Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Varlık Ne demek Varlık Hakkında Bilgi

Varlık Ne demek Varlık Hakkında Bilgi

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Varlık Ne çağırmak Varlık Hakkında Veri

1 Dilin Köklerini Araştıran Bilim: eski bir Türkçe sözcüğü olan var ’dan türetilmiştir

Fransızca ve İtalyancadaki karşılıkları, HintAvrupa dil grubunun almak anlamını dile getiren es kökünden türetilmiştir Bu kökten ilkin o vardır anlamında Skr Asti ve Yu esti sözcükleri oluşmuş ve daha sonra varlık anlamına gelen La esse deyimi ortaya çıkmıştır Antikçağ Yunan felsefesindeyse varlık anlamı, Yu to on ve einai deyimleriyle dile getiriliyordu

2Antik Devir: Felsefesel anlamdaki ‘varlık ’deyimini birincil kullanan düşünür Elea ’lı parmenides ’tir Mitolojik çoktanrıcılığa karşısında çıkan ustası Kolofon ’lu Ksenfanes bir tek tanrı olduğunu ileri sürmüş ve onun devimsiz, defalarca benzer durumda olduğunu söylemişti Ustasının bu varsayımından yola meydana çıkan Parmenides, tektanrı (Yu Eis theos) ’yı varlık (Yu Einai) saydı ve sadece bunun hakiki olup bütün değişmelerin görüntüden başka bir şey olmadıklarını ileri sürdü Varlık tekti, çağırmak ki tüm çokluklar da görüntüden başka bir şey değillerdi Görüntüler yanılsamalardır, çağrıda bulunmak fakat değişmeler ve çokluklar birer yanılsamaydılar Varlık tekti ve değişmezdi, aramak oysa birer yanılsamadan başka bir şey olmayan değişmeler ve çoklaşmalar gene birer görünüm ve yanılsama olan varbulunan (varoluşu yer alan) ’lara özgüydü Nasıl aklık; ak çiçek, ak haşere, ak taş vb ’da bir ve aynıysa varlık da öylece bütün varbulunanlarda bir ve aynıydı İşte metafiziğin ve idealizmin temel savı olan varlık (Fr Etre, La Esse) ’la varoluş (Fr Existence, La Existentia) ayrımı, Parmenides ’in bu savıyla başlar

Parmenides ’e kadar ak çiçek, ak böcek, ak taş vb maddesel olarak vardırlar; ama aklık hiçbir yer ve zamanda yoktur ve soyuttur Varoluşu bulunanlara aleyhinde varlık da böyledir Çağırmak ama başlıca reel, varbulunanlar (eşdeyişle, var oluşu bulunanlar) değil, varbulunmayanlardır (eşdeyişle, varlıktır) Varbulunanların doğrusu varolmadıkları, buna karşısında esas varbulunmayanın gerçek ve varolduğu yolundaki metafizik ve idealist zırvanın kökeni Parmenides ’in bu varsayımıdır
Parmenides, bu varsayımıyla, metafizik ve idealizmin günümüze kadar sürüpgelen ikinci temel ilkesini de ortaya atmış oluyor: Bizler, reel olmayıp birer bakış olan değişmeleri ve çoklukları duyularımızla algılıyoruz, değişmez ve tek olan başlıca gerçekliğiyse duyumlayamadığımız için usumuzla kavrıyoruz Çağırmak ama duyular aldatıcıdır ve ana hakiki, duyularla yok, düşünce ve usla kavranandır

Ne var ama Parmenides, metafiziğin ve idealizmin katiyen bağışlayamayacağı bir pot kırıyor; varlığın yuvar biçiminde olduğunu, uzayda da bir yeri bulunduğunu ileri sürüyor Buysa açıkça, varlığın özdeksel olduğunu söylemek demektir bu yüzdendir fakat metafizikçiler ve idealistler, bir yana onun savlarını tazeleyip gevelerken değişik yanlamasına da onu ‘ ’ilkel ve kaba ’ ’ bulurlar Aşağı göreceğimiz gibi, metafiziğin ve idealizmin ikinci büyük düşünürü olan platon da benzer potu kıracak

Platon da, duyuların bize hiçbir data vermediği ve bilginin baştan sona kavramsal, eşdeyişle ussal olduğu kanısındadır ‘ ’Üşüdüm diyoruz, şümek ne çağırmak? Onu ama ısınmalardan, kaşınmalardan, kızarmalardan vb ayırabildiğimiz; eşdeyişle çoğu kavramla sınıflandırabildiğimiz ölçüde bilebiliriz bir de üşüyen ne? Üşüyenin kendi bedenimiz olduğunu, kendi bedenimizi başka bedenlerden, hayvanlardan, bitkilerden vb ayırabildiğimiz; eşdeyişle çoğu kavramla sınıflandırabildiğimiz ölçüde bilebiliriz Çağrıda Bulunmak oysa duyumlarımız ne üşümenin ne de üşüyenin ne olduğunu bize bildirmiyor Biz bu bilgiyi kavramsal, eşdeyişle ussal olarak öğreniyoruz Öyleyse hakiki, kişisel olan değil, tümel olandır; eşdeyişle varbulunan yok, varbulunmayandır Platon, tümel olarak varolduğu (varlık) halde kişisel olarak varbulunmayan (varoluş) bu gerçeğe İdeaadını veriyor Ne var oysa o da, Parmenides ’in kırdığı potu yineleyerek, ideaların bir idealar evreninde (eşdeyişle, belirli bir yerde) yaşamakta olduklarını ve yükselmiş ruhların gidip onları görebileceklerini ileri sürüyor Üstelik, özdek adını verdiği bir nesnenin varlığını da kabul ediyor Gerçekte Platon bunu benimsemek zorunda Çünkü varbulunmayan varlık ideaya uygun olarak kişisel varoluşların meydana gelebilmeleri için, ideanın biçimlendirebileceği biçimsiz bir hammadde bulunması lüzum Metafizikçiler ve idealistler, Platon ’un kırdığı bu potları da bağışlamazlar ve onu varlığı varoluşa indirgemekle (Çünkü ideaların, kesin bir yerde bulunduklarına ve görülebileceklerine göre, birer varoluş içinde bulunmaları zorunludur), özdeğin de bir tümel olduğunu anlayamamakla suçlarlar Aşağı göreceğimiz gibi, metafiziğin ve idealizmin üçüncü büyük düşünürü Aristoteles de benzer potu kıracak

Aristoteles, tümellerin varoluşları bulunamayacağını ileri sürmekle öğretmeni Platon ’a karşısında çıkarak metafizikçileri ve idealistleri sevindirir Aklık, ak çiçekte, ak böcekte, ak taşta vb vardır bunların haricen aklık diye bir şey yoktur Aristoteles ’e kadar de fakat tümel olan gerçektir, ama hakiki olan tümeller varolmaz; varolanlar, tümel yok, bireysellerdir Ne var ancak Aristoteles de özdeğin varlığını kabul etmektedir, çünkü o da ünlü biçim ’inin (Aristoteles ’in biçim ’i, Platon ’un idea ’sıdır) biçimlendirebileceği bir hammadde bulmak zorundadır Metafizikçiler ve idealistler Aristoteles ’in metafiziğin ve idealizmin zararına kırdığı bu potu da bağışlamazlar ve onu, kendi başına bir hiç olan özdeğin ancak tümelle (Aristoteles ’in diliyle, biçimle) varlaşabildiğini anlamamakla suçlarlar Gerçekten Aristoteles, varoluş ’u varlık ’a (tümele, biçime) bağımlı saydığı ölçüde özdeğe de bağımlı saymaktadır Daha açık bir deyişle, Aristoteles ’e göre, biçim olmazsa bireysel varoluşlar gerçekleşemez lakin özdek de olmazsa kişisel varoluşlar gerçekleşemez Varlık kavramının antik felsefedeki serüveni özetle budur

Metafiziğin ve idealizmin yararına tüm bunlardan meydana çıkan sonuç şudur: Reel olan, tümel (varlık) olandır, kişisel olan (varoluş) hakiki değildir (eşdeyişle, ak taş gerçek değildir, aklık gerçektir) Varoluşlar ama varlığa bağımlı olarak varolabilirler (eşdeyişle, aklık olmasaydı ak taş, ak haşere, ak çiçek vb da olmazdı) Buna aleyhinde varlık, hiçbir bağla bağımlı değildir, fakat kendi kendisiyle bağımlıdır (eşdeyişle, aklığın varolabilmesi için ak taş, ak böcek, ak çiçek vb ’larına hiçbir gereksinim yoktur) Reel, eşdeyişle tümel, eşdeyişle varlık, düşünsel ve ussaldır; duyularla algılanamaz Seslenmek ki, bütün varoluşların kaynağı, kökeni, çıktıkları yer, oysa onunla açıklanabilecekleri prensip ussaldır Bu ussallığın altını kazıyınca da hemencecik karşınıza tanrının iyi kalpli yüzü çıkıverir Çağrıda Bulunmak ancak varlık seslenmek, tanrı demektir

3 Orta Devir: Ortaçağ, Katolik kilisesinin ezici baskısına rağmen, varlık kavramına ilerici katkılarda bulunmuş bir çağdır Hıristiyan felsefesinin Platoncu patristik dönemiyle Aristotelesçi skolastik dönemi düşünürlerine kadar de varlık tümeldir Lakin tümel nedir? Ortaçağ düşünceciliği (idealizmi), tümeller gerçektirler dediği için gerçekçilik (realizm) adıyla anılır Ünlü din adamları Anselmus ve Champeaux ’lu Guillaume bu anlayışın elebaşılarıdır Ama bu anlayışın karşısına, Roscelin ve Ockham ’lı William ’ın temsilcilik ettikleri insan anlağı dikilir: Tümeller addırlar Bunların tutumuna da bundan ötürü adcılık adı verilir Ortaçağ gerçekçiliği, Katoliklikten diğer bir şey değildir Ona Katolikliğin felsefesel adı denilebilir Katolik kilisesi de bir tümeldir Tümeller hakiki sayılmazsa, onun da gerçekliği kalmaz Ortaçağda Katolik kilisesi, onu meydana getiren Katolik bireylerin üstünde ve onlardan bağımsız, tanrılık bir zor olduğu savındadır Bu güç, fakat bir tümel, bir genel kavram olarak ayakta durabilir Bundan ötürüdür ki adcılık, Katolik kilisesinin temellerini sarsmaktadır Gerçekçilerle adcıların bu önemli tartışmalarında Abaelardus araya giriyor ve tümeller kavramdır diyor Bundan ötürü de onun öğretisine kavramcılık adını veriyorlar Fiilen Abaelardus ’un arabuluculuğu Aristotelesçi bir temele dayanmaktadır Abaelardus, tümel ne nesnelerden önce ne de onlardan sonradır, nesnelerin içindedir diyor Aristoteles de, Platon ’un bambaşka bir dünyada özel bir yerleri bulunduğunu söylediği idealara aleyhinde çıkarak, tümeller ancak nesnelerin içinde varolurlar, demişti Abaelardus da bunu söylüyor ve gene Aristoteles gibi ekliyor: Tümeller, nesnelerin dıştan oysa kavram olarak varolabilirler

Görüldüğü gibi, Abaelardus ’un bu savı, gizli gizli adcılığı desteklemektedir

4 Yeni Devir: Uyanıştan (rönesanstan) günümüze kadar sürüpgelen yeniçağda varlık kavramı, metafizik ve idealist alanda, antikçağdan gelen esas idealist anlayışı sürdürmüştür Sadece üç düşünür, kendilerine özgü birer mantık özelliği taşımakla dikkati çekebilirler Bu düşünürler, Fransız düşünürü Descartes, İngiliz düşünürü Berkeley ve Alman düşünürü Hegel ’dir

Descartes sum quia cogito (Varım, çünkü düşünüyorum) diyor, (N Descartes, cogito ergo sum, ‘düşünüyorum, öyleyse varım ’ da diyor N) böylelikle de varlığı kişisel ve öznel düşünceye bağlamış oluyor Öznel düşüncecilik (sübjektif idealleştirme) Descartes ’la başlar Descartes ’ın bu savı, düşüncecilik alanında birçok usdışı ve bilimdışı saçmalıklara yol açmıştır

Berkeley de ‘ ’Varlık algılanmadır ’ ’ demekle bu saçmalıklara yeni bir temel koymaktadır Dikkat edilirse Berkeley varlık deyimini, koyu metafizikçi ve idealistliğine karşın bütün metafizikçi ve idealistlerin aksine, varoluş anlamında kullanıyor ve onunla özdeği, eşdeyişle maddesel nesnelerin varlığını dile getiriyor Ne var ancak amacı, özdeksel varlığın yokluğunu gösterilmek ve bunun sonucu olarak tanrısal varlığın varlığını kanıtlamaktır Berkeley, özdeğin varlığı onaylanınca tanrı varlığının olanaksızlaşacağını bilecek kadar akıllıdır Fakat Berkeley, varoluşu varlığa indirgemekle, metafiziğe ve idealizme kayda değer bir yanlışlık daha eklemektedir Bu yanlışlık, günümüz mızmız felsefelerinde dilegelişlerini bulan, ya varlığı varoluştan ya da varoluşu varlıktan üstün tutma gibi yeni ve bir sürü saçmalığa yol açacaktır

Hegel ’e kadar varlık, evreni açıklayabilecek olan tek ve ilk ulamdır Çünkü evrendeki tüm varoluşları teker teker soyutlayın, elinizde yalnızca varlık kalacaktır Varlık, bütün varoluşlarda karşılıklı olan tek şeydir ve en yüksek soyutlamadır Bundan ötürüdür fakat varlık tümeldir ve tümel olduğundan ötürü de nesneldir, fakat varoluşu yoktur

Hegel, bu savıyla, tarafsız düşünceciliği (nesnel idealizmi) doruğuna çıkarmaktadır

5 Eytişimsel ve tarihsel özdekçilik: Eyitişimsel özdekçilikte dış dünyayı, eşdeyişle özdeği dile getiren varlık kavramı, idealist felsefede ya özdekten önce varolanı, ya özdekten bağımsızca varolanı, ya da bilincin ürünü olarak varolanı dile getirir (N İdealist felsefede bunlar birbirlerine karşıt yok, birbirlerini tamamlarlar, birbirlerini dışlamazlar; varlık, özdekten önce vardır, özdekten bağımsızdır ve bilincin ürünü olarak vardır N) *
 
858,523Konular
981,268Mesajlar
31,118Kullanıcılar
humeyracskSon üye
Üst Alt