iltasyazilim
FD Üye
20 yüzyıl siyonizm için bir altın çağ olmuştur Böyle bir çağı yaşamasının en önemli sebebi ise bu araştırmamızda üzerinde durduğumuz uluslararası gizli örgütler vasıtasıyla kurmuş oldukları saltanattır Bu saltanatı kurmalarına imkan sağlayan en önemli etken ise para kaynaklarına hakim olmalarıdır Özellikle Ortaçağ Avrupa'sında finansman ve faizle, borç verme yoluyla siyasi platformda da önemli işler çevirmeyi başarabilmişlerdir Rockefeller ve Rothschild ailelerinin yürüttüğü faaliyetler bundan dolayı önem arz etmektedir Fakat uluslararası siyonizmin siyasi mekanizmada sultasını kurması için şartları hazırlayanlar sadece bunlar değil Bunlar sadece isimleri birçok yerde öne çıkan iki önemli aile Bunların dışında daha pek çok yahudi aile para kaynaklarına hükmetmek suretiyle siyasi mekanizmayı etkileme imkanı elde edebilmiştir
Fakat dünyada hiç kimsenin sultası ebedi ve kalıcı değildir Yüce Allah, Kur'anı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: Bu günleri böyle aranızda döndürürüz(Ali İmran, 3140) Yirmi birinci yüzyılın başlangıcından itibaren siyonizmin sultası da bir çöküş dönemine girmiştir İlk bakışta siyaset meydanında hala ABD vasıtasıyla uluslararası siyonizmin ve onun kontrol ettiği global organların hüküm sürdüğü görülmektedir Ancak bu örgütlerin artık eski etkinliklerine sahip olmadıkları anlaşılıyor Örneğin Bilderberg'in önemli kabul ettiği üyeler bazen ülkelerinde ciddi soruşturmalara tabi tutulabiliyorlar Bu grubun toplantılarına katılmalarından dolayı siyaset meydanlarında parlayacakları sanılan kişilerin hiç de parlayamadıkları, gölgede kaldıkları müşahede ediliyor Ayrıca özellikle entelektüel kesim bu örgütleri bugün düne nispetle biraz daha yakın takibe almış durumdadır Üstün ahlaki değerlere inanan kesim ise siyonizmin tarih boyunca insanlık için bir tehdit ve tehlike olduğunu görmüştür Dolayısıyla söz konusu örgütlerle siyonizm bağlantısı kendilerini rahatsız etmektedir Bu rahatsızlık zaman içinde daha da artacaktır Daha bugünden sadece İslami camiadan değil Batı'daki entelektüel kesimden de birçoklarının söz konusu örgütlerin faaliyetlerinden rahatsız olduklarını belli ettiklerine şahit oluyoruz Bu rahatsızlık söz konusu örgütlerle irtibatlı kişilerin siyaset meydanlarında biraz daha çekingen hareket etmelerine sebep olacaktır Ayrıca bu konuda kitlelerin biraz daha bilinçlendirilmesi durumunda, kitleler siyasi tercihlerinde söz konusu örgütlerle irtibatı bir eksi puan olarak kabul edeceklerdir
Bu arada söz konusu örgütlere yön verenlerin para kaynakları ve iktisadi kuruluşlar üzerindeki saltanatları da gittikçe zayıflamaktadır Bu zayıflama tabii ki onların siyasi mekanizmayı yönlendirmelerini de zorlaştırmaktadır Bu açıdan, zikredilen örgütlere yön verenlerin ekonomik saltanatlarını sarsabilmek için mutlaka alternatif iktisadi faaliyetlere ağırlık verilmesi gerekir Toplumların hür ve bağımsız bir geleceğe doğru ilerlemelerini isteyenlerin de siyonizmin ekonomik kaynaklarını boykot ve alternatiflerine destek kampanyalarına katılmanın basite alınmaması, önemsenmesi gereken bir tavır olacağını bilmeleri gerekir
Burada vurgulanması gereken önemli bir husus da, Gizli Dünya Devleti'ni yönlendiren mekanizmaların çoğunun bugün ABD merkezli çalışmalarının dikkat çekmesidir Bu durum karşısında ABD ile rekabet halindeki ülkeler veya bloklar o mekanizmalara mesafeli durmayı ve yaklaşınca da şüpheli yaklaşmayı tercih ediyorlar Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ABD'nin tek merkezli bir dünya otoritesi oluşturma çabası içine girmesi ve bu çabanın arkasında da sözünü ettiğimiz Gizli Dünya Devleti'ne yön veren global örgütlerin bulunması, bu örgütler karşısında ihtiyatın biraz daha artırılması ihtiyacını doğurmuştur
Bugün Gizli Dünya Devleti'nin geleceğini tehdit eden en önemli gelişme İslami bilinçlenmedir Bu yüzden de İslami oluşumlar yeni düşman olarak ilan edilmiştir Dolayısıyla İslami bilinçlenmenin yıpratılması amacıyla yoğun bir antipropaganda faaliyeti yürütülmektedir Bu antipropaganda faaliyetinde de ağırlıklı olan günümüz toplumlarının en çok nefret ettiği olgu durumundaki terör olgusundan ve terör kavramından yararlanılmaktadır Bu konudaki propagandaların etkili olabilmesi için zaman zaman provokasyon amaçlı terör eylemleri de düzenlenebilmektedir Hatta 11 Eylül saldırılarının bu tür bir saldırı olacağı, o olayı yakın takibe alanların büyük bir çoğunluğunun zihinlerinde oluşmuş tereddüttür Birçokları bu tereddütlerini haklı kılan gerekçeler de ortaya koymuşlardır Bunlar sadece İslamcı kesimden değildir Hatta diyebiliriz ki çoğunluğu Batılı entelektüel kesimdendir Bazı yerlerde ise bir yandan sosyal ve psikolojik şartlar oluşturulmakta, diğer yandan bu şartlardan etkilenebilecek oluşumların ortaya çıkmasına fırsat verilmektedir Bu ikisi bir araya gelince de birtakım şiddet olaylarının vuku bulması zorunlu bir sonuç olarak ortaya çıkmakta ve bu sonuç antipropaganda faaliyetinin malzemesi olarak kullanılmaktadır Ama ne kadar ilginçtir ki bu antipropaganda çoğu zaman ilginin artmasına da sebep olabilmektedir
İslami camianın gelişmeleri çok akıllıca ve hem kendi geleceklerini hem de tüm insanlığın geleceğini göz önünde bulundurarak değerlendirmesi zorunludur Antipropaganda ve fişlenme korkusu İslami faaliyetlerini kendi elleriyle baltalamalarının sebebi olmamalı Ama belli amaçlar için oluşturulan sosyal ve psikolojik şartlar da kendilerini, İslami camianın aleyhine olacak fiillere itmemeli
Biz Allah'ın izniyle geleceğin İslam'ın olacağına inanıyoruz İnsanı canlı tutan en önemli etken umuttur Umutlarımızı mutlaka canlı tutmalıyız Umudun kaybedilmesiyle hayat da manasını kaybeder İnancına bağlı bir mü'minin ümidini kaybetmesi ise anlamsızdır Çünkü Yüce Allah onun her hal ü karda kazançlı olduğunu bildiriyor İhlasla yaptığı hiçbir şey karşılıksız kalmayacaktır Bu dünyada alamasa bile ahirette Allah katında alacaktır Bu dünyadaki sonucu belirleyen Allah'tır Mü'mine düşen kendisinden istenen gayreti sarf etmektir Ama ümit canlı tutulmazsa gayret aşkı da kaybedilir
Kaynak: Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Fakat dünyada hiç kimsenin sultası ebedi ve kalıcı değildir Yüce Allah, Kur'anı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: Bu günleri böyle aranızda döndürürüz(Ali İmran, 3140) Yirmi birinci yüzyılın başlangıcından itibaren siyonizmin sultası da bir çöküş dönemine girmiştir İlk bakışta siyaset meydanında hala ABD vasıtasıyla uluslararası siyonizmin ve onun kontrol ettiği global organların hüküm sürdüğü görülmektedir Ancak bu örgütlerin artık eski etkinliklerine sahip olmadıkları anlaşılıyor Örneğin Bilderberg'in önemli kabul ettiği üyeler bazen ülkelerinde ciddi soruşturmalara tabi tutulabiliyorlar Bu grubun toplantılarına katılmalarından dolayı siyaset meydanlarında parlayacakları sanılan kişilerin hiç de parlayamadıkları, gölgede kaldıkları müşahede ediliyor Ayrıca özellikle entelektüel kesim bu örgütleri bugün düne nispetle biraz daha yakın takibe almış durumdadır Üstün ahlaki değerlere inanan kesim ise siyonizmin tarih boyunca insanlık için bir tehdit ve tehlike olduğunu görmüştür Dolayısıyla söz konusu örgütlerle siyonizm bağlantısı kendilerini rahatsız etmektedir Bu rahatsızlık zaman içinde daha da artacaktır Daha bugünden sadece İslami camiadan değil Batı'daki entelektüel kesimden de birçoklarının söz konusu örgütlerin faaliyetlerinden rahatsız olduklarını belli ettiklerine şahit oluyoruz Bu rahatsızlık söz konusu örgütlerle irtibatlı kişilerin siyaset meydanlarında biraz daha çekingen hareket etmelerine sebep olacaktır Ayrıca bu konuda kitlelerin biraz daha bilinçlendirilmesi durumunda, kitleler siyasi tercihlerinde söz konusu örgütlerle irtibatı bir eksi puan olarak kabul edeceklerdir
Bu arada söz konusu örgütlere yön verenlerin para kaynakları ve iktisadi kuruluşlar üzerindeki saltanatları da gittikçe zayıflamaktadır Bu zayıflama tabii ki onların siyasi mekanizmayı yönlendirmelerini de zorlaştırmaktadır Bu açıdan, zikredilen örgütlere yön verenlerin ekonomik saltanatlarını sarsabilmek için mutlaka alternatif iktisadi faaliyetlere ağırlık verilmesi gerekir Toplumların hür ve bağımsız bir geleceğe doğru ilerlemelerini isteyenlerin de siyonizmin ekonomik kaynaklarını boykot ve alternatiflerine destek kampanyalarına katılmanın basite alınmaması, önemsenmesi gereken bir tavır olacağını bilmeleri gerekir
Burada vurgulanması gereken önemli bir husus da, Gizli Dünya Devleti'ni yönlendiren mekanizmaların çoğunun bugün ABD merkezli çalışmalarının dikkat çekmesidir Bu durum karşısında ABD ile rekabet halindeki ülkeler veya bloklar o mekanizmalara mesafeli durmayı ve yaklaşınca da şüpheli yaklaşmayı tercih ediyorlar Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ABD'nin tek merkezli bir dünya otoritesi oluşturma çabası içine girmesi ve bu çabanın arkasında da sözünü ettiğimiz Gizli Dünya Devleti'ne yön veren global örgütlerin bulunması, bu örgütler karşısında ihtiyatın biraz daha artırılması ihtiyacını doğurmuştur
Bugün Gizli Dünya Devleti'nin geleceğini tehdit eden en önemli gelişme İslami bilinçlenmedir Bu yüzden de İslami oluşumlar yeni düşman olarak ilan edilmiştir Dolayısıyla İslami bilinçlenmenin yıpratılması amacıyla yoğun bir antipropaganda faaliyeti yürütülmektedir Bu antipropaganda faaliyetinde de ağırlıklı olan günümüz toplumlarının en çok nefret ettiği olgu durumundaki terör olgusundan ve terör kavramından yararlanılmaktadır Bu konudaki propagandaların etkili olabilmesi için zaman zaman provokasyon amaçlı terör eylemleri de düzenlenebilmektedir Hatta 11 Eylül saldırılarının bu tür bir saldırı olacağı, o olayı yakın takibe alanların büyük bir çoğunluğunun zihinlerinde oluşmuş tereddüttür Birçokları bu tereddütlerini haklı kılan gerekçeler de ortaya koymuşlardır Bunlar sadece İslamcı kesimden değildir Hatta diyebiliriz ki çoğunluğu Batılı entelektüel kesimdendir Bazı yerlerde ise bir yandan sosyal ve psikolojik şartlar oluşturulmakta, diğer yandan bu şartlardan etkilenebilecek oluşumların ortaya çıkmasına fırsat verilmektedir Bu ikisi bir araya gelince de birtakım şiddet olaylarının vuku bulması zorunlu bir sonuç olarak ortaya çıkmakta ve bu sonuç antipropaganda faaliyetinin malzemesi olarak kullanılmaktadır Ama ne kadar ilginçtir ki bu antipropaganda çoğu zaman ilginin artmasına da sebep olabilmektedir
İslami camianın gelişmeleri çok akıllıca ve hem kendi geleceklerini hem de tüm insanlığın geleceğini göz önünde bulundurarak değerlendirmesi zorunludur Antipropaganda ve fişlenme korkusu İslami faaliyetlerini kendi elleriyle baltalamalarının sebebi olmamalı Ama belli amaçlar için oluşturulan sosyal ve psikolojik şartlar da kendilerini, İslami camianın aleyhine olacak fiillere itmemeli
Biz Allah'ın izniyle geleceğin İslam'ın olacağına inanıyoruz İnsanı canlı tutan en önemli etken umuttur Umutlarımızı mutlaka canlı tutmalıyız Umudun kaybedilmesiyle hayat da manasını kaybeder İnancına bağlı bir mü'minin ümidini kaybetmesi ise anlamsızdır Çünkü Yüce Allah onun her hal ü karda kazançlı olduğunu bildiriyor İhlasla yaptığı hiçbir şey karşılıksız kalmayacaktır Bu dünyada alamasa bile ahirette Allah katında alacaktır Bu dünyadaki sonucu belirleyen Allah'tır Mü'mine düşen kendisinden istenen gayreti sarf etmektir Ama ümit canlı tutulmazsa gayret aşkı da kaybedilir
Kaynak: Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız