iltasyazilim
FD Üye
TAKVÂ VE ALLAH KORKUSU NE ANLAMA GELİR?
İYİ BİR MÜSLÜMAN OLMAK İÇİN NASIL BİR PROGRAM İZLEMELİYİM?
SORU:
Esselamu Aleyküm,
Ben gerçek bir Müslüman olmak istiyorum, Allah’tan korkan bir Müslüman, cehennemden değil
Allah’ı isteyen bir Müslüman, cenneti değil
Ama ben Allah korkusunun nasıl olacağını bilemiyorum?
Tabi ki de bir canavardan veya bir hırsızdan korkar gibi bir korku değil
Ama ben yapamıyorum “neden korkuyorsun deseler, ne derim bilmem
Allah emrettiği için, derim Ama sadece lafta olur, ben esasta da Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkmakistiyorum?? 1
CEVAP:
Ve Aleyküm Selam,
Çok güzel bir soru
Bu nedenle teşekkür ediyorum
Allah'ın istediği şekilde iman etmeyi istemek başlı başına bir samimiyettir zaten Allah böyle düşünen kuluna yardım eder inşâallah
Sorumuz başlıca iki temel konuyu içermektedir Birisi, takvâ ve Allah korkusu; diğeri ise, iyi bir Müslüman olmak için yapılması gerekenler…
Diğer bir ifadeyle İslam’ı doğru şekilde anlamak için yapılması gereken çalışma ve program nasıl olmalıdır?
Bu iki temel mesele hakkında ana hatlarıyla cevap vereceğiz
Bir Düzeltme:
Bu iki temel mevzuumuza geçmeden önce soru içerinde var olan iki yanlış anlayışı düzeltmek istiyoruz
Bu yanlış anlayış, pek çok kimse de bulunmaktadır
Bunlar; cehennemden değil, Allah’tan korkmak gerektiği anlayışı ile Allah’ı ve Allah’ın rızasını isteyip, cenneti istememek anlayışı…
Yani cennet için değil, Allah’ın rızası için çalışma düşüncesi…
Bu düşünce yapısı her ne kadar samimi bir yaklaşım gibi görünüyorsa da, Kur’an’ın hükümlerine aykırıdır!
Zira Allah’tan korkmak, cehennemden de sakınmayı gerektirir
Allah’ın rızasını isteyen ve arayan kimse, cenneti kazanır veya cenneti kazanmak isteyen Allah’ın rızasını elde etmeye çalışır Allah’ın rızasını kazanan da sonuçta cenneti kazanmış olur
Bu istek ve sakınmalar da bir çelişki yoktur!
Rabbimiz Kur’an’da, cehennemden sakınmamızı emrederken; cenneti övmüş, onu kazanmaya teşvik etmiştir Cehennemden kurtulmanın da şirk koşmaksızın iman etmek ve salih amel işlemek olduğunu bildirmiştir
Razı olduğu kullarını cennetine koyacağını belirterek, mü’min kullarını cennete davet etmiştir
Allah, Cehennemden Sakındırıyor:
“O halde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının (Bakara: 24)
Allah, Cenneti Kazanmaya Davet Ediyor:
“Rabbinizden bir mağfirete ve takvâ sahipleri için hazırlanmış, genişliği göklerle yer kadar olan cennete koşuşun
(Âli İmrân: 133)
Bu iki konuda çok sayıda ayetler vardır…
Bu meselede sonuç olarak şunu söyleriz:
Müslüman cehennemden korkmalıdır ve sakınmalıdır
Müslüman cenneti istemeli ve onu kazanmak için çalışmalıdır
Müttaki mü’min bilir ki; bu iki isteği taşıması Allah’tan korkmasına ve Allah’ı sevip, her konuda O’nu dikkate almasına münâfi değildir
Müslüman, Allah’tan saygı ve sevgiyle karışık korktuğu için; cehennemden sakınır
Allah’ı çok sevdiği, rızasını istediği, O’nu görmeye iştiyak duyduğu için cenneti kazanmak için çalışır ve cenneti de ister Çünkü Allah, ancak cennette görülecektir…
Birinci Mesele:
Asıl konularımıza geçiyoruz
Başlangıçta da söylediğimiz gibi, birisi Allah’tan korkmak yani takvâ; diğeri ise Allah’ın istediği gibi Müslüman olmak için izlenecek yol ve programın nasıl olduğu konusu
Önce takvâ nedir, onu öğrenelim
TAKVÂ:
Kur’an gelmeden önce, Araplar kendi dillerinde takvâ kelimesini insan ve hayvan gibi canlıların kendilerini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruması, anlamında kullanmaktaydılar
Biz bu kelimeyi kök ve anlam olarak inceleyelim
“Takvâ kelimesinin aslı, ‘vekâ’ fiilidir Bu fiilin masdarı ‘vikâye’ kelimesidir Lügatta bir şeyi korumak, muhafaza etmek, bir şeyi başka şeyle, bir tehlikeye karşı koruma altına almak demektir ‘Vekâ’ kökünden iftiâl babının masdarı olan ‘ittikâ’ kelimesi de, vikâye’ye girmek, sakınmak ve kendini tehlikelere karşı koruma altına almak demektir Kur’an’da da çokça karşılaştığımız ‘müttaki’ kelimesi de, ‘ittekâ’ fiilinin ismi failidir yani ittikâ eden, takvâ sahibi anlamlarına gelir
“Takvâ lügatta ittikâ yani sakınma ve korunma anlamındadır
Hakikat ehline göre, takvâ; Allah’a itaatla, O’nun azabından sakınmaktır
Nefsi, yapmak veya terk etmekle azaba müstahak olacağı şeylerden korumaktır
Taat (ibadet, itaat) da takvâ ile, ihlâs kastedilir
Ma’siyet (isyan, itaatsizlik) de takvâ ile de, terk ve sakınma kastedilir
Denildi ki: Takvâ; kulun Allah Teâlâ’nın dışındaki şeylerden sakınmasıdır 2
Takvâ’nın tanımı hususunda çok farklı ifadelerle sayısız tanımlar yapılmıştır Kısaca hatırlatmak gerekirse, takvâ; şeriatın âdâbını korumaktır, seni Allah’tan uzaklaştıran her şeyden sakınmandır, nefsin hazlarını, isteklerini terk etmek ve yasaklardan kaçınmadır, nefsinde Allah’tan başka bir şey görmemendir, kendini hiçbir kimseden daha hayırlı görmemendir, Allah’tan başka şeyleri terk etmektir, Hak ehline göre kendisine uyulan kimse, hevâya uymaktan sakınmış kişidir Ve yine denildiğine göre, takvâ; HzPeygambere, kavlen ve fiilen uymaktır 3
Toparlayacak olursak, takvâ; sakınmak, korkmak, ihlâs, sevgi, saygı, huşû, haşyet gibi anlamlara gelen derin manalar içeren bir kavramdır
Takvâ; dikenli bir yolda yürürken ayağına diken batmaması için sakınarak ve dikkat ederek yol almaktır Yani Allah’ın yasaklarına düşmemeye özen göstermektir
Takvâ; Allah’ın hududunu çiğnemekten, İlâhi sınırları ihlâl edip harama girmekten sakınmak, Allah sevgisinden ve O’nun sevgisini kaybetme korkusundan ileri gelir Bu huşû ve haşyet hali, Allah’a olan saygıdan kaynaklanır
Dolayısıyla şunları diyebiliriz:
Takvâ; sakınmaktır…
Takvâ; korkmaktır…
Takvâ; sevmektir…
Takvâ; ihlâs’tır…
Takvâ; ihsan’dır…
Takvâ; Allah ve Rasûlüne itaattir…
Takvâ; nefsin isteklerinden geçmektir…
Takvâ; tevâzuu’dur…
Takvâ; Tevhid’dir…
Takvâ’nın bir manasının da Allah’tan korkmak olduğunu söyledik
Bu konuyu ayetler ışığında açıklayalım
Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz
(Âli İmrân: 102)
Allah’tan gereği gibi korkmanın anlamı; Allah’ın bütün emirlerine itaat edip hiçbir şekilde O’na karşı gelmemek, şükredip nankörlük etmemek, zikredip unutmamak demektir Yani Allah’tan nasıl korkmak ve sakınmak gerekiyorsa, nasıl itaat ve ibadet etmek gerekiyorsa bu konuda gaflet göstermemek, kusur işlememek demektir
Allah’ın şânına yaraşır şekilde O’na ibadet etmektir ki; insan, günahsız, hatasız, kusursuz olamayacağı için buna güç yetiremez Hiç isyan ve nankörlük etmemek, daima zikir ve şükür üzere bulunmak, kimse için mümkün değildir
Hatta buna masûm (günahsız) bir fıtrat üzerinde yaratılan Peygamberler bile güç yetiremez Peygamberler bile olsa, yaptıkları ibadet Allah’ın şânı yanında eksiksiz sayılmaz Allah’ın lütfettiği sayısız nimetler karşılığı tam şükretmek mümkün değildir
Bu ayet nâzil olunca sahabeler ayakları şişinceye kadar, alınlarının derisi yüzülünceye kadar ibadet etmeye, geceleri kâim, gündüzleri sâim bir hayat yaşamaya başladılar
Ashabı Kirâm’ın tek derdi, Kur’an’ı yaşamak olduğu için bu ayet inince çok sıkıntıya düştüler, hakkıyla Allah’a ibadet etme konusunda aciz kaldılar Bunun üzerine “O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun (Teğâbun: 16) emrinin indiği rivâyet olunmuştur
Said b Cübeyr, Katâde ve Süddî gibi bazı alimlere göre; Âli İmrân: 102 ayet, bu ayet ile nesh edilmiştir
Ali b Talha’nın İbn Abbâs’tan rivâyetine göre; “Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ayeti neshedilmemiştir
Bu ayetin anlamı; Allah yolunda gücünün yettiği kadar cihâd etmek ve Allah yolunda hiç kimsenin kınamasından korkmamak, hatta kendileri, babaları ve oğulları aleyhine de olsa Allah için adalet ve hakkâniyetten ayrılmamaktır
Allah’tan hakkıyla korkup sakınmak ve Müslüman olarak ölebilmek için, Âli İmrân:103’de bildirildiği gibi; Tevhid akidesi üzerinde toplanarak, Allah’ın ipine toptan yapışmak, tefrikadan uzak durmak gerekir
Ayette de belirtildiği gibi; önce ülfet ve sevgi ile kalplerin birleşmesi, ikinci olarak da fiillerin birliği gerekmektedir
Müslümanlar birbirlerini sevmedikçe, fiilî birliktelikten söz etmek mümkün değildir
Tefrika ve ayrılıktan geri durup, topluca Allah’ın vahyine yapışmadıkça da, Müslüman olarak ölme ihtimali zayıflar
“Ben kendi başıma dinimi, imanımı koruyabilirim demek çok tehlikelidir Kendi başına bir yol tutarak, tek başına kalmak isteyen kimsenin iman ve İslam üzere güzel bir sonla huzuru İlâhiye varması şüphelidir Bu kimsenin akibetinden korkulur Tek başına kalan bir kimse, zorlama ve baskı altında zayıf kalır ve her şeyini kaybedebilir Ama “Allah’ın eli cemaatle beraberdir (Tirmizî, Nesâî) Hadisinde de ifade edildiği gibi; Allah cemaate yardım edecektir
Nitekim Allah’ın Rasûlü Hzİsa bile, “Allah yolunda yardımcılarım kimdir? (Âli İmrân: 52) demişti
Bunun üzerine Havâriler: “Allah’ın yardımcıları biziz Allah’a iman ettik Sen de bizim şüphesiz Müslümanlar olduğumuza şâhid ol dediler
Dolayısıyla mü’minler, Tevhid akidesi üzerinde fiillerini birleştirmedikçe, Allah’tan hakkıyla korkup sakınamazlar
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah’tan gereği gibi korkmak ferdî bir mesele değildir İbadetlerde ferdiyetçilik değil, birlik ve beraberlik esastır
Kur’an’a göre; takvâ’nın üç mertebesi vardır:
İlk mertebe, şirkten sakınıp iman etmektir; bu takvâ, kişinin kendisi ile vicdanı arasındadır Bu kimseler ebedi cehennem azabı görmeyecekler
Bu açıdan bakıldığında, tüm iman edenlerin takvâ sahibi olduğunu söyleyebiliriz Bu konuda Kur’an şöyle der: “(Allah) onlara takvâ sözü üzerinde sebat vermişti (Fetih: 26) Yüce Allah sonsuz ilmiyle onların buna layık olduklarını bildiği için, onların Tevhid’e tutunmalarını sağladı
İkinci mertebe, büyük günahlardan sakınmak, küçük günah işlemede ısrar etmemek ve farzları edâ etmektir Bu takvâ, kişinin diğer insanlarla arasındaki hususlarla ilgilidir Bu takvâ seviyesindeki bir mü'min, şüpheli şeylerden sakınır (Bkz Buhâri, İman, 39)
Üçüncü mertebe, kişinin bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi, kendisini Allah’tan alıkoyan her şeyden uzak durması halidir Allah, mü’minlerden bu takvâ’ya sahip olmalarını istemektedir
Takvâ’nın bu üçüncü derecesi, ihsan olarak zikredilmiştir Bu mertebe, Allah ile kul arasındadır Mü’min, Allah’ı görüyormuşçasına ibadet eder Her adımında Allah’ın kendisini gördüğü bilincine ve şuuruna ulaşmış ve ibadetlerini bu huşû ile yapmaktadır Allah’ın yasaklarından da Allah korkusuyla sakınıp uzak durmaktadır
Takvâ kelimesinin anlam derinliğinde “korku unsurunun da olduğunu söylemiştik Ancak bu kelimeyi yalnızca “korku, korkmak diye anlayıp, başka dillere bu şekilde çevirmek yetersizdir
Yukarıda açıkladığımız gibi, başka anlamları da vardır
Korku’nun zıddı sevgi, sevginin gereği saygı, ihlâs (samimiyet), ihsan (Allah’ı görürcesine ibadet etmek), haşyet (Allah’ın azameti karşısında ürpermek), Allah ve Rasûlüne ittibâ etmek, Allah’ın yasaklarından sakınmak, O’nun azabından korkmak, şüpheli şeyleri terk etmek, kalpte Allah’ın sevgisi dışındaki her şeyden kurtulmak gibi anlamları vardır
Kur’an’da korkunun değişik boyutları zikredilmiştir Onlar; 'havf', 'hazer', 'haşyet', 'rehbet', 'vecel' gibi kelimelerdir Bunların her biri, bir korku olayını farklı boyutlarıyla ele almıştır Takvâ kelimesi de tek başına korku anlamında olmadığı gibi, korku unsurundan da uzak değildir
Bu nedenle yerine göre, takvâ kelimesi; havf ve haşyet anlamlarında da kullanılmıştır
Kur’an, Ehli Kitab’ı “takvâ kelimesine çağırır:
“De ki: ‘Ey Kitap Ehli! Bizimle sizin aranızda âdil olan bir kelimeye (Tevhid’e) geliniz’
(Âli İmrân: 64)
Âli İmrân: 64’deki, Ehli Kitap ile aramızdaki “ortak, eşit, adil kelime İmam Mücâhid’e göre; takvâ kelimesi olan Lâ İlâhe İllallah’tır
(Buhâri, Eymân, 19)
Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “(Allah) onlara takvâ sözü üzerinde sebat vermişti (Fetih: 26) Burada takvâ kelimesi ile kastedilen; Kelimei Tevhid'dir
Kelimei Tevhid’in, kendilerine Kitap verilenlerle aramızda ortak kelime olmasının anlamı, Allah’ın gönderdiği tüm Kitaplarında insanları Tevhid’e davet etmiş olmasındandır
Tüm İlâhi Kitaplar da, “Lâ İlâhe İllallah değişmeyen, tek, temel bir ilkedir Bu nedenle Kitaplılar, İslam’a davet edilirken, Kitaplarının aslındaki takvâ kelimesi olan Tevhid’e çağrılmışlardır
Rabbimiz, takvâ sahiplerini müjdelemektedir:
“Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa işte onlar kurtulan kimselerdir (Nûr: 52)
“Kim Allah’tan korkarsa ona bir çıkış yolu ihsan eder Ve ona ummadığı bir yerden rızık verir (Talâk: 2, 3)
“Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir (Haşr: 9)
İkinci Mesele:
Takvâ ve Allah korkusu konusu hakkında bu kısa cevabımızdan sonra; Allah’ın istediği gibi bir Müslüman olmak için ne yapılması ve nasıl bir program takip edilmesi gerektiği konusuna temas edelim:
Bu konuda da şu aşağıdaki aşamalarda çalışma yaparsak, Allah'ın istediği gibi imanı da öğreniriz, Kur'an'a uygun Müslüman da oluruz, Peygamberimizin Sünnetini de çok güzel öğreniriz
Ama iyi bir Müslüman olmak için bazı merhaleler var Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor ve çalışmadan, yatarak bir şey kazanılmıyor!
Tecrübelerime dayanarak, bu çalışma periyodunun merhalelerini kısaca yazayım:
1) Kur'an'ı Türkçe mealinden baştan sona okuyup, anlamadıklarımızı kendi anlayacağımız şekilde bir yere not etmek gerekir
Kur'an'ın bütününe göre; %25 oranında anlamadığımız meseleler çıkacak ilk okuyuşta Ama okumaya devam edeceğiz
2) Kur'an'ı ikinci kez mealinden okuyup bitirmeliyiz Yine % 25 oranında bilmediğimiz, kafamıza takılan meseleler çıkacak ve yine onları bir deftere yazalım
Bu okuyuşta, daha önce anlayamadığımızı düşündüğümüz pek çok mesele de anlaşılacak ve önceden kaydettiğimiz soruların çoğu cevabını bulacak
3) Kur'an'ı üçüncü defa okuyacağız ve bilmediklerimizi soru yada konu olarak kaydedeceğiz
Bu okuyuşta da önceden bilmiyorumdiye not ettiğimiz pek çok mesele cevabını bulacak
Ama yine bilmediklerimiz, anlamadıklarımız, kafamıza takılan meseleler var
Bunlar da % 25 oranında
Şimdi 3 kez Kur'an'ı mealinden okuyup 3 kez hatmettik Başlangıçta bir şey bilmiyorduk belki, ama şimdi pek çok şeyler biliyoruz
Her okuyuşta aşağı yukarı Kur'an'ın çeyreği kadar meseleyi anlarken, bir o kadar da anlamadığımızı düşündüğümüz konularla karşılaştık
Ama yılmadan, pes etmeden okuma programımıza devam ettikçe, o bilmediklerimizin çoğu bu üç merhalede çözüldü
Şimdi not defterimize bakıyoruz; her okuma merhalesinde anlamadığım meselelerdiye kaydettiklerimizin çoğu anlaşılmış ve üzerleri çizilmiştir
Hâlâ, geri kalan anlayamadığımız meseleler bulunuyor; onlar da ortalama %25
Bu meseleler müteşâbih konulardır; yani ya alimlerin bildiği ilmi konular yada araştırma ve bilgi desteğiyle anlaşılacak konular yada gaybi meselelerdir ki, bunlara iman eder, geçeriz, üzerinde durmayız
Kur’an, muhkem ve müteşâbih ayetlerden oluşur Bir kısmı yani azı müteşâbih iken; ekserisi muhkemdir Onlar da “Ümmü’l Kitap yani “Kitabın anası, esası olarak nitelenmiştir (Âli İmrân: 7)
Kur’an, herkes tarafından anlaşılsın diye, çoğunluğu muhkem yani okunduğunda anlaşılan ayetlerden meydana gelmiştir
“Muhakkak Biz onu (Kur’an’ı) anlayıp düşünesiniz diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik (Yûsuf: 2)
Ayette de görüldüğü gibi, Kur’an’ın gönderiliş amacı okuyup, anlamak, tefekkür edip Kur’an’ın iman davetine icâbet etmek ve böylece içindeki haramlarından sakınmak, farzlarını yerine getirmektir Bunun olması da Kur’an’ı okumakla mümkündür!
Bu çalışmada kaliteli bir Kur'an meali seçmeye dikkat etmek lazım
4) Bu çalışma programımızda; Kur'an'ı her okuyuştan sonra bir cilt Hadis Kitabı okuyup bitiriyoruz
Bu Hadis okuma programımızda ise, anlamadıklarımızı değil, anladığımız konuları kısa notlarla özetliyoruz
Tüm dünyada meşhur olan Riyâzü's Sâlihin tercih edilebilir mesela
Ama Hadis Kitaplarından hangisi seçilirse olur
Bu ilk üç merhalenin kaliteli bir Kur'an mealinin üç kez ve Hadis Kitaplarından düzenli olarak üç cild okuma şeklinin iç içe olduğuna dikkat edelim Yani Ayet ve Hadisleri birlikte okuyoruz Aynen Sahabelerin, Peygamberimizden dini öğrenme şekilleri gibi Peygamberimize vahiy geldikçe o, ashabına Ayetleri tebliğ ediyor ve insanların anlamadıklarını da Hadisleriyle açıklıyordu Yani ashab, Kur’an ve Hadisleri iç içe öğreniyordu; böylece bu iki vahiy türü birbirini tamamlamaktaydı
Bu şekilde Kur'an okumamız esnasında, sözleri Kur'an'ın birinci derecede tefsiri olan Peygamberimizin Hadisleri ışığında Kur'an daha net anlaşılacaktır
5) Bu merhalede ise alimlerin yazdığı Tevhid'i açıklayan ve İslam akidesini öğreten kitapların okunması gerekir
Ama bu konuda farklı grupları temsil eden, alim olmayan kimselerin grupçuluk hedefleriyle yazdıkları fikir kitaplarını okumamak gerekir Fikre dayanan kitaplar, zann mahsulüdür ve kişiye saf İslam’ı ve Tevhid’i veremez
Fikir kitapları yada birbirine etki, tepki, aksiyon, reaksiyon, tez ve antitez olsun diye yazılan çalışmalar ve araştırmalar daha sonra incelenebilir Yani İslam'ı delilleriyle öğrendikten sonra Bu incelemenin amacı da onların yanlışlarını reddetmek ve İslam gerçeğini ortaya koymak içindir
6) Bu aşamada, seviyemize uygun olan bir Siyer Kitabını okumalıyız Böylece Peygamberimizin Sünnetini, yaşantısını, mücadelesini öğrenmiş olacağız
7) Bu derslerden sonra; Kur'an'ın hidâyet, irşâd ve rehberlik fonksiyonlarını ön plana çıkartan, ilmi, mezhebi konulara girmeyen, teferruatlı olmayan özlü bir tefsir okumak gerekir
Böylece Ayetleri alimlerin açıklamaları ışığında da tanımış olacağız
İlk üç merhalede Kur'an Ve Hadislerle tanıştık, dördüncü merhalede tüm Peygamberlerin gönderiliş nedeni olan Tevhid Akidesini Ayet ve Hadislerle delillendirilmiş olarak öğrendik, beşinci aşama da hayatımızın her anında uygulamak amacıyla, Peygamberimizin Siyerini, hayatını okuduk altıncı merhale de tefsirle de tanıştık
Ayrıca bu çalışmalardan sonra müstakil, kendimize uygun pek çok çalışmalar yapabiliriz
Bunlar, herkesin yapması gereken genel çalışmaların yanında, bizim seviyemize ve ihtiyacımıza uygun özel çalışmalar da olabilecektir
Bu sözü örnek vererek açayım; genel çalışma olarak Kur'an'daki Allah'ın isim ve sıfatlarını ezberleyip, öğrenip, notlar tutmak ve iman etmek, Hadislerdeki Allah'ın 99 isminin manalarıyla ezberlenilerek iman edilmesi
Kırk Hadis ezberlemek, Kur'an'ı Tecvid ile okuyamıyorsak bu konuda ders ve destek almak
Özel çalışma olarak; Kur'an'dan ve Hadislerden öğrendiğimiz farz ve haramlara dair bir Ayet ve bir Hadis ezberlemek gibi
Ayet ve Hadis ezberleme işini herkes kapasitesine göre artırabilir
İmkânı olan hafız bile olabilir Ama bizim asıl amacımız Kur'an'ı ve Din'i anlamak olduğu için hayatımızın bir döneminde Kur'an'ı anlayacak kadar Arapça öğrenmeye çaba sarf etmek; yapacağımız en hayırlı ibadetlerimizden biri olacaktır
Kur’an’ı anlamadan ezberlemek yerine, Kur’an’dan bir sûreyi öğrenip hayatımıza aktarmak daha hayırlıdır Çünkü Kur’an anlaşılsın diye gelmiştir
İleri seviyedeki programları çoğaltmak mümkündür
Zaten bundan sonraki çalışmalar kişinin yetenek, zeka, çalışma, istek, sebat ve azmine göre şekillenir
Bu merhaleye gelmeden önce söylenecek şeyler; uçağın icad edilmediği zamanlarda uçaktan bahsetmeye benzer
İnşâallah, ciddi, samimi, programlı ve sabırlı bir şekilde çalışırsak; bundan sonra biz de Allah'ın izniyle ilim, iman, amel, ahlak, ihlas ve takvâ açısından, Allah’ın övdüğü ve cennet ile müjdelediği kullarından oluruz
Rabbim hepimizin yardımcısı olsun
(Yusuf Semmak)
Forumlarda Yayınlayabilirsiniz
Her Hakkı, Allah Yoluna Mevkûftur
1 Sizden gelen sorunun orijinal şekline müdahale edilmemiştir
2 Kitâbu’t Ta’rifât, Seyyid Şerif Cürcânî, Beyrût, Sh: 90
3 Age
İYİ BİR MÜSLÜMAN OLMAK İÇİN NASIL BİR PROGRAM İZLEMELİYİM?
SORU:
Esselamu Aleyküm,
Ben gerçek bir Müslüman olmak istiyorum, Allah’tan korkan bir Müslüman, cehennemden değil
Allah’ı isteyen bir Müslüman, cenneti değil
Ama ben Allah korkusunun nasıl olacağını bilemiyorum?
Tabi ki de bir canavardan veya bir hırsızdan korkar gibi bir korku değil
Ama ben yapamıyorum “neden korkuyorsun deseler, ne derim bilmem
Allah emrettiği için, derim Ama sadece lafta olur, ben esasta da Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkmakistiyorum?? 1
CEVAP:
Ve Aleyküm Selam,
Çok güzel bir soru
Bu nedenle teşekkür ediyorum
Allah'ın istediği şekilde iman etmeyi istemek başlı başına bir samimiyettir zaten Allah böyle düşünen kuluna yardım eder inşâallah
Sorumuz başlıca iki temel konuyu içermektedir Birisi, takvâ ve Allah korkusu; diğeri ise, iyi bir Müslüman olmak için yapılması gerekenler…
Diğer bir ifadeyle İslam’ı doğru şekilde anlamak için yapılması gereken çalışma ve program nasıl olmalıdır?
Bu iki temel mesele hakkında ana hatlarıyla cevap vereceğiz
Bir Düzeltme:
Bu iki temel mevzuumuza geçmeden önce soru içerinde var olan iki yanlış anlayışı düzeltmek istiyoruz
Bu yanlış anlayış, pek çok kimse de bulunmaktadır
Bunlar; cehennemden değil, Allah’tan korkmak gerektiği anlayışı ile Allah’ı ve Allah’ın rızasını isteyip, cenneti istememek anlayışı…
Yani cennet için değil, Allah’ın rızası için çalışma düşüncesi…
Bu düşünce yapısı her ne kadar samimi bir yaklaşım gibi görünüyorsa da, Kur’an’ın hükümlerine aykırıdır!
Zira Allah’tan korkmak, cehennemden de sakınmayı gerektirir
Allah’ın rızasını isteyen ve arayan kimse, cenneti kazanır veya cenneti kazanmak isteyen Allah’ın rızasını elde etmeye çalışır Allah’ın rızasını kazanan da sonuçta cenneti kazanmış olur
Bu istek ve sakınmalar da bir çelişki yoktur!
Rabbimiz Kur’an’da, cehennemden sakınmamızı emrederken; cenneti övmüş, onu kazanmaya teşvik etmiştir Cehennemden kurtulmanın da şirk koşmaksızın iman etmek ve salih amel işlemek olduğunu bildirmiştir
Razı olduğu kullarını cennetine koyacağını belirterek, mü’min kullarını cennete davet etmiştir
Allah, Cehennemden Sakındırıyor:
“O halde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının (Bakara: 24)
Allah, Cenneti Kazanmaya Davet Ediyor:
“Rabbinizden bir mağfirete ve takvâ sahipleri için hazırlanmış, genişliği göklerle yer kadar olan cennete koşuşun
(Âli İmrân: 133)
Bu iki konuda çok sayıda ayetler vardır…
Bu meselede sonuç olarak şunu söyleriz:
Müslüman cehennemden korkmalıdır ve sakınmalıdır
Müslüman cenneti istemeli ve onu kazanmak için çalışmalıdır
Müttaki mü’min bilir ki; bu iki isteği taşıması Allah’tan korkmasına ve Allah’ı sevip, her konuda O’nu dikkate almasına münâfi değildir
Müslüman, Allah’tan saygı ve sevgiyle karışık korktuğu için; cehennemden sakınır
Allah’ı çok sevdiği, rızasını istediği, O’nu görmeye iştiyak duyduğu için cenneti kazanmak için çalışır ve cenneti de ister Çünkü Allah, ancak cennette görülecektir…
Birinci Mesele:
Asıl konularımıza geçiyoruz
Başlangıçta da söylediğimiz gibi, birisi Allah’tan korkmak yani takvâ; diğeri ise Allah’ın istediği gibi Müslüman olmak için izlenecek yol ve programın nasıl olduğu konusu
Önce takvâ nedir, onu öğrenelim
TAKVÂ:
Kur’an gelmeden önce, Araplar kendi dillerinde takvâ kelimesini insan ve hayvan gibi canlıların kendilerini dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruması, anlamında kullanmaktaydılar
Biz bu kelimeyi kök ve anlam olarak inceleyelim
“Takvâ kelimesinin aslı, ‘vekâ’ fiilidir Bu fiilin masdarı ‘vikâye’ kelimesidir Lügatta bir şeyi korumak, muhafaza etmek, bir şeyi başka şeyle, bir tehlikeye karşı koruma altına almak demektir ‘Vekâ’ kökünden iftiâl babının masdarı olan ‘ittikâ’ kelimesi de, vikâye’ye girmek, sakınmak ve kendini tehlikelere karşı koruma altına almak demektir Kur’an’da da çokça karşılaştığımız ‘müttaki’ kelimesi de, ‘ittekâ’ fiilinin ismi failidir yani ittikâ eden, takvâ sahibi anlamlarına gelir
“Takvâ lügatta ittikâ yani sakınma ve korunma anlamındadır
Hakikat ehline göre, takvâ; Allah’a itaatla, O’nun azabından sakınmaktır
Nefsi, yapmak veya terk etmekle azaba müstahak olacağı şeylerden korumaktır
Taat (ibadet, itaat) da takvâ ile, ihlâs kastedilir
Ma’siyet (isyan, itaatsizlik) de takvâ ile de, terk ve sakınma kastedilir
Denildi ki: Takvâ; kulun Allah Teâlâ’nın dışındaki şeylerden sakınmasıdır 2
Takvâ’nın tanımı hususunda çok farklı ifadelerle sayısız tanımlar yapılmıştır Kısaca hatırlatmak gerekirse, takvâ; şeriatın âdâbını korumaktır, seni Allah’tan uzaklaştıran her şeyden sakınmandır, nefsin hazlarını, isteklerini terk etmek ve yasaklardan kaçınmadır, nefsinde Allah’tan başka bir şey görmemendir, kendini hiçbir kimseden daha hayırlı görmemendir, Allah’tan başka şeyleri terk etmektir, Hak ehline göre kendisine uyulan kimse, hevâya uymaktan sakınmış kişidir Ve yine denildiğine göre, takvâ; HzPeygambere, kavlen ve fiilen uymaktır 3
Toparlayacak olursak, takvâ; sakınmak, korkmak, ihlâs, sevgi, saygı, huşû, haşyet gibi anlamlara gelen derin manalar içeren bir kavramdır
Takvâ; dikenli bir yolda yürürken ayağına diken batmaması için sakınarak ve dikkat ederek yol almaktır Yani Allah’ın yasaklarına düşmemeye özen göstermektir
Takvâ; Allah’ın hududunu çiğnemekten, İlâhi sınırları ihlâl edip harama girmekten sakınmak, Allah sevgisinden ve O’nun sevgisini kaybetme korkusundan ileri gelir Bu huşû ve haşyet hali, Allah’a olan saygıdan kaynaklanır
Dolayısıyla şunları diyebiliriz:
Takvâ; sakınmaktır…
Takvâ; korkmaktır…
Takvâ; sevmektir…
Takvâ; ihlâs’tır…
Takvâ; ihsan’dır…
Takvâ; Allah ve Rasûlüne itaattir…
Takvâ; nefsin isteklerinden geçmektir…
Takvâ; tevâzuu’dur…
Takvâ; Tevhid’dir…
Takvâ’nın bir manasının da Allah’tan korkmak olduğunu söyledik
Bu konuyu ayetler ışığında açıklayalım
Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz
(Âli İmrân: 102)
Allah’tan gereği gibi korkmanın anlamı; Allah’ın bütün emirlerine itaat edip hiçbir şekilde O’na karşı gelmemek, şükredip nankörlük etmemek, zikredip unutmamak demektir Yani Allah’tan nasıl korkmak ve sakınmak gerekiyorsa, nasıl itaat ve ibadet etmek gerekiyorsa bu konuda gaflet göstermemek, kusur işlememek demektir
Allah’ın şânına yaraşır şekilde O’na ibadet etmektir ki; insan, günahsız, hatasız, kusursuz olamayacağı için buna güç yetiremez Hiç isyan ve nankörlük etmemek, daima zikir ve şükür üzere bulunmak, kimse için mümkün değildir
Hatta buna masûm (günahsız) bir fıtrat üzerinde yaratılan Peygamberler bile güç yetiremez Peygamberler bile olsa, yaptıkları ibadet Allah’ın şânı yanında eksiksiz sayılmaz Allah’ın lütfettiği sayısız nimetler karşılığı tam şükretmek mümkün değildir
Bu ayet nâzil olunca sahabeler ayakları şişinceye kadar, alınlarının derisi yüzülünceye kadar ibadet etmeye, geceleri kâim, gündüzleri sâim bir hayat yaşamaya başladılar
Ashabı Kirâm’ın tek derdi, Kur’an’ı yaşamak olduğu için bu ayet inince çok sıkıntıya düştüler, hakkıyla Allah’a ibadet etme konusunda aciz kaldılar Bunun üzerine “O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun (Teğâbun: 16) emrinin indiği rivâyet olunmuştur
Said b Cübeyr, Katâde ve Süddî gibi bazı alimlere göre; Âli İmrân: 102 ayet, bu ayet ile nesh edilmiştir
Ali b Talha’nın İbn Abbâs’tan rivâyetine göre; “Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ayeti neshedilmemiştir
Bu ayetin anlamı; Allah yolunda gücünün yettiği kadar cihâd etmek ve Allah yolunda hiç kimsenin kınamasından korkmamak, hatta kendileri, babaları ve oğulları aleyhine de olsa Allah için adalet ve hakkâniyetten ayrılmamaktır
Allah’tan hakkıyla korkup sakınmak ve Müslüman olarak ölebilmek için, Âli İmrân:103’de bildirildiği gibi; Tevhid akidesi üzerinde toplanarak, Allah’ın ipine toptan yapışmak, tefrikadan uzak durmak gerekir
Ayette de belirtildiği gibi; önce ülfet ve sevgi ile kalplerin birleşmesi, ikinci olarak da fiillerin birliği gerekmektedir
Müslümanlar birbirlerini sevmedikçe, fiilî birliktelikten söz etmek mümkün değildir
Tefrika ve ayrılıktan geri durup, topluca Allah’ın vahyine yapışmadıkça da, Müslüman olarak ölme ihtimali zayıflar
“Ben kendi başıma dinimi, imanımı koruyabilirim demek çok tehlikelidir Kendi başına bir yol tutarak, tek başına kalmak isteyen kimsenin iman ve İslam üzere güzel bir sonla huzuru İlâhiye varması şüphelidir Bu kimsenin akibetinden korkulur Tek başına kalan bir kimse, zorlama ve baskı altında zayıf kalır ve her şeyini kaybedebilir Ama “Allah’ın eli cemaatle beraberdir (Tirmizî, Nesâî) Hadisinde de ifade edildiği gibi; Allah cemaate yardım edecektir
Nitekim Allah’ın Rasûlü Hzİsa bile, “Allah yolunda yardımcılarım kimdir? (Âli İmrân: 52) demişti
Bunun üzerine Havâriler: “Allah’ın yardımcıları biziz Allah’a iman ettik Sen de bizim şüphesiz Müslümanlar olduğumuza şâhid ol dediler
Dolayısıyla mü’minler, Tevhid akidesi üzerinde fiillerini birleştirmedikçe, Allah’tan hakkıyla korkup sakınamazlar
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah’tan gereği gibi korkmak ferdî bir mesele değildir İbadetlerde ferdiyetçilik değil, birlik ve beraberlik esastır
Kur’an’a göre; takvâ’nın üç mertebesi vardır:
İlk mertebe, şirkten sakınıp iman etmektir; bu takvâ, kişinin kendisi ile vicdanı arasındadır Bu kimseler ebedi cehennem azabı görmeyecekler
Bu açıdan bakıldığında, tüm iman edenlerin takvâ sahibi olduğunu söyleyebiliriz Bu konuda Kur’an şöyle der: “(Allah) onlara takvâ sözü üzerinde sebat vermişti (Fetih: 26) Yüce Allah sonsuz ilmiyle onların buna layık olduklarını bildiği için, onların Tevhid’e tutunmalarını sağladı
İkinci mertebe, büyük günahlardan sakınmak, küçük günah işlemede ısrar etmemek ve farzları edâ etmektir Bu takvâ, kişinin diğer insanlarla arasındaki hususlarla ilgilidir Bu takvâ seviyesindeki bir mü'min, şüpheli şeylerden sakınır (Bkz Buhâri, İman, 39)
Üçüncü mertebe, kişinin bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi, kendisini Allah’tan alıkoyan her şeyden uzak durması halidir Allah, mü’minlerden bu takvâ’ya sahip olmalarını istemektedir
Takvâ’nın bu üçüncü derecesi, ihsan olarak zikredilmiştir Bu mertebe, Allah ile kul arasındadır Mü’min, Allah’ı görüyormuşçasına ibadet eder Her adımında Allah’ın kendisini gördüğü bilincine ve şuuruna ulaşmış ve ibadetlerini bu huşû ile yapmaktadır Allah’ın yasaklarından da Allah korkusuyla sakınıp uzak durmaktadır
Takvâ kelimesinin anlam derinliğinde “korku unsurunun da olduğunu söylemiştik Ancak bu kelimeyi yalnızca “korku, korkmak diye anlayıp, başka dillere bu şekilde çevirmek yetersizdir
Yukarıda açıkladığımız gibi, başka anlamları da vardır
Korku’nun zıddı sevgi, sevginin gereği saygı, ihlâs (samimiyet), ihsan (Allah’ı görürcesine ibadet etmek), haşyet (Allah’ın azameti karşısında ürpermek), Allah ve Rasûlüne ittibâ etmek, Allah’ın yasaklarından sakınmak, O’nun azabından korkmak, şüpheli şeyleri terk etmek, kalpte Allah’ın sevgisi dışındaki her şeyden kurtulmak gibi anlamları vardır
Kur’an’da korkunun değişik boyutları zikredilmiştir Onlar; 'havf', 'hazer', 'haşyet', 'rehbet', 'vecel' gibi kelimelerdir Bunların her biri, bir korku olayını farklı boyutlarıyla ele almıştır Takvâ kelimesi de tek başına korku anlamında olmadığı gibi, korku unsurundan da uzak değildir
Bu nedenle yerine göre, takvâ kelimesi; havf ve haşyet anlamlarında da kullanılmıştır
Kur’an, Ehli Kitab’ı “takvâ kelimesine çağırır:
“De ki: ‘Ey Kitap Ehli! Bizimle sizin aranızda âdil olan bir kelimeye (Tevhid’e) geliniz’
(Âli İmrân: 64)
Âli İmrân: 64’deki, Ehli Kitap ile aramızdaki “ortak, eşit, adil kelime İmam Mücâhid’e göre; takvâ kelimesi olan Lâ İlâhe İllallah’tır
(Buhâri, Eymân, 19)
Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “(Allah) onlara takvâ sözü üzerinde sebat vermişti (Fetih: 26) Burada takvâ kelimesi ile kastedilen; Kelimei Tevhid'dir
Kelimei Tevhid’in, kendilerine Kitap verilenlerle aramızda ortak kelime olmasının anlamı, Allah’ın gönderdiği tüm Kitaplarında insanları Tevhid’e davet etmiş olmasındandır
Tüm İlâhi Kitaplar da, “Lâ İlâhe İllallah değişmeyen, tek, temel bir ilkedir Bu nedenle Kitaplılar, İslam’a davet edilirken, Kitaplarının aslındaki takvâ kelimesi olan Tevhid’e çağrılmışlardır
Rabbimiz, takvâ sahiplerini müjdelemektedir:
“Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa işte onlar kurtulan kimselerdir (Nûr: 52)
“Kim Allah’tan korkarsa ona bir çıkış yolu ihsan eder Ve ona ummadığı bir yerden rızık verir (Talâk: 2, 3)
“Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir (Haşr: 9)
İkinci Mesele:
Takvâ ve Allah korkusu konusu hakkında bu kısa cevabımızdan sonra; Allah’ın istediği gibi bir Müslüman olmak için ne yapılması ve nasıl bir program takip edilmesi gerektiği konusuna temas edelim:
Bu konuda da şu aşağıdaki aşamalarda çalışma yaparsak, Allah'ın istediği gibi imanı da öğreniriz, Kur'an'a uygun Müslüman da oluruz, Peygamberimizin Sünnetini de çok güzel öğreniriz
Ama iyi bir Müslüman olmak için bazı merhaleler var Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor ve çalışmadan, yatarak bir şey kazanılmıyor!
Tecrübelerime dayanarak, bu çalışma periyodunun merhalelerini kısaca yazayım:
1) Kur'an'ı Türkçe mealinden baştan sona okuyup, anlamadıklarımızı kendi anlayacağımız şekilde bir yere not etmek gerekir
Kur'an'ın bütününe göre; %25 oranında anlamadığımız meseleler çıkacak ilk okuyuşta Ama okumaya devam edeceğiz
2) Kur'an'ı ikinci kez mealinden okuyup bitirmeliyiz Yine % 25 oranında bilmediğimiz, kafamıza takılan meseleler çıkacak ve yine onları bir deftere yazalım
Bu okuyuşta, daha önce anlayamadığımızı düşündüğümüz pek çok mesele de anlaşılacak ve önceden kaydettiğimiz soruların çoğu cevabını bulacak
3) Kur'an'ı üçüncü defa okuyacağız ve bilmediklerimizi soru yada konu olarak kaydedeceğiz
Bu okuyuşta da önceden bilmiyorumdiye not ettiğimiz pek çok mesele cevabını bulacak
Ama yine bilmediklerimiz, anlamadıklarımız, kafamıza takılan meseleler var
Bunlar da % 25 oranında
Şimdi 3 kez Kur'an'ı mealinden okuyup 3 kez hatmettik Başlangıçta bir şey bilmiyorduk belki, ama şimdi pek çok şeyler biliyoruz
Her okuyuşta aşağı yukarı Kur'an'ın çeyreği kadar meseleyi anlarken, bir o kadar da anlamadığımızı düşündüğümüz konularla karşılaştık
Ama yılmadan, pes etmeden okuma programımıza devam ettikçe, o bilmediklerimizin çoğu bu üç merhalede çözüldü
Şimdi not defterimize bakıyoruz; her okuma merhalesinde anlamadığım meselelerdiye kaydettiklerimizin çoğu anlaşılmış ve üzerleri çizilmiştir
Hâlâ, geri kalan anlayamadığımız meseleler bulunuyor; onlar da ortalama %25
Bu meseleler müteşâbih konulardır; yani ya alimlerin bildiği ilmi konular yada araştırma ve bilgi desteğiyle anlaşılacak konular yada gaybi meselelerdir ki, bunlara iman eder, geçeriz, üzerinde durmayız
Kur’an, muhkem ve müteşâbih ayetlerden oluşur Bir kısmı yani azı müteşâbih iken; ekserisi muhkemdir Onlar da “Ümmü’l Kitap yani “Kitabın anası, esası olarak nitelenmiştir (Âli İmrân: 7)
Kur’an, herkes tarafından anlaşılsın diye, çoğunluğu muhkem yani okunduğunda anlaşılan ayetlerden meydana gelmiştir
“Muhakkak Biz onu (Kur’an’ı) anlayıp düşünesiniz diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik (Yûsuf: 2)
Ayette de görüldüğü gibi, Kur’an’ın gönderiliş amacı okuyup, anlamak, tefekkür edip Kur’an’ın iman davetine icâbet etmek ve böylece içindeki haramlarından sakınmak, farzlarını yerine getirmektir Bunun olması da Kur’an’ı okumakla mümkündür!
Bu çalışmada kaliteli bir Kur'an meali seçmeye dikkat etmek lazım
4) Bu çalışma programımızda; Kur'an'ı her okuyuştan sonra bir cilt Hadis Kitabı okuyup bitiriyoruz
Bu Hadis okuma programımızda ise, anlamadıklarımızı değil, anladığımız konuları kısa notlarla özetliyoruz
Tüm dünyada meşhur olan Riyâzü's Sâlihin tercih edilebilir mesela
Ama Hadis Kitaplarından hangisi seçilirse olur
Bu ilk üç merhalenin kaliteli bir Kur'an mealinin üç kez ve Hadis Kitaplarından düzenli olarak üç cild okuma şeklinin iç içe olduğuna dikkat edelim Yani Ayet ve Hadisleri birlikte okuyoruz Aynen Sahabelerin, Peygamberimizden dini öğrenme şekilleri gibi Peygamberimize vahiy geldikçe o, ashabına Ayetleri tebliğ ediyor ve insanların anlamadıklarını da Hadisleriyle açıklıyordu Yani ashab, Kur’an ve Hadisleri iç içe öğreniyordu; böylece bu iki vahiy türü birbirini tamamlamaktaydı
Bu şekilde Kur'an okumamız esnasında, sözleri Kur'an'ın birinci derecede tefsiri olan Peygamberimizin Hadisleri ışığında Kur'an daha net anlaşılacaktır
5) Bu merhalede ise alimlerin yazdığı Tevhid'i açıklayan ve İslam akidesini öğreten kitapların okunması gerekir
Ama bu konuda farklı grupları temsil eden, alim olmayan kimselerin grupçuluk hedefleriyle yazdıkları fikir kitaplarını okumamak gerekir Fikre dayanan kitaplar, zann mahsulüdür ve kişiye saf İslam’ı ve Tevhid’i veremez
Fikir kitapları yada birbirine etki, tepki, aksiyon, reaksiyon, tez ve antitez olsun diye yazılan çalışmalar ve araştırmalar daha sonra incelenebilir Yani İslam'ı delilleriyle öğrendikten sonra Bu incelemenin amacı da onların yanlışlarını reddetmek ve İslam gerçeğini ortaya koymak içindir
6) Bu aşamada, seviyemize uygun olan bir Siyer Kitabını okumalıyız Böylece Peygamberimizin Sünnetini, yaşantısını, mücadelesini öğrenmiş olacağız
7) Bu derslerden sonra; Kur'an'ın hidâyet, irşâd ve rehberlik fonksiyonlarını ön plana çıkartan, ilmi, mezhebi konulara girmeyen, teferruatlı olmayan özlü bir tefsir okumak gerekir
Böylece Ayetleri alimlerin açıklamaları ışığında da tanımış olacağız
İlk üç merhalede Kur'an Ve Hadislerle tanıştık, dördüncü merhalede tüm Peygamberlerin gönderiliş nedeni olan Tevhid Akidesini Ayet ve Hadislerle delillendirilmiş olarak öğrendik, beşinci aşama da hayatımızın her anında uygulamak amacıyla, Peygamberimizin Siyerini, hayatını okuduk altıncı merhale de tefsirle de tanıştık
Ayrıca bu çalışmalardan sonra müstakil, kendimize uygun pek çok çalışmalar yapabiliriz
Bunlar, herkesin yapması gereken genel çalışmaların yanında, bizim seviyemize ve ihtiyacımıza uygun özel çalışmalar da olabilecektir
Bu sözü örnek vererek açayım; genel çalışma olarak Kur'an'daki Allah'ın isim ve sıfatlarını ezberleyip, öğrenip, notlar tutmak ve iman etmek, Hadislerdeki Allah'ın 99 isminin manalarıyla ezberlenilerek iman edilmesi
Kırk Hadis ezberlemek, Kur'an'ı Tecvid ile okuyamıyorsak bu konuda ders ve destek almak
Özel çalışma olarak; Kur'an'dan ve Hadislerden öğrendiğimiz farz ve haramlara dair bir Ayet ve bir Hadis ezberlemek gibi
Ayet ve Hadis ezberleme işini herkes kapasitesine göre artırabilir
İmkânı olan hafız bile olabilir Ama bizim asıl amacımız Kur'an'ı ve Din'i anlamak olduğu için hayatımızın bir döneminde Kur'an'ı anlayacak kadar Arapça öğrenmeye çaba sarf etmek; yapacağımız en hayırlı ibadetlerimizden biri olacaktır
Kur’an’ı anlamadan ezberlemek yerine, Kur’an’dan bir sûreyi öğrenip hayatımıza aktarmak daha hayırlıdır Çünkü Kur’an anlaşılsın diye gelmiştir
İleri seviyedeki programları çoğaltmak mümkündür
Zaten bundan sonraki çalışmalar kişinin yetenek, zeka, çalışma, istek, sebat ve azmine göre şekillenir
Bu merhaleye gelmeden önce söylenecek şeyler; uçağın icad edilmediği zamanlarda uçaktan bahsetmeye benzer
İnşâallah, ciddi, samimi, programlı ve sabırlı bir şekilde çalışırsak; bundan sonra biz de Allah'ın izniyle ilim, iman, amel, ahlak, ihlas ve takvâ açısından, Allah’ın övdüğü ve cennet ile müjdelediği kullarından oluruz
Rabbim hepimizin yardımcısı olsun
(Yusuf Semmak)
Forumlarda Yayınlayabilirsiniz
Her Hakkı, Allah Yoluna Mevkûftur
1 Sizden gelen sorunun orijinal şekline müdahale edilmemiştir
2 Kitâbu’t Ta’rifât, Seyyid Şerif Cürcânî, Beyrût, Sh: 90
3 Age