iltasyazilim
FD Üye
Şimdiye kadar farklı kalemler tarafından yüzlercebinlerce defa cevaplandığını bildiğim bir soruyu ele alacağım; manasını anlamadığımız Kur'an'ı okuma
Dikkat ederseniz cümleyi yarım bıraktım; çünkü soru cümlesini tamamlayan kelimeler soru sahibinin imanı, imanının seviyesi, sosyokültürel şartlara bağlı kazanmış olduğu karakteri, eğitim ve öğretim seviyesi, dünya görüşü ve ideolojisine göre değişiyor Kimisi lüzumunu soruyor aklen ikna olmak istiyor, kimisi fazileti diyor kalben tatmin peşinde olduğunu ima ediyor, kimisi de gerekliliği veya gereksizliğinden dem vurarak bulunduğu yeri gösteriyor
Öncelikle bunun İslam'ın Arap coğrafyası dışına açıldığı dönemden bu yana devam edegelen, değişik açılardan müzakere edilen tarihî bir mesele olduğunu söyleyerek söze başlayalım İlk dönemlerde böyle bir problem yoktu; çünkü Kur'an'ın ilk muhatapları Araplardı veya etnik manada Arap kökenli olmasalar bile Arapçanın konuşulduğu bölgede yaşayan, Arapçayı bilen, günlük hayatta o dili kullanan kişilerdi Dolayısıyla İlahi vahyi meal düzeyinde anlama gibi bir problemleri yoktu Meal düzeyinde dedik; çünkü Kur'an'ın lafzının taşımış olduğu derinlikler, İlahi iradeyi evrensel planda yansıtan özellikleri elbette dilde ihtisas işleyen ayrı bir alandır Nitekim bu husus usulü tefsir ve tefsir ilminin hem sebebi hem de sonucudur Sonuç itibarıyla, Arap olmayan ve Arapça dilini bilmeyen insanların, kavimlerin, milletlerin Müslüman olması bu meselenin başlangıç noktasını teşkil ediyor Aslında buna problem de demek mümkündür Çünkü dinin aslî kaynaklarının dilini bilmeme, ibadet hayatından hayatın her alanını kuşatan emir ve yasakları bizzat yaşama kaynakları veya yorumcuların beyanlarından anlayamama gerçekten bir problemdir Çünkü tercümeler Kur'an ve hadislerdeki verilen mesajlardaki mana ve ruhun tesirinin kırılmasına sebebiyet vermektedir Nitekim bu yazıda ele aldığımız soru da bunun en net göstergelerinden biridir Bu genel hatırlatmadan sonra konuyu gazete makalesine sığacak mahiyette ele alacak olursak; Kur'an tefsir usulünde yer alan tarife göre tilavetiyle taabbüd olunan İlahi bir kitaptır Bu cümlenin manası açık; okunması ibadet olan, okunmasıyla ibadet edilen Allah kelamıdırKur'an Bu yönüyle sair İlahi kitaplardan da ayrılır Bu tariften anladığımıza göre okunan İlahi beyanın mana ve muhtevasının anlaşılması öncelikli bir şart değildir Neden? İki sebepten dolayı Bu sebeplerin biri Kur'an'a, ikincisi insana bakıyor Kur'an'a bakan veçhesiyle; Kur'an beşeri bir kelam, insan mahsulü bir beyan değildir Dolayısıyla Kur'an'ın var oluş gayesini efradını cami, ağyarını manibir şekilde anlamak, kavramak, anlatmak beşer aklının idrak sınırlarını aşar Çünkü bu, İlahi iradenin her şeyine vâkıf olmayı gerektirir ki beşer için tek kelime ile muhaldir İnsana bakan veçhesi ise; insan sadece akıldan ibaret bir varlık değildir İnsan aklı, ruhu, bedeni, hissi, latifeleri ile bir bütündür Bunların her birinin varlıklarını devam ettirmesi farklı şekillerle mümkündür Mesela beden maddi manada yemeiçme ile hayatını devam ettirirken, ruhun bundan latifelerin bundan hissesi dolaylıdır Kur'an tilavetinin insan ruhunda, hissiyatında ve latifelerinde uyarmış olduğu etkiyi, yemeiçmenin uyarmadığı ve uyarmayacağı muhakkaktır İsterseniz sözün geldiği bu aşamada merhum Mustafa İsmail benzeri güzel sesli bir hafızın, Davudi bir eda ile usulüne, makamına, mana ve muhtevasına uygun bir şekilde yaptığı Kur'an tilavetinin manasını anlamasanız dahi sizde hasıl ettiği etkiyi düşünün İnanıyorum ki bana hak vereceksiniz Nitekim böylesi bir Kur'an ziyafetine muhatap olan gayrimüslimlerin farklı ölçülerde etkilenmeleri bunu göstermektedir
Haftaya ayet ve hadislerden yapacağımız iktibaslarla meselenin farklı boyutlarını izaha çalışalım
Ahmet KURUCAN
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Not: 2Yazı İçin Tıklayın 3Yazı İçin Tıklayın
Dikkat ederseniz cümleyi yarım bıraktım; çünkü soru cümlesini tamamlayan kelimeler soru sahibinin imanı, imanının seviyesi, sosyokültürel şartlara bağlı kazanmış olduğu karakteri, eğitim ve öğretim seviyesi, dünya görüşü ve ideolojisine göre değişiyor Kimisi lüzumunu soruyor aklen ikna olmak istiyor, kimisi fazileti diyor kalben tatmin peşinde olduğunu ima ediyor, kimisi de gerekliliği veya gereksizliğinden dem vurarak bulunduğu yeri gösteriyor
Öncelikle bunun İslam'ın Arap coğrafyası dışına açıldığı dönemden bu yana devam edegelen, değişik açılardan müzakere edilen tarihî bir mesele olduğunu söyleyerek söze başlayalım İlk dönemlerde böyle bir problem yoktu; çünkü Kur'an'ın ilk muhatapları Araplardı veya etnik manada Arap kökenli olmasalar bile Arapçanın konuşulduğu bölgede yaşayan, Arapçayı bilen, günlük hayatta o dili kullanan kişilerdi Dolayısıyla İlahi vahyi meal düzeyinde anlama gibi bir problemleri yoktu Meal düzeyinde dedik; çünkü Kur'an'ın lafzının taşımış olduğu derinlikler, İlahi iradeyi evrensel planda yansıtan özellikleri elbette dilde ihtisas işleyen ayrı bir alandır Nitekim bu husus usulü tefsir ve tefsir ilminin hem sebebi hem de sonucudur Sonuç itibarıyla, Arap olmayan ve Arapça dilini bilmeyen insanların, kavimlerin, milletlerin Müslüman olması bu meselenin başlangıç noktasını teşkil ediyor Aslında buna problem de demek mümkündür Çünkü dinin aslî kaynaklarının dilini bilmeme, ibadet hayatından hayatın her alanını kuşatan emir ve yasakları bizzat yaşama kaynakları veya yorumcuların beyanlarından anlayamama gerçekten bir problemdir Çünkü tercümeler Kur'an ve hadislerdeki verilen mesajlardaki mana ve ruhun tesirinin kırılmasına sebebiyet vermektedir Nitekim bu yazıda ele aldığımız soru da bunun en net göstergelerinden biridir Bu genel hatırlatmadan sonra konuyu gazete makalesine sığacak mahiyette ele alacak olursak; Kur'an tefsir usulünde yer alan tarife göre tilavetiyle taabbüd olunan İlahi bir kitaptır Bu cümlenin manası açık; okunması ibadet olan, okunmasıyla ibadet edilen Allah kelamıdırKur'an Bu yönüyle sair İlahi kitaplardan da ayrılır Bu tariften anladığımıza göre okunan İlahi beyanın mana ve muhtevasının anlaşılması öncelikli bir şart değildir Neden? İki sebepten dolayı Bu sebeplerin biri Kur'an'a, ikincisi insana bakıyor Kur'an'a bakan veçhesiyle; Kur'an beşeri bir kelam, insan mahsulü bir beyan değildir Dolayısıyla Kur'an'ın var oluş gayesini efradını cami, ağyarını manibir şekilde anlamak, kavramak, anlatmak beşer aklının idrak sınırlarını aşar Çünkü bu, İlahi iradenin her şeyine vâkıf olmayı gerektirir ki beşer için tek kelime ile muhaldir İnsana bakan veçhesi ise; insan sadece akıldan ibaret bir varlık değildir İnsan aklı, ruhu, bedeni, hissi, latifeleri ile bir bütündür Bunların her birinin varlıklarını devam ettirmesi farklı şekillerle mümkündür Mesela beden maddi manada yemeiçme ile hayatını devam ettirirken, ruhun bundan latifelerin bundan hissesi dolaylıdır Kur'an tilavetinin insan ruhunda, hissiyatında ve latifelerinde uyarmış olduğu etkiyi, yemeiçmenin uyarmadığı ve uyarmayacağı muhakkaktır İsterseniz sözün geldiği bu aşamada merhum Mustafa İsmail benzeri güzel sesli bir hafızın, Davudi bir eda ile usulüne, makamına, mana ve muhtevasına uygun bir şekilde yaptığı Kur'an tilavetinin manasını anlamasanız dahi sizde hasıl ettiği etkiyi düşünün İnanıyorum ki bana hak vereceksiniz Nitekim böylesi bir Kur'an ziyafetine muhatap olan gayrimüslimlerin farklı ölçülerde etkilenmeleri bunu göstermektedir
Haftaya ayet ve hadislerden yapacağımız iktibaslarla meselenin farklı boyutlarını izaha çalışalım
Ahmet KURUCAN
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Not: 2Yazı İçin Tıklayın 3Yazı İçin Tıklayın