adanali
FD Üye
- Katılım
- Eki 20, 2019
- Mesajlar
- 2,792
- Etkileşim
- 0
- Puan
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web sitesi
- bilgilihocam.com
- F-D Coin
- 69
Teşrik Tekbirleri Nedir, Ne Vakit Söylenir ?
Kurban bayramının birinci gününe yevm-i nahir, diğer üç gününe ise eyyam-ı teşrik denir.
Bayramdan evvelki güne ise yevm-i arefe (arefe günü) denir ki Zilhicce'nin 9. günü olmaktadır. Ramazan bayramında arefe yoktur.
Arefe gününün sabah namazından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazını müteakib birer defa Allahü Ekber Allahü Ekber La ilahe İllallahü Vallahü Ekber, Allahü Ekber ve Lillahi'l-Hamd
şeklinde tekbir alınır. Bunlara teşrik tekbirleri denir. Teşrik tekbirleri fakihlerin çoğuna göre, namaz kılmakla mükellef herkes için vacibtir. Sünnettir diyenler de vardır.
Teşrik tekbirleri günlerinde namazı kazaya kalan bir kimse, bu namazları yine teşrik günlerinde kılarsa tekbirleri de kaza eder. Teşrik günlerinden sonra kıldığında ise, teşrik tekbirlerinin kazası gerekmez. Kadınlar teşrik tekbirlerini gizli olarak getirirler.
Okuma Parçası: Peygamberimiz İle Yetim Abdullah
Abdullah küçük yaşta iken, bir savaşta babasını kaybetmişti.
Annesi yeniden evlenince üvey baba, Abdullah'ı istememişti. Ve Abdullah sokaklarda sahipsiz kalmıştı.
Dertliydi. Yardımsever halkın verdikleriyle karnını doyurabiliyordu. Arkadaşları gülüp oynarken, o, bir köşede oturur, başını elleri arasına alır, düşüncelere dalardı.
Bir bayram günü, Abdullah yine böyle bir kenara oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Cıvıldaşan çocuklara bakıp ağlıyordu. üstü başı lime lime idi. Gömleği belki kırk yerden yamanmıştı. üstelik sabahtan beri yiyecek bir şey de bulamamıştı.
O sırada Peygamberimiz geçiyordu. Oynaşan çocukları seyretmek için biraz durdu. Gülümsedi. Birkaç çocuğu okşadı. Sonra Abdullah'ı gördü. Kenarda durup ağlaması dikkatini çekmişti. Yanına gitti. Ve niçin arkadaşlarıyla oynamadığını, niçin ağladığını sordu.
Abdullah üzüntüsünden Peygamberimizi tanıyamamıştı.
- Amca, dedi, babam bir savaşta şehid düştü, anam evlendi. üvey babam beni istemedi. Yapayalnız kaldım. Ne yiyecek bir dilim ekmeğim, ne giyecek yeni bir gömleğim var. Bu yüzden arkadaşlarıma katılamıyorum.
Peygamber Efendimizin mübarek gözleri doldu.
- Peki ya Abdullah, dedi, sen Hasan ile Hüseyin'e kardeş olmak ister misin?
Hasan ile Hüseyin, Peygamberimizin torunlarıydı. Abdullah istekle atıldı:
- çok isterim.
- Fatıma'ya evlat, Peygamber'e torun olmak ister misin?
Abdullah hemen cevap verdi:
- çok isterim.
- öyleyse yürü bize gidelim, bundan sonra benim torunumsun...
Abdullah ancak o zaman Peygamberimizin karşısında bulunduğunu anladı ve ellerine sarılıp öptü.
Birlikte eve gittiler. Abdullah'ın karnı aylardan beri ilk defa güzelce doydu. İlk defa yeni elbiseler giydi. Ve Peygamberimizden izin alıp tekrar çocukların arasına döndü. Ama bu sefer kenardan seyretmiyordu. Oyuna katılmış, onlar gibi hoplayıp zıplamaya başlamıştı. çocuklar bu değişikliği merak edip Abdullah'a sordular:
- Ey Abdullah, bir saat önce ağlıyordun, üstün başın dökülüyordu, şimdi bakıyoruz yeni elbiseler giydin, aramıza katılıp oynuyorsun. Sebebi nedir?
Abdullah memnun memnun gülümsedi:
Hastaların Namazları
Hastalar, akılları başlarında olduğu müddetçe dini ibadetlerini yerine getirmekle mükelleftirler. Bununla beraber dinimiz onlar hakkında birçok kolaylıklar da göstermiştir. Namaz hakkında aşağıda gelecek olan kolaylıklar bu cümleden sayılır:
* Bir hasta takatına göre namaz kılmakla mükelleftir. Mesela: Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması halinde hastalığı artacağından korkulan kimse, namazlarını oturarak, oturmaktan da aciz ise, kudretine göre yan veya arkası üzeri yatarak ima ile kılar.
* Müstakil olarak ayakta duramıyanlar, bir yere yaslanarak ayakta kalabilecekler ise bu şekilde yaparak namazını ayakta kılar.
* Az bir miktar ayakta durabilenler de iftitah tekbirini ayakta aldıktan sonra oturur, namazı o şekilde tamamlarlar.
* Oturarak kılınan namazda yaslanılmaz. Ancak hasta yaslanmadan duramıyorsa yaslanmak caiz olur.
* Oturarak da namazlarını kılamayan kimseler, namazlarını nasıl kolaylarına gelirse öyle (yan yatarak veya sırtüstü yatarak) kılarlar. Dizleri mümkünse dikerler. Mümkün değil ise kıbleye doğru uzatırlar. Rüku' ve secdeler ima ile yapılır.
İma: Namazda rüku' ve secdeye işaret olmak üzere başı eğmektir. Bu, ayakta yapılabileceği gibi, oturarak da yapılabilir.
İma ile dahi namaz kılmaya muktedir olamayan hastalar namazı kaş göz işareti ile kılmazlar. Te'hir ederler. Böyle hastalar üzerlerinden 5 vakitten fazla namaz geçerse kaza ile de mükellef olmazlar. 5 vakitten az olursa kaza etmek mecburiyetindedirler.
üzerine secde etsin diye hastanın önüne yastık, iskemle ve sandalya gibi şeyler konmaz.
Gemide, Vasıtada Ve Hayvan üzerinde Namaz
Nafile namazlar, herhangi bir zaruret olmaksızın hayvan üzerinde kılınabilir. Hayvan üzerinde kılınan namaz, ima ile kılınır. Ve hayvanın yürüdüğü istikamete doğru yönelerek namaza durulur. Secde rüku'dan biraz fazla eğilerek yapılır.
Farz ve vacib olan namazlar, zaruret olmadıkça hayvan üzerinde kılınmazlar.
Hayvan üzerinde namaz kılmak, ancak şehir, yani, meskun bölgeler dışında caiz olur. Şehir hükmünde sayılan bir yerde, ne nafile, ne farz, ne de vacib hiçbir namaz caiz olmaz.
Taksi, otobüs, tren, uçak ve benzeri nakil vasıtalarında namaz kılmakta hüküm, hayvan üzerinde kılınan namaz gibidir. Şehrin dışına çıkıldıktan sonra, vasıta içinde, oturduğu yerde ima ile nafile namaz kılınabilir.
Nakil vasıtaları üzerinde farz veya vacib namazlar ancak zaruret halinde kılınabilir. Zaruret ve bir özür hali bulunmadıkça farz ve vacib namazlar vasıta içinde kılınmazlar.
Farz namazlarla vacib namazların hayvan üzerinde veya nakil vasıtaları içinde kılınmasını mübah kılan özürler şunlardır:
1 - Vasıtadan inildiği takdirde can ve mal güvenliğinin kaybolmasından korkmak.
2 - Eşkıyadan, yırtıcı hayvandan, düşmandan korkmak.
3 - Vasıtadan inince, bir daha vasıtaya yetişip binememekten korkmak.
4 - Arazinin çamur olması, namaz kılacak müsait bir yer bulunmaması.
Bu şartlar altında vasıta içinde oturarak ima ile namaz kılınması sahihtir. Bu şekilde kılınan
namaz, imkan bulunduğu zaman iade edilmez.
Şayet uçak ve tren ve benzeri vasıtalarda ayakta namaz kılma imkanı bulunur ve dışarı çıkamayacak hal olursa, vasıta da duruyorsa, namazı ayakta kılmak icabeder.
Vasıta sürücüsünün, vasıtadan dışarı çıkıp namaz kılmasına mani bir özür varsa, vasıtayı durdurup namazı vasıta içinde kılmalıdır. Vasıtayı bekletme imkanı varken, bekletmeyerek hareket etmesi caiz olmaz.
Hayvan ve vasıtalarda necaset olması namaza mani olmaz.
Hareket halinde bulunan vasıtalarda namaz kılarken kıbleye yönelmek mecburiyeti yoktur. Vasıta istikametine doğru oturulan yerde ima ile kılınır
Kurban bayramının birinci gününe yevm-i nahir, diğer üç gününe ise eyyam-ı teşrik denir.
Bayramdan evvelki güne ise yevm-i arefe (arefe günü) denir ki Zilhicce'nin 9. günü olmaktadır. Ramazan bayramında arefe yoktur.
Arefe gününün sabah namazından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazını müteakib birer defa Allahü Ekber Allahü Ekber La ilahe İllallahü Vallahü Ekber, Allahü Ekber ve Lillahi'l-Hamd
şeklinde tekbir alınır. Bunlara teşrik tekbirleri denir. Teşrik tekbirleri fakihlerin çoğuna göre, namaz kılmakla mükellef herkes için vacibtir. Sünnettir diyenler de vardır.
Teşrik tekbirleri günlerinde namazı kazaya kalan bir kimse, bu namazları yine teşrik günlerinde kılarsa tekbirleri de kaza eder. Teşrik günlerinden sonra kıldığında ise, teşrik tekbirlerinin kazası gerekmez. Kadınlar teşrik tekbirlerini gizli olarak getirirler.
Okuma Parçası: Peygamberimiz İle Yetim Abdullah
Abdullah küçük yaşta iken, bir savaşta babasını kaybetmişti.
Annesi yeniden evlenince üvey baba, Abdullah'ı istememişti. Ve Abdullah sokaklarda sahipsiz kalmıştı.
Dertliydi. Yardımsever halkın verdikleriyle karnını doyurabiliyordu. Arkadaşları gülüp oynarken, o, bir köşede oturur, başını elleri arasına alır, düşüncelere dalardı.
Bir bayram günü, Abdullah yine böyle bir kenara oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Cıvıldaşan çocuklara bakıp ağlıyordu. üstü başı lime lime idi. Gömleği belki kırk yerden yamanmıştı. üstelik sabahtan beri yiyecek bir şey de bulamamıştı.
O sırada Peygamberimiz geçiyordu. Oynaşan çocukları seyretmek için biraz durdu. Gülümsedi. Birkaç çocuğu okşadı. Sonra Abdullah'ı gördü. Kenarda durup ağlaması dikkatini çekmişti. Yanına gitti. Ve niçin arkadaşlarıyla oynamadığını, niçin ağladığını sordu.
Abdullah üzüntüsünden Peygamberimizi tanıyamamıştı.
- Amca, dedi, babam bir savaşta şehid düştü, anam evlendi. üvey babam beni istemedi. Yapayalnız kaldım. Ne yiyecek bir dilim ekmeğim, ne giyecek yeni bir gömleğim var. Bu yüzden arkadaşlarıma katılamıyorum.
Peygamber Efendimizin mübarek gözleri doldu.
- Peki ya Abdullah, dedi, sen Hasan ile Hüseyin'e kardeş olmak ister misin?
Hasan ile Hüseyin, Peygamberimizin torunlarıydı. Abdullah istekle atıldı:
- çok isterim.
- Fatıma'ya evlat, Peygamber'e torun olmak ister misin?
Abdullah hemen cevap verdi:
- çok isterim.
- öyleyse yürü bize gidelim, bundan sonra benim torunumsun...
Abdullah ancak o zaman Peygamberimizin karşısında bulunduğunu anladı ve ellerine sarılıp öptü.
Birlikte eve gittiler. Abdullah'ın karnı aylardan beri ilk defa güzelce doydu. İlk defa yeni elbiseler giydi. Ve Peygamberimizden izin alıp tekrar çocukların arasına döndü. Ama bu sefer kenardan seyretmiyordu. Oyuna katılmış, onlar gibi hoplayıp zıplamaya başlamıştı. çocuklar bu değişikliği merak edip Abdullah'a sordular:
- Ey Abdullah, bir saat önce ağlıyordun, üstün başın dökülüyordu, şimdi bakıyoruz yeni elbiseler giydin, aramıza katılıp oynuyorsun. Sebebi nedir?
Abdullah memnun memnun gülümsedi:
Hastaların Namazları
Hastalar, akılları başlarında olduğu müddetçe dini ibadetlerini yerine getirmekle mükelleftirler. Bununla beraber dinimiz onlar hakkında birçok kolaylıklar da göstermiştir. Namaz hakkında aşağıda gelecek olan kolaylıklar bu cümleden sayılır:
* Bir hasta takatına göre namaz kılmakla mükelleftir. Mesela: Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması halinde hastalığı artacağından korkulan kimse, namazlarını oturarak, oturmaktan da aciz ise, kudretine göre yan veya arkası üzeri yatarak ima ile kılar.
* Müstakil olarak ayakta duramıyanlar, bir yere yaslanarak ayakta kalabilecekler ise bu şekilde yaparak namazını ayakta kılar.
* Az bir miktar ayakta durabilenler de iftitah tekbirini ayakta aldıktan sonra oturur, namazı o şekilde tamamlarlar.
* Oturarak kılınan namazda yaslanılmaz. Ancak hasta yaslanmadan duramıyorsa yaslanmak caiz olur.
* Oturarak da namazlarını kılamayan kimseler, namazlarını nasıl kolaylarına gelirse öyle (yan yatarak veya sırtüstü yatarak) kılarlar. Dizleri mümkünse dikerler. Mümkün değil ise kıbleye doğru uzatırlar. Rüku' ve secdeler ima ile yapılır.
İma: Namazda rüku' ve secdeye işaret olmak üzere başı eğmektir. Bu, ayakta yapılabileceği gibi, oturarak da yapılabilir.
İma ile dahi namaz kılmaya muktedir olamayan hastalar namazı kaş göz işareti ile kılmazlar. Te'hir ederler. Böyle hastalar üzerlerinden 5 vakitten fazla namaz geçerse kaza ile de mükellef olmazlar. 5 vakitten az olursa kaza etmek mecburiyetindedirler.
üzerine secde etsin diye hastanın önüne yastık, iskemle ve sandalya gibi şeyler konmaz.
Gemide, Vasıtada Ve Hayvan üzerinde Namaz
Nafile namazlar, herhangi bir zaruret olmaksızın hayvan üzerinde kılınabilir. Hayvan üzerinde kılınan namaz, ima ile kılınır. Ve hayvanın yürüdüğü istikamete doğru yönelerek namaza durulur. Secde rüku'dan biraz fazla eğilerek yapılır.
Farz ve vacib olan namazlar, zaruret olmadıkça hayvan üzerinde kılınmazlar.
Hayvan üzerinde namaz kılmak, ancak şehir, yani, meskun bölgeler dışında caiz olur. Şehir hükmünde sayılan bir yerde, ne nafile, ne farz, ne de vacib hiçbir namaz caiz olmaz.
Taksi, otobüs, tren, uçak ve benzeri nakil vasıtalarında namaz kılmakta hüküm, hayvan üzerinde kılınan namaz gibidir. Şehrin dışına çıkıldıktan sonra, vasıta içinde, oturduğu yerde ima ile nafile namaz kılınabilir.
Nakil vasıtaları üzerinde farz veya vacib namazlar ancak zaruret halinde kılınabilir. Zaruret ve bir özür hali bulunmadıkça farz ve vacib namazlar vasıta içinde kılınmazlar.
Farz namazlarla vacib namazların hayvan üzerinde veya nakil vasıtaları içinde kılınmasını mübah kılan özürler şunlardır:
1 - Vasıtadan inildiği takdirde can ve mal güvenliğinin kaybolmasından korkmak.
2 - Eşkıyadan, yırtıcı hayvandan, düşmandan korkmak.
3 - Vasıtadan inince, bir daha vasıtaya yetişip binememekten korkmak.
4 - Arazinin çamur olması, namaz kılacak müsait bir yer bulunmaması.
Bu şartlar altında vasıta içinde oturarak ima ile namaz kılınması sahihtir. Bu şekilde kılınan
namaz, imkan bulunduğu zaman iade edilmez.
Şayet uçak ve tren ve benzeri vasıtalarda ayakta namaz kılma imkanı bulunur ve dışarı çıkamayacak hal olursa, vasıta da duruyorsa, namazı ayakta kılmak icabeder.
Vasıta sürücüsünün, vasıtadan dışarı çıkıp namaz kılmasına mani bir özür varsa, vasıtayı durdurup namazı vasıta içinde kılmalıdır. Vasıtayı bekletme imkanı varken, bekletmeyerek hareket etmesi caiz olmaz.
Hayvan ve vasıtalarda necaset olması namaza mani olmaz.
Hareket halinde bulunan vasıtalarda namaz kılarken kıbleye yönelmek mecburiyeti yoktur. Vasıta istikametine doğru oturulan yerde ima ile kılınır