Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Türk Yazı Dilinin Tarihi Gelişmesi

Türk Yazı Dilinin Tarihi Gelişmesi
0
146

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Türk Yazı Dilinin Tarihi Gelişmesi

Eski Türkçe: Eski Türkçe devresi, Türk dilinin bilinen birincil devresidir, ana Türkçe devresidir Türkçe'nin tüm yapısı bu devre ile izah edilir Öncesi, Türkçe'nin karanlık devresi olup, Çuvaşça ve Yakutça ile, daha ileride Moğolca ile birleşir
Mîlâdî 8, 12 ve 13 asırlar arasında kullanılmıştır Türk yazı dilinin ilk yazılı örnekleri olan Orhun Kitâbeleri, her ne kadar 8 asra ait olsa da bu kitâbelerdeki yazı dilinin, fazla bitmiş bir yazı dili olduğunu görmekteyiz Bu sebeple Türk yazı dilinin başlangıcını çok daha öncelere, belki de miladî birincil asırlara götürmek mümkündür
Eski Türkçe devresi, Türklüğün ortak bir yazı dili devresidir Bu karşılıklı yazı dili devresinde kullanılan Türkçe, Kaşgar Türkçesi (Hakaniye Türkçesi) olup, Uygur yazısı ile yazıldığında Uygurca ismini de almaktadır
On ikinci ve on üçüncü asırlarda, Türkler, büyük kitleler hâlinde kuzeye ve batıya yayılmış; yeni kültür merkezleri meydana gelmiş; İslâm kültür ve medeniyeti, Türkler aralarında yeni kavramlarıyla, yeni bir yazının kabulüyle yerleşmiştir Ayrılan Türklük kolları, yeni kültür merkezleri civarda kendi şîvelerine dayanan yeni yazı dillerini kullanır olmuşlardır Böylece bu asırlarda Kuzey Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi meydana gelmiştir
Kuzey Türkçesi, Doğu Türkçesi: On üçüncü ve on dördüncü asırlarda da kullanılan Kuzey Doğu Türkçesi, 15 asırda Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi adıyla iki yazı diline ayrılır Kuzey Türkçesi, Kıpçak Türkçesi'dir Doğu Türkçesi (Çağatayca) de 15 ve 16 asırlarda en aydınlık devrini yaşayarak bugün çağdaş Özbekçe olarak yazı dilini sürdürmektedir

Batı Türkçesi: On üçüncü asırda teşekkül etmeye başlamıştır Selçuklular'dan itibaren, metinlerini bugüne dek peşine düşüp takip edebildiğimiz bir yazı dilidir Hazar Denizinden Balkanlara dek uzanan sahada yer alır Esasını Oğuz şîvesi teşkil ettiği için, Oğuz Türkçesi (Oğuzca) de denir
Oğuzca, 17 asırda doğu ve batı Oğuzca dairelerine ayrılır Doğu Oğuzcası, Azerî ve Doğu Anadolu sahasında, Batı Oğuzcası Osmanlı sahasında yer alır; ancak arasında iki yazı dili olacak değin bir ayrım mevcut değildir Her ikisi de aynı şîveyi (konuşmayı) kullanır, bir yazı dilinin kardeş iki dairesidir Ayrılık sebeplerini, Doğu Oğuzcasına bilhassa Kıpçak unsurlarının tesirinde ve bazı Moğol izlerinde aramalıdır Sözcük başında b m, kh, td, birincil hecede ei değişmeleri, bazı fiil çekimleri gibi

Batı Türkçesi'nin gelişmesi: Batı Türkçesi, altıyedi yüzyıllık uzun hayatı içinde safhalar geçirir İç yapısında kök ve eklerde bir takım ses ve şekil değişmelerine uğrar Bu, tabiî değişmesi ile ilgilidir
Gelişme 13 asırdan günümüze kadar gelen süre her tarafında, şu üç devreye ayrılabilir:
1 Eski Anadolu Türkçesi,
2 Osmanlı Türkçesi,
3 Türkiye Türkçesi

Eski Anadolu Türkçesi: Eski Anadolu Türkçesi, 13 ve 15 asırlar aralarında kullanılan Türkçe'dir Bu devre, sonraki iki devreden epeyce farklıdır “Orta Asya kültür ve medeniyeti tesirindeki “Eski Türkçe ile, “karşılıklı İslâm kültür ve medeniyetinin tesirindeki “Batı Türkçesi arasında bulunan ortak bağların hissedildiği bir devredir Yani, Batı Türkçesi'ni, Eski Anadolu Türkçesi ve OsmanlıcaTürkiye Türkçesi diye ikiye dağıtmak da mümkündür
Bu devrede Batı Türkçesi'ne geçen Arapça ve Farsça kelime ve terkipler fazla değildir, ancak devrenin sonlarında ağır ağır artmıştır Bu Nedenle 15 asrın sonlarında Osmanlı Türkçesi'nin doğuşu hazır olur Bu devrin Türkçesi, daha açık ve anlaşılması mümkün olarak karşımıza çıkar Mevlid, Yûnus Dîvânı bunun en hoş örnekleridir
Eski Anadolu Türkçesi'nde tümce yapısı, Türkçe'nin başlangıcından günümüze kadar hiç değişmeyen alışılagelmiş tümce yapısını muhafaza eder Cümle unsurları yerli yerindedir Ancak Farsça'nın tesiri ile nesirde “fakatli cümleler oldukça pozitif görülür Keza bu tahsis Türkçesi, Eski Türkiye Türkçesi diye de adlandırılır Daha çok, bu ad, Türklüğün Rumeli ’ye geçişinden sonraki devre için kullanılmıştır

Osmanlı Türkçesi (Osmanlıca): Osmanlıca, Batı Türkçesi'nin ikinci devresidir 1620 asırlar aralarında kullanılmış bir yazı dilidir Dil bilgisi (gramer) bakımından Osmanlıca ile Türkiye Türkçesi arasında belirli ayrılıklar vardır Aslında Türkçe'de, Osmanlıca'nın da içinde yer aldığı 16 asırdan günümüze değin, belirtilen bir gelişme görülmez
Osmanlıca'yı Türkiye Türkçesi'nden ayıran tek şey, onun dış yapısındaki gelişmelerdir Osmanlıca, dış yapısı ile hem Eski Anadolu Türkçesi'nden, ayrıca Türkiye Türkçesi'nden ayrılır
Aydınlatılmış kesim sanatkârlarının, keza yeni kültürü kendi kavramlarıyla takdim etmek, ayrıca de sanat gerçekleştirmek istemesi, bu atama Türkçe'sini, yabancı unsurlara oldukça açılmıştır
Osmanlıca'da nazım dili, nesir diline tarafından daha sadedir Nazım dili ile nesir dili arasında görülen ayrım, tümce yapısı bakımındandır Alışılmış Türk şiirinde (Divan şiirinde) amaç bir beyitte biter Beytin dışına, diğer beyte taşılmadığından, an nazmındaki tümce, en fazla bir beyit uzunluğundadır Bu sebeple, Osmanlıca şiirde cümleler her zaman kısa, unsurları yerli yerinde ve sâde Türk cümlesi (öznetümleçyüklem sıralanışında) olarak, yapısını muhafaza etmiştir Nesirde ise açıklanmış bir ölçüye sığmak mecburiyeti olmadığı için, Osmanlıca nesir unsurları, istenildiği dek geniş, uzun tutulabilmiştir Ayrıca Arapça ve Farsça'dan alınan pekçok sözcük, metinleri anlaşılamaz hâle getirmiştir Bu şart, daha ziyade, Arapça ve Farsça'nın yabancı dil sayılmamasından kaynaklanmıştır Hattâ her üç dilin unsurları birbirine karışarak, hiç birinde görülmeyen mümtezic (uyuşan, kaynaşmış) kelimeler ortaya çıktığı gibi, oldukça galat (hatalı) kelimeler de türemiştir
Osmanlıca'nın son devresinde uzun, bozuk Türkçe nesir yapısı, her tarafta sâde ve kısa cümleli biçimini kazanmıştır Nazımda ise, yeni edebiyatla birlikte manânın bir beyitte tamamlanması mecburiyeti ortadan kalkınca, uzun cümleler ortaya çıkmıştır Bu koşul, özellikle Serveti Fünûn edebiyatında görülmüştür Osmanlıca, nesir ve nazım cümleleri bakımından Türk cümlesini, sağlam bir yapı ile Türkiye Türkçesi'ne devretmiştir

Türkiye Türkçesi: Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesi'nin son ve bugün de devamlı devresidir 1908 Meşrutiyetinden sonra başlar Cumhuriyete kadar süren birincil devrede, Osmanlıca, demin sahneden çekilmemiştir Osmanlıca ile yeni dilin cümleleri, beraber kullanılır Daha Tanzimat'la girmeye başlayan Batılı kültür unsurları, Osmanlıca'ya baskın olan İslâmî kültür unsurlarıyla yer değişim mücadelesine başlamıştır
Bir dil, bir diğer dile yalnızca dil hususiyetleriyle aracısız tesir etmez Yeni kültür, dili kendi kelimeleriyle, kavramlarıyla canlı tutmaya çalışır; dilin cümle yapısına hemencecik karışmaz, olur ya hiç karışmaz Bazen, Osmanlıca'da olduğu gibi kültür, dilin cümle yapısına da etki eder
İşte Türkiye Türkçesi de, İslâmî kültür unsurlarının Türkçe üzerinde hakimiyetinin zayıfladığı devrede, Batılı kültür unsurlarının girmesiyle ortaya çıkmıştır Türkçe, artık, Batı dillerinden girecek olan kelimelere, yeni kavramlara kapısını açmış olur
Bu devrede Türk cümlesi kısalmış, cümle unsurları yerli yerine oturmuştur Osmanlıca'dan Türkiye Türkçesi'ne geçiş, yazı dilinin, söylev diline yaklaştırılmasıyla başlamıştır Türkiye Türkçesi'nde bugün kullandığımız Türk yazı dili, esas olarak İstanbul ağzına dayanmaktadır
Osmanlıca'nın son devresinde, Arapça ve Farsça'dan giren unsurlarla meydana gelen uzun ve ağdalı cümleler nasıl bir ifratsa, Türkiye Türkçesi'nin son devresinde, uydurma kelimelerle varılan, dildeki yoğunluk da bir tefrittir *
 
858,536Konular
981,823Mesajlar
32,332Kullanıcılar
keremeiSon üye
Üst Alt