nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
Hakka yönelmek, hakkı lâyık olana tahsis etmek, haksızlıktan sakınmak, herkese eşdeğer muamele etmek anlamlarına gelen adalet sıfatı Peygamberimizde en şekilde mevcuttu
Peygamberimiz dünya işlerinden elini çekmiş, hayattan uzakta duran bir insan değildi O, gençlik yıllarında Mekke'de bulunan kabilelerle birlikte yaşıyor, peygamber olduktan sonradan da farklı alanlara yönlendirilmiş kabile ve milletlerle iç içe bulunuyordu Bu kabileler zaman olmuş, boğaz boğaza gelmişler, kan dökmüşler, çarpışmışlar, savaşmışlardı Bunların birini hoşnut eden bir hareket, öbürünü rahatsız ediyordu
İşte Peygamberimiz birbirine düşman kabileler aralarında adalet dini yayarken onların kalplerini kazanıyor, arasında adalet, hak, insaf ve kardeşlik filizleri yeşertiyordu Bu uğurda pekçok zorluklarla karşılaşıyordu Lakin zerre dek olsun, adalet ve insaftan ayrılmıyordu
Arapların nüfuzlu ve zengin olanları, toplum içinde kendilerine öbür bir yer ayırır, başkalarına, özellikle öksüz ve fakir kimselere yaptıkları baskıların kendilerine yapılmasına dayanamazlardı
Mahzumîlerden bir kadın hırsızlık etmişti Kureyşliler onurlu bir kabileden olan bu kadının cezalandırılmasını istemiyorlardı Üsâme bin Zeyd'i Peygamberimiz çok seviyordu Onu kırmayacağını biliyorlardı Üsame'yi araya koyarak, Peygamberimizin bu kadına ceza vermemesini ricacı için gönderdiler Peygamberimiz, Hz Üsame'ye şöyle buyurdu:
İsrailoğulları bu gibi taraf tutmaları yüzünden helak oldular Bunlar fakirlerine en şiddetli suç oluşturan verirken, nüfuzlu ve varlıklı olanlarına canice vermezlerdi
Peygamberimiz, adaleti uygularken din farkı gözetmezdi Yargı sahibi bir Yahudi de olsa, Müslümandan hakkını alır, ona verirdi
Sahabîlerden Ebû Hadrad, bir Yahudiden bir tedarik borç almıştı Vade dolmuş, Yahudi de ısrarla parasını istiyordu Fakat Ebû Hadrad'ın sırtındaki elbisesinden başka bir malı yoktu O sırada Peygamberimiz Hayber Savaşı için hazırlıkta bulunuyordu Bu sefer Yahudilerin üzerineydi
Mesele Peygamberimize iletildi Ebû Hadrad, Yahudiden birazcık vakit istediyse de, Yahudi buna razı olmamıştı Sahabîyi kolundan tutup Peygamberimizin huzuruna getirdi Alacağını tahsil etmesini istedi
Ebû Hadrad, verecek bir şeyinin olmadığını, Hayber'in fethinden sonra eline ganimet olarak bir şey geçerse vereceğini söyledi, oysa Yahudi diretiyordu Sonunda Peygamberimiz yoksul Sahabîsine sırtındaki elbisenin bir kısmını satarak borcunu ödemesini söyledi Ebû Hadrad da o kadar yaptı
İşte Peygamberimiz Yahudilerin üzerine bir sefer hazırlığı yaptığı sırada, gözü gibi koruduğu, evlatlarından daha fazla üzerlerine düştüğü Sahabîlerinden birine karşı, yargı sahibi olduğu için Yahu dinin hakkını arıyordu
Peygamberimiz yargı, hukuk ve yargı konusunda kendisini bambaşka tutmaz, kendisine farklı bir muamele yapılmasını da kabul etmezdi Bunun örnekleri Peygamberimizin hayâtında oldukça çok bulunmakta, bu alanda da en yüksek seviyede bulunduğunu göstermektedir
Ebû Said elHudri'nin anlattığına kadar, Peygamberimiz bir seferinde savaşta ele geçen malları Sahabîleri arasında paylaştırıyordu Müthiş bir izdiham vardı Çok kalabalıktılar Böylece fakat, Sahabîlerden birisi Peygamberimizin sırtına çıkarcasına üstüne abanmıştı Peygamberimiz, elinde yer alan ince hurma çubuğuyla o kişiye işaret ederek bir tarafa çekilmesini istedi Çubuğun sırık kısmı adamın yüzüne gelerek azıcık çizdi Bunun farkında Peygamberimiz elindeki sopayı o kişiye verdi ve, İşte yüzüm, gel, sen de benden hakkını aldedi
Fakat Resulullahı canından fazla seven Sahabî, Ya Resulallah, ben hakkımı helâl ediyorum, sizi bağışlıyorumdedi ve vazgeçti
Ömrünün son günlerini yaşıyordu Dünyaya veda etme vakti gelip çatmıştı Sahabîleri ile vedalaşmak, helâlleşmek istedi Değişik âleme üstünde bir yargı olarak gidemezdi Sahabileri topladı ve onlara şöyle konuştu:
Olur Ya birinize karşısında bir hatada bulunmuşsam, maddî veya manevî olarak kimi incittiysem, malınıza, canınıza veya şerefinize, herhangi bir biçimde zararım dokunmuşsa gelsin, benden hakkını alsın, tazminatını vereyim
Son hemencecik, ağır hastalığında dahi adaletin yerini bulmasını istiyordu Üzerinde, kimsenin bir hakkının kalmasını istemiyordu *
Peygamberimiz dünya işlerinden elini çekmiş, hayattan uzakta duran bir insan değildi O, gençlik yıllarında Mekke'de bulunan kabilelerle birlikte yaşıyor, peygamber olduktan sonradan da farklı alanlara yönlendirilmiş kabile ve milletlerle iç içe bulunuyordu Bu kabileler zaman olmuş, boğaz boğaza gelmişler, kan dökmüşler, çarpışmışlar, savaşmışlardı Bunların birini hoşnut eden bir hareket, öbürünü rahatsız ediyordu
İşte Peygamberimiz birbirine düşman kabileler aralarında adalet dini yayarken onların kalplerini kazanıyor, arasında adalet, hak, insaf ve kardeşlik filizleri yeşertiyordu Bu uğurda pekçok zorluklarla karşılaşıyordu Lakin zerre dek olsun, adalet ve insaftan ayrılmıyordu
Arapların nüfuzlu ve zengin olanları, toplum içinde kendilerine öbür bir yer ayırır, başkalarına, özellikle öksüz ve fakir kimselere yaptıkları baskıların kendilerine yapılmasına dayanamazlardı
Mahzumîlerden bir kadın hırsızlık etmişti Kureyşliler onurlu bir kabileden olan bu kadının cezalandırılmasını istemiyorlardı Üsâme bin Zeyd'i Peygamberimiz çok seviyordu Onu kırmayacağını biliyorlardı Üsame'yi araya koyarak, Peygamberimizin bu kadına ceza vermemesini ricacı için gönderdiler Peygamberimiz, Hz Üsame'ye şöyle buyurdu:
İsrailoğulları bu gibi taraf tutmaları yüzünden helak oldular Bunlar fakirlerine en şiddetli suç oluşturan verirken, nüfuzlu ve varlıklı olanlarına canice vermezlerdi
Peygamberimiz, adaleti uygularken din farkı gözetmezdi Yargı sahibi bir Yahudi de olsa, Müslümandan hakkını alır, ona verirdi
Sahabîlerden Ebû Hadrad, bir Yahudiden bir tedarik borç almıştı Vade dolmuş, Yahudi de ısrarla parasını istiyordu Fakat Ebû Hadrad'ın sırtındaki elbisesinden başka bir malı yoktu O sırada Peygamberimiz Hayber Savaşı için hazırlıkta bulunuyordu Bu sefer Yahudilerin üzerineydi
Mesele Peygamberimize iletildi Ebû Hadrad, Yahudiden birazcık vakit istediyse de, Yahudi buna razı olmamıştı Sahabîyi kolundan tutup Peygamberimizin huzuruna getirdi Alacağını tahsil etmesini istedi
Ebû Hadrad, verecek bir şeyinin olmadığını, Hayber'in fethinden sonra eline ganimet olarak bir şey geçerse vereceğini söyledi, oysa Yahudi diretiyordu Sonunda Peygamberimiz yoksul Sahabîsine sırtındaki elbisenin bir kısmını satarak borcunu ödemesini söyledi Ebû Hadrad da o kadar yaptı
İşte Peygamberimiz Yahudilerin üzerine bir sefer hazırlığı yaptığı sırada, gözü gibi koruduğu, evlatlarından daha fazla üzerlerine düştüğü Sahabîlerinden birine karşı, yargı sahibi olduğu için Yahu dinin hakkını arıyordu
Peygamberimiz yargı, hukuk ve yargı konusunda kendisini bambaşka tutmaz, kendisine farklı bir muamele yapılmasını da kabul etmezdi Bunun örnekleri Peygamberimizin hayâtında oldukça çok bulunmakta, bu alanda da en yüksek seviyede bulunduğunu göstermektedir
Ebû Said elHudri'nin anlattığına kadar, Peygamberimiz bir seferinde savaşta ele geçen malları Sahabîleri arasında paylaştırıyordu Müthiş bir izdiham vardı Çok kalabalıktılar Böylece fakat, Sahabîlerden birisi Peygamberimizin sırtına çıkarcasına üstüne abanmıştı Peygamberimiz, elinde yer alan ince hurma çubuğuyla o kişiye işaret ederek bir tarafa çekilmesini istedi Çubuğun sırık kısmı adamın yüzüne gelerek azıcık çizdi Bunun farkında Peygamberimiz elindeki sopayı o kişiye verdi ve, İşte yüzüm, gel, sen de benden hakkını aldedi
Fakat Resulullahı canından fazla seven Sahabî, Ya Resulallah, ben hakkımı helâl ediyorum, sizi bağışlıyorumdedi ve vazgeçti
Ömrünün son günlerini yaşıyordu Dünyaya veda etme vakti gelip çatmıştı Sahabîleri ile vedalaşmak, helâlleşmek istedi Değişik âleme üstünde bir yargı olarak gidemezdi Sahabileri topladı ve onlara şöyle konuştu:
Olur Ya birinize karşısında bir hatada bulunmuşsam, maddî veya manevî olarak kimi incittiysem, malınıza, canınıza veya şerefinize, herhangi bir biçimde zararım dokunmuşsa gelsin, benden hakkını alsın, tazminatını vereyim
Son hemencecik, ağır hastalığında dahi adaletin yerini bulmasını istiyordu Üzerinde, kimsenin bir hakkının kalmasını istemiyordu *