Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Mum...

Mum...
0
45

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,753
Etkileşim
89
Puan
48
F-D Coin
0
Mum 1549073840 1549073840 mum5c54fdb5d4c97mum5c54fdb5d4c97 http:dl10glittergraphicsnetpub613613550kqs8n5izc5gif ​ Sevdanın ateşi düştüğünde içine, yüreğinde kırk mum yanar ve bir gün; ayrılık, çaldığında kapını otuz dokuz gün her tarafında, her gün bir mum sırayla söner bir sarışın sis perde olur sevdanın kumral yüzüne, dağlanır acın, unutmaya başlarsın lakin,kırkıncı mum ciğerlerini yangın yerine çevirircesine ve hiç sönmemecesine yanar karnı burnunda hüzünlerle; her anıda, her şiirde, bir kedi gölgesinde, buz mevsimlerinde doğan ilk kardelende, saksıda bir güz yaprağında, ve saçak altlarına sığınan serçelerin acıklı yağmur türkülerinde, hatıralarını yakar; ne yapsan söndüremezsin unutamazsın’ demiştin gülüp de geçmiştim 1549073840 1549073840 mum5c54fdb65d97amum5c54fdb65d97a http:dl7glittergraphicsnetpub520520467vspugdfvxqgif çünkü ben buralara, koşutlanıp yoksulluğumun gönül yolculuğuna, doru atların balata izlerini süren yağmurların nefesini ve sevdamın adını bilip de gelmiştim, ve gözlerimden, bir mavi balıkçılı yalnızlığına uçurmuştum vodvillerle gülümsemiştim bir öfkeli fırtına gibi geçmiştim yıldızların halesinden ve ateşe kıvılcım serpmiştim koşmuştum, tarih ve doğanın olağanüstü evliliğinin içinden; travmaların, ve bitmesiz ölümlerin ortasında ısıtmıştım buz yanığı gölgemi bilirdim; eninde sonunda gidecektin ayrılığına, ve tohumladığın her acıya hazırlıklıydı yüreğim bir başka bin yıla ikramdı maceram, yokluğuna, kınını yırtan bıçak gibi bilenmiştim, ama, ne gidişler görmüştüm çeşit çeşit bilmediğin, ne acılarla örselenmiştim böylece,mumlar falan da teslim alamazdı yüreğimi, ve hiçbir acı kuşatamazdı yiğitliğimi ben istesem var ya, ben istesem: ‘ufak nefes darbeleri’ ve kırk mum, aniden sönüp giderdi yok mi oysa, yıldızları bir hançer gibi saplamıştım yokluğunun sokaklarına, ve şakülünü bozmuştum bütün terazilerin, neyi anlatırdı fakat dağlı bir hüznün ağıtı? cevabını arayan sorular, bir tanrısız gömüt, duasız sevgiyi söylemiyorsa dili önemlimiydi hangi dinden olduğu türbelerin? ve çarmıha gerilmiş suskunluğumun fişengi, neyi anlatırdı oysa? kaldı ancak; ben ne badirelerden geçmiştim, o, felsefenin dikenligül kokulu şehirlerinden kaç acıyı yenmiştim kaç kez yaralanmış, kaç defa ölmüştüm bir zümrüdü anka gibi yokluğunun üstüne kaç kere doğmuştum küllerimden 1549073840 1549073840 mum5c54fdb65d97amum5c54fdb65d97a http:dl7glittergraphicsnetpub520520467vspugdfvxqgif aslında; beni sevmediğini bilirdim, ‘ doğrucuydu gözlerin ’ bakışından anlardım, duruşundan, bardağı tutuşundan, burnunu çekişinden, sigarayı içişinden, ağzını şapırdatışından anlardım ve içindeki hiçbir mumu da ateşleyememiştim palavracı toklukların çemberinde, nöbetçi kulelerinin gölgesi düşüyordu pencereme, ama düşmedim ağına karamsarlığın, bir kere olsun kuşkunun resmini çizmedim sınırları olmayan bir toleranslı davetin tapınma odalarına hapsolan sahibiydim söyle; yokluğundan daha beter çaresizlik mi var? ha, söyle; kısılır mı karanlığın mumu? bir sahte gülüşe bozulur mu susmanın orucu? seni tarif neyle mümkün, seni ben hangi dilde, kimenasıl anlatırım? ya da,peşinden çağlayan gözyaşlarını mı toplasam yollarını bekleyen bulutların? neyi anlatırdı ancak, gönüller kalesinin ihtiyar istasyonları, perdeleri çekilmiş sokakların ıssızlığı, dönüşü olmayan göçler, bir dağ ateşinin yalnızlığı, neyi anlatırdı? susardın oysa ben, cevabını arardım beynimi kuşatan tüm soruların; sen hala,bendeki mumları sorardın sahiden; bütün şamdanları boştu kalp odamın, bilmezdin derdim başkaydı benim, öyle umurumda falan da değildin ne çıkardı; rüzgarlar yağsa bütün aşk söylencelerine, fırtınalar,tufanlar, ve nisan yağmurları doğsa dargın çöllere, türkümüzü unutsa şehirli çiçekler, ve Yunus her yerde şeyhin asasını aramaya hükümlü edilse, ne çıkardı? ben, Pandora’nın kutusunda sakladığı umudun peşindeydim geçip Epimethieus’un zifaf odasından, ve Zeus’un ölümcül kartalının gölgesiz kanatlarından, umudu bulmak için gözlerinin sınırına gelmiştim şifresi : kahverengi dişlerimde çiğ çağla izi, aşkın evrensel kimyası, bir parolanın sessiz işareti, bilemezdim; saçlarının yüzümü saran kemendi, kahverengi ve ardımdan çalardı tüm alarm zilleri sen ise daima inat ederdin, bir türlü beni sevmezdin fakat; nereye baksam, gözlerinle karşılaşırdı gözlerim gerçeğimdin zincire vurulmuş Promethieus’un avuçlarındaki ateşi çalarak, yüreğindeki mumları yakmaya soyunmuştu kar yanığı ellerim yüzümü dayamıştım but parmaklarına, çeliğin ışıltısına sürtünürken şakağım, topuğuna takılıyordu soluğum kan ter içinde ve bıçaklıyordu ışığını mumların çifte su verilmiş çıplaklığım Promete’nin kendini yenileyen durmadan, ölümsüz kara ciğerini kurtaramamıştım kartalın çelik gagasından kırım, mağlubiyet, ve vefat, yenilmiştim tüm bayraklarımı toplamıştım utkulu savaşlara çıktığım geri çekilme yollarından koşuladığım her yol beni sana götürürdü, ben şiirin yolunu seçmiştim ve Zeus’a ateşin bedeli; yakamozlarında her akşam güneşin boğulduğu, ve lahza be an mum olup yanan parafin denizlerimi vermiştim ve Pandora’dan çaldığım umudu çoğalışımın bedelini ödeyip yitmiştim! güvercinlere; yuva olmuş doğal oluşumlar, bir yusufçuk kanmış çaldığım ateşin rengine, bundan başka tüm tanrıların saklandığı anıtlar orduların yolumu kestiği, mabetlerin, dulda – pusat eşgüdümü egemenleri, ve bileğime saldıran zincirleri kırıp gelmiştim bitmesiz yolları aşıp, kulaklarımı çınlatan ‘vur’ emirlerinden geçmiştim oysa; sen benim umurumda bile değildin, zaten, beni de sevmezdin ben sadece, Pandora’nın sakladığı umudun peşindeydim bundan başka Promethieus’un avuçlarındaki ateşin içindeki mumları tutuşmak için 1549073840 1549073840 mum5c54fdb65d97amum5c54fdb65d97a http:dl7glittergraphicsnetpub520520467vspugdfvxqgif biliyor musun? yalan söyledim dürüst değildi ‘umurumda değilsin’ sözlerim erteledim ömrümün rengince kara sevdalarını, kendi damarlarını ısıran kanımı bir gümüş dert içirdim, bandım ayışığını, sesimin sesine dokunarak çoğaldığı zamanlardan geldim, ve sana koşan adımlarımın bütün bedelini ödedim, aydınlığa baktım, ışığa kanatlarımı verdim, seni Spartaküs’ün özgürlüğe olan sevdasınca sevdim, ekmek gibi,tuz gibi, bir anne, ninni, ishak kuşu, vezüv gibi, seni Spartaküs gibi sevdim çok sevdim, fazla bırak; senden ne alırlarsa alsınlar, benim verdiklerimi götürmelerine olanak değil şu anda sen yoksun; artık memede süt ısırgan ağısı, ve yokluğunun kuşatmacı yangısı içimi bir kurşun zehiri gibi acıtıyor 1549073840 1549073840 mum5c54fdb65d97amum5c54fdb65d97a http:dl7glittergraphicsnetpub520520467vspugdfvxqgif bütün tanrısal kitaplar; ‘insan iki kere doğarmış, birincisi annesinden, ikincisi, yüreğindeki mumları ateşe verenden’ diyor ve o mumlar, ateş ülkesinin şiirini dans eden ışığıyla yakan: söndüremedim hiçbirini, kırkı birden yanıyor  
 
858,505Konular
982,839Mesajlar
33,078Kullanıcılar
uguroguz1Son üye
Üst Alt