iltasyazilim
FD Üye
Türklerde Halı Sanatı nasıldır
Halı sanatı, başından beri sıkı sıkıya Türklere emrindeki olarak gelişmiştir Bu bakımdan denilebilir fakat, halı dünya medeniyetine Türklerin bir hediyesidir Birincil düğümlü halıların, üçüncü yüzyıldan evvel Orta Asya ’da Türkler kadar yapılmaya başlandığı, bu gün bundan böyle kabul edilmiş bir gerçektir Onlar önce dokumalara yün iplikler düğümleyerek hayvan postuna aynı halılar meydana getirdiler; zamanla bunlardan diğer halılar gelişti
En eskileri Milâttan sonra üçüncü ve en yenileri de Milâttan sonra altıncı yüzyılda yapılmış olan bu Orta Asya halılarında henüz düğümler kabadır Fakat bu zamanlardan ve altıncı yüzyıldan sonraki uzun avarelik devrinden zamanımıza dek hiçbir halı parçası kalmamıştır
Bundan sonra halı sanatı onbirinci yüzyıldan itibaren Selçuklu Türklerinin hakimiyetiyle ve onlarla birlikte Orta Asya ’dan, Batıya içten yayılmıştır Büyük Selçukluların bu eski halı sanatından da hiçbir eser zamanımıza kadar gelememiştir Fakat Anadolu Selçukluları zamanından ve onüçüncü asır ortalarından kalan halılarla Selçuklu Halı Sanatı hakkında bir düşünce edinebiliyoruz
Bunlardan Konya Alâeddin Camii ’nde bulunmuş üçü büyük boyda ve bütün, beşi parça halinde sekiz Selçuklu halısından ibaret bir koleksiyon halen İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ’nde bulunmaktadır Fazla yıpranmış halde zamanımıza kadar gelebilen bu halılar, daha sonraki halı sanatının esas temeli olmuş, Orta Asya ’da yer alan parçalar, halı sanatının gelişmesinde hiçbir rol oynamamıştır
Konya Selçuklu halılarından biri 5 metreden artı uzunlukta ve 3 metreye yakın genişlikte, az daha 15 metrekare büyüklüktedir Renk ve kompozisyon bakımından da bu halılar o kadar düzenli ve zengin bir gelişme gösteriyorlar oysa, bu dek yüksek bir sanat olgunluğuna ama uzun bir gelişmeden daha sonra varılabileceği şüphesizdir Bu hal de, Anadolu Selçuklularının halı sanatını beraber getirdiklerine işaret eder
Bunların renkleri umumiyetle koyu mavi ve koyu kırmızı olup üzerlerindeki motifler açık mavi ve açık kırmızı renktedir Koyu ve açık sarı renkler ile ara sıra açık yeşil bir renk de görülür Açık ve koyu renklerin çeşitleri ile fazla zengin, uyumlu ve huzur veren bir ahenk meydana getirilmiştir Renk sayısı o kadar fazla olmamakla beraber nüans farklarıyla büyük bir zenginlik tesiri uyandırılmıştır Motifler umumiyetle geometrik şekillerden ibarettir Baklavalar, yıldızlar, etrafı çengellerle çevrilmiş sekizgenler en çok görünen şekillerdir Bazen geometrik şemaya uydurulmuş nebatî motiflere de yer verilmiştir
Fakat bu Selçuklu halılarının en karakteristik tarafı, iki kûfi yazılardan meydana gelen geniş bordürlerdir Bunlar, uçları üçgenlerle nihayetlenen dik harflerden ibarettir Sonraları dağıtılmış değişmelere uğrayan kûfi yazılmış bordür, Anadolu halılarında, Alman, Flaman, İtalyan ressamlarının tablolarında görülen halılarda onyedinci yüzyıla değin yaşamaya devam etmiştir Selçuklu halılarından alınan öteki motifler de sonraki tahsis halı sanatı üstünde tesirlerini göstermiştir
Ondördüncü yüzyıl başlarından itibaren şiddetle üslûplanmış hayvan figürleri de Anadolu halılarında görünmeye başlamıştır Bunlar aralarında adamakıllı üslûplanmış bir ağacın iki tarafına dayanmış kuşlar, bir bir kuşlar ve dört ayaklılar tipiktir Bir halının bütün kareleri yeniden eden örneklerle benzer dolguyu gösterir Birbirine benzeşen üslûplanmış hayvan figürleri basit bir şekilde sıralanmaktadır Aynı devirde kareler içinde geometrik motiflerle öteki bir halı grubunun mevcut olduğu tablolardaki tasvirlerden anlaşılmaktadır Ondördüncü asır sonuna dürüst hayvan figürlü halıların örneklerinde bir zenginleşme görülür Sekizgenler ve kareler içine yerleştirilen bir bir kuşlar ve hayvanların yerini hayvan grupları almaya başlar
Onbeşinci yüzyılda örnekler daha da değişerek sulh içinde yanyana duran hayvanların mücadele halinde göründüğü, hayvan kavgası kompozisyonları ortaya çıkar Bunlardan ejder ve zümrüd Anka mücadelesini canlandıran orjinal bir halı, halen Berlin Müzesi ’nde bulunmaktadır İtalya ’da satın alınarak Berlin Müzesi ’ne mal edilen bu ilk hayvanlı halıdan daha sonra diğer orjinaller birer birer ortaya çıkarılarak hayvanlı halılar grubu meydana gelmiştir
Bu yılın başlarında, Vakıflar Genel Müdürlüğünce Türbeler, Tekkeler ve Camilerden yığılmış olup Yeni Cami Hünkâr Kasrı ’nda saklanan halılar arasından sergi planlamak üzere tercih yaparken, onbeşinci yüzyıldan kalma bir hayvanlı halı daha keşfedilerek, hayvanlı halılar grubuna yeni bir zenginlik kazandırılmıştır Yakın zamanda etraflıca yayınlanacak olan bu halı, Marby halısını hatırlatan III alıcı Holbein kompozisyonuyla ortadan ikiye ayrılmış olup sembolik ejderZümrüdü Anka mücadelesi üslûplanmış halde iki defa tekrarlanarak canlandırılmaktadır Kompozisyondaki ejder figürleri Konya Mevlâna Müzesi ’nde yer alan hayvanlı halıdaki figürlerle yaklaşık olarak bütün benzerlik gösteriyor Bu durumda halının Berlin ejder halısından sonraki tarihlerden ve onbeşinci asır son çeyreğinden kalmış olması akla yakın gelmektedir
Hayvan figürlü halılar onbeşinci yüzyılda gittikçe azalarak yerlerini geometrik motifli halılara bırakırlar En çok kancalı sekizgen ya da baklavaların yanyana ve üstüste sıralanması şeklinde bir kompozisyon görülür
Onbeşinci asır ortasından onaltıncı yüzyıla kadar zemini koyu renklerle geometrik sahalara bölünmüş ve bordürlerinde kufi yazıyı hatırlatan motiflerle yeni bir halı grubunun ortaya çıktığı göze çarpar Bunlarda tüm örnekler ya geometrik ya da şiddetle üsluplanmış motifler haline gelmiştir 1451 ’den başlayarak evvelâ İtalyan ressamlarının tablolarında çoğu kez resmedilen fakat sonra Holbayn (Holbein) ’in tablolarında fazla görüldüğü için Holbayn halıları adı verilen bu çeşit halılardan az orjinal örnek kalmıştır Zemini koyu renkli, çok defa kırmızı olan bu halılar onbeşinci yüzyıl ortasından onaltıncı yüzyıla değin tablolarda görünmektedir Holbayn halılarının tüm örnekleri geometrik veya kuvvetle geometrikleşmiş motiflerin sıralanmasından meydana gelmiştir Bunların birincil iki tipinde örnekler minik parçalıdır Birinci alıcı geometrik olup, kaydırılmış eksenlerle düzenlenmiş baklava biçimi motifler ile sekizgenlerin alternatif olarak sıralanmasından meydana gelmiştir İkinci alıcı bitki motiflerinden meydana gelen, haça benzer zengin baklavalar ve konturları kaybolmuş sekizgenlerle benzer şemayı muhafaza eder Onaltıncı yüzyılda Venedikli usta Lorenzo Lotto ’nun tablolarında resmedildiği için bu ikinci alıcı, Lotto halıları adıyla da tanınmaktadır
Üçüncü tipte misal zeminin bütün genişliğine yerleştirilen içi sekizgenlerle doldurulmuş büyük bir kare şeklindedir Bu kare, uzunlama iki ya da dört defa tekrarlanır Dördüncü herif bunun değişik bir şekli olup sekizgenlerle içi doldurulmuş büyük karelerin aşağıda ve üstünde ikişer küçük sekizgenden ibaret bir misal gösterir
Birincil iki tip Holbayn halılarında fazla defa kûfi bordürler görülür ve bunlar zamanla örgü haline kazanç Sonraları bunların yerine bordürlerde görülen kıvrık dallar, çiçekler, rumîler ve bulut motifleri Uşak halılarını hatırlatır Bu halılar teknik ve renk bakımından da Uşak halılarıyla yakınlık gösterdiğinden benzer bölgede üretilmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir Aslında Holbayn halılarının ufak kareli ilk iki tipi her zaman kırmızı üstüne sarı örneklerle Uşak halıları grubuna geçişi hazırlamaktadır III ve IV müşteri Holbein halıları da Bergama halılarına geçişi hazırlamıştır
Selçuklu halılarından sonradan Türk halılarının ikinci aydınlık devri onaltıncı yüzyılda Uşak ve çevrelerinde yapılan halılarla başlar Bunlar Anadolu halılarının en önemli grubunu teşkil ederler Bazen koskocoman ölçüde ve zengin desenli olurlar Bunlarda tuğla kırmızısı, koyu mavi ve aydınlık sarı renkler esastır İkinci derecede olarak yeşil ve açık mavi renkler bazen siyah konturlar görülür Beyaz zeminli olarak yapılan Uşak halılarında renkler daha hafiftir
Fazla zengin çeşitleri olan Uşak halılarının iki esas tipi madalyonlu Uşak halıları ile yıldızlı Uşak halılarıdır Madalyonlu Uşak halılarında misal, besbelli büyük bir madalyonla kenarlarda parça madalyonlardan veya madalyonların çeşitli şekilde sıralanmasından meydana gelir; halının ortası her zaman tam bir madalyonla belirtilmiştir Yıldızlı Uşak halılarında, zeminde, koyu renkli yıldız motifleri görülür Madalyonlar yıldız haline gelmiştir, bunlarda orta belirtilmez Bu iki tipten madalyonlu Uşak halıları daha önemlidir ve on metre uzunluğa dek yapılıyorlardı Yıldızlı Uşak halıları ise orta büyüklüktedir
Onaltıcı yüzyıl sonlarında Uşak halılarının şöhreti tüm Avrupa ’ya yayılmıştı Avrupa ’nın asil aileleri, üzerinde kendi armaları yer alan Uşak halılarını sipariş ediyorlardı Böyle armalı Uşak halılarından örnekler günümüze kadar gelmiştir Uşak halılarının en eski örnekleri onaltıncı asır ortasına dek görünür Kuşlu halılar adı ile belli Uşak halıları, örneği meydana getiren şekillerin birincil bakışta kuşu andırması yüzünden bu ismi almıştır Hakikatte bu, birbiri ile karşılaşan iki yaprak motifi arasında zeminin farklı alanlara yönlendirilmiş renginden meydana gelen yanıltıcı bir görünüşden diğer bir şey değildir Onyedinci yüzyılda Uşak halılarının parlak devri devam eder Onsekizinci yüzyılda bir gerileme başlar, bir takım gruplar kaybolur, büyük gruplarda biçimsizleşme görülür
Sonraki devirlerde Bergama halıları, Kûfi bordürlerden diğer Selçuklu halılarından öteki çoğu motifleri de devam ettirmişlerdir Bu halılar, geometrik örneklere uydurulmuştur Ara Sıra geometrik şemaya uydurulmuş stilize nebatî motifler görülür Birincil Bergama halılarında örnek, üst üste yerleşen kocaman ve basık sekizgenlerden meydana gelmiştir Sonraları ortada büyük bir sekizgen, alt ve üstteki kenarlarda ikişer minik madalyondan ibaret bir şema görülür
Anadolu halılarının klâsik şekilleri yanında onaltıncı yüzyılın ikinci yarısında teknik ve dekor bakımından adamakıllı farklı bir halı grubu görülür ancak, bunlara “Osmanlı Saray Halıları adı verilmektedir Kumaş, çini, tezhip, cilt kapakları ve kalem işleri gibi tüm Osmanlı sanatı kollarında ortaya meydana çıkan natüralist yaprak ve çiçek dekoru bu halılarda da kendini gösterir Tüm öteki Türk halılarından bambaşka olarak Osmanlı Saray Halıları Sine düğümü (İran düğümü) ile yapılmıştır Desenleri çok ince ve zengin olduğu için uçları birbirine daha yakın olan İran düğümü tercih edilmiştir Düğümler yün ve pamuktandır, ipekli düğüm yoktur Yalnız argaç ve arışlarda ara sıra ipekli kullanışmıştır Bunların düğümleri de daha sık olup kadifeyi andıran yumuşak bir tesir bırakırlar Zemin ve bordür arasında artı bir ayrılık yoktur Hançer gibi kıvrık, damarlı yapraklar, rozet çiçekleri, kıvrık dallar ve nar çiçekleri en çok görülen motiflerdir Bazen tabiate çok yakın lâle, sümbül ve güller de dekorlar aralarında yer almıştır
Bu saray halılarında da İran halılarının madalyon nizamı alınarak tekrar ölümsüz bir misal haline getirilmek suretiyle değişmiş ve Türk halı üslûbuna uydurulmuştur Lakin bunlarda madalyonlu Uşaklardan öbür olarak madalyon nizamı ikinci plânda kalmıştır Başlıca örnek sonsuzluğa kadar çizilmiş bir desendir Madalyonlar ve köşe dolguları fazlasıyla küçülüp ölümsüz örneğe uymak zorunda kalmıştır Bu halılar defalarca Avrupa müzelerine ve koleksiyonlarına dağılmış olp memleketimizde İstanbul ’da Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ’ndeki yıpranmış lakin işlenmiş olarak büyük bir halıdan diğer hiçbir örnek kalmamıştır
Saray halıları cinsinden seccadeler de yapılmıştır Bunlar yüksek sanat kuvveti ve kompozisyonları bakımından saray halılarının en çok hoşnutluk eden şekilleridir Son yıllarda ilk kez Kurt Erdmann tarafından ortaya atılmış ve daha sonra Ernst Kühnel kadar da kabul edilerek benimsenmiş olan yeni bir fikre tarafından bu halıların İstanbul sarayından gönderilen örneklere tarafından Kahire ’de üretilmiş olması lâzım gelmektedir Bazılarının Bursa ve İstanbul ’daki özel tezgâhlarda yapılmış olduğu kabul edilmektedir
Saray halılarıyla aynı teknik ve özellikte üretilmiş yeşil mihrap zeminli bir seccade İstanbul işi diye Sultanahmet Camii ’ne vakfedilmiş ve daima bu ad altında tanınarak oradan Evkaf Müzesi ’ne alınıp benzer isimle envantere geçirilmiştir Arış ve argaçlar ipekten yeşil, kırmızı, sarı ve kahverenkler çok ince yumuşak ve aydınlık yünden beyaz ve açık mavi renkler pamuktan yapılmıştır Seccade epeyce yıpranmış haldedir Bunun muhafaza edimiş diğer bir örneği Berlin Müzesi ’nde bulunmaktadır ve 1610 tarihlidir İstanbul seccadesi ise Sultanahmet Camii ’nin tamamlanması tarihinde (1617) mihrabın önüne konulmak üzere buraya vakfedilmiş olmalıdır
Sultan IAhmet ’in Seccadesi diye belli ve şayet de camiin Hünkâr mahfeline konulmak üzere üretilmiş diğer bir seccade halen Topkapı Sarayında define deposunda bulunmaktadır Bu seccadenin fıstıkî renk mihrap nişinin ortasında koyu kırmızı sivri oval bir madalyon dolgusu vardır Köşe dolguları krem rengi bir zemin üzerine firûze kıvrık dal ve rumîlerden meydana gelmiştir Bordür bu herif seccadelerin klâsik bordürlerine benziyor Bunların yünü pek incedir ama ilk bakışta ipek intibaını uyandırır
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ’nde Kâbe motifli kahverengi bir seccade Osmanlı Saray Halılarının onsekizinci asır ortalarına değin devam ettiğini açıkça gösterir Bu halının mihrap nişi üç kemer ve ikisi bordürle kesik olan dört sütunla üç bölüme ayrılmıştır Kâbe motifi ortadaki koyu yeşil bölümde kemerin içine yerleştirilmiştir Mihrap kemerine asılı kandiller, Kâbe motifi, yıldızlar ve kolon başlıkları gibi bazı kısımlarda gümüş sırma kullanılmış ve bunlar aşındığından alttan arış ve argaçlar meydana çıkmıştır
Onyedinci yüzyıldan itibaren Anadolu ’da seccadeler geniş ölçüde ortaya çıkarak halıların en manâlı bir grubu haline gelmişlerdir Bunların en eski örneklerinin ne süre meydana çıktığı ve mihrap motifinin ne süre kullanılmaya başlandığı kesinkes bilinemiyor Eski seccadeler ortadan kaybolmuştur
Onbeşinci yüzyıldan kalan iki seccade, mihrap şekilleri gösterirler Bunlardan biri koyu mavi zemin üzerine iki sıra halinde sekizer mihrap olarak onaltı mihraptan ibaret bir örnektir Mihrapların etrafları kırmızı ile taraflı, kenarları mor renktedir Mor renk onbeşinci yüzyıldan önce görülmez; bu bakımdan karakteristiktir Onbeşinci yüzyıldan kalan diğer seccade üstünde mihrabın ortasında asılı bir gaz lambası motifi görülür Bu Nedenle bugüne dek bilinen en eski iki seccadede örnek olarak mihrap motifi görülür
Onyedinci yüzyıldan itibaren günümüze oldukça çok kalmış olan seccadelerde kandilden başka ibrik ve yaprak motifleri de görülür Yanyana dizilmiş mihrap şekilleriyle çok uzun saf seccadeleri de vardır Bunlarda ara sıra üçgenin taban olmayan kenarı yerleri dikkat çekici edilmiştir Onyedinci yüzyılın sonlarına içten özellikle Gördes seccadeleri, kıvrak hatlarla çizilmiş mihrap nişleri ve iki taraftaki süsleyici sütûncukları ile dikkati çekerler Bunlara marpuçlu Gördes denilir; çubuklu ibrikli diye anılan cinsleri de vardır Mihrap zemini daima renklidir Lâcivert zeminli olanlar en kıymetlileridir Sonradan sıra ile mavi, kırmızı ve yeşil zeminli olanlar kazanç Beyaz zeminli Gördesler böylece nadirdir Kız Gördes denilen seccadeler belki gelinlik çeyizi olarak yapılırdı Bunların renkleri krem, kırmızı ve mavidir Çifte mihraplı olarak yapılır
Kula seccadeleri mah renklidir ve mihrapları daha sadedir Bordürleri çeşitli ince şeritlerle doldurulmuştur Bunlarda sarı, mavi, kırmızı renkler fazla kullanılmıştır Böylece geniş bordürlü olanları da vardır
Aydınlık renkli Lâdik seccadelerinde mihrabın alt veya üstteki tarafında sıralanan uzun bir sap halindeki çiçek ya da ağaç motifleri karakteristiktir Bunlarda kırmızı ve koyu mavi parlak renkler çok görülür Geç ödev Lâdik seccadeleri merenli mihrap nişi gösterirler
Milâs seccadelerinde zemin koyu şeftali kırmızısı, bordürler sarı ve yeşildir Zemin mihrabın üst kısmında bir baklava teşkil etmektedir Milâs seccadeleri, Gördes seccadelerinin şekillerini Bergama tesiriyle birlikte devam ettirirler Milâs seccadelerinin belirgin bir özelliği, bordür şeritlerinde görülen parlak sarı renktir
Kırşehir seccadelerinde iki veya üç değişiklik kırmızı karakteristiktir İki buruşuk mihrabiyle bu seccadeler epeyce tanınmıştır Marpuçlu cinsleri de vardır Esas renkleri kırmızı, yeşil ve kremdir Kırşehir ’in kazası Mucur seccadeleri ile Bergama ve öteki tür seccadeler yukarıda görülen tiplerin azçok değiştirilmiş çeşitlerini gösterirler
Kilimler çok daha çabuk yıprandığından, eski parçalar zamanımıza kadar gelmemiştir Konya Müzesi ’nde koyu mavi, sarı ve gri renklerle pek eskimiş halde bir kilim saklanmıştır Onyedinci asır sonundan kaldığı varsayım edilen bu kilimden başka öteki kilimler en fazla ikiyüz seneliktir Lakin bunlarda eski kilimlerin örnekleri devam etmektedir Aydınlık ve canlı renkleri, kuvvetli desenleriyle Anadolu ’da yapılan kilimler, bugün de gözleri ve ruhları okşayan görünüşleriyle eski bir sanatın özelliğine sahiptirler Sağlam bir renk zevki ve köşeli motifler bunlar için de karakteristiktir *
Halı sanatı, başından beri sıkı sıkıya Türklere emrindeki olarak gelişmiştir Bu bakımdan denilebilir fakat, halı dünya medeniyetine Türklerin bir hediyesidir Birincil düğümlü halıların, üçüncü yüzyıldan evvel Orta Asya ’da Türkler kadar yapılmaya başlandığı, bu gün bundan böyle kabul edilmiş bir gerçektir Onlar önce dokumalara yün iplikler düğümleyerek hayvan postuna aynı halılar meydana getirdiler; zamanla bunlardan diğer halılar gelişti
En eskileri Milâttan sonra üçüncü ve en yenileri de Milâttan sonra altıncı yüzyılda yapılmış olan bu Orta Asya halılarında henüz düğümler kabadır Fakat bu zamanlardan ve altıncı yüzyıldan sonraki uzun avarelik devrinden zamanımıza dek hiçbir halı parçası kalmamıştır
Bundan sonra halı sanatı onbirinci yüzyıldan itibaren Selçuklu Türklerinin hakimiyetiyle ve onlarla birlikte Orta Asya ’dan, Batıya içten yayılmıştır Büyük Selçukluların bu eski halı sanatından da hiçbir eser zamanımıza kadar gelememiştir Fakat Anadolu Selçukluları zamanından ve onüçüncü asır ortalarından kalan halılarla Selçuklu Halı Sanatı hakkında bir düşünce edinebiliyoruz
Bunlardan Konya Alâeddin Camii ’nde bulunmuş üçü büyük boyda ve bütün, beşi parça halinde sekiz Selçuklu halısından ibaret bir koleksiyon halen İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ’nde bulunmaktadır Fazla yıpranmış halde zamanımıza kadar gelebilen bu halılar, daha sonraki halı sanatının esas temeli olmuş, Orta Asya ’da yer alan parçalar, halı sanatının gelişmesinde hiçbir rol oynamamıştır
Konya Selçuklu halılarından biri 5 metreden artı uzunlukta ve 3 metreye yakın genişlikte, az daha 15 metrekare büyüklüktedir Renk ve kompozisyon bakımından da bu halılar o kadar düzenli ve zengin bir gelişme gösteriyorlar oysa, bu dek yüksek bir sanat olgunluğuna ama uzun bir gelişmeden daha sonra varılabileceği şüphesizdir Bu hal de, Anadolu Selçuklularının halı sanatını beraber getirdiklerine işaret eder
Bunların renkleri umumiyetle koyu mavi ve koyu kırmızı olup üzerlerindeki motifler açık mavi ve açık kırmızı renktedir Koyu ve açık sarı renkler ile ara sıra açık yeşil bir renk de görülür Açık ve koyu renklerin çeşitleri ile fazla zengin, uyumlu ve huzur veren bir ahenk meydana getirilmiştir Renk sayısı o kadar fazla olmamakla beraber nüans farklarıyla büyük bir zenginlik tesiri uyandırılmıştır Motifler umumiyetle geometrik şekillerden ibarettir Baklavalar, yıldızlar, etrafı çengellerle çevrilmiş sekizgenler en çok görünen şekillerdir Bazen geometrik şemaya uydurulmuş nebatî motiflere de yer verilmiştir
Fakat bu Selçuklu halılarının en karakteristik tarafı, iki kûfi yazılardan meydana gelen geniş bordürlerdir Bunlar, uçları üçgenlerle nihayetlenen dik harflerden ibarettir Sonraları dağıtılmış değişmelere uğrayan kûfi yazılmış bordür, Anadolu halılarında, Alman, Flaman, İtalyan ressamlarının tablolarında görülen halılarda onyedinci yüzyıla değin yaşamaya devam etmiştir Selçuklu halılarından alınan öteki motifler de sonraki tahsis halı sanatı üstünde tesirlerini göstermiştir
Ondördüncü yüzyıl başlarından itibaren şiddetle üslûplanmış hayvan figürleri de Anadolu halılarında görünmeye başlamıştır Bunlar aralarında adamakıllı üslûplanmış bir ağacın iki tarafına dayanmış kuşlar, bir bir kuşlar ve dört ayaklılar tipiktir Bir halının bütün kareleri yeniden eden örneklerle benzer dolguyu gösterir Birbirine benzeşen üslûplanmış hayvan figürleri basit bir şekilde sıralanmaktadır Aynı devirde kareler içinde geometrik motiflerle öteki bir halı grubunun mevcut olduğu tablolardaki tasvirlerden anlaşılmaktadır Ondördüncü asır sonuna dürüst hayvan figürlü halıların örneklerinde bir zenginleşme görülür Sekizgenler ve kareler içine yerleştirilen bir bir kuşlar ve hayvanların yerini hayvan grupları almaya başlar
Onbeşinci yüzyılda örnekler daha da değişerek sulh içinde yanyana duran hayvanların mücadele halinde göründüğü, hayvan kavgası kompozisyonları ortaya çıkar Bunlardan ejder ve zümrüd Anka mücadelesini canlandıran orjinal bir halı, halen Berlin Müzesi ’nde bulunmaktadır İtalya ’da satın alınarak Berlin Müzesi ’ne mal edilen bu ilk hayvanlı halıdan daha sonra diğer orjinaller birer birer ortaya çıkarılarak hayvanlı halılar grubu meydana gelmiştir
Bu yılın başlarında, Vakıflar Genel Müdürlüğünce Türbeler, Tekkeler ve Camilerden yığılmış olup Yeni Cami Hünkâr Kasrı ’nda saklanan halılar arasından sergi planlamak üzere tercih yaparken, onbeşinci yüzyıldan kalma bir hayvanlı halı daha keşfedilerek, hayvanlı halılar grubuna yeni bir zenginlik kazandırılmıştır Yakın zamanda etraflıca yayınlanacak olan bu halı, Marby halısını hatırlatan III alıcı Holbein kompozisyonuyla ortadan ikiye ayrılmış olup sembolik ejderZümrüdü Anka mücadelesi üslûplanmış halde iki defa tekrarlanarak canlandırılmaktadır Kompozisyondaki ejder figürleri Konya Mevlâna Müzesi ’nde yer alan hayvanlı halıdaki figürlerle yaklaşık olarak bütün benzerlik gösteriyor Bu durumda halının Berlin ejder halısından sonraki tarihlerden ve onbeşinci asır son çeyreğinden kalmış olması akla yakın gelmektedir
Hayvan figürlü halılar onbeşinci yüzyılda gittikçe azalarak yerlerini geometrik motifli halılara bırakırlar En çok kancalı sekizgen ya da baklavaların yanyana ve üstüste sıralanması şeklinde bir kompozisyon görülür
Onbeşinci asır ortasından onaltıncı yüzyıla kadar zemini koyu renklerle geometrik sahalara bölünmüş ve bordürlerinde kufi yazıyı hatırlatan motiflerle yeni bir halı grubunun ortaya çıktığı göze çarpar Bunlarda tüm örnekler ya geometrik ya da şiddetle üsluplanmış motifler haline gelmiştir 1451 ’den başlayarak evvelâ İtalyan ressamlarının tablolarında çoğu kez resmedilen fakat sonra Holbayn (Holbein) ’in tablolarında fazla görüldüğü için Holbayn halıları adı verilen bu çeşit halılardan az orjinal örnek kalmıştır Zemini koyu renkli, çok defa kırmızı olan bu halılar onbeşinci yüzyıl ortasından onaltıncı yüzyıla değin tablolarda görünmektedir Holbayn halılarının tüm örnekleri geometrik veya kuvvetle geometrikleşmiş motiflerin sıralanmasından meydana gelmiştir Bunların birincil iki tipinde örnekler minik parçalıdır Birinci alıcı geometrik olup, kaydırılmış eksenlerle düzenlenmiş baklava biçimi motifler ile sekizgenlerin alternatif olarak sıralanmasından meydana gelmiştir İkinci alıcı bitki motiflerinden meydana gelen, haça benzer zengin baklavalar ve konturları kaybolmuş sekizgenlerle benzer şemayı muhafaza eder Onaltıncı yüzyılda Venedikli usta Lorenzo Lotto ’nun tablolarında resmedildiği için bu ikinci alıcı, Lotto halıları adıyla da tanınmaktadır
Üçüncü tipte misal zeminin bütün genişliğine yerleştirilen içi sekizgenlerle doldurulmuş büyük bir kare şeklindedir Bu kare, uzunlama iki ya da dört defa tekrarlanır Dördüncü herif bunun değişik bir şekli olup sekizgenlerle içi doldurulmuş büyük karelerin aşağıda ve üstünde ikişer küçük sekizgenden ibaret bir misal gösterir
Birincil iki tip Holbayn halılarında fazla defa kûfi bordürler görülür ve bunlar zamanla örgü haline kazanç Sonraları bunların yerine bordürlerde görülen kıvrık dallar, çiçekler, rumîler ve bulut motifleri Uşak halılarını hatırlatır Bu halılar teknik ve renk bakımından da Uşak halılarıyla yakınlık gösterdiğinden benzer bölgede üretilmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir Aslında Holbayn halılarının ufak kareli ilk iki tipi her zaman kırmızı üstüne sarı örneklerle Uşak halıları grubuna geçişi hazırlamaktadır III ve IV müşteri Holbein halıları da Bergama halılarına geçişi hazırlamıştır
Selçuklu halılarından sonradan Türk halılarının ikinci aydınlık devri onaltıncı yüzyılda Uşak ve çevrelerinde yapılan halılarla başlar Bunlar Anadolu halılarının en önemli grubunu teşkil ederler Bazen koskocoman ölçüde ve zengin desenli olurlar Bunlarda tuğla kırmızısı, koyu mavi ve aydınlık sarı renkler esastır İkinci derecede olarak yeşil ve açık mavi renkler bazen siyah konturlar görülür Beyaz zeminli olarak yapılan Uşak halılarında renkler daha hafiftir
Fazla zengin çeşitleri olan Uşak halılarının iki esas tipi madalyonlu Uşak halıları ile yıldızlı Uşak halılarıdır Madalyonlu Uşak halılarında misal, besbelli büyük bir madalyonla kenarlarda parça madalyonlardan veya madalyonların çeşitli şekilde sıralanmasından meydana gelir; halının ortası her zaman tam bir madalyonla belirtilmiştir Yıldızlı Uşak halılarında, zeminde, koyu renkli yıldız motifleri görülür Madalyonlar yıldız haline gelmiştir, bunlarda orta belirtilmez Bu iki tipten madalyonlu Uşak halıları daha önemlidir ve on metre uzunluğa dek yapılıyorlardı Yıldızlı Uşak halıları ise orta büyüklüktedir
Onaltıcı yüzyıl sonlarında Uşak halılarının şöhreti tüm Avrupa ’ya yayılmıştı Avrupa ’nın asil aileleri, üzerinde kendi armaları yer alan Uşak halılarını sipariş ediyorlardı Böyle armalı Uşak halılarından örnekler günümüze kadar gelmiştir Uşak halılarının en eski örnekleri onaltıncı asır ortasına dek görünür Kuşlu halılar adı ile belli Uşak halıları, örneği meydana getiren şekillerin birincil bakışta kuşu andırması yüzünden bu ismi almıştır Hakikatte bu, birbiri ile karşılaşan iki yaprak motifi arasında zeminin farklı alanlara yönlendirilmiş renginden meydana gelen yanıltıcı bir görünüşden diğer bir şey değildir Onyedinci yüzyılda Uşak halılarının parlak devri devam eder Onsekizinci yüzyılda bir gerileme başlar, bir takım gruplar kaybolur, büyük gruplarda biçimsizleşme görülür
Sonraki devirlerde Bergama halıları, Kûfi bordürlerden diğer Selçuklu halılarından öteki çoğu motifleri de devam ettirmişlerdir Bu halılar, geometrik örneklere uydurulmuştur Ara Sıra geometrik şemaya uydurulmuş stilize nebatî motifler görülür Birincil Bergama halılarında örnek, üst üste yerleşen kocaman ve basık sekizgenlerden meydana gelmiştir Sonraları ortada büyük bir sekizgen, alt ve üstteki kenarlarda ikişer minik madalyondan ibaret bir şema görülür
Anadolu halılarının klâsik şekilleri yanında onaltıncı yüzyılın ikinci yarısında teknik ve dekor bakımından adamakıllı farklı bir halı grubu görülür ancak, bunlara “Osmanlı Saray Halıları adı verilmektedir Kumaş, çini, tezhip, cilt kapakları ve kalem işleri gibi tüm Osmanlı sanatı kollarında ortaya meydana çıkan natüralist yaprak ve çiçek dekoru bu halılarda da kendini gösterir Tüm öteki Türk halılarından bambaşka olarak Osmanlı Saray Halıları Sine düğümü (İran düğümü) ile yapılmıştır Desenleri çok ince ve zengin olduğu için uçları birbirine daha yakın olan İran düğümü tercih edilmiştir Düğümler yün ve pamuktandır, ipekli düğüm yoktur Yalnız argaç ve arışlarda ara sıra ipekli kullanışmıştır Bunların düğümleri de daha sık olup kadifeyi andıran yumuşak bir tesir bırakırlar Zemin ve bordür arasında artı bir ayrılık yoktur Hançer gibi kıvrık, damarlı yapraklar, rozet çiçekleri, kıvrık dallar ve nar çiçekleri en çok görülen motiflerdir Bazen tabiate çok yakın lâle, sümbül ve güller de dekorlar aralarında yer almıştır
Bu saray halılarında da İran halılarının madalyon nizamı alınarak tekrar ölümsüz bir misal haline getirilmek suretiyle değişmiş ve Türk halı üslûbuna uydurulmuştur Lakin bunlarda madalyonlu Uşaklardan öbür olarak madalyon nizamı ikinci plânda kalmıştır Başlıca örnek sonsuzluğa kadar çizilmiş bir desendir Madalyonlar ve köşe dolguları fazlasıyla küçülüp ölümsüz örneğe uymak zorunda kalmıştır Bu halılar defalarca Avrupa müzelerine ve koleksiyonlarına dağılmış olp memleketimizde İstanbul ’da Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ’ndeki yıpranmış lakin işlenmiş olarak büyük bir halıdan diğer hiçbir örnek kalmamıştır
Saray halıları cinsinden seccadeler de yapılmıştır Bunlar yüksek sanat kuvveti ve kompozisyonları bakımından saray halılarının en çok hoşnutluk eden şekilleridir Son yıllarda ilk kez Kurt Erdmann tarafından ortaya atılmış ve daha sonra Ernst Kühnel kadar da kabul edilerek benimsenmiş olan yeni bir fikre tarafından bu halıların İstanbul sarayından gönderilen örneklere tarafından Kahire ’de üretilmiş olması lâzım gelmektedir Bazılarının Bursa ve İstanbul ’daki özel tezgâhlarda yapılmış olduğu kabul edilmektedir
Saray halılarıyla aynı teknik ve özellikte üretilmiş yeşil mihrap zeminli bir seccade İstanbul işi diye Sultanahmet Camii ’ne vakfedilmiş ve daima bu ad altında tanınarak oradan Evkaf Müzesi ’ne alınıp benzer isimle envantere geçirilmiştir Arış ve argaçlar ipekten yeşil, kırmızı, sarı ve kahverenkler çok ince yumuşak ve aydınlık yünden beyaz ve açık mavi renkler pamuktan yapılmıştır Seccade epeyce yıpranmış haldedir Bunun muhafaza edimiş diğer bir örneği Berlin Müzesi ’nde bulunmaktadır ve 1610 tarihlidir İstanbul seccadesi ise Sultanahmet Camii ’nin tamamlanması tarihinde (1617) mihrabın önüne konulmak üzere buraya vakfedilmiş olmalıdır
Sultan IAhmet ’in Seccadesi diye belli ve şayet de camiin Hünkâr mahfeline konulmak üzere üretilmiş diğer bir seccade halen Topkapı Sarayında define deposunda bulunmaktadır Bu seccadenin fıstıkî renk mihrap nişinin ortasında koyu kırmızı sivri oval bir madalyon dolgusu vardır Köşe dolguları krem rengi bir zemin üzerine firûze kıvrık dal ve rumîlerden meydana gelmiştir Bordür bu herif seccadelerin klâsik bordürlerine benziyor Bunların yünü pek incedir ama ilk bakışta ipek intibaını uyandırır
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ’nde Kâbe motifli kahverengi bir seccade Osmanlı Saray Halılarının onsekizinci asır ortalarına değin devam ettiğini açıkça gösterir Bu halının mihrap nişi üç kemer ve ikisi bordürle kesik olan dört sütunla üç bölüme ayrılmıştır Kâbe motifi ortadaki koyu yeşil bölümde kemerin içine yerleştirilmiştir Mihrap kemerine asılı kandiller, Kâbe motifi, yıldızlar ve kolon başlıkları gibi bazı kısımlarda gümüş sırma kullanılmış ve bunlar aşındığından alttan arış ve argaçlar meydana çıkmıştır
Onyedinci yüzyıldan itibaren Anadolu ’da seccadeler geniş ölçüde ortaya çıkarak halıların en manâlı bir grubu haline gelmişlerdir Bunların en eski örneklerinin ne süre meydana çıktığı ve mihrap motifinin ne süre kullanılmaya başlandığı kesinkes bilinemiyor Eski seccadeler ortadan kaybolmuştur
Onbeşinci yüzyıldan kalan iki seccade, mihrap şekilleri gösterirler Bunlardan biri koyu mavi zemin üzerine iki sıra halinde sekizer mihrap olarak onaltı mihraptan ibaret bir örnektir Mihrapların etrafları kırmızı ile taraflı, kenarları mor renktedir Mor renk onbeşinci yüzyıldan önce görülmez; bu bakımdan karakteristiktir Onbeşinci yüzyıldan kalan diğer seccade üstünde mihrabın ortasında asılı bir gaz lambası motifi görülür Bu Nedenle bugüne dek bilinen en eski iki seccadede örnek olarak mihrap motifi görülür
Onyedinci yüzyıldan itibaren günümüze oldukça çok kalmış olan seccadelerde kandilden başka ibrik ve yaprak motifleri de görülür Yanyana dizilmiş mihrap şekilleriyle çok uzun saf seccadeleri de vardır Bunlarda ara sıra üçgenin taban olmayan kenarı yerleri dikkat çekici edilmiştir Onyedinci yüzyılın sonlarına içten özellikle Gördes seccadeleri, kıvrak hatlarla çizilmiş mihrap nişleri ve iki taraftaki süsleyici sütûncukları ile dikkati çekerler Bunlara marpuçlu Gördes denilir; çubuklu ibrikli diye anılan cinsleri de vardır Mihrap zemini daima renklidir Lâcivert zeminli olanlar en kıymetlileridir Sonradan sıra ile mavi, kırmızı ve yeşil zeminli olanlar kazanç Beyaz zeminli Gördesler böylece nadirdir Kız Gördes denilen seccadeler belki gelinlik çeyizi olarak yapılırdı Bunların renkleri krem, kırmızı ve mavidir Çifte mihraplı olarak yapılır
Kula seccadeleri mah renklidir ve mihrapları daha sadedir Bordürleri çeşitli ince şeritlerle doldurulmuştur Bunlarda sarı, mavi, kırmızı renkler fazla kullanılmıştır Böylece geniş bordürlü olanları da vardır
Aydınlık renkli Lâdik seccadelerinde mihrabın alt veya üstteki tarafında sıralanan uzun bir sap halindeki çiçek ya da ağaç motifleri karakteristiktir Bunlarda kırmızı ve koyu mavi parlak renkler çok görülür Geç ödev Lâdik seccadeleri merenli mihrap nişi gösterirler
Milâs seccadelerinde zemin koyu şeftali kırmızısı, bordürler sarı ve yeşildir Zemin mihrabın üst kısmında bir baklava teşkil etmektedir Milâs seccadeleri, Gördes seccadelerinin şekillerini Bergama tesiriyle birlikte devam ettirirler Milâs seccadelerinin belirgin bir özelliği, bordür şeritlerinde görülen parlak sarı renktir
Kırşehir seccadelerinde iki veya üç değişiklik kırmızı karakteristiktir İki buruşuk mihrabiyle bu seccadeler epeyce tanınmıştır Marpuçlu cinsleri de vardır Esas renkleri kırmızı, yeşil ve kremdir Kırşehir ’in kazası Mucur seccadeleri ile Bergama ve öteki tür seccadeler yukarıda görülen tiplerin azçok değiştirilmiş çeşitlerini gösterirler
Kilimler çok daha çabuk yıprandığından, eski parçalar zamanımıza kadar gelmemiştir Konya Müzesi ’nde koyu mavi, sarı ve gri renklerle pek eskimiş halde bir kilim saklanmıştır Onyedinci asır sonundan kaldığı varsayım edilen bu kilimden başka öteki kilimler en fazla ikiyüz seneliktir Lakin bunlarda eski kilimlerin örnekleri devam etmektedir Aydınlık ve canlı renkleri, kuvvetli desenleriyle Anadolu ’da yapılan kilimler, bugün de gözleri ve ruhları okşayan görünüşleriyle eski bir sanatın özelliğine sahiptirler Sağlam bir renk zevki ve köşeli motifler bunlar için de karakteristiktir *