iltasyazilim
FD Üye
Yaratılış hikayesi
Yaratılış destanı
Yaratılış destanı ile ilgili
türeyiş destanı
Yaratılış Efsaneleri
Orta Asya'da yaşayan Türk toplulukları arasında dünya ve insanın yaratılışı hakkında birçok efsane saptanmıştır Bu efsaneler yakın çağlarda derlendikleri için İslamlık, Hıristiyanlık, Budizm, Maniheizm gibi dinlerden etkiler taşımaktadırlar Ancak bunlar genel yapısıyla erken dönem Türk mitolojisinin izlerinin görüldüğü kayda değer ürünlerdir
Aşağı, Altay Türkleri'ne ait iki yaratılış efsanesi verilmiştir Bu iki efsane esas olarak birbirlerine benzerler; lakin ayrıldıkları noktalar da vardır; aralarındaki farkları, okuyunca anlayacaksınız Ilk efsane W Radloff tarafından saptanmıştır; ikinci efsane ise V Verbitskiy tarafından saptanmış olup ilk efsaneden daha değişik bir söyleyişe sahiptir İki efsanede de tek bir marifetli Tanrı vardır Birinci efsanede Tanrı; Kayra Kan, Kuday ve Kurbustan adlarını taşırken, ikinci efsanede Ülgen, BayÜlgen adlarına sahiptir İki efsane de dış etki (Çin ve İran) taşırlar
Bu yaratılış efsanelerinde İran mitolojisinin ile Mani dininin etkisinin olduğu görülmektedir İkili akıl ilkesi (dualizm) İran mitolojisinin en kayda değer özelliğidir İran mitolojisinde Hürmüz, iyilik ilahıdır ve gökte oturur; Ehrimen ise yeraltında karanlıkların ilahıdır Aynı koşul Altay Türkleri'nin yaratılış destanlarında da vardır Altay yaratılış destanlarında da Tanrı Kuday gökte oturur, Şeytan Erlik ise yer aşağıda Lakin Erlik, Tanrı değildir; yalnızca zinde bir körmös'tür (şeytan) Türk Tanrı düşüncesi, İran mitolojisindeki ikili ilah sistemini tek ilahlı sisteme çevirmiştir
İran mitolojisinde Hürmüz, çoğu mahlukat yaratır ve Ehrimen de bunların bir bölümünü kendisine vermesini ister; lakin negatif cevap alır Benzer şart Altay yaratılış efsanesinde de söz konusudur Tanrı Kuday (Ülgen) da çoğu mahlukat yaratır ve Erlik bunların bir kısmını kendine ister ama Tanrı bunu reddeder
Altay yaratılış destanlarında, herşeye gücü yeten ve günümüzdeki Tanrı inancının aynısı olan bir inanış yoktur Altay yaratılış destanlarında Tanrı'ya yaratma eyleminde kimi varlıklar takviye eder (örneğin Ak Ene ve Kişi yani Erlik) Bu yüzden bu efsanelerde her şeye kaadir bir Tanrı imajı yerine, yaratma eyleminde çeşitli varlık ve nesnelere başvuran bir ilah portresi çizilmiştir
Verbitskiy'in saptamış olduğu yaratılış efsanesinde (aşağıdaki ikinci efsane) balığın dünya ile ilgili simgeselliğine yer verilmiştir Bu efsaneye göre dünyanın altındaki üç balığın, dünyanın dengesini sağlamada rolü vardır Burada balığa kutsallık verilmiş ve dünyanın dengede durmasının simgesi olmuştur Bu özellik eski Hint mitolojisinde de vardır Balığın burada kullanılması aynı zamanda onun insanın yaratılışının, yaşamın baştan doğuşunun, bolluk ve bereketin simgesi olmasından ileri gelmiştir Kimi araştırmacılar göre Kırım Türkleri de aynı biçimde, dünya okyanusunda büyük bir balık bulunduğunu ve balığın üstünde boynuzlarıyla dünyayı içeren bir boğa olduğunu ileri sürerlerdi
Altay yaratılış efsanelerinin bazı kahramanları yabancı adlar taşırlar; mesela Mangdaşire, ŞalYime, MayTere vb Bu efsanelerin bazı motifleri de Eski Türk kültüründe bulunmamaktadır Örneğin Tanrı'nın gökte oturması, yaratma eyleminde nesne ve kişilere başvurması, AkBelli Başlı, Tanrı'nın insanlarla doğrudan konuşması gibi Altay yaratılış efsanelerinde, Türk destanlarındaki güçlü yapı ve görkem de yoktur Ergenekon Destanı ile karşılaştırılmaları bile bunu kolayca gözler önüne serer
Aşağıda iki yaratılış efsanesi de yer almaktadır
Yeriding Pütkeni (Yerin Yaratılışı)
Herşeyden önce su vardı Yer, ay, gök, güneş yoktu Tanrı (Kuday) ile Kişi vardı İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı
Tanrı bir şey düşünmüyordu Birey, rüzgâr çıkarıp suyu dalgalandırdı; Tanrı'nın yüzüne su sıçrattı Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan enerjik olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi Lakin uçamadı; suya düşüp dibe battı Boğulmak üzereydi Bana yardım et!diye bağırıp Tanrı'dan takviye istedi
Tanrı Yukarı çık!dedi, o da sudan çıkıverdi Sonra Tanrı, Sağlam bir taş olsun!dedi Suyun dibinden bir taş yükseldi Tanrı ile Birey, taşın üzerine oturdular Tanrı, Kişi'ye Suya dal, suyun dibinden toprak çıkar!diye buyruk verdi Birey, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirdi Suyun dibinden çıkardığı toprağı Tanrı'ya götürdü
Tanrı, Kişi'nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken Yer olsun !diye buyurdu Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı Tanrı, tekrar Birey'ye Suya dal, suyun dibindeki topraktan çıkar !diye buyruk verdi Kişi, suya daldığında, bu kez kendim için de toprak alayım diye düşündü İki avucuna da toprak doldurdu; bir avucundakini Tanrı'dan gizlemek için ağzına attı Dileği, Tanrı'dan sıcacık kendine göre bir yer yaratmaktı Avucundaki toprağı getirip Tanrı'ya uzattı Tanrı, toprağı suyun üzerine serpip genişlemesini buyurdu O'nun suya serptiği toprak gibi, Kişi'nin ağzındaki toprak da büyüyüp genişlemeğe başladı Birey korktu; soluğu kesildi, öleyazdı Kaçmağa başladı Fakat, nereye kaçsa yanı başında Tanrı'yı buluyordu O'ndan kaçamıyordu Biçare kaldı, Tanrı'ya yalvarmağa başladı: Tanrı! Gerçek Tanrı! Bana takviye et
Tanrı, Kişi'ye Ağzındaki toprağı ne için sakladındedi Birey, Kendime yer yaratmak için saklamıştımdiye cevap verdi Tanrı da, Öyleyse beygir ağzından ve kurtuldedi Birey'nin ağzındaki toprak yere dökülürken ufak tepeler oluştu Tanrı, Artık sen günahlı oldundedi, Bana karşısında geldin Musibet düşündün Bundan daha sonra sana uyanlar, senin gibi kötülük düşünenler senin gibi kötü birey olacak; bana uyanlar ise iyi ve temiz kişiler olacak, güneş ve aydınlık yüzü görecek Ben, gerçek Kurbustan adını almışımdır; bundan sonradan senin adın da Erlik olsun Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar benim adamım olsun
Yeryüzünde, dalsız budaksız bir ağaç yeşerdi Tanrı, bu dalsız budaksız ağaçtan hoşlanmadı Dalları, yaprakları olmayan ağaca görmek güzel değil Bu ağacın dokuz dalı olsun!dedi Dalsız budaksız ağaç aniden dokuz dallı oldu Tanrı, Dokuz dalın herbirinin kökünden, birerden dokuz birey türesin; bunlar dokuz millet olsun!dedi
Erlik, bunlar olurken büyük bir gürültü duydu Nedir acaba diye düşündü Tanrı'ya gürültünün nedenini sordu Tanrı, Ben bir kaganım, sen de kendince bir kagansın İşittiğin gürültüyü yapanlar benim ulusumdur!dedi Erlik, Tanrı'dan bu ulusu kendisine vermesini istedi Tanrı, Olmaz!diye karşıladı; Sen git kendi işine bak!
Erlik'in canı sıkıldı Hele bir gidip şu insanları göreyim diyerek kalabalığın yanında vardı Orada insanlardan diğer yaban hayvanları, kuşlar ve daha nice yaratıklar vardı Erlik, Tanrı bunları nasıl yarattı acaba, bunlar ne yer, ne içerler diye düşündü O düşüne dursun, ırk ağacın yemişlerinden yemeğe başlamışlardı Erlik baktı oysa, ırk ağacın yalnızca bir yandaki yemişleri yiyorlar, öte yandakilere ellerini sürmüyorlar İnsanlara bunun nedenini sordu Millet, şu yanıtı verdiler: Tanrı bize şu yanındaki dört dalın yemişini yemeği yasakladı Biz sadece Tanrı'nın müsade verdiği, ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz Şu gördüğün yılan ile köpek, yasaklanmış yandaki yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor Bundan sonra Tanrı göğe çıktı Beş dalın yemişi de bizim aşımız oldu
Bu cevap, Erlik'i sevindirdi Erlik Körmös, insanlardan Törüngey denilen erkeğe yaklaştı Ona Tanrı size yalan söylemiş Esas, yasakladığı yemişlerden yemeniz gerekir Onlar daha tatlıdır Bir deneyin; göreceksinizdedi Erlik, uyumakta olan yılanın ağzına girdi; ağaca çıkmasını söyledi Yılan, ağaca çıkıp yasaklanmış yemişlerden yedi Doğanay'ın karısı Eje, yanlarına geldi Erlik, Törüngey ile Eje'ye de yasaklanmış yemişlerden yemelerini söyledi Törüngey, Tanrı'nın sözünü tutarak yasak yemişlerden yemedi Karısı Eje dayanamadı, yedi Yemiş çok tatlı idi Alıp kocasının ağzına sürdü Törüngey ile Eje'nin tüyleri birden döküldü Utandılar Kaçıp, herbiri bir ağacın ardına saklandılar
Derken Tanrı geldi Tüm millet, kaçışıp bir köşeye gizlendi Tanrı, Törüngey! Törüngey! Eje! Eje! Neredesinizdiye haykırdı Törüngey ile Eje Ağaçların arkasındayızdediler, Karşına çıkamıyoruz, utanıyoruzDaha Sonra, olanları tek tek anlattılar Tanrı, bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde herbirine öbür cezalar verdi Acilen sen de Körmös'ten (Şeytan'dan) bir parça oldundiyerek yılana verdi ilk cezayı Insanlar sana düşman olsun; seni görür görmez vurup, ezip öldürsünler!dedi Eje'ye döndü, Sen, Körmös'ün sözüne uydun Yasaklanmış yemişi yedin Cezanı çekeceksin Çocuk doğuracaksın Doğururken de acı çekeceksin Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksınTörüngey'e de şöyle diyerek cezasını verdi: Körmös'ün aşını yedin Benim sözümü dinlemedin, Körmös Erlik'in sözüne uydun Onun adamları onun dünyasında yaşar, karanlıklar dünyasında bulunur Benim ışığımdan mahrum kalır Körmös bana düşman oldu; sen de ona düşman olacaksın Benim sözümü dinleseydin, benim gibi olacaktın Dinlemediğin için dokuz oğlun, dokuz da kızın olacak Bundan sonra ben, insan yaratmayacağım Bundan Böyle, halk müziği senden türeyecek
Tanrı, Erlik'e de kızdı Benim adamlarımı niçin aldattın ?diye sordu öfkeyle Erlik Ben istedim, sen vermedindedi, Ben de senden çaldım Artık, defalarca çalacağım Atla kaçarlar ise düşürüp çalacağım İçip içip esrirler (ayyaş olurlar) ise birbirlerine düşürüp döğüştüreceğim Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yeniden çalacağımTanrı da, Öyleyse; dokuz kat yerin altında ayı, güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır Seni oraya atıyorumdiyerek Erlik'i cezalandırdı Her şey bitince, bütün insanlara birden şöyle dedi: Bundan sonradan kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz; benim yemeğimden yemek değil Artık, yüz yüze gelip sizinle konuşmayacağım Bundan daha sonra size MayTere'yi göndereceğim
MayTere, insanlara birçok şey öğretti Arabayı da MayTere yaptı Ot köklerini, yenilebilecek otları insanlara öğretti Erlik, MayTere'ye yalvardı: Ey Gök Oğul, bana yardım et Tanrı'dan izin dile Yanına çıkmak istediğimi söyle Takviye et banaMayTere, Erlik'in dileğini Tanrı'ya iletti Tanrı aldırış etmedi MayTere, altmış sene yalvardı Sonunda Tanrı, Erlik'e haber yolladı: Düşmanlıktan vazgeçersen, insanlara kötülük etmezsen sana izin veririm, yanıma gelirsin!Erlik, laf verdi Tanrı'nın katına çıktı Baş eğdi Beni kutsa Bana izin ver, ben de kendime gökler yapayımdiye yalvardı Tanrı, müsade verdi Erlik, kendisi için gökler yaptı Adamlarını topladı, yaptığı göklere yerleştirdi; kendisi de başlarına geçti Çok kalabalık oldular Tanrı'nın en sevgili kullarından olan Mangdaşire, bu duruma çok üzüldü Endişe içinde düşündü: Bizim öz kişilerimiz yeryüzünde bezginlik çekip yoruluyor Erlik'in adamları ise, göklerde keyfedip duruyorMangdaşire, bu endişe içinde Erlik'e savaş açtı Erlik, daha güçlü çıktı Alev ile vurup Mangdaşire'yi kaçırdı Mangdaşire, Tanrı'nın katına çıktı Tanrı, Nereden geliyorsun?dedi Mangdaşire, Erlik'in adamlarının gökte oturması, bizim adamlarımızın ise yeryüzünde binbir zorluk içinde yaşamaları ağırıma gitti Erlik'in yandaşlarını yere indirmek, göklerini başına çökertmek için Erlik'le savaştım Gücüm yetmedi, o beni kaçırdıdiye cevap verdi Tanrı, üzülmemesini söyledi Erlik'e benden başka kimsenin gücü yetmezdedi, Erlik'in gücü senden çoktur Ama gün gelecek, senin gücün Erlik'in gücünden üstün olacakMangdaşire'nin yüreği serinledi, sıcacık dar uyudu
Gün geldi, Mangdaşire güçleneceğini anladı O gün Tanrı, Mangdaşire'yi yanına çağırdı Var git Güçlendin artık Erlik'in göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni Dileğine ereceksindedi, Sana, kendi gücümden şiddet verdimMangdaşire şaşırdı: Yayım değil, okum yok Kargım yok, kılıcım değil Kupkuru bir bileğim var Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim?Tanrı, Mangdaşire'ye bir kargı verdi Mangdaşire, kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini kırdı geçirdi Erlik'in gökleri parça parça oldu, yeryüzüne döküldü O güne kadar dümdüz olan yeryüzü, o günden sonradan kayalıklarla, sivri dağlarla doldu Görklü Tanrı'nın özene bezene yarattığı güzelim yeryüzü eğri büğrü oldu Erlik'in tüm yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu, ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi, sivri kayaların üstüne düşenler öldü, hayvanlara çarpanlar hayvanların ayakları aşağı kaldılar
Erlik, varıp Tanrı'dan kendine yeni bir yer istedi Benim göklerimin yıkılmasına sen müsade verdin; barınacak yerim kalmadıdedi Tanrı, Erlik'i yerin altındaki karanlıklar ülkesine sürdü Üzerine yedi kat kilit vurdu Burada gün ışığı, mehtap görmeyesin Üstünde sönmez ateşler olsun İyi olursan yanıma alır, kötü olursan daha derinlere sürerimdedi Bunun üstüne Erlik, Öyleyse ölmüş kişilerin canlarını bana ver; gövdeleri senin olsun, canları benimdedi Tanrı, Yo, onları sana vermeyeceğimdedi, İstiyorsan kendin yaratErlik eline çekiç, körük ve örs aldı Vurmağa başladı Bir vurdu, kurbağa çıktı Bir vurdu, yılan çıktı Bir vurdu, ayı çıktı Bir vurdu, domuz çıktı Bir vurdu, Albıs (fena ruh) çıktı Bir vurdu, Şulmus (kötü ruh) çıktı Sonunda Tanrı, Erlik'in elinden çekici, örsü, körüğü aldı; ateşe attı Körük bir bayan, çekiç bir erkek oldu Tanrı, kadını tutup yüzüne tükürdü Kadın bir kuş olup uçtu Bu kuş, eti yenmez, tüyü yelek olmaz Kurday denilen kuştur Tanrı, erkeği de tutup yüzüne tükürdü O da bir kuş olup uçtu; adına Yalban kuşu dediler
Bu olanlardan sonradan Tanrı, insanlara Ben size mal verdim, aş verdim Yeryüzünde iyi, hoş, pak olan ne varsa verdim Yardımcınız oldum Siz de iyilik yapın Ben, göklerime çekileceğim, çabuk dönmeyeceğimdedi
Yardımcı ruhlarına döndü: ŞalYime; sen, rakı içip aklını yitirenleri, körpe çocukları, tayları, buzağıları koru Onlara kötülük gelmesin Sağlığında iyilik yapmış olanların ruhlarını yanına al; kendini öldürenlerinkini alma Zenginlerin malına göz dikenleri, hırsızları, başkalarına musibet edenleri de alma Benim için, bundan başka kaganları için savaşıp ölenlerin ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir
Ahali ! Size destek ettim Kötü ruhları (körmösler) sizden uzaklaştırdım Körmösler size yaklaşırsa, onlara yiyecek verin, fakat onların yiyeceklerinden yemeyin; yerseniz, onlardan olursunuz Benim adımı söylerseniz korumam altında olcakasınız Hemen ben aranızdan ayrılıyorum, lakin yine geleceğim Beni unutmayın, geri gelmez sanmayın Geri döndüğümde iyiliklerinizin, kötülüklerinizin hesabını göreceğim Şimdilik benim yerimde Yapkara, Mangdaşire ve ŞalYime kalacaklar; size tezgâhtar olacaklar
Yapkara! Gözlerini dört aç Erlik senin elinden ölenlerin canlarını aşırmak isterse, Mangdaşire'ye söyle; o güçlüdür
ŞalYime! Sen de iyi dinle Albıs, Şulbus yeraltındaki karanlıklar ülkesinden çıkmasınlar Çıkarlarsa, derhal MayTere'ye bildir Ona kuvvet verdim O, fena ruhları koğar
PodoSünku, Ay'ı ve Güneş'i bekleyecek Mangdaşire, yeryüzünü ve gökyüzünü koruyacak MayTere, kötüleri iyilerden uzaklaştıracak
Mangdaşire, sen de fena ruhlarla savaş Zor gelirse benim adımı çağır İnsanlara iyi şeyleri, iyi işleri öğret Oltayla balık avlamayı, tiyin (sincap) vurmayı, hayvan beslemeyi öğret
Sonradan, Tanrı uzaklaştı Mangdaşire, Tanrı'nın sözlerini yerine getirdi Olta yaptı, balık avladı Barutu buldu, sincap vurdu Gün geldi, Mangdaşire kendi kendine mırıldandı: Bugün beni yel uçuracak, alıp götürecekBir rüzgâr geldi, Mangdaşire'yi uçurup götürdü Bunun üstüne Yapkara insanlara Mangdaşire'yi Tanrı yanına aldı Artık, onu bulamazsınız Gün gelecek, beni de yanında çağıracak Nereye isterse oraya gideceğim Öğrendiklerinizi unutmayın Tanrı'nın yargısı budurdedi
İnsanları kendi haline bırakıp o da gitti
İkinci Yaratılış Destanı
Gök yoktu, yer yoktu Yalnızca, sonu olmayan bir deniz vardı Tanrı Ülgen (Aakay, Kurbustan), bu denizin üzerinde uçuyordu Konacak sert bir yer arıyordu, bulamıyordu Böyle uçarken gönlüne doğdu Bir ses Önündeki nesneyi yakaladiye fısıldadı Ülgen, bu fısıltıyı yineledi Ellerini öne dürüst uzattı O sırada su yüzüne bir taş çıkmıştı Ülgen, taşı yakaladı, üstüne kondu Taşın üstünde ne yapacağını düşündü Uçsuz bucaksız suyun içinden Ak Ene (Ak Asıl), süzülüp Ülgen'in karşısına çıktı ve Yaratdedi; üç defa yineledi Ülgen Nasıl?diye sordu Ak Ene Yaptım oldu de, yaptım olmadı demededi Sonra, Ak Ene kayboldu Yeniden da görünmedi Ülgen, insanlara şu buyruğu verdi Var olana değil demeyin; vara yok diyen de değil olur!
Ülgen, Yer yaratılsın!dedi; yer yaratıldı Gökler yaratılsın!diye buyurdu; gökler yaratıldı Bu Nedenle tüm dünyayı yarattı Sonradan, üç büyük balık yaratıp, yeri onların üzerine yerleştirdi Balıklardan ikisini yerin kenarına, üçüncüsünü ortasına esas yaptı Besbelli yer alan balığın başı kuzey yönündedir Bu balık başını eğerse, kuzeyden yayık (tufan) olur Başını daha alçak eğerse, yeryüzünde su basmadık bir avuç yer kalmaz Onun için bu balık, büyük bir zincirle bir direğe bağlanmıştır Onu, MangdaŞire yönetir
Ülgen, dünyayı yaratırken ay ve gün ışığının dokunduğu Altın Dağ'da oturdu Bu dağ, gök ile yer arasında idi Dünya'nın yaratılışı altı gün sürdü Yedinci gün Ülgen yatıp uyudu; sekizin gün kalktı
Bizim Ay ve Güneş'imizin dünyasından başka, doksan dokuz dünya daha vardır Bunların hepsinde birer uçmag (cennet), birer tamu (cehennem) vardır Herbirinde halk müziği bulunur En büyük dünya, Han Kurbustan Tengere'dir BayÜlgen, bu âlemin yönetimini yardımcılarından olan Mangızın Matmas Burkan adlı ruha vermiştir Bu dünyanın yerinin adı Altın Telegey'dir Cehennemi, Mangız Toçiri Tamu'dur Bu tamuyu, Matman Kara adlı bir zebani yönetir
Doksan dokuz âlemin ortancası, Ezre Kurbustan Tengere'dir Ezre Tengere'yi, Belgein Keratlu Türün Musıkay Burkan'a verilmiştir Yerinin adı, Altın Şarka'dır Cehennemi, Tüpken Kara Tamu'dur Bu cehennemi Matman Karakçı yönetir
Kişioğullarının bulunduğu bizim dünyamız, en minik dünyadır Namına, Kara Tengere Dünyası denilir Bu dünyayı, MayTere yönetir Cehenneminin adı, Kara Teş'tir Bu cehennemi, Kerey Han yönetir Bizim dünyamızın üzerinde otuz üç kat gök vardır
BayÜlgen, birgün denize bakarken, suyun üzerinde bir toprak parçasının yüzdüğünü gördü Toprağın üzeri, insan gövdesine benzer bir kil tabakası ile kaplıydı Ülgen, Bu cansız toprak, kişi olsun!diye buyurdu Toprak, kişi oldu Ülgen, ona Erlik adını verdi; olduğu yere bıraktı Erlik, giderek Ülgen'i buldu Ülgen de onu yanına aldı; kendisine ufak kardeş yaptı Bir vakit sonradan Erlik, Ülgen'i kıskandı Ondan daha dinç elde etmek istedi Ülgen'e imrendi, Ben de onun gibi olmalıyımdiye düşündü Düşüne düşüne Ülgen'e düşman oldu Ülgen bunun yerine, Mangdaşire'yi yarattı Daha Sonra da, bizim dünyamızda yedi birey yarattı Bunların kemikleri kamıştan, etleri topraktan oldu Kulaklarına üfledi, can verdi burunlarına üfledi, zihin verdi En daha sonra da, yine bir kişi yarattı ve MayTere adını verdi Ona Bu insanları sen yönetdiye buyurdu *
Yaratılış destanı
Yaratılış destanı ile ilgili
türeyiş destanı
Yaratılış Efsaneleri
Orta Asya'da yaşayan Türk toplulukları arasında dünya ve insanın yaratılışı hakkında birçok efsane saptanmıştır Bu efsaneler yakın çağlarda derlendikleri için İslamlık, Hıristiyanlık, Budizm, Maniheizm gibi dinlerden etkiler taşımaktadırlar Ancak bunlar genel yapısıyla erken dönem Türk mitolojisinin izlerinin görüldüğü kayda değer ürünlerdir
Aşağı, Altay Türkleri'ne ait iki yaratılış efsanesi verilmiştir Bu iki efsane esas olarak birbirlerine benzerler; lakin ayrıldıkları noktalar da vardır; aralarındaki farkları, okuyunca anlayacaksınız Ilk efsane W Radloff tarafından saptanmıştır; ikinci efsane ise V Verbitskiy tarafından saptanmış olup ilk efsaneden daha değişik bir söyleyişe sahiptir İki efsanede de tek bir marifetli Tanrı vardır Birinci efsanede Tanrı; Kayra Kan, Kuday ve Kurbustan adlarını taşırken, ikinci efsanede Ülgen, BayÜlgen adlarına sahiptir İki efsane de dış etki (Çin ve İran) taşırlar
Bu yaratılış efsanelerinde İran mitolojisinin ile Mani dininin etkisinin olduğu görülmektedir İkili akıl ilkesi (dualizm) İran mitolojisinin en kayda değer özelliğidir İran mitolojisinde Hürmüz, iyilik ilahıdır ve gökte oturur; Ehrimen ise yeraltında karanlıkların ilahıdır Aynı koşul Altay Türkleri'nin yaratılış destanlarında da vardır Altay yaratılış destanlarında da Tanrı Kuday gökte oturur, Şeytan Erlik ise yer aşağıda Lakin Erlik, Tanrı değildir; yalnızca zinde bir körmös'tür (şeytan) Türk Tanrı düşüncesi, İran mitolojisindeki ikili ilah sistemini tek ilahlı sisteme çevirmiştir
İran mitolojisinde Hürmüz, çoğu mahlukat yaratır ve Ehrimen de bunların bir bölümünü kendisine vermesini ister; lakin negatif cevap alır Benzer şart Altay yaratılış efsanesinde de söz konusudur Tanrı Kuday (Ülgen) da çoğu mahlukat yaratır ve Erlik bunların bir kısmını kendine ister ama Tanrı bunu reddeder
Altay yaratılış destanlarında, herşeye gücü yeten ve günümüzdeki Tanrı inancının aynısı olan bir inanış yoktur Altay yaratılış destanlarında Tanrı'ya yaratma eyleminde kimi varlıklar takviye eder (örneğin Ak Ene ve Kişi yani Erlik) Bu yüzden bu efsanelerde her şeye kaadir bir Tanrı imajı yerine, yaratma eyleminde çeşitli varlık ve nesnelere başvuran bir ilah portresi çizilmiştir
Verbitskiy'in saptamış olduğu yaratılış efsanesinde (aşağıdaki ikinci efsane) balığın dünya ile ilgili simgeselliğine yer verilmiştir Bu efsaneye göre dünyanın altındaki üç balığın, dünyanın dengesini sağlamada rolü vardır Burada balığa kutsallık verilmiş ve dünyanın dengede durmasının simgesi olmuştur Bu özellik eski Hint mitolojisinde de vardır Balığın burada kullanılması aynı zamanda onun insanın yaratılışının, yaşamın baştan doğuşunun, bolluk ve bereketin simgesi olmasından ileri gelmiştir Kimi araştırmacılar göre Kırım Türkleri de aynı biçimde, dünya okyanusunda büyük bir balık bulunduğunu ve balığın üstünde boynuzlarıyla dünyayı içeren bir boğa olduğunu ileri sürerlerdi
Altay yaratılış efsanelerinin bazı kahramanları yabancı adlar taşırlar; mesela Mangdaşire, ŞalYime, MayTere vb Bu efsanelerin bazı motifleri de Eski Türk kültüründe bulunmamaktadır Örneğin Tanrı'nın gökte oturması, yaratma eyleminde nesne ve kişilere başvurması, AkBelli Başlı, Tanrı'nın insanlarla doğrudan konuşması gibi Altay yaratılış efsanelerinde, Türk destanlarındaki güçlü yapı ve görkem de yoktur Ergenekon Destanı ile karşılaştırılmaları bile bunu kolayca gözler önüne serer
Aşağıda iki yaratılış efsanesi de yer almaktadır
Yeriding Pütkeni (Yerin Yaratılışı)
Herşeyden önce su vardı Yer, ay, gök, güneş yoktu Tanrı (Kuday) ile Kişi vardı İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı
Tanrı bir şey düşünmüyordu Birey, rüzgâr çıkarıp suyu dalgalandırdı; Tanrı'nın yüzüne su sıçrattı Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan enerjik olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi Lakin uçamadı; suya düşüp dibe battı Boğulmak üzereydi Bana yardım et!diye bağırıp Tanrı'dan takviye istedi
Tanrı Yukarı çık!dedi, o da sudan çıkıverdi Sonra Tanrı, Sağlam bir taş olsun!dedi Suyun dibinden bir taş yükseldi Tanrı ile Birey, taşın üzerine oturdular Tanrı, Kişi'ye Suya dal, suyun dibinden toprak çıkar!diye buyruk verdi Birey, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirdi Suyun dibinden çıkardığı toprağı Tanrı'ya götürdü
Tanrı, Kişi'nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken Yer olsun !diye buyurdu Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı Tanrı, tekrar Birey'ye Suya dal, suyun dibindeki topraktan çıkar !diye buyruk verdi Kişi, suya daldığında, bu kez kendim için de toprak alayım diye düşündü İki avucuna da toprak doldurdu; bir avucundakini Tanrı'dan gizlemek için ağzına attı Dileği, Tanrı'dan sıcacık kendine göre bir yer yaratmaktı Avucundaki toprağı getirip Tanrı'ya uzattı Tanrı, toprağı suyun üzerine serpip genişlemesini buyurdu O'nun suya serptiği toprak gibi, Kişi'nin ağzındaki toprak da büyüyüp genişlemeğe başladı Birey korktu; soluğu kesildi, öleyazdı Kaçmağa başladı Fakat, nereye kaçsa yanı başında Tanrı'yı buluyordu O'ndan kaçamıyordu Biçare kaldı, Tanrı'ya yalvarmağa başladı: Tanrı! Gerçek Tanrı! Bana takviye et
Tanrı, Kişi'ye Ağzındaki toprağı ne için sakladındedi Birey, Kendime yer yaratmak için saklamıştımdiye cevap verdi Tanrı da, Öyleyse beygir ağzından ve kurtuldedi Birey'nin ağzındaki toprak yere dökülürken ufak tepeler oluştu Tanrı, Artık sen günahlı oldundedi, Bana karşısında geldin Musibet düşündün Bundan daha sonra sana uyanlar, senin gibi kötülük düşünenler senin gibi kötü birey olacak; bana uyanlar ise iyi ve temiz kişiler olacak, güneş ve aydınlık yüzü görecek Ben, gerçek Kurbustan adını almışımdır; bundan sonradan senin adın da Erlik olsun Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar benim adamım olsun
Yeryüzünde, dalsız budaksız bir ağaç yeşerdi Tanrı, bu dalsız budaksız ağaçtan hoşlanmadı Dalları, yaprakları olmayan ağaca görmek güzel değil Bu ağacın dokuz dalı olsun!dedi Dalsız budaksız ağaç aniden dokuz dallı oldu Tanrı, Dokuz dalın herbirinin kökünden, birerden dokuz birey türesin; bunlar dokuz millet olsun!dedi
Erlik, bunlar olurken büyük bir gürültü duydu Nedir acaba diye düşündü Tanrı'ya gürültünün nedenini sordu Tanrı, Ben bir kaganım, sen de kendince bir kagansın İşittiğin gürültüyü yapanlar benim ulusumdur!dedi Erlik, Tanrı'dan bu ulusu kendisine vermesini istedi Tanrı, Olmaz!diye karşıladı; Sen git kendi işine bak!
Erlik'in canı sıkıldı Hele bir gidip şu insanları göreyim diyerek kalabalığın yanında vardı Orada insanlardan diğer yaban hayvanları, kuşlar ve daha nice yaratıklar vardı Erlik, Tanrı bunları nasıl yarattı acaba, bunlar ne yer, ne içerler diye düşündü O düşüne dursun, ırk ağacın yemişlerinden yemeğe başlamışlardı Erlik baktı oysa, ırk ağacın yalnızca bir yandaki yemişleri yiyorlar, öte yandakilere ellerini sürmüyorlar İnsanlara bunun nedenini sordu Millet, şu yanıtı verdiler: Tanrı bize şu yanındaki dört dalın yemişini yemeği yasakladı Biz sadece Tanrı'nın müsade verdiği, ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz Şu gördüğün yılan ile köpek, yasaklanmış yandaki yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor Bundan sonra Tanrı göğe çıktı Beş dalın yemişi de bizim aşımız oldu
Bu cevap, Erlik'i sevindirdi Erlik Körmös, insanlardan Törüngey denilen erkeğe yaklaştı Ona Tanrı size yalan söylemiş Esas, yasakladığı yemişlerden yemeniz gerekir Onlar daha tatlıdır Bir deneyin; göreceksinizdedi Erlik, uyumakta olan yılanın ağzına girdi; ağaca çıkmasını söyledi Yılan, ağaca çıkıp yasaklanmış yemişlerden yedi Doğanay'ın karısı Eje, yanlarına geldi Erlik, Törüngey ile Eje'ye de yasaklanmış yemişlerden yemelerini söyledi Törüngey, Tanrı'nın sözünü tutarak yasak yemişlerden yemedi Karısı Eje dayanamadı, yedi Yemiş çok tatlı idi Alıp kocasının ağzına sürdü Törüngey ile Eje'nin tüyleri birden döküldü Utandılar Kaçıp, herbiri bir ağacın ardına saklandılar
Derken Tanrı geldi Tüm millet, kaçışıp bir köşeye gizlendi Tanrı, Törüngey! Törüngey! Eje! Eje! Neredesinizdiye haykırdı Törüngey ile Eje Ağaçların arkasındayızdediler, Karşına çıkamıyoruz, utanıyoruzDaha Sonra, olanları tek tek anlattılar Tanrı, bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde herbirine öbür cezalar verdi Acilen sen de Körmös'ten (Şeytan'dan) bir parça oldundiyerek yılana verdi ilk cezayı Insanlar sana düşman olsun; seni görür görmez vurup, ezip öldürsünler!dedi Eje'ye döndü, Sen, Körmös'ün sözüne uydun Yasaklanmış yemişi yedin Cezanı çekeceksin Çocuk doğuracaksın Doğururken de acı çekeceksin Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksınTörüngey'e de şöyle diyerek cezasını verdi: Körmös'ün aşını yedin Benim sözümü dinlemedin, Körmös Erlik'in sözüne uydun Onun adamları onun dünyasında yaşar, karanlıklar dünyasında bulunur Benim ışığımdan mahrum kalır Körmös bana düşman oldu; sen de ona düşman olacaksın Benim sözümü dinleseydin, benim gibi olacaktın Dinlemediğin için dokuz oğlun, dokuz da kızın olacak Bundan sonra ben, insan yaratmayacağım Bundan Böyle, halk müziği senden türeyecek
Tanrı, Erlik'e de kızdı Benim adamlarımı niçin aldattın ?diye sordu öfkeyle Erlik Ben istedim, sen vermedindedi, Ben de senden çaldım Artık, defalarca çalacağım Atla kaçarlar ise düşürüp çalacağım İçip içip esrirler (ayyaş olurlar) ise birbirlerine düşürüp döğüştüreceğim Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yeniden çalacağımTanrı da, Öyleyse; dokuz kat yerin altında ayı, güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır Seni oraya atıyorumdiyerek Erlik'i cezalandırdı Her şey bitince, bütün insanlara birden şöyle dedi: Bundan sonradan kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz; benim yemeğimden yemek değil Artık, yüz yüze gelip sizinle konuşmayacağım Bundan daha sonra size MayTere'yi göndereceğim
MayTere, insanlara birçok şey öğretti Arabayı da MayTere yaptı Ot köklerini, yenilebilecek otları insanlara öğretti Erlik, MayTere'ye yalvardı: Ey Gök Oğul, bana yardım et Tanrı'dan izin dile Yanına çıkmak istediğimi söyle Takviye et banaMayTere, Erlik'in dileğini Tanrı'ya iletti Tanrı aldırış etmedi MayTere, altmış sene yalvardı Sonunda Tanrı, Erlik'e haber yolladı: Düşmanlıktan vazgeçersen, insanlara kötülük etmezsen sana izin veririm, yanıma gelirsin!Erlik, laf verdi Tanrı'nın katına çıktı Baş eğdi Beni kutsa Bana izin ver, ben de kendime gökler yapayımdiye yalvardı Tanrı, müsade verdi Erlik, kendisi için gökler yaptı Adamlarını topladı, yaptığı göklere yerleştirdi; kendisi de başlarına geçti Çok kalabalık oldular Tanrı'nın en sevgili kullarından olan Mangdaşire, bu duruma çok üzüldü Endişe içinde düşündü: Bizim öz kişilerimiz yeryüzünde bezginlik çekip yoruluyor Erlik'in adamları ise, göklerde keyfedip duruyorMangdaşire, bu endişe içinde Erlik'e savaş açtı Erlik, daha güçlü çıktı Alev ile vurup Mangdaşire'yi kaçırdı Mangdaşire, Tanrı'nın katına çıktı Tanrı, Nereden geliyorsun?dedi Mangdaşire, Erlik'in adamlarının gökte oturması, bizim adamlarımızın ise yeryüzünde binbir zorluk içinde yaşamaları ağırıma gitti Erlik'in yandaşlarını yere indirmek, göklerini başına çökertmek için Erlik'le savaştım Gücüm yetmedi, o beni kaçırdıdiye cevap verdi Tanrı, üzülmemesini söyledi Erlik'e benden başka kimsenin gücü yetmezdedi, Erlik'in gücü senden çoktur Ama gün gelecek, senin gücün Erlik'in gücünden üstün olacakMangdaşire'nin yüreği serinledi, sıcacık dar uyudu
Gün geldi, Mangdaşire güçleneceğini anladı O gün Tanrı, Mangdaşire'yi yanına çağırdı Var git Güçlendin artık Erlik'in göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni Dileğine ereceksindedi, Sana, kendi gücümden şiddet verdimMangdaşire şaşırdı: Yayım değil, okum yok Kargım yok, kılıcım değil Kupkuru bir bileğim var Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim?Tanrı, Mangdaşire'ye bir kargı verdi Mangdaşire, kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini kırdı geçirdi Erlik'in gökleri parça parça oldu, yeryüzüne döküldü O güne kadar dümdüz olan yeryüzü, o günden sonradan kayalıklarla, sivri dağlarla doldu Görklü Tanrı'nın özene bezene yarattığı güzelim yeryüzü eğri büğrü oldu Erlik'in tüm yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu, ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi, sivri kayaların üstüne düşenler öldü, hayvanlara çarpanlar hayvanların ayakları aşağı kaldılar
Erlik, varıp Tanrı'dan kendine yeni bir yer istedi Benim göklerimin yıkılmasına sen müsade verdin; barınacak yerim kalmadıdedi Tanrı, Erlik'i yerin altındaki karanlıklar ülkesine sürdü Üzerine yedi kat kilit vurdu Burada gün ışığı, mehtap görmeyesin Üstünde sönmez ateşler olsun İyi olursan yanıma alır, kötü olursan daha derinlere sürerimdedi Bunun üstüne Erlik, Öyleyse ölmüş kişilerin canlarını bana ver; gövdeleri senin olsun, canları benimdedi Tanrı, Yo, onları sana vermeyeceğimdedi, İstiyorsan kendin yaratErlik eline çekiç, körük ve örs aldı Vurmağa başladı Bir vurdu, kurbağa çıktı Bir vurdu, yılan çıktı Bir vurdu, ayı çıktı Bir vurdu, domuz çıktı Bir vurdu, Albıs (fena ruh) çıktı Bir vurdu, Şulmus (kötü ruh) çıktı Sonunda Tanrı, Erlik'in elinden çekici, örsü, körüğü aldı; ateşe attı Körük bir bayan, çekiç bir erkek oldu Tanrı, kadını tutup yüzüne tükürdü Kadın bir kuş olup uçtu Bu kuş, eti yenmez, tüyü yelek olmaz Kurday denilen kuştur Tanrı, erkeği de tutup yüzüne tükürdü O da bir kuş olup uçtu; adına Yalban kuşu dediler
Bu olanlardan sonradan Tanrı, insanlara Ben size mal verdim, aş verdim Yeryüzünde iyi, hoş, pak olan ne varsa verdim Yardımcınız oldum Siz de iyilik yapın Ben, göklerime çekileceğim, çabuk dönmeyeceğimdedi
Yardımcı ruhlarına döndü: ŞalYime; sen, rakı içip aklını yitirenleri, körpe çocukları, tayları, buzağıları koru Onlara kötülük gelmesin Sağlığında iyilik yapmış olanların ruhlarını yanına al; kendini öldürenlerinkini alma Zenginlerin malına göz dikenleri, hırsızları, başkalarına musibet edenleri de alma Benim için, bundan başka kaganları için savaşıp ölenlerin ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir
Ahali ! Size destek ettim Kötü ruhları (körmösler) sizden uzaklaştırdım Körmösler size yaklaşırsa, onlara yiyecek verin, fakat onların yiyeceklerinden yemeyin; yerseniz, onlardan olursunuz Benim adımı söylerseniz korumam altında olcakasınız Hemen ben aranızdan ayrılıyorum, lakin yine geleceğim Beni unutmayın, geri gelmez sanmayın Geri döndüğümde iyiliklerinizin, kötülüklerinizin hesabını göreceğim Şimdilik benim yerimde Yapkara, Mangdaşire ve ŞalYime kalacaklar; size tezgâhtar olacaklar
Yapkara! Gözlerini dört aç Erlik senin elinden ölenlerin canlarını aşırmak isterse, Mangdaşire'ye söyle; o güçlüdür
ŞalYime! Sen de iyi dinle Albıs, Şulbus yeraltındaki karanlıklar ülkesinden çıkmasınlar Çıkarlarsa, derhal MayTere'ye bildir Ona kuvvet verdim O, fena ruhları koğar
PodoSünku, Ay'ı ve Güneş'i bekleyecek Mangdaşire, yeryüzünü ve gökyüzünü koruyacak MayTere, kötüleri iyilerden uzaklaştıracak
Mangdaşire, sen de fena ruhlarla savaş Zor gelirse benim adımı çağır İnsanlara iyi şeyleri, iyi işleri öğret Oltayla balık avlamayı, tiyin (sincap) vurmayı, hayvan beslemeyi öğret
Sonradan, Tanrı uzaklaştı Mangdaşire, Tanrı'nın sözlerini yerine getirdi Olta yaptı, balık avladı Barutu buldu, sincap vurdu Gün geldi, Mangdaşire kendi kendine mırıldandı: Bugün beni yel uçuracak, alıp götürecekBir rüzgâr geldi, Mangdaşire'yi uçurup götürdü Bunun üstüne Yapkara insanlara Mangdaşire'yi Tanrı yanına aldı Artık, onu bulamazsınız Gün gelecek, beni de yanında çağıracak Nereye isterse oraya gideceğim Öğrendiklerinizi unutmayın Tanrı'nın yargısı budurdedi
İnsanları kendi haline bırakıp o da gitti
İkinci Yaratılış Destanı
Gök yoktu, yer yoktu Yalnızca, sonu olmayan bir deniz vardı Tanrı Ülgen (Aakay, Kurbustan), bu denizin üzerinde uçuyordu Konacak sert bir yer arıyordu, bulamıyordu Böyle uçarken gönlüne doğdu Bir ses Önündeki nesneyi yakaladiye fısıldadı Ülgen, bu fısıltıyı yineledi Ellerini öne dürüst uzattı O sırada su yüzüne bir taş çıkmıştı Ülgen, taşı yakaladı, üstüne kondu Taşın üstünde ne yapacağını düşündü Uçsuz bucaksız suyun içinden Ak Ene (Ak Asıl), süzülüp Ülgen'in karşısına çıktı ve Yaratdedi; üç defa yineledi Ülgen Nasıl?diye sordu Ak Ene Yaptım oldu de, yaptım olmadı demededi Sonra, Ak Ene kayboldu Yeniden da görünmedi Ülgen, insanlara şu buyruğu verdi Var olana değil demeyin; vara yok diyen de değil olur!
Ülgen, Yer yaratılsın!dedi; yer yaratıldı Gökler yaratılsın!diye buyurdu; gökler yaratıldı Bu Nedenle tüm dünyayı yarattı Sonradan, üç büyük balık yaratıp, yeri onların üzerine yerleştirdi Balıklardan ikisini yerin kenarına, üçüncüsünü ortasına esas yaptı Besbelli yer alan balığın başı kuzey yönündedir Bu balık başını eğerse, kuzeyden yayık (tufan) olur Başını daha alçak eğerse, yeryüzünde su basmadık bir avuç yer kalmaz Onun için bu balık, büyük bir zincirle bir direğe bağlanmıştır Onu, MangdaŞire yönetir
Ülgen, dünyayı yaratırken ay ve gün ışığının dokunduğu Altın Dağ'da oturdu Bu dağ, gök ile yer arasında idi Dünya'nın yaratılışı altı gün sürdü Yedinci gün Ülgen yatıp uyudu; sekizin gün kalktı
Bizim Ay ve Güneş'imizin dünyasından başka, doksan dokuz dünya daha vardır Bunların hepsinde birer uçmag (cennet), birer tamu (cehennem) vardır Herbirinde halk müziği bulunur En büyük dünya, Han Kurbustan Tengere'dir BayÜlgen, bu âlemin yönetimini yardımcılarından olan Mangızın Matmas Burkan adlı ruha vermiştir Bu dünyanın yerinin adı Altın Telegey'dir Cehennemi, Mangız Toçiri Tamu'dur Bu tamuyu, Matman Kara adlı bir zebani yönetir
Doksan dokuz âlemin ortancası, Ezre Kurbustan Tengere'dir Ezre Tengere'yi, Belgein Keratlu Türün Musıkay Burkan'a verilmiştir Yerinin adı, Altın Şarka'dır Cehennemi, Tüpken Kara Tamu'dur Bu cehennemi Matman Karakçı yönetir
Kişioğullarının bulunduğu bizim dünyamız, en minik dünyadır Namına, Kara Tengere Dünyası denilir Bu dünyayı, MayTere yönetir Cehenneminin adı, Kara Teş'tir Bu cehennemi, Kerey Han yönetir Bizim dünyamızın üzerinde otuz üç kat gök vardır
BayÜlgen, birgün denize bakarken, suyun üzerinde bir toprak parçasının yüzdüğünü gördü Toprağın üzeri, insan gövdesine benzer bir kil tabakası ile kaplıydı Ülgen, Bu cansız toprak, kişi olsun!diye buyurdu Toprak, kişi oldu Ülgen, ona Erlik adını verdi; olduğu yere bıraktı Erlik, giderek Ülgen'i buldu Ülgen de onu yanına aldı; kendisine ufak kardeş yaptı Bir vakit sonradan Erlik, Ülgen'i kıskandı Ondan daha dinç elde etmek istedi Ülgen'e imrendi, Ben de onun gibi olmalıyımdiye düşündü Düşüne düşüne Ülgen'e düşman oldu Ülgen bunun yerine, Mangdaşire'yi yarattı Daha Sonra da, bizim dünyamızda yedi birey yarattı Bunların kemikleri kamıştan, etleri topraktan oldu Kulaklarına üfledi, can verdi burunlarına üfledi, zihin verdi En daha sonra da, yine bir kişi yarattı ve MayTere adını verdi Ona Bu insanları sen yönetdiye buyurdu *