Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Osmanlı Döneminde Kuran’ın Yeri

Osmanlı Döneminde Kuran’ın Yeri

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Allah dinde akledilmesini, ince ince düşünülmesini, araştırılmasını, emirlerinin uygulanmasını, kitabının rehber edinilmesini ister Kişiler Allah’ın kitabının manasını bilmeden üzerinde nasıl inceden inceye düşünebilirler? Kuran’ın kendi üzerinde ince ince düşünülmesiyle ilgili emirleri Kuran’ın manası bilinmezse nasıl uygulanacaktır? Sonuçta kişiler dini yaşamak için, dinle ilgili bilgileri anladıkları dilden duymak veya okumak zorundadırlar Geleneksel, mezhepçi İslamcılar kendi din adamlarının veya ilmihal kitaplarının Türkçe anlatımlarında bir sakınca görmemişlerdir Onlar da herkesin Arapça öğrenmesinin farz olduğunu savunmamışlardır İlmihal kitaplarının, kendi öğretileri doğrultusunda yetişen müftülerin, imamların, şeyhlerin dini Türkçe olarak anlatmasını normal görenler, Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesine karşı çıkmışlardır Amaç kişi ile Allah arasına din adamlarının sokulması ve mezhep izahlarıyla yetişmiş din adamlarının ve mezheplerin izahlarının din diye sorgulamasız yutturulmasıdır Oysa dinin tek kaynağı olan Kuran’ın çevirisi elde olunca kişilerin Allah’ın dini ile uydurulan dini ayırt etmeleri mümkün olabilmektedir

Kuran’ın ancak Cumhuriyet döneminden sonra çevrilebilmesinin ve mezhepçi, gelenekçi grupların buna direnişlerinin altındaki temel neden budur Bunlar, dinin mezheplerin tekelinden çıkmasına ve uydurmaların sorgulanmasına tahammül edememektedirler Kuran’ın İslamının, Osmanlı tarihinde doğru dürüst ortaya çıkmamasının, çıksa da kökleşip yerleşmemesinin altındaki temel sebebin mevcut sistemin despotluğu ile beraber, bu çeviri yasağı olduğu kanaatindeyiz Çevrilemeyen, Arapça’sının bile matbaada basılmasına izin verilmeyen Kuran’ın ismi vardı ama kendisi ortada yoktu “Çok şanlı diye nitelenen atalarımız ne yazık ki Kuran’ı çevirtmediler Yıllarca günah dedikleri matbaanın günah olmasından vazgeçtiklerinde bile Kuran’ın matbaada basılmasının günahlığı devam etti Hattatların el yazısı ile çoğalttığı, ender olarak bazı evlerde bulunan Kuran ise bulunduğu evlerde de bohçalar içinde saklandı Bohçalar açılıp okunduğunda ise manası için değil, melodisi için okundu Halk hiçbir konunun çözümü için Kuran’a müracaat edemedi Şeyhülislamlar, şeyhler, imamlar halka dini öğretti Onlarsa dini Sünnilik mezhebiyle eşitleyen, Sünniliğin halifesi olan padişaha itaatli kişilerdi Böylece Sünni mezhepçi görüş kendini ayakta tutup, kendi devamını sağladı

Kuran tercüme edilemez iddiası yanlıştır Kuran “Allah birdir diyor, tercüme ediyoruz; “Allah bağışlayıcıdır diyor, tercüme ediyoruz; “Kuran her şeyi açıklar diyor, tercüme ediyoruz; “Hz Musa’ya Tevrat verildi diyor, tercüme ediyoruz; “Kan içilmez, domuz yenmez diyor, tercüme ediyoruz Bunların hangisi anlaşılmıyor? Dillerde somut veya soyut kavramlar seslere dönüştürülür, bu sesler duyulunca o somut veya soyut kavram zihinde canlandırılıp, iletişim sağlanır Dil bir iletişim aracıdır Domuz kelimesini ele alalım Domuzun Arapça’sı da, Türkçe’si de söylendiğinde somut varlık olan domuzun karşılığıdır Şimdi Arapça’daki domuz kelimesini, Türkçe’ye çevirdiğimizde bunun nesi anlaşılmaz oluyor? İstiyorsanız domuz gibi somut değil, başka soyut bir kavramı ele alalım Örneğin Arapça’da “bağışlayıcı manasına gelen “Gafur kelimesini ele alalım Arapça’da “Gafur kelimesi g, a, f, u, r harşerinden oluşan bir titreşim oluşturur ve sesin bu titreşimleri soyut kavram olarak “bağışlayıcılığı ifade eder Eğer Türkçe’ye bir çeviri yapılırsa b, a, ğ, ı, ş, l, a, y, ı, c, ı harşerinin titreşimlerinden oluşan “bağışlayıcı kelimesi “Gafurun yerini alacak ve bu da aynı soyut kavramı ifade edecektir

Çeviride ortaya çıkan bazı zorluklar, Arapça’dan Türkçe’ye çevirinin zorluklarından ziyade, kavramın Arapça’sının neyi ifade ettiğinin tartışmasından ortaya çıkmaktadır Bu da bir çeviri sorunu değil, anlaşılma sorunudur Araplar da bu sorunu Türkler kadar yaşarlar Kuran’da anlatılan Yahudiler’in dinlerindeki kelimelerin yerlerini, manalarını kaydırma eğilimi dinimizde de yaşanmıştır Kuran’ın kullandığı manadan farklı bir şekilde kelimeyi kullanma eğilimi, çeviriyle değil, anlaşılmayla ilgili bir çözüm konusudur Bunun da baş sorumlusu dini uydurma izahlarıyla bozmaya kalkan zihniyetin, Kuran’ın kelimelerinin manasını kaydırarak Kuran’ı kendi arzularına uydurma çabalarıdır Kuran’da aynı kelimenin farklı yerlerdeki kullanımı gibi noktaların irdelenmesiyle çözülebilen bu sorun, istisnai bazı yerlerde ortaya çıkar ve bahsettiğimiz şekilde titiz bir incelemeyle çözülebilir

Türkler’in Arapça ibadeti birçok açıdan hatalıdır Cengiz Özakıncı bu sakıncalardan bir kısmını şöyle açıklamaktadır: “Eğer Türkçe söylenirse Tanrı bu yakarıları işleme koymaz, kesin sonuç almak istiyorsanız, bu duaları Arapça yazın, söyleyin denilerek öğretilmektedir Oysa bir Türk bu yakarıları Arapça’yı gereği gibi seslendirerek yapamaz Arap dilinde öyle sesler vardır ki, bunlara boğaz sesleri denir, ancak Arap olanlar söyleyebilirler İçinde böylesi Türk gırtlağına yabancı sesler olan Arapça sözcükleri bir Türk söylemeye kalkıştığında, o sesi çıkartamayacağı için, onu andıran başka bir ses çıkarır Bu durumda Arapça sözcüğün anlamı da değişir Tıpkı “sevmek ve “sövmek sözcüklerinde olduğu gibi, Arapça’da da küçük bir ses değişimi anlamı tersine dönüştürebilmektedir, çünkü bütün dillerde olduğu gibi Arapça’da da böylesi yakın sesli, ters anlamlı sözcükler vardır Bir Arap Türkçe konuşurken nasıl “sev diyeceği yerde “söv diyebilirse, bunun gibi bir Türk de Tanrı’ya Arapça sesleneyim derken “fağfirlene(bizi yargıla, koru) diyeceği yerde “fakfirlene(bizimle ilişkini kes, bize boşver) diyebilir Çünkü Arapça’da bulunan “ğ sesi çok özel bir sestir Türk dilinde bu ses yoktur Bir Türk özel bir eğitim almadıkça bu iki sözcüğün söylenişini birbirine karıştıracaktır Görüleceği üzere Türk’ün Tanrı’ya kendi diliyle değil de seslendirmeyi beceremeyeceği Arapça sözcüklerle yakarması, her açıdan yanlıştır(Cengiz Özakıncı, Dil ve Din, sayfa 118)
 

Similar threads

BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu bir evvelki bölümde gördük Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir Bu yüzden kitabımızda bu konuyu...
Cevaplar
0
Görüntüleme
101
NİÇİN MEAL OKUMALIYIZ Ali Bulaç, Kuranı Kerim ve Türkçe Anlamı, 5 bs, Istanbul, XXVII Türkçe'de Kur'anı Kerim'in tercüme edilmiş haline çeviriyerine meal sözcüğü kullanılır Bunun nedeni meal kelimesinin yakın çeviri anlamına sahip olmasıdır Kur'anı Kerim tercümesi ya da çevirisi demek daha...
Cevaplar
0
Görüntüleme
130
Eûzubillâhimineşşeytânirracîym Bismillâhirrahmânirrahîym Birçok Bilim adamı da bizim gibi mübarek kitabımız Hazreti kur’ana büyük hayranlık duymakta İşte onlardan birimemleketimizin yetiştirdiği güzide bilimadamlarından Fizikçi doçent doktor Caner Taslaman HAZRETİ ALLAH CELLE CELALÜH’ÜN...
Cevaplar
0
Görüntüleme
79
Öncelikle konuya HzAli ( kv ) ' ın şu sözüyle başlarsak daha anlamlı olacaktır Kur'anın sırrı Fatiha'da, Fatihanın Sırrı Bismillah'da, Bismillah ' ın sırrı da başındaki Bharfindedir KURÂNI KERÎM “B MEÂLİ Değerli dostlarım… Kurânı Kerîm'in, işaret ettiğimiz anlamlarına açıklık getiren bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
91
Kur'anı kerimin tefsiri ve tevili ancak ehli olan âlimler tarafından yapılır Fakat kelime kelime tercümesi mümkün olmaz Tercüme ile muradı ilahi anlaşılamaz Hadisi şeriflerin de kelime kelime tercümesi çok zaman yanlış manalara gelir Hatta bir dildeki deyim, terim ve atasözlerinin kelime kelime...
Cevaplar
0
Görüntüleme
95
858,523Konular
981,269Mesajlar
31,126Kullanıcılar
redepraSon üye
Üst Alt