gafil olarak sadece dünya hayatını rahat bir şekilde geçirmek için çabalar Bütün kâinatın ibadetlerini temsil etme kabiliyetine sahip olduğu halde, sadece çevresindeki bir grup insanın teveccühlerini kazanmayı ve kendisini onlara beğendirmeyi hayatına gaye edinir

Bir süre sonra kendisi de, o insanlar da dünyadan göçüp gitmekte ve bütün bu gayeler de onun bedeniyle birlikte adeta toprağa gömülüp kaybolmaktalar

Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
 
858,505Konular
982,778Mesajlar
33,071Kullanıcılar
NefSeCihadSon üye
Üst Alt