iltasyazilim
FD Üye
TEVBE
Tevbe, kulun kendi iradesiyle Allah'a dönmesidir Tıpatıp «Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olduğu halde O'na dön, emrinde ölünün kendi iradesi olmadan A1lah'a dönmesi gibi
Yani belli başlı tevbe iradi ve hevesli olarak Allah'a yönelmektir Vefat, iradesiz ve zor kullanarak olan bir dönüştür Nitekim bu, yukarıdaki ayetten açık açık anlaşılmaktadır Yani «Rabbine dön!» emri ölümdür ancak, bu da nefsin en fazla korktuğu şeydir Hatta Hz Musa'nın ölüm meleğinin taşla gözünü çıkardığı anlatılır Hz İbrahim'in (as,) ise «Yarab hiçbir arkadaş başka bir dostun canını alır mı?» dediği ve Hz Peygamberin ölümüne yakın zaman*da kendi kendine: «Ey leziz sana ne oluyor da pek sığınaklarla kaçıyorsun?», dediği rivayet edilir Yani ey nefis, vefat iyice yaklaşmışken sana ne oluyor da bir takım yerlere sığınıp kendine tedavi arıyorsun Aslında bunlar ümmetini ikaz etmek ve ölüme karşı hazırlıklı olmasını tembih içindir Yahut ölümden korktuğu' için değildir Nitekim bir hadislerinde: «Ölüm mü'mine bir hediyedir», buyurmuşlardır
Kur'lahza'ın ifadesinde « radiyeten merdiyyeh» kelimeleri tasavvuftaki nefsi radiye ve nefsi mardiyyeye göze çarpan buyurulmaktadır Burada nefs eğer mutmainne makamında ise ölüme kerahet görmeyecek Kerahet (kötü görmek) tabiatında olduğundan nedeniyle rıza ve teslimiyeyiyeti değil etmez bununla beraber tevbenin açlık ve iradeyle olması gerekmektedir Çünkü zorla yapılan tevbe tevbei ye'se benzer ki, bu da makbul değildir Salik'in Hakk'a rücu' etmek istemesi gerekir Yahut zor kullanarak tutulan orucun ve kılınan namazın faydası olmaz Bunun içindir Peygamberler hiçbir vakit zora başvurmadan genel olarak bir takım mucizelerle ümmetlerini ikna etmişlerdir
Tevbe, günahtan dönüştür Dünya metaından Allah'ın kullarına verdiği nimetlere yönelmektir
Yani yukarıdaki rücu' kavramı mutlak anlamda kullanılmıştır Ondan kasıt günahtan dönüştür, Günah ise kulu Allah'tan uzaklaştırır ve araya perdeler koyar Ahiretteki derece ve mertebelerden sadece biridir Gerçi cennetteki ereceler kulun am el ve takvasına göre taksim edilecektir Fakat kul yalnızca ameli salih işleyip na güvenmeyip Allah'ın rahmetine güvenmelidir Dünyadaki mertebeler de bu şekildedir Eğer insan sahip olduğu mertebeye aşırı bağlı değilse bu onun için bir engel ve perde teşkil etmez O Kadar olmasaydı makam sahibi olan raşid halifeler en çok Allah'tan uzaktan kalanlardan olurlardı
Hatta dünyevi makama sahip iken bile manevi mertebelerini kaybetmeyen melikler Mesela Nureddin Mahmud Zengi ve oğlu Salih birer tasavvuf büyÜğü idiler
Kısacası tasavvufta günah,' şer'i kaidelerle yasaklanan şeyler değildir Günah: Kalbin nefsin meylettiği her şeydir Nitekim yüce Kur'an'da « ••• Rabbim, beni ve neslimi puta tapmaktan koru» (İbrahim, 35) İmam Gazali burada geçen 'esnam' yani putlar kelimesini dünyalık para olarak tefsir etmiştir Açık Açık anlaşılmaktadır oysa, insanın fazla fazla derecede bağlandığı herşey put haline konulmuştur Günah, insanın eşyaya bağlanmasıdır, eşyanın kendisi değildir Bu konuda «eğer masivaolmasaydı kimsenin olgunlaşması gözlenemezdi» Çünkü olmayan şeyden kaçınmak, o ihtiyaçtan feragat etmek diye bir şey olamaz Aksine bir şeyin ihtiyacına karşı koymak için önce o şeyin olması gerekir
Allah'a gelmek isteyen kişi (salik, mürid, muvahhid) O'ndan diğer bütün isteklerinden vazgeçmelidir Hatta kendi vücudundan (var olmasından) bile Bununla ilgili bir söz vardır: «Senin var olman (varlığını sezmen ve kabul faktör) günah olarak yeterlidir Ona diğer bir günah eklemen ve karşılaştırma etmen gereksizdir»
Hakk'a talip olanın üzerine gerekli olan şey kendi varlığı dahil hiçbir şeye meyletmemesidir Nitekim tasavvuf büyükleri demişlerdir ki: Senin varlığın (vücudun) o kadar bir günahtır oysa, onun üzerine hiçbir günah kıyas edilemez
İnsanın kendi varlığında bile istiğina etmesi «tamahhuz» olarak adlandırılır Bu fena halidir bu halin öbür tarafları ortaya çıkar Çünkü kötü halinde insan ara sıra şuur ve iltifatla karşılaşabilir Buna fenai nakıs derler Kötü ender kötü ise masivanın tamamen değil olmasıdır Bu durumda müridin kendi sıfatlar da kötü bulur Nitekim şöyle bir laf vardır: «Hakiki ihlas, kişinin ameldeki ihlasmı bile görmemesidir, Bu, kötü fillah ve yüksek bir cezbe halidir İşte fenai kamil ve ihlası bütün durumu budur
ZÜHD
Zühd, dünyada mülk, şehvet ve her türlü fiziki açlık ve arzularımızdan az olsun çok olsun* tıpkı bir ölünün uzaklaştığı gibi uzaklaşmaktır İbrahim b Edhem hazretleri buyurmuştur oysa: «Cinsel ilişkiyi adet haline getiren kişiden hayır gelmez» Bu söz daha çok sülik hayatına başladıktan daha sonra geçerlidir Nitekim ben de tasavvufa ilk başladığım yıllarda, Şeyhi Ekber Muh*yiddin b Arabi kaddesallahu sirruhussanii hazretleri beni üç şeyden menetti 1 Alaca giysi giymekten Çünkü vahdeti arzulayan kişinin elbisesinin renginde de bir vahdet olması gerekir Ehlullah nazarında insanın mana ve suret (şekil) birliği gerekli olan bir şeydir 2 Asaya yani bastona direnmek Bu şu demektir: Masivaya sabır, dayanılacak tek şey Allah'tır Dünyada herhangi bir şeye güvenmek o kadar bir ağaç parçasına dayanmaktır Süleyman (as,) bir gün asasına dayanmış fakat bir müddetsonra asanın içindeki kurt asayı kemirerek onun yere düşmesine sebep olmuştur 3 Aşırı cinsel ilişkiden kaçınmak Buna bir örnek olarak tarikatımızın piranından Üftade hazretleri, efendimiz Aziz Mahmud Hüdai'ye, sülükunun birincil yıllarında evine fakat haftada bir defa gitmesine müsade veriyordu Metinde geçen 'cah' yani makam ve itibar kelimesi ırk aralarında asalet, izzet ve kabul anlamındadır Bunun haklı ya da hileli olması ayrım etmez Bir bölgede bir insanın şöhreti ve halkın sevgisi' beraber olabilir Ama bu gerçi yerinde değildir Ve manevi terakkiye manidir Bu gibi şeylere olan sevgi, nefsani arzulardan oldu*ğundan onlardan annmak gerekir Bu gibi mal ve makam sevgisinden annmak tıpkı natürel ölü*mün insanı dünyadan ayırdığı gibi bir mevti kötü halidir İnsan bu makamda tüm nesnelerle ilişkisini keser Ta fakat, bu nesneler kendisine en*gel ve set olmaktan çıkana dek Ama eğer evliyse boşanmaz, öylece devam eder Evli değil ise, evlenmesi doğru değildir Çünkü insan genel olarak evlilik durumunda zihnini toparlayacak zamanı bulamaz Halbuki süluk, enerjik bir çaba ve düzensiz olmayan bir irade ister Zühdün hakikatı dünya ve ahirette zahid olmaktır Hz Peygamber (as,) şöyle buyurdu: «Dünya ahiret ehline, iihiret de dünya ehline ha*ramdır Fakat ehlullaha her ikisi de haramdır» Yukanda açıklanan zühd dünyayı zihnen terk ediştir Buna terkoi dünya denir Lakin 'ger*çek anlamda bütün zühd ahireti de terketmektir Yani ahiretin makam ve derecelerine de iltifat etmemektir Çünkü bunların tümü mahlüktur Fakat mahlük amaç olamaz Yaratan dururken yaratılana eğilim göstermek ve onu hedef elde etmek hatalı ve abestir Bunun için aşıklar Süleyman (as) hazretlerine övgü etmedikleri gibi onun mülküne ve cennet nimetlerine de övgü etmediler Bu, cenneti hor görmek anlamında alınmamalıdır Allah'ı müşahede yeri olan Cennet'in, süfiler tarafından küçümsenmesi düşünülemez Yukarıdaki hadiste geçen 'haram' kelimesi yasak anlamındadır Sıradan huküki yasaklar gibi, öbür dünya ehli için de dünyalık şeylere bağlan*mak yasaktır Çünkü her ikisini, yani dünya ve ahireti beraber yürütmek iddiası, doğu ile batıyı birleştirmek gibi olduğundan imkansızdır Bunlar iki kuma gibidir fakat, birini razı etsen diğerini küstürürsün Benzer şekilde dünya ehline de böyle yasaklar getirilmiştir Çünkü köşk, villa ve saraylar gerçekleştirmek peşinde olanların ahirete vakit ayırması imkansızdır Veliler Allah'ın özellikle seçtiği kullarıdırDünya ve ahiretle irtibatlı olmalan yasaklanmıştır Bunlar bir hükümdann özel hizmetlerini gören kişilerdir ama, beldeler zabtedip meydanlarda savaşmazlar Ehli dünyanın ahiretten menedilmesi 'hizlan', 'haylület' ve 'tevekküli nefs'dir Nitekim ulu Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır: «İyi biliniz oysa, Allah kişi ile kalbi arasına girer »(En*fal, 24) Hz Peygamberde (sav) şöyle dua etmişti «Allahım, beni bir an bile nefsimle baş*başa vazgeçme» Bundan da anlaşılacaği gibi Allah'tan destek istemek gerekir Ehli ahiretin dünyadan, ehli dünyanın da ahiretten menedilmesi Allah'ın bir yardımı ve ihsanıdır
TEVEKKÜL
Tevekkül, tıpatıp bir ölünün dünyadan kopması gibi, kulun Allah'a güvenip bütün sebep ve tedbirlerden uzaktan kalmasıdır Nitekim Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır: «Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona yeterlidir » (Talak, 21)
Tıpkı tabii olarak ölenin artık dünyayla İrtibatını kesme si gibi, iradi olarak ölenin'de bağ bahçe ve işlerini bırakıp her şeyini Allah'a havale etmesi gerekir Çünkü bir kimse kendini yok sayıp yalnızca Allah'a güvenirse Allah ona yeter*lidir Zaten Allah dünyaya: «Ey dünya benim hizmetimde olanlara hizmetçi ol», buyurmuştur
Bunun gibi İbrahim b Edhem ve onun gibi daha niceleri Allah'a tam tevekkül ettiklerinden çöl ortasında beklenmedik anlarda kendilerine, karınlarını doyurmaları içip gıda sofraları indirildiği anlatılır Benzer şekilde bir dervişe her öğün taze bir ekmek gelirmiş, bunun sebebi sorulduğunda «Bunu ihtiyar bir bayan getiriyor» dermiş Bu yaşlı bayan dünyadır İşte dünya palavracı bir arkadaş olmasına rağmen Allah dostlarına böyle takviye eder Iblis bile kırk yıl bir dervişin camiye gitmesi için fenerini tutmuş Zaten Kur'lahzaı Kerim'de şeytanın, salih kulları içten yoldan saptıramayacağı bildirilmektedir (Hicr süresi)
Yukarıda bahsedilen tevekkül havass içindir Çünkü avam için tevekkül, sebebi yerine getirdikten daha sonra laf konusudur Örneğin önce tohumunu ekip sonra tevekkül eder Devesini bağladıktan daha sonra tevekkül etmelidir *
Tevbe, kulun kendi iradesiyle Allah'a dönmesidir Tıpatıp «Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olduğu halde O'na dön, emrinde ölünün kendi iradesi olmadan A1lah'a dönmesi gibi
Yani belli başlı tevbe iradi ve hevesli olarak Allah'a yönelmektir Vefat, iradesiz ve zor kullanarak olan bir dönüştür Nitekim bu, yukarıdaki ayetten açık açık anlaşılmaktadır Yani «Rabbine dön!» emri ölümdür ancak, bu da nefsin en fazla korktuğu şeydir Hatta Hz Musa'nın ölüm meleğinin taşla gözünü çıkardığı anlatılır Hz İbrahim'in (as,) ise «Yarab hiçbir arkadaş başka bir dostun canını alır mı?» dediği ve Hz Peygamberin ölümüne yakın zaman*da kendi kendine: «Ey leziz sana ne oluyor da pek sığınaklarla kaçıyorsun?», dediği rivayet edilir Yani ey nefis, vefat iyice yaklaşmışken sana ne oluyor da bir takım yerlere sığınıp kendine tedavi arıyorsun Aslında bunlar ümmetini ikaz etmek ve ölüme karşı hazırlıklı olmasını tembih içindir Yahut ölümden korktuğu' için değildir Nitekim bir hadislerinde: «Ölüm mü'mine bir hediyedir», buyurmuşlardır
Kur'lahza'ın ifadesinde « radiyeten merdiyyeh» kelimeleri tasavvuftaki nefsi radiye ve nefsi mardiyyeye göze çarpan buyurulmaktadır Burada nefs eğer mutmainne makamında ise ölüme kerahet görmeyecek Kerahet (kötü görmek) tabiatında olduğundan nedeniyle rıza ve teslimiyeyiyeti değil etmez bununla beraber tevbenin açlık ve iradeyle olması gerekmektedir Çünkü zorla yapılan tevbe tevbei ye'se benzer ki, bu da makbul değildir Salik'in Hakk'a rücu' etmek istemesi gerekir Yahut zor kullanarak tutulan orucun ve kılınan namazın faydası olmaz Bunun içindir Peygamberler hiçbir vakit zora başvurmadan genel olarak bir takım mucizelerle ümmetlerini ikna etmişlerdir
Tevbe, günahtan dönüştür Dünya metaından Allah'ın kullarına verdiği nimetlere yönelmektir
Yani yukarıdaki rücu' kavramı mutlak anlamda kullanılmıştır Ondan kasıt günahtan dönüştür, Günah ise kulu Allah'tan uzaklaştırır ve araya perdeler koyar Ahiretteki derece ve mertebelerden sadece biridir Gerçi cennetteki ereceler kulun am el ve takvasına göre taksim edilecektir Fakat kul yalnızca ameli salih işleyip na güvenmeyip Allah'ın rahmetine güvenmelidir Dünyadaki mertebeler de bu şekildedir Eğer insan sahip olduğu mertebeye aşırı bağlı değilse bu onun için bir engel ve perde teşkil etmez O Kadar olmasaydı makam sahibi olan raşid halifeler en çok Allah'tan uzaktan kalanlardan olurlardı
Hatta dünyevi makama sahip iken bile manevi mertebelerini kaybetmeyen melikler Mesela Nureddin Mahmud Zengi ve oğlu Salih birer tasavvuf büyÜğü idiler
Kısacası tasavvufta günah,' şer'i kaidelerle yasaklanan şeyler değildir Günah: Kalbin nefsin meylettiği her şeydir Nitekim yüce Kur'an'da « ••• Rabbim, beni ve neslimi puta tapmaktan koru» (İbrahim, 35) İmam Gazali burada geçen 'esnam' yani putlar kelimesini dünyalık para olarak tefsir etmiştir Açık Açık anlaşılmaktadır oysa, insanın fazla fazla derecede bağlandığı herşey put haline konulmuştur Günah, insanın eşyaya bağlanmasıdır, eşyanın kendisi değildir Bu konuda «eğer masivaolmasaydı kimsenin olgunlaşması gözlenemezdi» Çünkü olmayan şeyden kaçınmak, o ihtiyaçtan feragat etmek diye bir şey olamaz Aksine bir şeyin ihtiyacına karşı koymak için önce o şeyin olması gerekir
Allah'a gelmek isteyen kişi (salik, mürid, muvahhid) O'ndan diğer bütün isteklerinden vazgeçmelidir Hatta kendi vücudundan (var olmasından) bile Bununla ilgili bir söz vardır: «Senin var olman (varlığını sezmen ve kabul faktör) günah olarak yeterlidir Ona diğer bir günah eklemen ve karşılaştırma etmen gereksizdir»
Hakk'a talip olanın üzerine gerekli olan şey kendi varlığı dahil hiçbir şeye meyletmemesidir Nitekim tasavvuf büyükleri demişlerdir ki: Senin varlığın (vücudun) o kadar bir günahtır oysa, onun üzerine hiçbir günah kıyas edilemez
İnsanın kendi varlığında bile istiğina etmesi «tamahhuz» olarak adlandırılır Bu fena halidir bu halin öbür tarafları ortaya çıkar Çünkü kötü halinde insan ara sıra şuur ve iltifatla karşılaşabilir Buna fenai nakıs derler Kötü ender kötü ise masivanın tamamen değil olmasıdır Bu durumda müridin kendi sıfatlar da kötü bulur Nitekim şöyle bir laf vardır: «Hakiki ihlas, kişinin ameldeki ihlasmı bile görmemesidir, Bu, kötü fillah ve yüksek bir cezbe halidir İşte fenai kamil ve ihlası bütün durumu budur
ZÜHD
Zühd, dünyada mülk, şehvet ve her türlü fiziki açlık ve arzularımızdan az olsun çok olsun* tıpkı bir ölünün uzaklaştığı gibi uzaklaşmaktır İbrahim b Edhem hazretleri buyurmuştur oysa: «Cinsel ilişkiyi adet haline getiren kişiden hayır gelmez» Bu söz daha çok sülik hayatına başladıktan daha sonra geçerlidir Nitekim ben de tasavvufa ilk başladığım yıllarda, Şeyhi Ekber Muh*yiddin b Arabi kaddesallahu sirruhussanii hazretleri beni üç şeyden menetti 1 Alaca giysi giymekten Çünkü vahdeti arzulayan kişinin elbisesinin renginde de bir vahdet olması gerekir Ehlullah nazarında insanın mana ve suret (şekil) birliği gerekli olan bir şeydir 2 Asaya yani bastona direnmek Bu şu demektir: Masivaya sabır, dayanılacak tek şey Allah'tır Dünyada herhangi bir şeye güvenmek o kadar bir ağaç parçasına dayanmaktır Süleyman (as,) bir gün asasına dayanmış fakat bir müddetsonra asanın içindeki kurt asayı kemirerek onun yere düşmesine sebep olmuştur 3 Aşırı cinsel ilişkiden kaçınmak Buna bir örnek olarak tarikatımızın piranından Üftade hazretleri, efendimiz Aziz Mahmud Hüdai'ye, sülükunun birincil yıllarında evine fakat haftada bir defa gitmesine müsade veriyordu Metinde geçen 'cah' yani makam ve itibar kelimesi ırk aralarında asalet, izzet ve kabul anlamındadır Bunun haklı ya da hileli olması ayrım etmez Bir bölgede bir insanın şöhreti ve halkın sevgisi' beraber olabilir Ama bu gerçi yerinde değildir Ve manevi terakkiye manidir Bu gibi şeylere olan sevgi, nefsani arzulardan oldu*ğundan onlardan annmak gerekir Bu gibi mal ve makam sevgisinden annmak tıpkı natürel ölü*mün insanı dünyadan ayırdığı gibi bir mevti kötü halidir İnsan bu makamda tüm nesnelerle ilişkisini keser Ta fakat, bu nesneler kendisine en*gel ve set olmaktan çıkana dek Ama eğer evliyse boşanmaz, öylece devam eder Evli değil ise, evlenmesi doğru değildir Çünkü insan genel olarak evlilik durumunda zihnini toparlayacak zamanı bulamaz Halbuki süluk, enerjik bir çaba ve düzensiz olmayan bir irade ister Zühdün hakikatı dünya ve ahirette zahid olmaktır Hz Peygamber (as,) şöyle buyurdu: «Dünya ahiret ehline, iihiret de dünya ehline ha*ramdır Fakat ehlullaha her ikisi de haramdır» Yukanda açıklanan zühd dünyayı zihnen terk ediştir Buna terkoi dünya denir Lakin 'ger*çek anlamda bütün zühd ahireti de terketmektir Yani ahiretin makam ve derecelerine de iltifat etmemektir Çünkü bunların tümü mahlüktur Fakat mahlük amaç olamaz Yaratan dururken yaratılana eğilim göstermek ve onu hedef elde etmek hatalı ve abestir Bunun için aşıklar Süleyman (as) hazretlerine övgü etmedikleri gibi onun mülküne ve cennet nimetlerine de övgü etmediler Bu, cenneti hor görmek anlamında alınmamalıdır Allah'ı müşahede yeri olan Cennet'in, süfiler tarafından küçümsenmesi düşünülemez Yukarıdaki hadiste geçen 'haram' kelimesi yasak anlamındadır Sıradan huküki yasaklar gibi, öbür dünya ehli için de dünyalık şeylere bağlan*mak yasaktır Çünkü her ikisini, yani dünya ve ahireti beraber yürütmek iddiası, doğu ile batıyı birleştirmek gibi olduğundan imkansızdır Bunlar iki kuma gibidir fakat, birini razı etsen diğerini küstürürsün Benzer şekilde dünya ehline de böyle yasaklar getirilmiştir Çünkü köşk, villa ve saraylar gerçekleştirmek peşinde olanların ahirete vakit ayırması imkansızdır Veliler Allah'ın özellikle seçtiği kullarıdırDünya ve ahiretle irtibatlı olmalan yasaklanmıştır Bunlar bir hükümdann özel hizmetlerini gören kişilerdir ama, beldeler zabtedip meydanlarda savaşmazlar Ehli dünyanın ahiretten menedilmesi 'hizlan', 'haylület' ve 'tevekküli nefs'dir Nitekim ulu Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır: «İyi biliniz oysa, Allah kişi ile kalbi arasına girer »(En*fal, 24) Hz Peygamberde (sav) şöyle dua etmişti «Allahım, beni bir an bile nefsimle baş*başa vazgeçme» Bundan da anlaşılacaği gibi Allah'tan destek istemek gerekir Ehli ahiretin dünyadan, ehli dünyanın da ahiretten menedilmesi Allah'ın bir yardımı ve ihsanıdır
TEVEKKÜL
Tevekkül, tıpatıp bir ölünün dünyadan kopması gibi, kulun Allah'a güvenip bütün sebep ve tedbirlerden uzaktan kalmasıdır Nitekim Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır: «Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona yeterlidir » (Talak, 21)
Tıpkı tabii olarak ölenin artık dünyayla İrtibatını kesme si gibi, iradi olarak ölenin'de bağ bahçe ve işlerini bırakıp her şeyini Allah'a havale etmesi gerekir Çünkü bir kimse kendini yok sayıp yalnızca Allah'a güvenirse Allah ona yeter*lidir Zaten Allah dünyaya: «Ey dünya benim hizmetimde olanlara hizmetçi ol», buyurmuştur
Bunun gibi İbrahim b Edhem ve onun gibi daha niceleri Allah'a tam tevekkül ettiklerinden çöl ortasında beklenmedik anlarda kendilerine, karınlarını doyurmaları içip gıda sofraları indirildiği anlatılır Benzer şekilde bir dervişe her öğün taze bir ekmek gelirmiş, bunun sebebi sorulduğunda «Bunu ihtiyar bir bayan getiriyor» dermiş Bu yaşlı bayan dünyadır İşte dünya palavracı bir arkadaş olmasına rağmen Allah dostlarına böyle takviye eder Iblis bile kırk yıl bir dervişin camiye gitmesi için fenerini tutmuş Zaten Kur'lahzaı Kerim'de şeytanın, salih kulları içten yoldan saptıramayacağı bildirilmektedir (Hicr süresi)
Yukarıda bahsedilen tevekkül havass içindir Çünkü avam için tevekkül, sebebi yerine getirdikten daha sonra laf konusudur Örneğin önce tohumunu ekip sonra tevekkül eder Devesini bağladıktan daha sonra tevekkül etmelidir *