Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Skolastik Felsefesi Ne Demektir

Skolastik Felsefesi Ne Demektir
0
100

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,753
Etkileşim
89
Puan
48
F-D Coin
0
Skolastik Felsefenin Kurucusu

Augustinus'un Kutsal Devlet'inin belli bir tarihsel nedenden, yani Roma'nın Gotlar tarafından ele gecirilmesi uzerine yazıldığını vurgulamıştık Bu eserin yazılması, Avrupa kıtasındaki kavimlerin buyuk bir goce giriştikleri ve sonunda Roma'nın yıkıldığı bir doneme rastlar Avrupa'nın genc kavimlerinin bu goc hareketi, bundan daha biriki yuzyıl once başlamıştı

Kuzeyden Guneye doğru Cermenler ve Doğudan Batıya doğru da Slavlar hareket halindeydi Kendini ceşitli yonlerden sıkıştıran bu genc kavimlere karşı Roma kendini savunmak zorunda kaldı Buna paralel olarak Roma'nın bir de bu kavimler tarafından icten ice vuruluyordu

Ozellikle merkez kentlerde nufusun cok azalması yuzunden, Roma bu genc kavimlerden ucretli askerler edinmeye başlamıştı Sonuc olarak İmparatorluğu dıştan ve icten sıkıştıran bu kavimler Roma kentini de ele gecirdiler

Boylece Augustinus'tan az bir zaman sonra Batı Roma devleti coktu Enkazı uzerinde ceşitli Cermen devletleri kuruldu Buna karşı Doğu Roma devleti daha bin yıl yaşamış, fakat o da Doğudan gelen kavimlerin, ozellikle Turklerin zorlaması ile once dar bir alana sıkıştırılmış ve sonunda ortadan kalkmıştır

Kavimler GocuBatıda kulturun buyuk olcude tahribineneden olmuştur Bu goc hareketi ve bunun yarattığı savaşlar yuzunden Antik edebiyatın buyuk bir kısmı yok olmuştur Geriye kucuk ve cılız bir miras kalabilmiştir Ortacağın ilk doneminde felsefi edebiyat adına Batının elinde ancak Eflatun'un Timaios diyalogu ve Aristo'nun birkac eseri bulunuyordu Bunlara bir de Yeni Eflatunculuk etkisi altında yazılmış Kilise Babaları'nın eserlerini ekleyebiliriz

Ortacağın ilk doneminde hakim olan felsefe, Yeni Eflatuncu renk taşıyan bir Hıristiyan felsefesidir Ortacağ felsefesi İlkcağ felsefesinden ozellikle bir noktada ayrılır Ortacağa has olan felsefeye Skolastikdenir Skolastik, okul; medrese bilimianlamına gelir (latince schola okul); cunku bu donemin felsefesi gerceği aramaktan cok, okul ve medresede oğretilenbilgilerden ibaretti

Ortacağ medresesinde yani manastır okullarında yedi ozgur sanatdenilen şu dersler okutuluyordu: Gramer, astronomi, muzik, hitabet, dialektik (mantık), aritmetik, geometri Bu oğretimin tacını da, doğal olarak ilahiyat (teoloji) oluşturuyordu Bir kez daha vurgularsak: Skolastiğin amacı araştırma değil, eğitim ve oğretimdir

Hemen tum Ortacağ felsefesinin skolastik, yani bir okul sistemiolduğunu soyleyebiliriz Bunun icin Ortacağ filozofları kendilerini araştırıcı değil, hoca sayar Cunku Ortacağ filozofları gerceğe; zaten, sahip olduklarına inanıyorlardı Bunun icin de ayrıca gerceği aramaya gerek gormuyorlardı

Onlara gore gercek aslında dinin dogmalarında belirlenmiştir Yapılacak tek şey, bu dogmaları bir sistemhalinde duzenlemek, yani aklın kavrayabileceği bir duruma getirmektir Sistemleştirilen dogmalar, daha sonra okulda genclere bilgiolarak aynen aktarılır Batıda, ozellikle Latin Avrupa'da, felsefe eğitimi medreselerde yapılırdı Hocalar da rahiplerdi Ortacağ felsefesinin karakteristik ozelliği, skolastik oluşudur

Oysa İlkcağda, birbirleriyle uğraşan ceşitli ve değişik sayıdaakımlar vardı İlkcağ felsefesi bize duşunce sistemlerinin zengin bir ceşitlemesini sunar: Materyalizm, idealizm, septisizm, dogmatizm gibi birbirlerine karşı akımların Antik donemde ortaya cıkarak yan yana yaşadıklarını goruyoruz

Ortacağda bu ceşitlenme artık kaybolmuştur Skolastik, Ortacağ felsefelerinin hemen hepsinin temel karakterini oluşturur Sonra; İlkcağ filozofları, duşunce yapıtlarının yapıcılarıolarak anlaşılıyordu Buna karşın Ortacağ filozofları kendilerini aynı sistem uzerinde birlikte calışanduşunurler olarak algılarlar

Bu sistemin işlemesinde, herkesin kendine gore, kucuk ya da buyuk bir payı vardır Ortacağ duşunurleri icin karakteristik eserler, ceşitli alanlara ait bilgileri bir araya toplayan summalar (ozetler)dır Cunku Ortacağa gore herhangi bir alana ait bilgiler zaten Kilisenin dogmalarında toplanmıştır Bu nedenle uzerinde tartışma yapılarak, cozumlenmesi gereken bir sorun bulunmuyordu

Ortacağ filozoflarının uzerinde anlaşamadıkları tekbir sorun vardı: Bu da, Antik donemden miras kalmış olan tumeller sorunuydu Tumel kavramların realitesi konusu, tartışmaların kaynağını oluşturmuştur Bu sorun Eflatun'dan bu yana suregelmiştir

Eflatun'un tumel kavramları reel birer varlık olarak benimsediğini biliyoruz Bu kavram realizminin tam karşıtı ise nominalizmdir Nominalizme gore, Eflatun'un kendilerine realite eklediği tumel kavramlar, birbirine benzeyen varlıklara bizim verdiğimiz isimlerden oluşurlar Tumel kavramlar insanın bilincinde oluşmuş olup ayrıca bir varlığa sahip değildir

Aristo ise, Eflatun'un kavram realizmi ile bunun tam karşıtı olan nominalizmin arasında bir tutum almıştır Ona gore de tumel kavramların bir realitesi vardır, ancak bu realite bireylerin kendisinde bulunur, bireylerin dışında kavramlar ayrıca var olmaz Aristo da, Eflatun gibi, insanın kendiliğinden var oluşunu kabul eder, bu, insanın kendisinde bulunan bir şeydir

İlkcağda var olan bu uc ayrı goruşe, yani kavram realizmi, nominalizm ve Aristoculuğa, Ortacağda yeniden rastlarız O kadar ki, Ortacağda ciddi tartışmalara ve ayrılıklara neden olan tek sorunun bu olduğu soylenebilir Bu ayrılığın tarihini izlersek goruruz ki, Ortacağın ilk donemlerinde daha cok kavram realizmi hakimdir Skolastiğin en parlak donemi olan XII yuzyılda Aristoculuk hakim olmuştur Skolastiğin son donemi olan XIV yuzyılda nominalizmin etkisi ağır basar Ancak; nominalizm, aynı zamanda Skolastiğin cokuşunu ve artık sona ermekte olduğunu da ifade etmektedir

Ortacağda tartışmaya neden olan tek sorunun Antik donemden miras kalan bir sorun olması dikkat cekicidir Ortacağ felsefesine yon veren buyuk otoriteler Eflatunve Aristodur Ancak Ortacağ felsefesi uzerinde Eflatun'un etkisinden soz ederken bu etkinin daha cok Yeni Eflatunculuktan geldiğini goz ardı edemeyiz Cunku Yeni Eflatunculuk, Eflatun'un idelerini Hıristiyanlığın ideleri ile birleştirme olanağı veriyordu

Bir başka deyişle: Yeni Eflatunculuk, ideleri Allah'ın duşunduğu fikirler bicimine sokmakla, Eflatun'un idelerini monoteist bir dinin Allah'ı ile birleştirmeye olanak tanıyordu Eflatun ve Aristo'yu otorite olarak tanıyan Ortacağ felsefesi, zaten kendini her zaman otoriteleregore ayarlamıştır Doğanın doğrudan doğruya gozlemi, bu donem icin bir kuşku konusu değildir; ancak aslolan, kitaplardan edinilen bilgilerdir

Bu nedenle Ortacağ felsefesi, gerceği kendi araştıran yaratıcı bir duşunuş olamıyor Daha cok oğrenileni oğretmekten oluşan bir etkinlik olarak kalıyor Buna rağmen Ortacağ filozoflarının başarılarını busbutun kucuk gormemek gerekir Cunku var olan duşunceleri celişkisiz bir sistem icinde toplamak girişimi, cok keskin bir zeka ve yetenek gerektirir

Dikkatimizi Avrupa'nın Batısına, yani Latin Avrupa'ya cevirirsek, Augustinus'un olumunden sonraki Ortacağın ilk doneminde Avrupa'nın bu bolumunde buyuk bir duşunce gerilemesine tanık oluyoruz Antik donemin soyut urunlerinin buyuk bir bolumu, Kavimler Gocunun gurultu ve yıkıntıları arasında yok olmuştur Bu nedenle bu donemde pek az hoca ve okul vardır Bağımsız duşunceli duşunurlere, hemen hemen hic rastlanmaz İlkcağın bu ilk doneminde ismi anılması gereken bir duşunur, İrlandalı Johannes Eriugenadır
 
858,500Konular
982,373Mesajlar
32,973Kullanıcılar
Üst Alt