iltasyazilim
FD Üye
Ramazanın Başlangıcı nasıl belirlenir
Ramazan ayının başlangıcının tespiti
HİLÂLİN GÖRÜLMESİ
Kamerî aylar, adından anlaşıldığı gibi başlangıcı ve bitişi ayın hareketlerine göre belirlenen aylardır Ramazan orucu, ramazan ayında tutulduğundan ve ramazan ayı da ay takvimine tarafından her sene değiştiğinden, oruca başlayabilmek için başta, ramazan ayının başladığını tesbit etmek gerekmektedir Peygamberimiz Hilâli (ramazan hilâli) görünce oruca başlayınız ve hilâli (şevval hilâli) görünce bayram ediniz Hava bulutlu olursa içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınızbuyurmuştur (Buhârî, “Savm, 5, 11; Müslim, “Sıyâm, 34, 710) Bir başka hadiste de Hilâli görmedikçe başlamayınız, hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz Hava bulutlu olur da hilâli göremeyecek olursanız, ayı otuza tamamlayın(Buhârî, “Savm, 11) buyurulmuştur Bunun için şâban ayının 29 gününden itibaren hilâli görme araştırmaları yerine getirmek gerekmiştir Aynı şekilde, ramazan ayının çıkıp şevval ayının girdiğini kavramak, dolayısıyla bayram günü oruç tutmuş olmamak için bu kez ramazanın 29 gününden itibaren hilâl gözetlenir ve görülmeye çalışılır Şâban ayının yirmi dokuzunda hava bulutlu olur da ay görülemezse, kamerî aylar bazan 29 bazan 30 çektiğinden, Peygamberimiz ’in direktifi doğrultusunda şâban ayının otuz çektiği farzedilerek ona göre kullanmak gerekir
Bir hadislerinde Peygamberimiz Biz ümmî bir toplumuz; hesap ve okuma yazma bilmeyiz Şunu biliriz fakat ay, ya 29 ya 30'dur(Buhârî, “Savm, 11,13; Müslim, “Sıyâm, 15; Ebû Dâvûd, “Savm, 4) buyurmuştur
Rivayet edildiğine tarafından Peygamberimiz hilâli gördüğü vakit ramazanın bereketli ve huzurlu geçmesi için dua ederdi
a) Hilâlin Görülme Vakti
Ayrıca güneş battıktan sonradan daha kolay görüleceği, keza de hesabın netleşeceği düşüncesinden dolayı âlimlerin büyük çoğunluğu hilâlin gündüz değil, güneş battıktan sonradan görülmesine asalet edileceğini söylemişlerdir Ebû Hanîfe, İmam Muhammed, bir sonraki geceye ait olma ihtimalinden dolayı, zeval vaktinden önce ya da sonradan olmasına bakmaksızın, gündüzün görülen hilâl ile ramazan orucuna başlanamayacağı gibi ramazan orucunun bittiğine de hükmedilemeyeceği görüşündedir Diğer mezheplerin görüşü de bu yöndedir Ebû Yûsuf ise zevalden daha sonra görülecek hilâli sonraki geceye; zevalden önce görülecek hilâli ise, iki gecelik olmayan hilâlin zevalden önce görülemeyeceğine ilişkin cârî tecrübî bilgiye dayanarak, önceki geceye ait saymıştır
b) Rü'yeti Hilâl Meselesi
Rü'yeti hilâl (hilâlin görülmesi) meselesi öteden beri üzerinde durulan ve sonu gelmeyen tartışmalara yol açan bir konudur Tartışmanın esası şudur: Ramazan hilâlinin görülmesinde baş gözüyle görmeye mi haysiyet edilecektir, yoksa bu hususta astronomik hesaplara direnmek câiz midir?
Hilâlin, güneş battıktan sonradan görülmesi, kamerî takvime tarafından içinde bulunulan ayın sonunu, bir sonraki ayın başlangıcını gösterir Hilâl birincil doğduğunda çok ince olduğu ve fazla kısa bir süre sonra kaybolduğu için, birincil günün hilâlini görmek büyük bir dikkat ve tecrübeyi gerektirir O anda hafif bir sis bulunması durumunda hilâlin görülmesi muhtemel olmaz Bunun için Peygamberimiz bu gibi durumlarda içinde bulunulan ayı, otuz güne tamamlamayı emretmiştir
Dünyanın dairesel olması sebebiyle hilâlin bir yerde görülürken başka yerde görülmemesi mümkündür Buna ihtilâfı metâli‘yani ayın doğuş yer ve vakitlerinin değişmesi denilir Oruca başlarken, ihtilâfı metâlie şeref edilip edilmeyeceği hususunda Şâfiîler, ihtilâfı metâlie şeref edileceğini, dolayısıyla bir yerde görülen hilâlin oraya uzaktan yerler için geçerli olmayacağını söylemişlerdir Şâfiîler ’in bu konuda sağlam dayanakları bulunmamaktadır Onlar ihtilâfı metâliin oruca başlamada dikkate alınmasını, güneşin hareketlerinin namaz vakitlerinin belirlemesinde dikkate alınmasına benzetmişlerdir: Namaz vakitleri belirlenirken nasıl güneşin hareketleri alınıyor ve meselâ akşam namazı her bölgede aynı anda kılınmıyor ise, oruca başlama vakti de böyle olabilir Ama bu oldukça isabetsiz bir benzetmedir Çünkü; ayın bir aylık hareketi, güneşin bir günlük hareketine benzetilmektedir İkincisi ihtilâfı metâli‘ dikkate alınacak olsa bile bu azami bir, fazla istisnaî durumlarda iki jurnal ayrım ortaya çıkaracaktır Nitekim astronomik verilere tarafından ayın ilk önce görüldüğü yerle, buraya en uzakta yerdeki görülüşü arasındaki vakit farkı dokuz saatten ibarettir Halbuki güneşin hareketinde, ola ki de her anına tarafından yüzlerce bambaşka anlarda, ola ki ayrı bölgelerde günün her anında namaz kılınmış olmaktadır
Ulaşım ve iletişim imkânlarının son derece yavaş ve yetersiz olduğu dönemlerde, ihtilâfı metâliin dikkate alınması kavranabilir, izah edilebilir ve savunulabilir bir koşul olsa bile iletişim imkânlarının son derece hızlı olduğu günümüzde, böyle bir görüşün savunulması imkânsızdır Kaldı ama, fakihlerin büyük çoğunluğu, ilk dönemlerden beri, ihtilâfı metâlie asalet edilmeyeceğini, bir yerde görülen hilâlin öteki yerler için de geçerli olacağını söylemişlerdir Bu gösterme, savunanlarının ve delillerinin güçlülüğü bir yandan, bütün müslümanların bununla birlikte oruç tutmaları ve bununla birlikte bayram etmeleri sonucunu doğurduğu ve zâhiren de olsa bir birlik sağladığı için bile daha isabetli sayılmaya lâyıktır
Esas kavga astronomi ilminin verilerine göre hareket edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır Bu konuda, gökbilim ilminin verilerine haysiyet edilmeyeceğini savunanların argümanları oldukça çelimsiz görünmektedir bir kere, Peygamberimiz Hilâli görünce oruç tutundediğine kadar, aslolan hilâlin görülmesidir; görmenin nasıl olduğu yok Hadiste geçen rü'yet kelimesinin “baş gözüyle bakmak anlamına geldiğini iddia etmek ise bir zorlamadır; çünkü o kelimenin olağan Arapça'da bilmek, çakmak gibi anlamları vardır öte yandan, astronomik verilere haysiyet edilmeyişi, Peygamberimiz ’in yukarıda geçen Biz ümmî bir toplumuz, hesap, okuma yazma bilmeyizsözüne dayandırılıyorsa, bu takdirde, müslümanlar ne dek cahil kalırlarsa böylece iyi müslüman olurlar gibi bir manâ çıkarılması gerekli olur Aslında Peygamberimiz ’in bu sözü, o toplumun bilgi ve deneyim birikiminin ince hesaplar yapmaya yetmeyeceğini, ama bu işin özünde hesap meselesi olduğunu da göstermiş olmaktadır
Hz Peygamber kadar hilâlin çıplak gözle görülmesi gibi bir ölçünün getirilmiş olması, bu yöntemin kameri ayın açılış ve bitişini belirlemede yegâne yol olduğunu saptamak için yok, olur ya de öteden beri kullanılagelen mûtat yol, her türlü şartta ve imkânsızlık içinde uygulanabilir bir usul olması sebebiyledir İbadetlerin ifasında rahat esastır İslâm'daki tüm ibadetlerin iki taraflı özelliği, sade, kolay anlaşılabilir ve basit uygulama edilebilir olmasıdır Bu bakımdan İslâm'daki ibadetler, hiçbir uzmanlık ve bilim dalının gelişmediği toplumlarda bile, tarihte görüldüğü gibi, en sıradan halk kadar bile kolaylıkla yerine getirilebilir Sabah namazı kılacak olan birey, kafasını uzatıp doğu tarafına baktığı süre, güneşin doğup doğmadığını görebilir Ama işin özü itibariyle yalın ve basit olması, hiçbir zaman, bilimsel verilerin ve gelişmelerin dikkate alınmaması gerektiği anlamına çekilemez Bütün tersine bilimsel gelişmelerden, her konuda olduğu gibi, ibadetler konusunda da davranmak gerekir
Günümüzde gökbilim ilmi oldukça gelişmiş, ayın ve güneşin hareketlerinin alıngan bir şekilde tesbiti olası hale gelmiştir Artık ince astronomik hesaplar doğru, gelecek birkaç yıllık namaz vakitlerini belirten takvimler bile hazırlanabilmektedir Astronomik hesap, ayın çıplak gözle görülebilir olmasını başlıca aldığına tarafından, en açık konuşmak gerekirse bu esasa tarafından hazırlanan takvimlere göre hareket etmektir Bu konuda dünya müslümanları aralarında devletler düzeyinde bir görüntü birliğine varılıp, her sene müslümanların lâhûtî bir atmosfere girmeye hazırlandıkları ramazan ayında onları tereddüte düşüren ve ibadet şevklerini kıran rü'yeti hilâl tartışmasına bir son verilmesi günümüz müslümanlarının ortak dileğidir Bu suretle, hiç değilse oruç ve bayram münasebetiyle bir birlik ve birliktelik içinde olunmuş, ideolojik söylemler için istismar edilen bir konu olmasının önüne geçilmiş, İslâm ülkelerinin amaçsız bir rekabet ve gruplaşma içine girmesi de önlenmiş olur
Herzamanki dönem fakihleri de, rüyeti hilâl tartışmasını kesmek maksadıyla, halk otoritesinin (hâkim) bu konudaki kararını herkes için bağlayıcı kabul etmişlerdir Ülkemizde, her yıl yaşanan yararsız ve lüzumsuz tartışmalara son vermek için, bu alanda millet otoritesi farzedilen Diyanet İşleri Başkanlığı'nın astronomik veriler alınarak kabul ve ilân ettiği takvime uyulması en doğrusudur Bu suretle müslümanlar aralarında boşu boşuna oluşturulan stres ve soğukluk ortadan kalkacak ve bayramın bütün ülkede aynı günde yapılmış olması, birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetlenmesine katkıda bulunacaktır bununla beraber, astronomik hesapla memnuniyet olmayıp hilâlin gözle görülmesi gerektiğini düşünenler, meseleyi natürel mecraından saptırmamak ve fitneye sebep olmamak şartıyla yalnızca kendi nefislerinde gözle görmeyi alarak davranabilirler Unutmamalı ancak müslümanlar arasında fitneye sebep ya da makine olmak büyük günahtır Kur'an diliyle ifade etmek icabında,Fitne, savaştan (öldürmekten) bile kötüdür(elBakara 2191, 217) *
Ramazan ayının başlangıcının tespiti
HİLÂLİN GÖRÜLMESİ
Kamerî aylar, adından anlaşıldığı gibi başlangıcı ve bitişi ayın hareketlerine göre belirlenen aylardır Ramazan orucu, ramazan ayında tutulduğundan ve ramazan ayı da ay takvimine tarafından her sene değiştiğinden, oruca başlayabilmek için başta, ramazan ayının başladığını tesbit etmek gerekmektedir Peygamberimiz Hilâli (ramazan hilâli) görünce oruca başlayınız ve hilâli (şevval hilâli) görünce bayram ediniz Hava bulutlu olursa içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınızbuyurmuştur (Buhârî, “Savm, 5, 11; Müslim, “Sıyâm, 34, 710) Bir başka hadiste de Hilâli görmedikçe başlamayınız, hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz Hava bulutlu olur da hilâli göremeyecek olursanız, ayı otuza tamamlayın(Buhârî, “Savm, 11) buyurulmuştur Bunun için şâban ayının 29 gününden itibaren hilâli görme araştırmaları yerine getirmek gerekmiştir Aynı şekilde, ramazan ayının çıkıp şevval ayının girdiğini kavramak, dolayısıyla bayram günü oruç tutmuş olmamak için bu kez ramazanın 29 gününden itibaren hilâl gözetlenir ve görülmeye çalışılır Şâban ayının yirmi dokuzunda hava bulutlu olur da ay görülemezse, kamerî aylar bazan 29 bazan 30 çektiğinden, Peygamberimiz ’in direktifi doğrultusunda şâban ayının otuz çektiği farzedilerek ona göre kullanmak gerekir
Bir hadislerinde Peygamberimiz Biz ümmî bir toplumuz; hesap ve okuma yazma bilmeyiz Şunu biliriz fakat ay, ya 29 ya 30'dur(Buhârî, “Savm, 11,13; Müslim, “Sıyâm, 15; Ebû Dâvûd, “Savm, 4) buyurmuştur
Rivayet edildiğine tarafından Peygamberimiz hilâli gördüğü vakit ramazanın bereketli ve huzurlu geçmesi için dua ederdi
a) Hilâlin Görülme Vakti
Ayrıca güneş battıktan sonradan daha kolay görüleceği, keza de hesabın netleşeceği düşüncesinden dolayı âlimlerin büyük çoğunluğu hilâlin gündüz değil, güneş battıktan sonradan görülmesine asalet edileceğini söylemişlerdir Ebû Hanîfe, İmam Muhammed, bir sonraki geceye ait olma ihtimalinden dolayı, zeval vaktinden önce ya da sonradan olmasına bakmaksızın, gündüzün görülen hilâl ile ramazan orucuna başlanamayacağı gibi ramazan orucunun bittiğine de hükmedilemeyeceği görüşündedir Diğer mezheplerin görüşü de bu yöndedir Ebû Yûsuf ise zevalden daha sonra görülecek hilâli sonraki geceye; zevalden önce görülecek hilâli ise, iki gecelik olmayan hilâlin zevalden önce görülemeyeceğine ilişkin cârî tecrübî bilgiye dayanarak, önceki geceye ait saymıştır
b) Rü'yeti Hilâl Meselesi
Rü'yeti hilâl (hilâlin görülmesi) meselesi öteden beri üzerinde durulan ve sonu gelmeyen tartışmalara yol açan bir konudur Tartışmanın esası şudur: Ramazan hilâlinin görülmesinde baş gözüyle görmeye mi haysiyet edilecektir, yoksa bu hususta astronomik hesaplara direnmek câiz midir?
Hilâlin, güneş battıktan sonradan görülmesi, kamerî takvime tarafından içinde bulunulan ayın sonunu, bir sonraki ayın başlangıcını gösterir Hilâl birincil doğduğunda çok ince olduğu ve fazla kısa bir süre sonra kaybolduğu için, birincil günün hilâlini görmek büyük bir dikkat ve tecrübeyi gerektirir O anda hafif bir sis bulunması durumunda hilâlin görülmesi muhtemel olmaz Bunun için Peygamberimiz bu gibi durumlarda içinde bulunulan ayı, otuz güne tamamlamayı emretmiştir
Dünyanın dairesel olması sebebiyle hilâlin bir yerde görülürken başka yerde görülmemesi mümkündür Buna ihtilâfı metâli‘yani ayın doğuş yer ve vakitlerinin değişmesi denilir Oruca başlarken, ihtilâfı metâlie şeref edilip edilmeyeceği hususunda Şâfiîler, ihtilâfı metâlie şeref edileceğini, dolayısıyla bir yerde görülen hilâlin oraya uzaktan yerler için geçerli olmayacağını söylemişlerdir Şâfiîler ’in bu konuda sağlam dayanakları bulunmamaktadır Onlar ihtilâfı metâliin oruca başlamada dikkate alınmasını, güneşin hareketlerinin namaz vakitlerinin belirlemesinde dikkate alınmasına benzetmişlerdir: Namaz vakitleri belirlenirken nasıl güneşin hareketleri alınıyor ve meselâ akşam namazı her bölgede aynı anda kılınmıyor ise, oruca başlama vakti de böyle olabilir Ama bu oldukça isabetsiz bir benzetmedir Çünkü; ayın bir aylık hareketi, güneşin bir günlük hareketine benzetilmektedir İkincisi ihtilâfı metâli‘ dikkate alınacak olsa bile bu azami bir, fazla istisnaî durumlarda iki jurnal ayrım ortaya çıkaracaktır Nitekim astronomik verilere tarafından ayın ilk önce görüldüğü yerle, buraya en uzakta yerdeki görülüşü arasındaki vakit farkı dokuz saatten ibarettir Halbuki güneşin hareketinde, ola ki de her anına tarafından yüzlerce bambaşka anlarda, ola ki ayrı bölgelerde günün her anında namaz kılınmış olmaktadır
Ulaşım ve iletişim imkânlarının son derece yavaş ve yetersiz olduğu dönemlerde, ihtilâfı metâliin dikkate alınması kavranabilir, izah edilebilir ve savunulabilir bir koşul olsa bile iletişim imkânlarının son derece hızlı olduğu günümüzde, böyle bir görüşün savunulması imkânsızdır Kaldı ama, fakihlerin büyük çoğunluğu, ilk dönemlerden beri, ihtilâfı metâlie asalet edilmeyeceğini, bir yerde görülen hilâlin öteki yerler için de geçerli olacağını söylemişlerdir Bu gösterme, savunanlarının ve delillerinin güçlülüğü bir yandan, bütün müslümanların bununla birlikte oruç tutmaları ve bununla birlikte bayram etmeleri sonucunu doğurduğu ve zâhiren de olsa bir birlik sağladığı için bile daha isabetli sayılmaya lâyıktır
Esas kavga astronomi ilminin verilerine göre hareket edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır Bu konuda, gökbilim ilminin verilerine haysiyet edilmeyeceğini savunanların argümanları oldukça çelimsiz görünmektedir bir kere, Peygamberimiz Hilâli görünce oruç tutundediğine kadar, aslolan hilâlin görülmesidir; görmenin nasıl olduğu yok Hadiste geçen rü'yet kelimesinin “baş gözüyle bakmak anlamına geldiğini iddia etmek ise bir zorlamadır; çünkü o kelimenin olağan Arapça'da bilmek, çakmak gibi anlamları vardır öte yandan, astronomik verilere haysiyet edilmeyişi, Peygamberimiz ’in yukarıda geçen Biz ümmî bir toplumuz, hesap, okuma yazma bilmeyizsözüne dayandırılıyorsa, bu takdirde, müslümanlar ne dek cahil kalırlarsa böylece iyi müslüman olurlar gibi bir manâ çıkarılması gerekli olur Aslında Peygamberimiz ’in bu sözü, o toplumun bilgi ve deneyim birikiminin ince hesaplar yapmaya yetmeyeceğini, ama bu işin özünde hesap meselesi olduğunu da göstermiş olmaktadır
Hz Peygamber kadar hilâlin çıplak gözle görülmesi gibi bir ölçünün getirilmiş olması, bu yöntemin kameri ayın açılış ve bitişini belirlemede yegâne yol olduğunu saptamak için yok, olur ya de öteden beri kullanılagelen mûtat yol, her türlü şartta ve imkânsızlık içinde uygulanabilir bir usul olması sebebiyledir İbadetlerin ifasında rahat esastır İslâm'daki tüm ibadetlerin iki taraflı özelliği, sade, kolay anlaşılabilir ve basit uygulama edilebilir olmasıdır Bu bakımdan İslâm'daki ibadetler, hiçbir uzmanlık ve bilim dalının gelişmediği toplumlarda bile, tarihte görüldüğü gibi, en sıradan halk kadar bile kolaylıkla yerine getirilebilir Sabah namazı kılacak olan birey, kafasını uzatıp doğu tarafına baktığı süre, güneşin doğup doğmadığını görebilir Ama işin özü itibariyle yalın ve basit olması, hiçbir zaman, bilimsel verilerin ve gelişmelerin dikkate alınmaması gerektiği anlamına çekilemez Bütün tersine bilimsel gelişmelerden, her konuda olduğu gibi, ibadetler konusunda da davranmak gerekir
Günümüzde gökbilim ilmi oldukça gelişmiş, ayın ve güneşin hareketlerinin alıngan bir şekilde tesbiti olası hale gelmiştir Artık ince astronomik hesaplar doğru, gelecek birkaç yıllık namaz vakitlerini belirten takvimler bile hazırlanabilmektedir Astronomik hesap, ayın çıplak gözle görülebilir olmasını başlıca aldığına tarafından, en açık konuşmak gerekirse bu esasa tarafından hazırlanan takvimlere göre hareket etmektir Bu konuda dünya müslümanları aralarında devletler düzeyinde bir görüntü birliğine varılıp, her sene müslümanların lâhûtî bir atmosfere girmeye hazırlandıkları ramazan ayında onları tereddüte düşüren ve ibadet şevklerini kıran rü'yeti hilâl tartışmasına bir son verilmesi günümüz müslümanlarının ortak dileğidir Bu suretle, hiç değilse oruç ve bayram münasebetiyle bir birlik ve birliktelik içinde olunmuş, ideolojik söylemler için istismar edilen bir konu olmasının önüne geçilmiş, İslâm ülkelerinin amaçsız bir rekabet ve gruplaşma içine girmesi de önlenmiş olur
Herzamanki dönem fakihleri de, rüyeti hilâl tartışmasını kesmek maksadıyla, halk otoritesinin (hâkim) bu konudaki kararını herkes için bağlayıcı kabul etmişlerdir Ülkemizde, her yıl yaşanan yararsız ve lüzumsuz tartışmalara son vermek için, bu alanda millet otoritesi farzedilen Diyanet İşleri Başkanlığı'nın astronomik veriler alınarak kabul ve ilân ettiği takvime uyulması en doğrusudur Bu suretle müslümanlar aralarında boşu boşuna oluşturulan stres ve soğukluk ortadan kalkacak ve bayramın bütün ülkede aynı günde yapılmış olması, birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetlenmesine katkıda bulunacaktır bununla beraber, astronomik hesapla memnuniyet olmayıp hilâlin gözle görülmesi gerektiğini düşünenler, meseleyi natürel mecraından saptırmamak ve fitneye sebep olmamak şartıyla yalnızca kendi nefislerinde gözle görmeyi alarak davranabilirler Unutmamalı ancak müslümanlar arasında fitneye sebep ya da makine olmak büyük günahtır Kur'an diliyle ifade etmek icabında,Fitne, savaştan (öldürmekten) bile kötüdür(elBakara 2191, 217) *