Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Sehİt Şerİfe Baci

Hoş geldin! rozenna11 tarafından topluluğumuza katılmaya davet edildiniz. Kaydolmak için lütfen burayı tıklayın.
Sehİt Şerİfe Baci
0
51

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,753
Etkileşim
89
Puan
48
F-D Coin
0
Sehİt Şerİfe Baci şerife ayar arial,helvetica,sansserifİşte Şerife gelin bu köylü ve 21 yaşında O'nu 16 yaşında evlendirmişlerdi Düğünden iki ay daha sonra Harbi Umumi patlak verdi Kocasını askere aldılar 6 ay sonra da Çanakkale'den kocasının vefat tezkeresi geldi Kimsesizdi, hiçbir geliri yoktu Bu tazeliğiyle yapayalnız durması uygunsuzdiyen köyün yaşlıları, onu sakata bölünmüş bir asker gazisi olan Topal Yusuf ile evlendirdiler arial,helvetica,sansserifÜç sene sonra Şerife Gelin'in bir kızı oldu Ufak kıza Elif adını koydular Elif anasını emiyor, emdikçe Şerife Gelinin sütü artıyordu Bunu fırsat bilen komşular, o günlerin salgın hastalıkları yüzünden anası ölen, babasız kalan, süt ememeyen hangi çocuk varsa, Şerife Gelin'e getiriyorlar; Köyün yetimlerini hep O emziriyordu Şayet de bunlar çile günlerinin natürel bir yansıması idi sonuç olarak bu köyde yetimlerin tamamı süt kardeşi, Şerife Gelin de süt anası olmuştu Evdeki işlerle birlikte dışarı işlerini de Şerife gelin yapardı Öküzlerle çift sürmek, merkeple dağdan odun getirmek, orakla ekin biçmek, döğen sürmek tümü tümü Şerife Gelin'i gözlüyordu Kocası Topal Yusuf'un yalnızca adı vardı Savaşta sol bacağı kopmuş, yakınında patlayan bomba bir gözünü âmâ etmişti Kulaklarının duyması ise günden güne ağırlaşıyordu Bu haliyle O'nun meslek yapması zaten mümkün değildi Günlük işlerini ve hizmetini de Şerife Gelin yapıyordu arial,helvetica,sansserifElem demet demet, hicran gökleri tutmuş, gözyaşı diz boyu olmuş akıyordu Nice şehit anaları oğlunun acı haberiyle ciğerini dağlarken nice gelinler hayata küsmüş, nice umutlar baharında solmuştu Istek, sefalet, perişanlık kol geziyordu Irk saadeti yalnızca ölümün kollarında açan bir çiçek sanır ayla gelmişlerdi Bundan Böyle gözler taa uzaklara, umutlarsa bir diğer bahara kalmış gibiydi arial,helvetica,sansserifBir akşam üzeri köyde tellal bağırıyordu arial,helvetica,sansserif– Eyyyyy insanlar! Duyduk duymadık demeyin Cuma günü her haneden bir cephane arabası, İnebolu'ya tartı taşımak üzere gidecektir Aynı tellal yeniden, bir daha elde etmek üzere 3 sefer bağırdı Bu, konunun önemini vurgulamak içindi Üç sefer benzer şeyin bağrıldığı pek vaki değildi Çağırmak ancak bu konu olağanüstü bir yük arzediyordu arial,helvetica,sansserifHerhangi bir sebeple tellal bağırmışsa, o akşam konunun görüşülmesi için köy odasında buluşma yapılırdı Bunu cümbür cemaat bildiğinden, buluşma için ayrıca ilan yapılmamıştı Akşam yapılan toplantıda Muhtar şu açıklamayı yaptı: arial,helvetica,sansserif– Ankara'da açılan yeni Meclis ve kurulan hükümet, Anadolu'ya saldıran Yunan askerine son darbeyi vurabilmek için kış boyunca hazırlık yapıyormuş Kulakları çınlasın iki ay değin önce köyümüze gelen M Âkif, camimizde verdiği vaazda: arial,helvetica,sansserif– Bir milletin hayat hakkı ve varlığını sürdürme konusunda üstünüze bir tahsis düşerse, yerine getirmekte aslâ kararsızlık etmeyiniz Vatana sahiplenmek için icabında herbirimiz, toprağın koynuna girmeye aday olabilmeliyiz ki, bu vatan bizimdir diyebilelim,demişti Komşular! Sizin anlayacağınız, deniz yoluyla İnebolu'ya getirilen cephane ve top mermilerinin cepheye taşınması için bütün çevre köylere devir verilmiş Namına ister imece, ister salma, ister diğer birşey deyiniz; taşıma işi belli halledilecekmiş Bizim köyün taşıma sırası Cuma günü olarak bildirildi O gün, İnebolu'dan 80 cephane arabası mühimmat yüklenerek Kastamonu'ya dürüst yola çıkmamız gerekiyor Herkes hazırlığını buna kadar yapsın Muhtar, bir de liste hazırlamıştı Listeyi doğruca okudu Daha Sonra da: arial,helvetica,sansserif– Burada olanlar olmayanlara haber versin, dedi id arial,helvetica,sansserifHerkes birbirinin yüzüne Burada kimler değil?der gibi baktı Toplantıda sekiz ad yoktu Bunlar namına da zaten bayan veya çocuk yaşta gençler gidecekti O akşam köy bekçisi sekiz kişinin evini dolaşıp yola ne zaman ve nasıl çıkılacağını bildirdi Her evden bir cephane arabası duyurunun yapıldığı şekilde Cuma günü vardı Şerife Gelin de bunlar içerisinde idi arial,helvetica,sansserifTarih, 1921 yılının son günleriydi Aniden bastıran kar yolları kaplamıştı Sıra ile cephaneler yüklendi Yüklemesi yapılan kağnı yola çıkıyordu Şerife Gelin, köyde bakacak kimsesi olmadığı için Elif'i yanında almıştı Şerife Gelin'in kağnısına top mermileri yüklendi, yol verildi Şerife Gelin, İnebolu çıkışında kağnıyı durdurdu Oraya kadar sırtında taşıdığı kızı Elif için top mermilerinin aralarında bir yer ayarladı Tek korunma aracı yün yorganını da top mermilerini ve kızını yağıştan korusun diye, cephane arabası üzerine örttü Sonradan her yerde cephane arabası başına geçip Bismillahdiyerek öküzleri çekmeye başladı Bu görevi onlarca köy, binlerce kağnı yaptığı için yol güvenliği konusunda bir sorun yoktu Soğuğa aleyhinde korunaklı oldun mu tamamlanmış! Hele hele öküzlerin iyi ise, işin basit! Şerife Gelin, öküzleri çekiyor, kar ise yağıyor, yağıyordu Kağnı tekerleri karla karışık çamurlu yollarda makamsız bir gıcırtının zevksizliğiyle ilerliyordu Şerife Gelin'in bir korkusu vardı; kendinden bile sakladığı bir nefret edilen şey Kalbinde kocaman bir apse, biçare bir dertti bu Ama onu hatırlamak istemiyor; azimle, hırsla cephane arabası arabasının önünden tüm engelleri delercesine yürüyordu Doğru içe duâ etmeyi de dikkatsizlik etmiyordu Bu halde oldukça yol aldıktan sonradan cephane arabası birdenbire durdu Şerife Gelinin yüreciğindeki yara deşilmişti Evet kara öküz yürümüyordu Bu her zamanki huyu idi Zorlamaya, yüke hiç gelemezdi Şerife Gelin yuları asıldı Hayır! Gelmiyordu Öküzün ardına geçip gâh! dedi Üvendire ile dürttü Kara öküz birazcık yürüyüp bitmiş durdu Bir saat kadar önce yağan kar durmuş, hava soğumaya başlamıştı Şerife Gelin: – Kurbanın olayım kara tosun, beni biçare etme Arabam top mermisi dolu; Cepheye yetişmesi gerekli Haydi n'olur yürü Haydi n'olur Kara öküz hemen hemen yürüyüp boynunu eğdi, eğdi Sonra olduğu yere gürpüden çöküverdi Şerife gelin: – Eyvahhh! Ne yapacağım ben derhal, diyerek her yerde kara öküzün yanında vardı Yalvarırcasına başını okşadı Gözlerinden öptü, titreyen sesiyle: – Haydi kara tosunum N'olur yatma kalk Boyunduruğa ben de koşulayım Yeter ancak sen yatma Kara öküz nice zorlamayla yerinden kalktı Boyunduruğu kaldıramaz gibi boynunu yere eğiyordu Bereket değişik eşi sarı öküz dinç idi; zaten cephane arabası buraya dek onun doğruca gelebilmişti Şerife Gelin, öküzlerin yularını arabanın okuna taktı Sonra kara öküz tarafına geçip eğik boyunduruğa öyle bir yüklendi oysa, göğsünden tüm vücudunu kaplayan bir ıslaklığın yayıldığını fark etmedi bile Kaç kere kara öküz yatmış, kaç defa boyunduruğu Şerife gelin göğüslemiş, bunların artık sayısını unutmuştu Ne değin yol aldığını ise hiç bilmiyordu Şerife Gelin'in karnı açtı Lâkin açlığı dert etmiyordu Biricik Elif'i aklına geldi Natürel oysa O'nun da karnı zil çalıyordu Elif'imi azıcık emzirebilseydimdedi Fakat Elif uyuyordu; zaten uyansa da bu soğuk havada çocuk emzirilmezdi Kendi kendine: Elif uyanmadan Kastamonu'ya varabilseydim hiç olmazsa, dedi Böyle söylenirken, içindeki bir ses karşı dağdan yankılanırcasına gürledi: – Ya sonradan? Şerife Gelin şaşırdı birdenbire Etrafına bakındı, kimsecikler yoktu Bu bakımlı ses ile cedelleşmeye başladı: – Sonrasına Allah kerim Bilinmez ses: – Âmennâ! dedi, önce Sonra da Şerife Gelin'in belki de çaresizlikten her zaman görmezlikten geldiği bir sıcacık derdi ham bir çıbana iğne sokup patlatır gibi deşiverdi: – Peki Ilgaz Dağı'nı nasıl tırmanacaksın? Bu kara öküzle, bu cephane arabası oradan çıkar mı? – Çıkarrrrrrr, diye bağırdı Şerife Gelin; yine de yüküm Kastamonu'ya dek lakin bu otomobil Ilgaz dağını da çıkar, Ankara'ya da varır Cepheye de Şerife Gelin'in göğsü körük gibi inip kalkıyordu Soğuktan çok üşümek üzere olan elleri hemen sinirinden titriyor, iki de bir üvendireyi elinden yere düşürüyordu Ilgaz Dağı'nı geçilmez, aşılmaz diyen kimdi? az önce kendisiyle cedelleşen sesi, sesin sahibini aradı Hiddetinden dudaklarını kemiriyor, elindeki üvendireyi gart! gurt! diye kürtün öbeklerine saplayıp saplayıp çıkarıyordu Kendini korkutmaya, caydırmaya, azmini kırmaya çalışan bu sese hınçla bağırdı: – Heyyy! Bre çılgın ses! Hey bre bilinmez ürkek! Karınca fıkrasını duymadın mı? Derler fakat karınca İstanbul'dan yola çıkmış, mübarek beldeleri bakmak ister Sormuşlar: – Nereye gidiyorsun? – Hacca gidiyorum – Sen bu kuvvetsiz gövdenle, bu çöp bacaklarınla, İstanbul'dan Hicaz'a dek nasıl gidersin? – Varamazsam hiç olmazsa yolunda ölürüm ya, demiş Ben de böylece varamazsam yolunda ölürüm Lâkin bu mermiler yollarda kalmaz, bıraktığımız yerden birileri yüklenir ve cepheye mutlaka ulaştırır Şerife Gelin böyle söylese de, mükemmel bildiği Ilgaz Dağı'nı ve onunla geçen hatıralarını sisli puslu camdan bakar gibi bir süre seyre daldı Bu seyir, ne durup bakmaya, ne bakıp görmeye benziyordu Bir hissedişti bu; bir duyuş, bir anlama Çookkk uzaklardan gelen, fırtınaya binmiş, dağlarda yankılanan, tepelerde savrulan bir ses; kimbilir olur ya de Şerife Gelin'in duymak istediği, yahut isteksiz olarak duyduğu bir ses Ilgaz Dağı için, oranın kendi has evladına bakınız, neler fısıldıyordu: – Ilgaz Dağı, çilenin harman olduğu yer Ilgaz Dağı; yetimleri, dulları, kimsesizleri ağlatan mekân; gözyaşını kaynağında donduran fırtına seli Ilgaz Dağı; ümitleri söndüren, hayalleri sükûta erdiren bir anlamsız yarış Nice garibanın çıplak ayakla yürüdüğü bayır Vardıkça dikleşen, çıktıkça yokuşa vuran yollar ve içinizdeki aşka, merhamete, sevgiye inat acımasızlaşan dağ Eşkıyalara taş çıkartan kurt sürüleri Karıyla kışıyla, geçit vermeyen engebeleriyle, Ilgaz Dağı bir muamma Kağnıdaki ufak Elif'in ağlaması duyuldu birdenbire Hıçkırıklara karışan bu feryat, Şerife Gelin'in beynini zonklattı Yavaş dışarı giden kağnıyı durdurmadan düşe kalka telaşla arabanın ardına koştu Yorganı açıp baktı; Elif kızın sesini duyuyor, kendini göremiyordu Gözlerini yuvasından patlatırcasına açıp bir daha baktı Elini uzatıp ot kurularını karıştırdı: – Yavrum! Elif'im, diye bağırdı Zavallı yavrucak otların arasındaydı Boğuk boğuk ağlıyor, hıçkırıyor, kendini yırtıyordu âdeta Soğuk, dondurucu bir hal aldığı için yorganı Elif kızın ve top mermilerinin üstüne en ince ayrıntısına kadar sıkıştırdı Şerife Gelin'in başlıca korkusu, top mermilerinin göçüp kaymasıydı Bu halde zaten Elif kız ezilir yamyassı bir et parçasından farksız hale gelirdi Bitmiş aceleyle arabanın önüne koşup, öküzleri çekmeye başladı Nice öne geçenler uzaklaşıp görülmez olmuş, nice arkada kalanlar Şerife Gelin'e yetişmiş, geçip gitmişlerdi Kimse kendisine zimmetlenen cephaneyi yerine teslim etmekten diğer bir şey düşünmüyordu Şerife Gelin'in çektiği cephane arabası her yerde durdu Kara öküz yeniden yürümüyor, başını geri geri asılıyordu Şerife Gelin, ayrıntılarıyla üşümüş ağzından burnundan gelen salyalar birbirine karışmıştı Çene kemikleri birbirine vuruyordu Kağnının kara öküz tarafına geçerek yazıklar olsun sana; çekil boyunduruktan, çekil de ben koşulayımdercesine bir zaman baktı Gözleri kısılmıştı Tüm karoser azaları titriyordu Hiddetinden dolayı üvendireyi kaldırdı, kaldırdı; daha sonra da arkadaki üstü kardan adam gibi göçüverdi Şerife Gelin, donmakta olduğunu işte o anda farketti Yıkıldığı kar içerisinden çabalayarak kalktıktan sonradan, tekrar zor bela cephane arabası arabasının üstüne çıkabildi Elleri ve ayakları donma noktasına geldiği için kağnıya binerken kaç defa kayıp yere düştüğünün sayısını bilemiyordu Şerife Gelin, bindiği kağnıdan öküzlere kısık sesiyle ve belki de son kez gah!dedi Sesi yavaşça kayboluyordu Elif çatlayacak gibi ağlarken, Şerife gelinin kolu kanadı âdeta robotlaşıyordu Kağnı serseri bir mayın gibi, şehrin dışındaki Kastamonu kışlasının yakınına dek gelip orada durdu Kar dinmişti; Elif ağlıyordu Görünürde, tüm kuşlar Elif'in yasına, onun feryadını dinleyenlere iştirak ediyorlardı İşte bu yüzden bu akşam, tümce kuşlar suskun, güvercinler sanki taş kesilmiş; sığırcıklarsa hıçkırmadan son damla gözyaşlarını içlerine akıtıyorlardı Besbelli ki o kadar; pek olduğu için de sükût, bu mahalle matem gibi siyah otağını kurmuştu Bu yetim kağnının yanında dışarı giden görevliler karşılaştıkları hazin manzarayı şöyle not ettiler: Cephane Arabası üstünde soğuktan donan bir kadının cesedi vardı Donmuş kadının cesedini arabadan indirirken, yorganın aşağıda dertli bir çocuk sesi işittik Top mermilerinin arasında, otlara sarılı eski çulların içinde bir kız çocuğu ağlamaktan bitkin ayla gelmiş, boğuk ve kısılan sesinin sözde son feryadını ediyordu Hepimizin iki taraflı kanaati şu oldu; Bu Türk anası, evladını ve top mermilerini gözetmek için kendini feda etmiştir Grup vaktinin kar üzerindeki yansıması, bu kağnının yanında gelenlerin yanaklarından süzülen damlacıkları çiğdem rengine boyamıştı Batan Güneş ise, Şerifeler, Elifler, Zeynepler ve kardelenler için her yerde doğmak üzere, kızıllığını saklarcasına karanlığın göğsünde yavaş yavaş kayboluyordu  
 
858,505Konular
982,750Mesajlar
33,062Kullanıcılar
miko4267Son üye
Üst Alt