Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

nostaljik notlar

nostaljik notlar
0
63

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,753
Etkileşim
89
Puan
48
F-D Coin
0
nostaljik notlar 1 AÇIK BİSKÜVİLER: Semt bakkallarında şimdiki gibi paketlenmiş bisküviler yoktu ya da lüks sınıfına giren birkaç marka da pahalı olduğundan böylece tutulmazdı Hemen her bakkal dükkânının antre kapısının yanına sıradan 30X30X30 ebatlarında teneke bisküvi kutuları uyumlu bir şekilde üstüste oturtulmuş halde dururdu Bunların ön kısmında camlı bir kapakları olurdu Kapak, içindeki bisküvilerin bayatlamaması için sürekli kapalı olur, camdan içinde hangi nesil bisküvi olduğu görülürdü Bu kutular, içindekilerin herhangi bir kazaya kurban gitmemesi için zeminden 30 derece değin yukarı bakacak şekilde yatkın konulurdu İstenen nesil bisküvi, bakkal kadar kâğıttan bir kesekâğıdına doldurulup tartılarak müşteriye verilirdi En aşina markalar ise; Ülker, Eti ve Besler’di 2 ARAP SABUNU: Deterjanların günümüzdeki gibi yoğun bir biçimde demin jurnal hayata girmediği yıllarda, temizleme işlerinde genelde arap sabunu veya beyaz kalıp sabunlar kullanılırdı Kalıp sabuna nazaran arıtma kabiliyeti daha yüksek olan “arap sabunları bakkallarda, kesif kokusundan dolayı dükkânın genellikle dışına konulan bir tenekenin içinde muhafaza edilirler, bakkal göre metal bir kaşık yardımıyla, naylon torbanın içine doldurulduktan daha sonra tartılarak satılırlardı Görüntüleri itibarıyla ağdalısümüksü kıvamlarından, sarı renklerinden ve kendilerine has oldukça nahoş kokularından beklenmeyen temizleme özellikleri, onların bulaşık hariç derhal baştan kullanılmalarına niçin olurdu Yerlerin, merenlerin, muşambaların, çamaşırların arıtılması işlemlerinde kadınların en büyük yardımcısı olan arap sabunları, artık günümüzde en ince ayrıntısına kadar gözden düştüler Bu sabunları satan bakkal da kalmadı 3 AYI OYNATICILAR: Çingenelerin tekelindeki bu iş grubunda takım, elinde tef ve uzunca bir sopa olan kavruk bir çingene ile, beline sardığı zincirin ucu, burnuna geçirilen halkaya takılmış bir ayıdan oluşmaktaydı Daha çok turistik yerler ve cadde aralarında zirve gösteren bu ikili ekibin gösterisi, tefi dokuzsekizlik aksak bir ritmle çalarak şarkı söyleyen çingenenin, ara sıra elindeki sopayla ayıyı dürtmesinden sonradan hayvanın tempoya yerinde hareketlerle zıplaması, sopaya tutunarak iki ayağının üstünde dikilmesi ve ara sıra de yere yatarak bayılma numarası yapmasından oluşan garip bir şovdan ibaretti En fazla tutulan ağırlama ise; “Kocaoğlan, hamamda karılar nasıl bayılır? sorusunun arkasında ayının bayılma numarası yapmasıydı Davet bitince çingene kasketini çıkararak, etraflarında halka olan seyircilerden bahşiş toplardı 1980’lerde ayı oynatmak elbette yasaklandı Hayvanlar toplanarak, Uludağ’da oluşturulan ayı yetiştirme ve rehabilitasyon merkezine götürüldüler 4 AYŞEGÜL ÇOCUK KİTAPLARI: Fransız yapımı renkli ve resimli A4 ebatlarında, aydınlık kalın kâğıda baskılı çocuk kitapları vardı İçindeki çizimler renkli resim kalitesinde ve güzelliğinde, derhal her türlü detaylar düşünülerek hazır, o günler için oldukça lüks sayılabilecek bu kitaplar, sıradan 16 sayfa civarındaydılar Türkiye baskılarında Ayşegül adı verilmiş hayalî bir Fransız kız çocuğunun; evde, okulda, piknikte, tatilde, uçakta, köyde, tiyatroda, yaşgününde şeklinde senaryolaştırılmış serî maceralarını anlatmaktaydı Bu kızın Fındık adında kahverengi bir köpeği ve hiç de Türkiye şartlarıyla benzerlik taşımayan bir yaşam tarzı vardı Ailecek bahçeli lüks bir köşkte otururlar, kilisenin bahçesinde oynarlar ve çoğu kez istakoz yiyip, uzaktan ülkelere tatile çıkarlardı 5 BONCUKLU KASAP KAPILARI: Kasap dükkânlarının kapılarında, bilhassa yaz aylarında kapıyı yere kadar tamamen örten, pervazın üzerine tutturulmuş dikey iplere dizili rengârenk boncuklardan oluşan, genelde sinek benzeri buharlaşan haşeratın içeriye girmesini engelleyen siperlikler olurdu İçeriye girmeniz için, bu boncukları ortalarından tutarak, uzun bir saçı beygir kuyruğu yerine getirmek için toplar gibi bir elinizle tutup kenara itmeniz tatmin edici olurdu 6 CİN ALİ ÇOCUK KİTAPLARI: 1970’lerde revaçta olan ilkokul çocuklarına yönelik “Cin Ali adlı kare şeklinde 16 sayfadan oluşan, siyahbeyaz çok ilgi çekici kitaplar vardı Ali adlı çocuğun, emin bir seriyi takiben; okuldaki, piknikteki, denizdeki, müzedeki, törendeki, dişçideki ve hayvanat bahçesindeki harikulade heyecanlı (!) maceralarına yer veren kitaplardaki çizimler çöp çizgilerden oluşmaktaydı Herşey fakat herşey birkaç çizgiden ibaretti; evler, arabalar, millet, hayvanlar, eşyalar Kollar ve bacaklar ve vücutlar çöpten ibaret olup herhangi bir organ ihtiva etmemekteydi Kafalarsa bir yuvarlaktan müteşekkildi Okuyan çocuğun resimleri kolayca taklit ederek çizebilmesine imkân vermek nedeniyle düşünüldüğü muhtemeldi Her çocuğun çantasında bu serinin en az 12 kitabı mevcuttu 80’lerden itibaren çocuk kitapları sektöründeki hızlı gelişim, Cin Ali kitaplarının da sonu oldu 7 CİVCİV DOYURMAK: 80’li yıllarda moda olan trendlerden biri de evlerde civciv beslemekti Pazarlarda ve hatta sokak aralarında satılan civcivlerden 35 adet satın alınır, bunlar yazın evlerin balkonlarında, kışınsa odanın içinde sıcacık bir köşede, yanlarında birkaç havalandırma deliği açılıp zemini samanla döşenen bir ambalaj kutusunun içine konulur, kutunun üzerinden de içeriye ısıtma ve yakma amaçlı, sürekli yanan bir ampul sarkıtılırdı Hevesle başlanan bu bakım işi artan bir şekilde tavsar, civcivler birer ikişer telef olmaya başlar, sonunda da yaşamayı başaran kalanları piliç mertebesine ulaşıp da, kesintisiz kutudan çıkmaya, eşyaların üzerinde uçmaya, etrafa tüy dökerek yerleri pisletmeye başladıklarında kesilip ailecek yenilirlerdi Apartman dairelerinde kümes hayvanı doyurmak gibi ekstrem girişimleri olan aileler için, bir gecelik eğlence uğruna o zahmeti ve kokuyu aylarca çekebilmek ne derece çekiciydi, agnostik 8 YASSI DİKDÖRGEN PİLLER: Yaklaşık 5X5 santim ebatlarında kırmızıbeyaz renkli yassı piller vardı “Berec, “Amawi gibi markalardaydılar Bunlar daha fazla el radyolarının arkalarına kayışla sabitlenirlerdi 45 volttular Pozitif kutuplarının olduğu yerlerde teneke iki adet kulakçıkları olurdu Çok pratik ve kullanışlı olan yassı piller 80’lerin sonunda piyasadan silindiler 9 YÜNDEN ASTRONOT BAŞLIKLARI: Aya birincil insanın ayak bastığı 1969 yılından daha sonra, astronot başlıklarından esinlenerek moda olan çocuk başlıkları vardı Derhal her çocuğun asgari bir adet yünden astronot başlığı olup, bunlar dağıtılmış renklerde ve çoğunlukla astronotlarda olsa epeyce gülünç kaçacağı muhakkak tepelerinde birer ponpon ihtiva ederlerdi Tek parçadan müteşekkil bu teknolojik(!) koruyucuların ön kısmındaki açık bölümünden, giyen çocuğun gözleri ve burnu gözükürdü Ağız kısmını tamamıyla örttüğünden nedeniyle, keza kaşkol sarılmasına lüzum kalmazdı Başlık kafaya sımsıkı yapıştığından, çıkarıldıklarında saçlar ıpıslak ve amorf görünümlerini bir vakit korurlardı 10 ÇOCUK ZAPTETME KAYIŞLARI: Küçük çocukların yolda yürürken sağasola ani hareketlerle koşarak herhangi bir kazaya uğramalarını önlemek, bir nevî dizginlemek için kayışlar icat edilmişti Bebek mağazalarında satılan bu cilt kayışlar, yumurcağın omuzları ve koltukaltlarından dolanarak bağlanırlardı Yaklaşık 1 metre uzunluğundaki kayışın ucu da ebeveynin elinde olurdu Çocuk, kayış yardımıyla sıkça frenlenirdi Annebabalar da hem çocuğu kucakta taşımak zahmetinden kurtulurlar, hem de tehlikesiz bir şekilde çocuğu bir ölçüde serbest bırakırlardı Görüntü olarak fiilen de olan bu başvuru formu, 80’lerde en ince ayrıntısına kadar değil oldu 11 ÇORAPTAN ÖRGÜ PASPASLAR: Bilhassa 70�lerde moda olan bu paspaslar, hamarat evkadınları kadar, kaçtıkları için giyilemeyecek durumdaki kadın çoraplarının malzeme olarak kullanıldığı, kalın şişlerle örülen ev eşyalarıydılar Kapı önlerine ve evin muhtelif yerlerine serilirler ve kışın da yerin soğuğunu oldukça önlerlerdi Ayrıca eski çoraplar değerlendirilir, hem de bedavaya paspas sahibi olunurdu Bu aydınlık fikir, 80�lerden sonra tüketim toplumu göre avam kabul edilerek, kaçmış çoraplar doğrudan doğruya çöp kutusuna atıldılar 12 CUMARTESİ EĞİTİMÖĞRETİM: Birincil ve ortaokullar, 1974 yılına dek Cumartesi günleri de öğrenime devam ettiler Cumartesileri diğer günler gibi bütün değil yarım gün kabul edilirdi Bu yüzden öğretim iki saatti Birincil ders 1 saat sürer, sonra on dakika teneffüs olur, ardından da 40 dakikalık ikinci ders yapılır ve bahçede hep bir ağızdan İstiklal Marşı okunduktan sonradan birbuçuk günlük hafta sonu tatiline girilirdi Bu tatbik 197475 öğretim yılından itibaren kaldırılarak, Cumartesi günü tam gün tatil kabul edildi 13 DALYANLAR: Boğaziçi�nde ve Marmara kıyılarında 60�larda yoğun olarak, 70�lerde de azalarak kurulan dalyanlar vardı Kıyıya yakın sığca kesimlerde denizin dibine ağaç kazıklar çakılarak bunların arasına geniş ve hacimli balık ağları gerilirdi Balık sürüleri geçerken bir ucu torba gibi açık olan dalyan ağlarından içeri girerler, bir vakit daha sonra da dalyanın ağzı kapatılarak içindeki balıklar kıyıya çekilirdi Dalyan tahtalarının birinde dalyan gözcüsü kesintisiz nöbet beklerdi Görevi ağa balık sürüsü girince, tuzağın ağzını kapatmaktı En ünlü dalyanlar Boğaz�da akıntının yoğun olduğu noktalarda kurulu olan Kavaklar, Sarıyer, Beykoz, Çubuklu ve Salacak ile Marmara kıyılarında Yenikapı ve Bakırköy dalyanlarıydı 80�lerde balık türlerinin ve sayılarının İstanbul sularında artan bir şekilde azalması sonucu dalyanlarda birer ikişer tarihin derinliklerine gömüldüler 14 DEVAM SA:3 SÜ:5�DE: 80�lerin sonlarına kadar gazetelerin birincil sayfalarında yer alan haberler, şimdiki gibi özetle sunulmaz, doğrudan doğruya konuya girilerek makale tarzında anlatılmaya başlanırdı Kendine ayrılan yerin sonuna gelindiğinde de, haber nerede kaldıysa (çoğu zaman cümlenin ve hatta kelimenin ortasında) kesilir, altındaki satıra da koyu harflerle; �devamı sa:3 sü:5�de� gibi ilginç bir ibare konulurdu Yani bu yorumlama, haberin orada bitmediğini ve devamının, gazetenin üçüncü sayfasının beşinci sütununda olduğunu belirtmeye yarardı Artık günümüzde ilk sayfada kısa bir özetin altına; �devamı 3�de� gibi ibareler konulmakta ve adı geçen iç sayfada haber bir tamamen en başından sunulmaktadır 15 KOYUN POSTUNDAN YAYGILAR: 70�li yıllar denenmemişlerin denendiği yıllar olduğundan nedeniyle, o yıllarda evlerde ilgi çekici bir buluş daha yerini aldı; �koyun postundan yaygılar� Çoğunlukla kurban bayramını müteakip, kesilen hayvanın postu birazcık alacalı ya da bol tüylüyse, herhangi bir hayır kurumuna verilmek yerine özel birtakım işlemlerden geçirilerek yıkatılıp temizletildikten sonradan, kokuları olabildiğince giderilir, daha aşağı kısımları tabaklatılır, tüyleri parlatılarak yumuşatılır ve de daire kapısının girişi ya da davetli odasının ortası gibi evin en görünen bir yerine yayılırdı Postlar bunca işlemden geçtikten daha sonra deforme olup pelte gibi en ince ayrıntısına kadar kendilerini saldıkları için, görenlerde, üzerinden tır ya da silindir geçtikten sonra dümdüz bir vaziyette odanın ortasına yapışmış ölü bir kuzu intibaı uyandıran bu yaygılar, üzerlerine basıldığında muşambanın veya taşın üzerinde kolaylıkla kayarak, basanları çoğu kez düşürme özelliğine de sahiptiler 80�lerden daha sonra halk müziği bu yanlıştan döndüler ve evlerine adi kilimler ve halılar sermeye başladılar 16 EGZOST BORUSU ÇIKARTILMIŞ OTOMOBİLLER: 1970�lerde ve 80�lerin sonlarına kadar, bilhassa gençler aralarında Murat124 marka otomobillerin egzost boruları çıkartılarak sokak aralarında tez dolaşma modası vardı Egzost borusu olmayan araba çok adaleli bir midebağırsak gurultusu ile aşırı zorlanarak yellenme sesi arası bir şamata çıkarırdı Bu otomobillerin koltukları başlıca koyun postuyla kaplanmış olur ve tavanıyla arka camların iç kısımlarına ağırlıklı olarak mor veya kırmızı ince lambalar monte edilmiş olurdu Pioneer marka kasetli teyplerinde aralıksız Orhan Gencebay veya Ferdi Tayfur çalardı Ön ve arka çamurluklar ise özel kaplama olurdu Ön camın içine olabilen herşey süs eşyası olarak asılı dururdu Camın arkasından da o yıllarda moda olan ve birçok arabada birer tane bulunan, arabanın hareketiyle birlikte kafası sağasola titreşimli oyuncak diğer taraftan köpek bulunurdu Arabanın turlama esnasında çıkardığı bu ilgi çekici sesin nereden geldiğini bakmak için çoğu insanın evlerin pencerelerinden dışarı uzanmalarına yol açan Murat124 marka otomobillerin 90�larda yollardan çekilmesiyle bu moda da rafa kalktı 17 EL RADYOLARI: Avuçiçinden biraz daha büyük ve arkalarında mutlaka yassı bir pili olan, band aralığı rahat ve parazitli, derinden gelen bir sese sahip, yanlarında uzayabilen antenleri olan radyolar, bilhassa erkekler göre fazla istek görürdü Özellikle Pazar günleri TRT�nin canlı yayınladığı lig maçları, kulaklara sımsıkı yapıştırılan bu el radyolarından peşine düşüp takip edilirdi Halihazırda radyosu olmayan otomobillerde ve diğer araçlarda da torpidonun üzerindeki yerlerini alırlar ve yol baştan başa açık olurlardı Paraziti en aza indirmek için, dinleyenler sık sık yönlerini başkalaşmak zorunda kalırlardı 18 KONUT ŞEKLINDE BİBLO BAROMETRELER: Birçok evde teknik göstergelerinden çok süsleme amaçlı kullanılan barometrelerden vardı Genelde ön tarafı iki kapılı, çatısı ve yanlarında pencereleri olan tahtadan bir ev şeklindeki biblonun kapılarından birinde şemsiyeli bir adam, diğerinde ise elinde çiçek demeti taşıyan bir kadın biblosu olurdu Bunlar orta noktasından yere vidalanmış uzunca bir tahtanın iki ucuna sabitlenmiş figürlerdi Evin üzerindeki barometrenin hain ve yüksek basıncı göstermesine tarafından, uzun tahtaya bağlı bir düzenek yardımıyla figürlerin birinden biri evin dışına çıkarken, diğeri otomatikman içeri kaçardı Şemsiyeli adam evin dışına çıktıysa havanın bozacağı, çiçekli kadın dışarı çıktıysa havanın güzel olacağı dokundurma edilmekteydi Günümüzde ise evlerde yok barometre, termometre zeka asılı değil 19 MAKRAMELER: 70�li yılların sonunda başlayıp 80�li yılların ortalarında son bulan bir moda olarak ev hayatına giren makrameler, konut kadınları kadar misafir odalarının pencerelerine veya oda kapısının iki yandaki pervazlara asılırlardı Makrame; balık ağı formunda örülmüş renkli iplerin içine konulmuş bir çiçek saksısı, tekrar bu iplerin tepede birleşerek bir çengelde son bulduğu ilgi çekici bir süsleme eşyasıydı Daha çok dökümlü yaprakları olan çiçekler bunların içine yerleştirilir ve evin muhtelif yerlerine asılırlardı Makramelerin daha alçak kısımları ve taşıyıcı ipleri de dökümlü boncuklarla süslenirdi Öbür şekillerde olup, havada aralıksız sallanıp duran makramelerin modelleri, kadınlar tarafından kazak örneği alınır gibi birbirlerinden alınırverilirdi Bayan dergileri her hafta �Haydi hanımlar gelin, evde makrame yapalım!� gibi cezbedici (!) sloganlarla yapım ekleri yayınlarlardı Bunların içine oturtulan çiçeği sulamak da birazcık beceri işiydi Çünkü gereğinden pozitif dökülen su, bir vakit daha sonra makramenin yüksek irtifadan yere dürüst işemesine neden olur, etrafa sıçrayan topraklı necis sular, böylece de hoş olmayan görüntülere sebebiyet verirdi Ne akla hizmeten icat edildiği meçhul makramelerin modası da 80�lerden sonra kalmadı 20 MANDOLİN: 60�larda ve 70�lerde ilkokul çocuklarına çalmaları için cebren dayattırılan bu İtalyan çalgısı, nedense çocuklar kadar böylece sevilmezdi Okullarda eğitici kurslar deha açılır, bütün kırtasiyelerde, kapağında enstrüman çalan bir kız ve bir erkek çocuğu resmi olan mandolin yöntem kitapları satılırdı Aylarca süren bir kurs dönemi sonunda müzik kulakları o kadar de gelişmemiş, ancak ebeveynlerinin baskısına karşısında gelememiş bu yeni yetmeler, okulun salonunda diğer taraftan konser verirlerdi Repertuarları da, üç ile beş aralarında değişen basit mektep şarkılarından teşekkül ederdi Doğru notayı çıkarması oldukça şiddet ve maharet isteyen, gerili 4 çift telden oluşan, penayla çalınan mandolinlerin bu üçgen penaları, tremolo (çabuk vuruş) esnasında her zaman kırılır, görev sağlam olan köşeye devredilir, her üç tarafı da kırılana kadar kullanılırdı Kurs sona erdiğinde çocuklar tarafından genel olarak arkaları çevrilerek darbuka olarak kullanılan (içleri abes olduğundan, vurulduğunda basmakalıp da güzel de ses çıkaran) ve alışılagelmiş yüzlerinden çalındığında sazla buzuki arası bir ses veren mandolinlerin ses perdeleri de oldukça geniş sayılırdı 80�lerde okullarda blok flüt modası başgösterince mandolinler de tamamıyla gözden düştüler id kaynak:frmtrcom  
 
858,505Konular
982,777Mesajlar
33,071Kullanıcılar
NefSeCihadSon üye
Üst Alt