iltasyazilim
FD Üye
HAZRATÜ MEVLÂN eşŞEYH MAHMUD enNAKŞİBENDÎ elMÜCEDDİDÎ elHÂLİDÎ elÛFÎ
TEVELLÜDÜ VE AİLESİNİN SALÂHI
Mahmud Efendi Hazretleri 1929'da Trabzon vilâyetinin Of kazasının Miço (Tavşanlı) köyünde doğdu Babası Mustafa oğlu Ali Efendi, annesi Tufan kızı Fâtıma Hanımefendi verâ ve takva ile maruf muhterem kimseler idiler
Mahmud Efendi Hazretleri 1929'da Trabzon vilâyetinin Of kazasının Miço (Tavşanlı) köyünde doğdu Babası Mustafa oğlu Ali Efendi, annesi Tufan kızı Fâtıma Hanımefendi verâ ve takva ile maruf muhterem kimseler idiler Ali Efendi köyün camisinde imamlık yapar, aynı zamanda kendi tarlasında da ziraatla meşgul olurdu Tarlası câmiye uzak olmasına rağmen vazifesini hiç aksatmaz, mutlaka câmiye gelir, ezan okur ve namazı kıldırırdı
Bazen köylüler ziraatla meşgul olduklarından câmiye gelemezler, Ali Efendi namazı tek başına kılmak zorunda kalacağını bildiği halde işini bırakır, yine de namazını câmide kılardı
Ali Efendi ibadetine düşkün, çokça Kur'ân okuyan kanaat ehli bir kimse idi 1954 senesinde zorluklarla biriktirdiği parasıyla hacca gitti ve Mekkei Mükerreme'de rahatsızlanarak vefat edip Cennetü'lMe?lâ'da, daha önce orada vefat etmiş bulunan babası Mustafa Efendi'nin yakınına defnedildi
Annesi Fâtıma Hanım kul haklarına çok dikkat ederdi İneklerini meraya götürürken kimsenin bahçesinden otlamasın diye ağızlarını bağlardı Kazara bir ineği başkasının bahçesinden otlayacak olsa hemen sahibinden helallik ister ve o inekten sağdığı sütün tamamını bahçe sahibine verirdi
İLME BAŞLAMASI, HOCALARI VE İCAZETİ
Mahmud Efendi Hazretleri altı yaşındayken hafızlığını babası ve annesinde yaptı Ailesinin ve yetiştiği çevrenin dindarlığının da etkisiyle küçük yaşına rağmen namazları câmide kılıyor, nafile ibadetlere de ihtimam gösteriyordu
Hafızlığını bitirdikten sonra Ramazan ayında Kayseri'ye gidip o bölgenin muteber ulemâsından olan Tesbihcizade Ahmed Efendi'den sarf, nahiv ve Farsça okudu Kayseri'de bir sene kaldıktan sonra memleketi Of'a dönerek zamanın en meşhur kıraat âlimi Mehmed Rüşdü Aşıkkutlu Hoca Efendi'den Kur'ânı Kerîm kıraat etti
Belağat, ilmi kelam, tefsir, hadis, fıkıh ve usûlü fıkh gibi sâir ulûmi şer?iyyeyi ise aklî ve naklî ilimlerde mütehassıs ulemâdan ve Süleymaniye Medresesi dersiâmlarından olan eniştesi Çalekli Hacı Dursun Fevzi Efendi'den ikmal ederek henüz on altı yaşında iken icazet aldı
Kendisi okurken okutmaya başladığı talebelerini yedi sene kadar okuttuktan sonra askere gitmeden icazet verdi (ki o tarihlerde bu, başarılması çok zor bir işti)
ŞEYHİ ALİ HAYDAR EFENDİ'YLE TANIŞMASI
Askerde bulunduğu sırada ise hayatının seyrini değiştirecek olan en büyük üstadı ve şeyhi Ali Haydar Efendi'yle tanıştı Ali Haydar Efendi Hazretleri Osmanlı sultanlarından son dört padişahın huzur hocalarından olup, Meşîhatı İslâmiyye'de Hey'eti Te'lîfiyye Reisi idi
Müteassıb bir Hanefî olan Ali Haydar Efendi Mezâhibi erbe?anın fıkıh kitapları kaybolsa hepsini ezberden yazdırabilirimdiyecek derecede dört mezhebin fıkhına da vâkıf biriydi ve aynı zamanda dört mezheb müftüsüydü Mecelle'nin Büyü ve icârebölümünün hazırlanması Kendisine tevdî edilmiş, Seçtiği sekiz kişilik ilmî bir heyetle bu kısmı itmam etmişti Daha sonra İstanbul müftülüğü ve diyanet işleri reisliği yapmış olan Ömer Nasûhi Bilmen gibi muktedir bir fakîh bu heyette Kendisinin dördüncü kâtibiydi
Ali Haydar Efendi son devir Osmanlı ulemâsının en büyüklerinden sayılan merhum Zâhidü'lKevserî'ye bir fetvasından dolayı Meşîhat'ta çıkışmış, sonra Kahire'ye gidecek olan talebesi Emin Saraç Hoca Efendi ile: O şimdi muhâcir oldu, ben bir defa kendisine çıkışmış idim, hakkını bana helal etsindiye kendisine haber gönderdiğinde Zâhidü'lKevserî: O bizim üstadımızdır, her zaman bize çıkışma hakkına sahiptirdiye kendisinden övgüyle bahsetmişti
İşte Mahmud Efendi murad (Allâhu Te?âlâ tarafından seçilmiş) kullardan olduğu için böyle büyük bir âlim ve şeyh olan Ali Haydar Efendi Kendisinin ayağına gönderildi, şöyle ki: Ali Haydar Efendi'nin kırk sene evvel vefat etmiş olup Bandırma'da medfun bulunan şeyhi Ali Rıza Bezzaz Hazretleri bir gece İstanbul'daki tekkede bulunan Ali Haydar Efendi Hazretleri'ne mânevî yolla zuhur edip, o günlerde orada askerde bulunan Mahmud Efendi'yi takdim ederek: Bandırma'ya hemen gel ve buradaki emaneti aldiye emir buyurmuş
Bunun üzerine Ali Haydar Efendi derhal Bandırma'ya gidip Tekke Câmii'ne varmış ve yanında bulunan müridlerine: Burada bir asker var, onu bulun ve bana getirinbuyurmuş Bu emir üzerine Bandırma'da bir asker aramaya başlamışlar Fakat bu askerin adı, soyadı ve adresi olmadığı için işleri hiç de kolay olmamış
Bundan sonrasını Mahmud Efendi Hazretleri şöyle anlatır: Küçük yaşlarımdan beri âlimlere ve şeyhlere karşı muhabbetim vardı Nerede bir âlim, bir Allâh dostu olduğunu öğrensem onu ziyaret ederdim Bandırma'da acemi birliğinde askerlik yapıyorken orada da ziyaret edip, duasını alabileceğim âlim bir zat, bir şeyh efendi var mı diye merak ediyordum Orada Halil Efendi isminde takva sahibi bir zat vardı Bir keresinde ona: 'Buralarda şeyh yok mu?' diye sordum O da bana Ali Rıza Bezzaz Efendi Hazretleri'nin kabrini göstererek: 'Bu zatın halîfesi var, lakin O da İstanbul'da' dedi
Bunun üzerine ben o zatın kabrini ziyaret ettim O'nun halîfesini de ziyaret edip duasını almayı arzu ettiğim için, 'Bir fırsatını bulup İstanbul'a nasıl gidebilirim?' diye düşünmeye başladım, işte o anda kalbim O zata doğru aktı Artık daima O'nu düşünür oldum
Bir gün Bandırma'da deniz kenarındaki Haydar Çavuş Câmii'nde cuma namazını eda ettim Namazdan sonra câminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli, gayet heybetli ve nûranî bir zat gördüm Bana padişah gibi heybetli geldi O zatın kim olduğunu sorduğumda bana: 'İşte O zat Senin görmek istediğin Ali Haydar Efendi Hazretleri'dir' dediler
Çok sevindim ve O'nunla görüşmek istedim Fakat yakınları temkinli davranıp bana: 'Zaman çok kötü, bu zat takipte Gece gelirsen görüşürsün' dediler Gece gittiğimde rahatsız olduğu için erken yatmıştı Kendisiyle ancak ertesi gün görüşmek nasip oldu, huzuruna girdiğimde beni görür görmez: 'İşte kitaplarımı teslim edeceğim kişi budur' dedi Böylece görüşüp tanıştık, Beni Kendisine mânen Şeyhi'nin teslim ettiğini bildirdi ve Kendisinden ayrılmamamı tenbih etti, bir daha da O'nu hiç bırakmadım
İLME VERDİĞİ ÖNEM VE DÎNÎ İLİMLERİ NEŞRİ
Şeyhi Ali Haydar Efendi'nin vefatıyla Mahmud Efendi Hazretleri'nin hayatında yeni bir merhale başlamış oldu Bir taraftan imamlık yaparak cemaatle, bir taraftan talebe okutmakla, diğer bir taraftan da Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin vasiyeti vechile tarikat ehli ihvanı irşâd ile meşgul oluyordu
İmamlık yaptığı İsmailağa Câmii'ni hem tekke hem medrese hem de emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker merkezi olarak kullanıyordu Osmanlı medreselerinde takib edilen usul üzere daha askere gitmeden önce memleketinde birçok talebe okutmuş ve birçok kimselere icazet vermiş olan Mahmud Efendi Hazretleri'nden İstanbul'da da birçok imam, vâiz ve müftü ders aldı
Kendisi daima insanları ilme, amele ve ihlasa teşvik etti O zamanlarda ilim okumak ve okutmak hele ki sünneti seniyyeden taviz vermeden bu işi yapmak hiç de kolay değildi
Köylerde cenazeleri kaldıracak, ramazanlarda teravih kıldıracak ve mukabele okuyacak kişileri bulmak bile zor hale gelmişti Avam halk Kur'ânı Kerîm'i okuyamaz, namaz kılmayı bilemez, dînî vecîbelerden bîhaber ve dahî îman şartlarını sayamaz ve kelimei şehâdeti bile telaffuz edemez hale gelmişti
On sekiz sene ezânı Muhammedî Türkçe okutulmuş, Arapça okuyanlar takibe uğrayıp cezalandırılmıştı Din adamları ve mütedeyyin insanlar basınyayın organları kullanılarak kötülenmiş, iftiralar atılarak halkın nazarından düşürülmeye çalışılmıştı ve bu işte oldukça mesafe de kat edilmişti
Sakallılar, sarıklılar papaz diye yaftalanmış, çarşaflılar öcü gösterilmiş ve hatta fahişe ithamlarına hedef kılınmışlardı Bu maksatla nice filimler, tiyatrolar ve piyesler düzenlenmişti Bu iş meydanlarda çarşaf çıkarma merasimleri icra etmeye kadar varmıştı İlkokuldan itibaren çocuklar bu telkinlerle büyütülmeye başlanmıştı İnsanlar körü körüne Avrupa'yı taklit etmeye teşvik edilmiş ve bu hususta bütün ölçüler ayakaltına alınarak her türlü rezalet açıktan işlenir hale gelmişti
Dînî ilimleri içeren kitaplar bir yana Kur'ânı Kerîm okumak bile yasaklanmıştı Bu şartlar altında dînini öğrenmek isteyenler dağlarda, mağaralarda, ahırlarda ve mezarlıklarda köşe bucak kaçarak, dışarılara nöbetçiler bırakarak ders okumaya çalışıyorlardı
Kur'ânı Kerîm'i Arapçasından okuyabilmenin bile ulaşılması çok zor bir iş olduğu bu ağır şartlar içerisinde Mahmud Efendi Hazretleri'nin kırkelli senelik kısa bir zaman zarfında erkekli kadınlı binlerce hoca, on binlerce talebe yetiştirmesinin ve milyonlarla ifade edilen sakallı erkeklerin ve çarşaflı kadınların yetişmesine sebep olmasının her türlü takdirin fevkınde bir hizmet olduğu âşikardır
On beşon altı yaşlarındaki gençlerin sakallarına jilet vurmaması, sarık, şalvar, cübbe giymeleri, hafızlık yapmaları ve Kur'ân ilimlerini tahsil etmeleri, genç kızların çarşaf giymeleri ve küçük yaşlarda Kur'ân'ın manasını anlayacak seviyeye ulaşmaları hiç şüphesiz büyük bir gayretin ve yüce bir mânevî tasarrufun eseridir
Mahmud Efendi Hazretleri hemen hemen bütün illeri, kasabaları ve binlerce köyü gezerek emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker yaparken daima insanları ilim öğrenmeye çağırıp durdu Kendisine Bir emriniz, bir arzunuz var mı?diye soranlara Her mahalleye bir kız bir erkek medresesi yapındiye cevap verirdi
Kendisinin ilme teşvik babındaki bazı sözleri şöyledir:
Ey talebeler! Sizler, kurumuş toprakların yağmur yüklü bulutları, direksiz kubbenin direklerisiniz
Ömrümden üç nefesim kalsa size okuyun, okuyun, okuyun derim
Sizin yerinizde olsam bu sabah kahvaltı yapmadan ilme başlardım
İLİM NEŞRİNDE TÂKİP ETTİĞİ USÛL
Mahmud Efendi Hazretleri'nin yaşadığı zamana ve Türkiye şartlarındaki insanların ahvâline göre ilmi artırmada kullandığı tedrîcî üslub hayret vericidir
Hatta bâzı ilim ehli kimseler bu husustaki inceliğe muttalî olamadıklarından kendisini tenkid bile etmişlerdir Çünkü insanlara Emsile, Bina, Avâmil okuyun yeterdiyerek ilme teşvik ediyordu
Kur'ânı Kerîm okumayı dahi bilmeyen, geçim derdine düşmüş bir millete On beşyirmi sene ilim okumalısınızdemiş olsaydı acaba bu ilmi kim kabul ederdi
Bir zaman sonra ilmî seviyeyi yükseltip zikrolunan kitaplara İzhar ve İzzî gibi diğer kitapları eklemiş ve İzhar okuyan hocadırbuyurarak insanları heveslendirmişti
Daha sonra bu kitaplara Kâfiye, Molla Câmî, Nûru'lîzah, Mülteka, Telhis, Şerhu'lEmalî, Şerhu'lakaid gibi daha yüksek kitapları ekledi
İlmin temelini bu şekilde atarak birçok talebeler yetiştiren Mahmud Efendi Hazretleri bunlarla da yetinmeyip Mülteka ezberlenmeli, Hidâye okunmalı, Mülteka'nın şerhi Mecme?u'lenhur'u anlayarak okuyup bitirmeyene hoca dememgibi sözlerle ilmî seviyeyi daha da yükseltti
Artık Uzun uzun tefsirler, uzun uzun hadisler, fıkıhlar okuyundiyor ve hoca olduktan sonra yedi sene fıkıh ihtisası yapılması gerektiğini söyleyerek içindeki niyetini dile getiriyordu
Bu arada kadınların cahil kalmalarına gönlü razı olmadığından bu konuda da yeni bir çalışma yapıyordu Kadınlara İslamiyet'i en kolay yine kadınlar anlatabileceği için onlardan da hocalar yetiştirmek gerekiyordu Erkeklerin, kendilerine mahrem olmayan kadınları hele ki böylesine bozuk bir zamanda okutmaya kalkmaları birçok mahzuru beraberinde getireceğinden bu işe şöyle bir çare buldu; Kendisi önce erkekleri okuttu, sonra erkek hocalara hanımlarını ve kızlarını okutmalarını emretti Kocalarından veya babalarından okuyan hanımlar da diğer hanımları okuttular
Kadınların nurlarını söndüren unsurlar erkeklerinkinden daha az olduğu için kısa zamanda kadın medreseleri çoğaldı ve yayıldı
Öyle ki okuyan kadınların sayısı erkekleri geçti Nice kızlar hâfızlık yaptı ve niceleri hoca olup sâir kadınların hidayetlerine vesîle oldular
Mahmud Efendi Hazretleri ilme teşvik babında vaazlarında defalarca şu sözleri tekrarlamıştır: Boğaz köprüsünü alelâde marangozlar, demirciler yapabilir mi? Büyük mühendisler, büyük mimarlar lazım İşte bu din köprüsünü de küçük hocalar yapamaz, büyük âlimler lazım
ULEMÂYA HURMET VE NUSRETİ
Ulemâya, talebelere çok hürmet eder, hallerine ihtimam gösterir ve onların müşkilleriyle bizzat ilgilenirdi İlmiyle âmil olmayan âlimlere olsun, mücerred hâfızlara olsun son derece tâzim eder, huzuruna girdiklerinde ayağa kalkar, uğurlarken kapıya kadar refâkat eder, hatta arabada dahi ön koltukta oturan hâfız ise ayaklarını ona doğru uzatmaz, derli toplu otururdu
Okuyanlara ve okutanlara maddî ve mânevî yardım etmekte elinden gelen her türlü imkânı kullanırdı
1962 yılında ders halkasına katılan Konyalı bir talebesi şöyle anlatmaktadır: Fatih'te müezzindim Sabah namazından sonra İsmailağa'ya gider, öğleye kadar Hoca Efendi'den ders okurdum Öğleden sonra da müzâkere ve mutâla?a ile ilgilenirdim Beş tane çocuğum vardı Evin kirasını ödemekte de zorlanıyordum Ek işte çalışmaya karar verdim Bunun için ders okumayı bırakmam gerekiyordu Bir gün dersten sonra Hoca Efendi'ye durumu arz ettim Çok müteessir oldu Bana beklememi söyleyip, kendisi kalkıp evine gitti, hanımının bileziklerinden üç tane alıp geldi 'Al, bunlar sana hediyemizdir Bozdur kiranı öde, lâkin dersten geri kalma' dedi
İLİM VE TARÎKATI BİRLEŞTİRMESİ
Mahmud Efendi Hazretleri, şeyhi Ali Haydar Efendi Hazretleri gibi ilim ve tasavvufu cem eden zülcenâhayn bir zat idi
Mahmud Efendi tarîkat üzerinde titizlikle durmakla birlikte şeri şerîften zerre kadar taviz verilmesine de asla müsaade etmemiştir O her zaman rüyalara, zuhuratlara, keşiflere, kerametlere ve sâir hârikulâde hallere fazla itibar edilmemesi gerektiğini, asıl maksadın şerîat caddesinde istikamet etmek olduğunu dile getirmiştir
Aşağıda zikredeceğimiz sözleri bu mevzûda ne kadar hassas davrandığını gözler önüne sermektedir:
Mürşid olarak bilinen bir şahısta şerîatı tatbik var ise, o şahısta tarîkat da vardır Şerîat yok ise tarîkat da yoktur, o şahıs mürşid olamaz
Kendinizi rüya veya zuhuratta çok güzel hallerde görebilirsiniz Şerîata aykırı hal ve hareketleriniz olduğu halde böyle rüyalar görüyorsanız, biliniz ki bu rüyalar sizin için istidractır İstidrac; Allâhu Teâlâ'nın âsi bir kulunu derecederece helâka çekmesi demektir Bu kadar çalışmalarımız niçin? Şerîatı iyi becerelim diye Dön dolaş hep şerîat
İmâmı Rabbânî (Kuddise Sirruhu) Hazretleri 2 cildin 50 mektubunda şöyle buyuruyor; 'Şerîatın hakîkatine kavuşmak için şerîatın sûretine uymak şarttır Çünkü velâyetin (velîliğin) ve nübüvvetin (nebîliğin) bütün kemalleri, şerîatın sûreti üzerine kurulmuştur
ŞERÎAT VE SÜNNETE İTTİBÂSI
Mahmud Efendi Hazretleri insanları sadece sözüyle değil, hâliyle de ilme ve ibadete teşvik etmiş, başladığı hiçbir ibadeti bırakmamış ve istikametiyle görenleri gayrete getirmiştir
Farz namazların evvel ve âhirindeki sünnet namazların hâricinde teheccüd, işrak, kuşluk, evvâbîn, tahiyyetü'lmescid ve abdest şükür namazı gibi nevâfili hiç terk etmemiş hatta bir defasında Kuşluk namazını terk edeceğine Mahmud ölsün daha iyibuyurmuştur
Pazartesiperşembe orucunu, ramazanın son on günü îtikâfı terk ettiği görülmemiştir Hadîsi şeriflerde zikrolunan nâfile namaz, oruç ve zikir gibi ibadetlere devam etmiş, Müslümanları da teşvik etmiştir
Üstad Hazretleri'nin unutulmuş sünnetleri diriltmesi, sünnetlerden mâadâ edeplere bile farz gibi riayet etmesi Müslümanlar tarafından sevilip takdir edilmesine vesile olmuştur Türkiye'de Takvadenilince, Sünneti seniyyeye ittibâdenilince akla gelen ilk isim olması bu dikkatinin netîcesidir
Bir ara cemaatinin Mahmudçularismiyle zikredildiğini duyduğunda çok üzülmüş ve cuma hutbesinde şunları söylemiştir: Mahmudçular diyorlar Allâh aşkına! Ben yeni bir din mi îcad ettim?! Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in günlük hayatta tatbik edilen dört bin küsur sünneti vardır, dördünü terk ettiğimi gören arkamda namaz kılmasın
ZİKİR VE TEBLİĞE VERDİĞİ ÖNEM
Mahmud Efendi Hazretleri şeri şerîfi bütün olarak gördüğü için sadece ilimle meşgul olup ibadette, zikrullâhın medresesi mesâbesinde olan tarîkat vazîfelerinde, dîni tebliğ etmekte ve emri bi'lmâ?ruf nehyi ani'lmünker yapmakta gevşeklik gösterilmesini asla tasvip etmezdi
Bu mevzû ile alâkalı sarf ettiği şu sözleri zikretmek O'nun yolunun bir nebze olsun anlaşılmasına yardımcı olacaktır
Yatmadan evvel biraz ders (tarîkat virdi) ile meşgul olalım Teheccüd namazından sonra devam edelim İşrak vakti bitirelim Ondan sonraki bütün vakitlerimizi ilme harcayacağız
Zikrullah, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e en büyük ittibâdır Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zikirsiz durmazdı 'Rasulullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bana zikri emretti ben de zikrediyorum' demeli ve sabah akşam durmadan Allâhu Te?âlâ'yı zikretmeli
Emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker yapılması gerektiğini beyan ederken şöyle derdi:
İstanbul'un bütün evleri medrese olsa emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker olmasa bir değer ifade etmez
Allah aşkına acıyın bu insanlara Sel gibi cehenneme akıyorlar
Üstadı Ali Haydar Efendi'den şu sözü çokça naklederdi:
Dîni Mübîni İslam'ın devam ve bekası emri bi'lmaruf ve nehyi ani'lmünkerin devam ve bekasına, Dîni Mübîni İslam'ın inkırâzı (yıkılması) ise emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünkerin terkine bağlıdır
ÂLİMLERİN KENDİSİ HAKKINDAKİ SÖZLERİ
Mahmud Efendi Hazretleri'nin şeyhi , son dört padişahın huzur hocası, dört mezhebin müftüsü ve Meşîhatı İslamiyye'de heyeti te'lîfiyye reisi olan Ali Haydar Efendi Hazretleri Kendi yerine bıraktığı Mahmud Efendi Hazretleri hakkında: (İlahî koruma sayesinde) Henüz Mahmud'umun sol tarafına bir seyyie(günah) yazılmamıştır Mahmud'umun eli Benim elimdir
Bende ne varsa Mahmud'uma verdim O'nu sevmeyen âhirette Beni göremezbuyururlardı
Ali Haydar Efendi'den ve Zâhid elKevserî'den mücaz olan büyük âlim Emin Saraç Hocaefendi, Mahmud Efendi Hazretleri'ni sıkça ziyaret eder ve çeşitli vesilelerle: Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin murâdını Mahmud Efendi hayata geçirmiştir, çünkü Ali Haydar Efendi'nin tek arzusu ilmin yayılması ve (sakal, cübbeşalvar ve çarşaf gibi) islam şiârının canlanmasıydıderdi
Mahmud Efendi Hazretleri'nin zâhirî ilimdeki üstadı Hacı Dursun Fevzi Efendi: Mahmud Efendi Hazretleri'nin arkasında namaz kılan, İmamı Âzam Efendimizin ardında kılmış gibidirderdi
Kendisi evvelki meşayıhtan icazetli bir şeyh olduğu halde ilk önce Ali Haydar Efendi Hazretleri'ne intisab edip O'nun halifesi olmuş, daha sonra Mahmud Efendi Hazretleri'ne intisab ederek O'nun yüce makamını itiraf etmiştir
İmâmı Rabbânî Hazretleri'nin yedinci torunu ve Medînei Münevvere'deki Mazharî Ribâtı'nın son şeyhi olan Muhammed Mazhar elFârûkî Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni İstanbul'da ziyaret etmiş ve:
Ben âlemleri gezdim, bu asırda Mahmud Efendi gibi şerîat ve tarîkatı birlikte yaşayan bir zat görmedimdemiştir
İslam âleminin en büyük âlimlerinden ve Ehli Sünnet'in en büyük müdâfîlerinden olan Büyük Kutub Allâme Seyyid Muhammed Alevî elMâlikî (Rahimehullâh) Mahmud Efendi Hazretleri'ni İstanbul'daki dergâhında birkaç defa ziyaret etmiş, vefatından önce on gün kadar Kendisinin misafiri olmuş ve:
Dünyada birçok cemaatler gördüm Kimisi ilme önem verip tasavvufu zâyi etmiş, kimi de tasavvufa ihtimam gösterip ilmi zâyi etmişlerdir, ama Mahmud Efendi ve cemaati ilimle ameli, şerîatla tarîkatı birlikte yaşayıpyaşatan müstesna cemaatlerdendir
Bu kadar kalabalık müridi olup da kendisini öne çıkarmayan ve son derece tevâzû sahibi olan bir zat mutlaka evliyâullâhın kutuplarından biri olması gerekir, zira bu makam normal bir velîde tahakkuk etmezdemiştir
senesinin yaz aylarında vâki olan Şâmı Şerîf ziyaretinde akdedilen ulemâ ve meşâyih meclisinde Allâme Muhammed Sa?îd Ramazan elBûtî bu mevzûya işaret edip Mahmud Efendi'ye Türkiye'deki sırrı siz muhafaza ettinizdemişti
Yine yılının Aralık ayında Mahmud Efendi'yi ziyarete gelen Büyük Muhaddis Allâme Muhammed Avvâme, bir sohbet esnasında etrafında toplanan on bin kadar talebeyi gördüğünde Hazreti Ali Efendimiz'in (Kerremellahu Vechehû) Kûfe'ye gelişinde İbni Mes?ûd (Radıyallâhu Anh)'ın talebelerinin O'nu karşılamaya çıkışlarını zikrederek Hazreti Ali (Kerremellahu Vechehû)nun İbni Mes?ûd (Radıyallâhu Anh) hakkındaki;
Allâh İbni Mes?ûd'a rahmet etsin Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuşsözünü nakledip akabinde;
Allâh Mahmud Efendi'ye merhamet etsin Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuşdemişti
Mahmud Efendi Hazretleri'nin ilim, amel ve ihlastaki yüksek mertebesine daha birçok âlim değinmiştir ki, Büyük Muhaddis merhum Abdulfettâh Ebû Ğudde kendisini mescidinde ziyaret edip hürmetlerini arz etmiştir
Medînei Münevvere'nin kutuplarından olup dünyadaki bütün velilerin meclisinde toplandığı Muhammed Zekeriya elBuhârî Hazretleri rüyasında Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'i görmüş, Kâinatın Efendisi'nin hemen ardında da Mahmud Efendi Hazretleri'ni, ayağını Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'in mübarek ayağını kaldırdığı yere koyarken görmüş, bunun üzerine Mahmud Efendi Hazretleri'ne: Ben Buhara'da Seyru Sulûkümü tamamlayamadım, siz bana tamamlattırır mısınız? diye ricada bulunmuş Efendi Hazretleri de: Siz manen tamamlamışsınızdiyerek tevazu göstermiştir
Şâmı Şerîf'in fukahâsından Abdurrezzak Halebî Hazretleri Mahmud Efendi Hazretleri'nin en büyük âşıklarından olup talebelerine daima onu tanıtmaya çalışmıştır
Son devrin Hanefi fukahâsının en büyüklerinden olan Merhum Edîb Kellâs Hazretleri yüz yaşına yaklaşmış iken ellerde taşınarak Şâmı Şerîf ziyaretlerinde Efendi Hazretleri'ni ziyarete gelmiş ve onun hakkında: Kalbimin sevgilisidiye ihtiramda bulunmuştur
Türkiye meşâyıhının ulularından, Kelâmî Dergâhı Postnişîni Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin âhiretliği olan Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni mescidinde ziyaret ederek O'nun yüce makamını tasdik etmiştir
Gümüşhânevî kolunun önde gelen meşâyıhından Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni sürekli ziyarete gelmiş ve cenazesinin yıkanmasını ve namazının kıldırılmasını kendisine vasiyet etmiştir
Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin âhiretliği olan Alvarlı Muhammed Lutfî Efe Hazretleri'nin âhiretliği olan, Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'in kabri şerifinin kapısı herkesin önünde kendisine açılan ve vefatından altı ay sonra kabrinden çıkartıldığında kefeninde hiçbir leke bulunmaksızın etrafa misk kokuları saçan Hacı Salih Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'nin müridi gibi Pazar sohbetlerine katılır ve O'nun hakkında: Kutbu Medar bu Zattır, görmüyor musunuz, dünya etrafında dönüyorbuyurmuştur ki bu fakir bunu bizzat kulaklarımla duymuşumdur
Son dönemde Kur'an'a çok büyük hizmeti geçmiş olan Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni sık sık ziyaret ederdi Oğlu vefât ettiğinde Efendi Hazretlerimizle birlikte kendisine tâziye ziyaretine gittiğimiz zaman Efendi Hazretlerine hitaben : Senin yaptıklarını biz beceremedik, ortalığı sakallılarla ve çarşaflılarla doldurdun Bir kere rüyamda semânın bir katında evliyâullahın toplantısına katıldım, tanıdığım bütün meşâyıh oradaydı, seni göremeyince sağa sola bakındım O zaman hâtiften: Mahmud'u aşağılarda arama Yukarı bak! Yukarı! diye nida edildi demiştir
Son devir Osmanlı Ulemasından ve Medînei Münevvere meşâyıhından olan Hattat Mustafa Necati Erzurûmî Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretlerine çok tazim eder, Medînei Münevvere'de kaldığı otellerde Efendi Hazretlerini ziyaret eder ve :
Şeytan senden kaçtığı kadar kimseden kaçmıyor Bu zamanda şeytanın en büyük düşmanı sensin derdi
Muhammed Ali Sâbûnî gibi dünya çapında Meşhur Allame, Mahmud Efendi Hazretlerine intisab etmiş ve :
Bu Zât sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın şeyhidir demiştir
Seyda Cezerî'nin halifesi büyük âlim Mehmet Emin Er, Suud ulemasından Seyyid İbrahim Ahsâî, Mekke ulemasından Ahmed Nurseyf, Medînei Münevvere'de bulunan Arif Hikmet Kütüphanesi müdürü büyük âlim Ali Ulvi Kurucu, Erzurum müftüsü Halis Efendi gibi Üstadımız Hazretlerini ziyaret eden, kendisinin yüceliğini itiraf eden ve kendisine intisab eden daha birçok zevâtı kirâm vardır ki bunları tek tek saymaya ne bizim ömrümüz, ne yaşımız, ne de imkanlarımız müsait değildir
TEVELLÜDÜ VE AİLESİNİN SALÂHI
Mahmud Efendi Hazretleri 1929'da Trabzon vilâyetinin Of kazasının Miço (Tavşanlı) köyünde doğdu Babası Mustafa oğlu Ali Efendi, annesi Tufan kızı Fâtıma Hanımefendi verâ ve takva ile maruf muhterem kimseler idiler
Mahmud Efendi Hazretleri 1929'da Trabzon vilâyetinin Of kazasının Miço (Tavşanlı) köyünde doğdu Babası Mustafa oğlu Ali Efendi, annesi Tufan kızı Fâtıma Hanımefendi verâ ve takva ile maruf muhterem kimseler idiler Ali Efendi köyün camisinde imamlık yapar, aynı zamanda kendi tarlasında da ziraatla meşgul olurdu Tarlası câmiye uzak olmasına rağmen vazifesini hiç aksatmaz, mutlaka câmiye gelir, ezan okur ve namazı kıldırırdı
Bazen köylüler ziraatla meşgul olduklarından câmiye gelemezler, Ali Efendi namazı tek başına kılmak zorunda kalacağını bildiği halde işini bırakır, yine de namazını câmide kılardı
Ali Efendi ibadetine düşkün, çokça Kur'ân okuyan kanaat ehli bir kimse idi 1954 senesinde zorluklarla biriktirdiği parasıyla hacca gitti ve Mekkei Mükerreme'de rahatsızlanarak vefat edip Cennetü'lMe?lâ'da, daha önce orada vefat etmiş bulunan babası Mustafa Efendi'nin yakınına defnedildi
Annesi Fâtıma Hanım kul haklarına çok dikkat ederdi İneklerini meraya götürürken kimsenin bahçesinden otlamasın diye ağızlarını bağlardı Kazara bir ineği başkasının bahçesinden otlayacak olsa hemen sahibinden helallik ister ve o inekten sağdığı sütün tamamını bahçe sahibine verirdi
İLME BAŞLAMASI, HOCALARI VE İCAZETİ
Mahmud Efendi Hazretleri altı yaşındayken hafızlığını babası ve annesinde yaptı Ailesinin ve yetiştiği çevrenin dindarlığının da etkisiyle küçük yaşına rağmen namazları câmide kılıyor, nafile ibadetlere de ihtimam gösteriyordu
Hafızlığını bitirdikten sonra Ramazan ayında Kayseri'ye gidip o bölgenin muteber ulemâsından olan Tesbihcizade Ahmed Efendi'den sarf, nahiv ve Farsça okudu Kayseri'de bir sene kaldıktan sonra memleketi Of'a dönerek zamanın en meşhur kıraat âlimi Mehmed Rüşdü Aşıkkutlu Hoca Efendi'den Kur'ânı Kerîm kıraat etti
Belağat, ilmi kelam, tefsir, hadis, fıkıh ve usûlü fıkh gibi sâir ulûmi şer?iyyeyi ise aklî ve naklî ilimlerde mütehassıs ulemâdan ve Süleymaniye Medresesi dersiâmlarından olan eniştesi Çalekli Hacı Dursun Fevzi Efendi'den ikmal ederek henüz on altı yaşında iken icazet aldı
Kendisi okurken okutmaya başladığı talebelerini yedi sene kadar okuttuktan sonra askere gitmeden icazet verdi (ki o tarihlerde bu, başarılması çok zor bir işti)
ŞEYHİ ALİ HAYDAR EFENDİ'YLE TANIŞMASI
Askerde bulunduğu sırada ise hayatının seyrini değiştirecek olan en büyük üstadı ve şeyhi Ali Haydar Efendi'yle tanıştı Ali Haydar Efendi Hazretleri Osmanlı sultanlarından son dört padişahın huzur hocalarından olup, Meşîhatı İslâmiyye'de Hey'eti Te'lîfiyye Reisi idi
Müteassıb bir Hanefî olan Ali Haydar Efendi Mezâhibi erbe?anın fıkıh kitapları kaybolsa hepsini ezberden yazdırabilirimdiyecek derecede dört mezhebin fıkhına da vâkıf biriydi ve aynı zamanda dört mezheb müftüsüydü Mecelle'nin Büyü ve icârebölümünün hazırlanması Kendisine tevdî edilmiş, Seçtiği sekiz kişilik ilmî bir heyetle bu kısmı itmam etmişti Daha sonra İstanbul müftülüğü ve diyanet işleri reisliği yapmış olan Ömer Nasûhi Bilmen gibi muktedir bir fakîh bu heyette Kendisinin dördüncü kâtibiydi
Ali Haydar Efendi son devir Osmanlı ulemâsının en büyüklerinden sayılan merhum Zâhidü'lKevserî'ye bir fetvasından dolayı Meşîhat'ta çıkışmış, sonra Kahire'ye gidecek olan talebesi Emin Saraç Hoca Efendi ile: O şimdi muhâcir oldu, ben bir defa kendisine çıkışmış idim, hakkını bana helal etsindiye kendisine haber gönderdiğinde Zâhidü'lKevserî: O bizim üstadımızdır, her zaman bize çıkışma hakkına sahiptirdiye kendisinden övgüyle bahsetmişti
İşte Mahmud Efendi murad (Allâhu Te?âlâ tarafından seçilmiş) kullardan olduğu için böyle büyük bir âlim ve şeyh olan Ali Haydar Efendi Kendisinin ayağına gönderildi, şöyle ki: Ali Haydar Efendi'nin kırk sene evvel vefat etmiş olup Bandırma'da medfun bulunan şeyhi Ali Rıza Bezzaz Hazretleri bir gece İstanbul'daki tekkede bulunan Ali Haydar Efendi Hazretleri'ne mânevî yolla zuhur edip, o günlerde orada askerde bulunan Mahmud Efendi'yi takdim ederek: Bandırma'ya hemen gel ve buradaki emaneti aldiye emir buyurmuş
Bunun üzerine Ali Haydar Efendi derhal Bandırma'ya gidip Tekke Câmii'ne varmış ve yanında bulunan müridlerine: Burada bir asker var, onu bulun ve bana getirinbuyurmuş Bu emir üzerine Bandırma'da bir asker aramaya başlamışlar Fakat bu askerin adı, soyadı ve adresi olmadığı için işleri hiç de kolay olmamış
Bundan sonrasını Mahmud Efendi Hazretleri şöyle anlatır: Küçük yaşlarımdan beri âlimlere ve şeyhlere karşı muhabbetim vardı Nerede bir âlim, bir Allâh dostu olduğunu öğrensem onu ziyaret ederdim Bandırma'da acemi birliğinde askerlik yapıyorken orada da ziyaret edip, duasını alabileceğim âlim bir zat, bir şeyh efendi var mı diye merak ediyordum Orada Halil Efendi isminde takva sahibi bir zat vardı Bir keresinde ona: 'Buralarda şeyh yok mu?' diye sordum O da bana Ali Rıza Bezzaz Efendi Hazretleri'nin kabrini göstererek: 'Bu zatın halîfesi var, lakin O da İstanbul'da' dedi
Bunun üzerine ben o zatın kabrini ziyaret ettim O'nun halîfesini de ziyaret edip duasını almayı arzu ettiğim için, 'Bir fırsatını bulup İstanbul'a nasıl gidebilirim?' diye düşünmeye başladım, işte o anda kalbim O zata doğru aktı Artık daima O'nu düşünür oldum
Bir gün Bandırma'da deniz kenarındaki Haydar Çavuş Câmii'nde cuma namazını eda ettim Namazdan sonra câminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli, gayet heybetli ve nûranî bir zat gördüm Bana padişah gibi heybetli geldi O zatın kim olduğunu sorduğumda bana: 'İşte O zat Senin görmek istediğin Ali Haydar Efendi Hazretleri'dir' dediler
Çok sevindim ve O'nunla görüşmek istedim Fakat yakınları temkinli davranıp bana: 'Zaman çok kötü, bu zat takipte Gece gelirsen görüşürsün' dediler Gece gittiğimde rahatsız olduğu için erken yatmıştı Kendisiyle ancak ertesi gün görüşmek nasip oldu, huzuruna girdiğimde beni görür görmez: 'İşte kitaplarımı teslim edeceğim kişi budur' dedi Böylece görüşüp tanıştık, Beni Kendisine mânen Şeyhi'nin teslim ettiğini bildirdi ve Kendisinden ayrılmamamı tenbih etti, bir daha da O'nu hiç bırakmadım
İLME VERDİĞİ ÖNEM VE DÎNÎ İLİMLERİ NEŞRİ
Şeyhi Ali Haydar Efendi'nin vefatıyla Mahmud Efendi Hazretleri'nin hayatında yeni bir merhale başlamış oldu Bir taraftan imamlık yaparak cemaatle, bir taraftan talebe okutmakla, diğer bir taraftan da Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin vasiyeti vechile tarikat ehli ihvanı irşâd ile meşgul oluyordu
İmamlık yaptığı İsmailağa Câmii'ni hem tekke hem medrese hem de emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker merkezi olarak kullanıyordu Osmanlı medreselerinde takib edilen usul üzere daha askere gitmeden önce memleketinde birçok talebe okutmuş ve birçok kimselere icazet vermiş olan Mahmud Efendi Hazretleri'nden İstanbul'da da birçok imam, vâiz ve müftü ders aldı
Kendisi daima insanları ilme, amele ve ihlasa teşvik etti O zamanlarda ilim okumak ve okutmak hele ki sünneti seniyyeden taviz vermeden bu işi yapmak hiç de kolay değildi
Köylerde cenazeleri kaldıracak, ramazanlarda teravih kıldıracak ve mukabele okuyacak kişileri bulmak bile zor hale gelmişti Avam halk Kur'ânı Kerîm'i okuyamaz, namaz kılmayı bilemez, dînî vecîbelerden bîhaber ve dahî îman şartlarını sayamaz ve kelimei şehâdeti bile telaffuz edemez hale gelmişti
On sekiz sene ezânı Muhammedî Türkçe okutulmuş, Arapça okuyanlar takibe uğrayıp cezalandırılmıştı Din adamları ve mütedeyyin insanlar basınyayın organları kullanılarak kötülenmiş, iftiralar atılarak halkın nazarından düşürülmeye çalışılmıştı ve bu işte oldukça mesafe de kat edilmişti
Sakallılar, sarıklılar papaz diye yaftalanmış, çarşaflılar öcü gösterilmiş ve hatta fahişe ithamlarına hedef kılınmışlardı Bu maksatla nice filimler, tiyatrolar ve piyesler düzenlenmişti Bu iş meydanlarda çarşaf çıkarma merasimleri icra etmeye kadar varmıştı İlkokuldan itibaren çocuklar bu telkinlerle büyütülmeye başlanmıştı İnsanlar körü körüne Avrupa'yı taklit etmeye teşvik edilmiş ve bu hususta bütün ölçüler ayakaltına alınarak her türlü rezalet açıktan işlenir hale gelmişti
Dînî ilimleri içeren kitaplar bir yana Kur'ânı Kerîm okumak bile yasaklanmıştı Bu şartlar altında dînini öğrenmek isteyenler dağlarda, mağaralarda, ahırlarda ve mezarlıklarda köşe bucak kaçarak, dışarılara nöbetçiler bırakarak ders okumaya çalışıyorlardı
Kur'ânı Kerîm'i Arapçasından okuyabilmenin bile ulaşılması çok zor bir iş olduğu bu ağır şartlar içerisinde Mahmud Efendi Hazretleri'nin kırkelli senelik kısa bir zaman zarfında erkekli kadınlı binlerce hoca, on binlerce talebe yetiştirmesinin ve milyonlarla ifade edilen sakallı erkeklerin ve çarşaflı kadınların yetişmesine sebep olmasının her türlü takdirin fevkınde bir hizmet olduğu âşikardır
On beşon altı yaşlarındaki gençlerin sakallarına jilet vurmaması, sarık, şalvar, cübbe giymeleri, hafızlık yapmaları ve Kur'ân ilimlerini tahsil etmeleri, genç kızların çarşaf giymeleri ve küçük yaşlarda Kur'ân'ın manasını anlayacak seviyeye ulaşmaları hiç şüphesiz büyük bir gayretin ve yüce bir mânevî tasarrufun eseridir
Mahmud Efendi Hazretleri hemen hemen bütün illeri, kasabaları ve binlerce köyü gezerek emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker yaparken daima insanları ilim öğrenmeye çağırıp durdu Kendisine Bir emriniz, bir arzunuz var mı?diye soranlara Her mahalleye bir kız bir erkek medresesi yapındiye cevap verirdi
Kendisinin ilme teşvik babındaki bazı sözleri şöyledir:
Ey talebeler! Sizler, kurumuş toprakların yağmur yüklü bulutları, direksiz kubbenin direklerisiniz
Ömrümden üç nefesim kalsa size okuyun, okuyun, okuyun derim
Sizin yerinizde olsam bu sabah kahvaltı yapmadan ilme başlardım
İLİM NEŞRİNDE TÂKİP ETTİĞİ USÛL
Mahmud Efendi Hazretleri'nin yaşadığı zamana ve Türkiye şartlarındaki insanların ahvâline göre ilmi artırmada kullandığı tedrîcî üslub hayret vericidir
Hatta bâzı ilim ehli kimseler bu husustaki inceliğe muttalî olamadıklarından kendisini tenkid bile etmişlerdir Çünkü insanlara Emsile, Bina, Avâmil okuyun yeterdiyerek ilme teşvik ediyordu
Kur'ânı Kerîm okumayı dahi bilmeyen, geçim derdine düşmüş bir millete On beşyirmi sene ilim okumalısınızdemiş olsaydı acaba bu ilmi kim kabul ederdi
Bir zaman sonra ilmî seviyeyi yükseltip zikrolunan kitaplara İzhar ve İzzî gibi diğer kitapları eklemiş ve İzhar okuyan hocadırbuyurarak insanları heveslendirmişti
Daha sonra bu kitaplara Kâfiye, Molla Câmî, Nûru'lîzah, Mülteka, Telhis, Şerhu'lEmalî, Şerhu'lakaid gibi daha yüksek kitapları ekledi
İlmin temelini bu şekilde atarak birçok talebeler yetiştiren Mahmud Efendi Hazretleri bunlarla da yetinmeyip Mülteka ezberlenmeli, Hidâye okunmalı, Mülteka'nın şerhi Mecme?u'lenhur'u anlayarak okuyup bitirmeyene hoca dememgibi sözlerle ilmî seviyeyi daha da yükseltti
Artık Uzun uzun tefsirler, uzun uzun hadisler, fıkıhlar okuyundiyor ve hoca olduktan sonra yedi sene fıkıh ihtisası yapılması gerektiğini söyleyerek içindeki niyetini dile getiriyordu
Bu arada kadınların cahil kalmalarına gönlü razı olmadığından bu konuda da yeni bir çalışma yapıyordu Kadınlara İslamiyet'i en kolay yine kadınlar anlatabileceği için onlardan da hocalar yetiştirmek gerekiyordu Erkeklerin, kendilerine mahrem olmayan kadınları hele ki böylesine bozuk bir zamanda okutmaya kalkmaları birçok mahzuru beraberinde getireceğinden bu işe şöyle bir çare buldu; Kendisi önce erkekleri okuttu, sonra erkek hocalara hanımlarını ve kızlarını okutmalarını emretti Kocalarından veya babalarından okuyan hanımlar da diğer hanımları okuttular
Kadınların nurlarını söndüren unsurlar erkeklerinkinden daha az olduğu için kısa zamanda kadın medreseleri çoğaldı ve yayıldı
Öyle ki okuyan kadınların sayısı erkekleri geçti Nice kızlar hâfızlık yaptı ve niceleri hoca olup sâir kadınların hidayetlerine vesîle oldular
Mahmud Efendi Hazretleri ilme teşvik babında vaazlarında defalarca şu sözleri tekrarlamıştır: Boğaz köprüsünü alelâde marangozlar, demirciler yapabilir mi? Büyük mühendisler, büyük mimarlar lazım İşte bu din köprüsünü de küçük hocalar yapamaz, büyük âlimler lazım
ULEMÂYA HURMET VE NUSRETİ
Ulemâya, talebelere çok hürmet eder, hallerine ihtimam gösterir ve onların müşkilleriyle bizzat ilgilenirdi İlmiyle âmil olmayan âlimlere olsun, mücerred hâfızlara olsun son derece tâzim eder, huzuruna girdiklerinde ayağa kalkar, uğurlarken kapıya kadar refâkat eder, hatta arabada dahi ön koltukta oturan hâfız ise ayaklarını ona doğru uzatmaz, derli toplu otururdu
Okuyanlara ve okutanlara maddî ve mânevî yardım etmekte elinden gelen her türlü imkânı kullanırdı
1962 yılında ders halkasına katılan Konyalı bir talebesi şöyle anlatmaktadır: Fatih'te müezzindim Sabah namazından sonra İsmailağa'ya gider, öğleye kadar Hoca Efendi'den ders okurdum Öğleden sonra da müzâkere ve mutâla?a ile ilgilenirdim Beş tane çocuğum vardı Evin kirasını ödemekte de zorlanıyordum Ek işte çalışmaya karar verdim Bunun için ders okumayı bırakmam gerekiyordu Bir gün dersten sonra Hoca Efendi'ye durumu arz ettim Çok müteessir oldu Bana beklememi söyleyip, kendisi kalkıp evine gitti, hanımının bileziklerinden üç tane alıp geldi 'Al, bunlar sana hediyemizdir Bozdur kiranı öde, lâkin dersten geri kalma' dedi
İLİM VE TARÎKATI BİRLEŞTİRMESİ
Mahmud Efendi Hazretleri, şeyhi Ali Haydar Efendi Hazretleri gibi ilim ve tasavvufu cem eden zülcenâhayn bir zat idi
Mahmud Efendi tarîkat üzerinde titizlikle durmakla birlikte şeri şerîften zerre kadar taviz verilmesine de asla müsaade etmemiştir O her zaman rüyalara, zuhuratlara, keşiflere, kerametlere ve sâir hârikulâde hallere fazla itibar edilmemesi gerektiğini, asıl maksadın şerîat caddesinde istikamet etmek olduğunu dile getirmiştir
Aşağıda zikredeceğimiz sözleri bu mevzûda ne kadar hassas davrandığını gözler önüne sermektedir:
Mürşid olarak bilinen bir şahısta şerîatı tatbik var ise, o şahısta tarîkat da vardır Şerîat yok ise tarîkat da yoktur, o şahıs mürşid olamaz
Kendinizi rüya veya zuhuratta çok güzel hallerde görebilirsiniz Şerîata aykırı hal ve hareketleriniz olduğu halde böyle rüyalar görüyorsanız, biliniz ki bu rüyalar sizin için istidractır İstidrac; Allâhu Teâlâ'nın âsi bir kulunu derecederece helâka çekmesi demektir Bu kadar çalışmalarımız niçin? Şerîatı iyi becerelim diye Dön dolaş hep şerîat
İmâmı Rabbânî (Kuddise Sirruhu) Hazretleri 2 cildin 50 mektubunda şöyle buyuruyor; 'Şerîatın hakîkatine kavuşmak için şerîatın sûretine uymak şarttır Çünkü velâyetin (velîliğin) ve nübüvvetin (nebîliğin) bütün kemalleri, şerîatın sûreti üzerine kurulmuştur
ŞERÎAT VE SÜNNETE İTTİBÂSI
Mahmud Efendi Hazretleri insanları sadece sözüyle değil, hâliyle de ilme ve ibadete teşvik etmiş, başladığı hiçbir ibadeti bırakmamış ve istikametiyle görenleri gayrete getirmiştir
Farz namazların evvel ve âhirindeki sünnet namazların hâricinde teheccüd, işrak, kuşluk, evvâbîn, tahiyyetü'lmescid ve abdest şükür namazı gibi nevâfili hiç terk etmemiş hatta bir defasında Kuşluk namazını terk edeceğine Mahmud ölsün daha iyibuyurmuştur
Pazartesiperşembe orucunu, ramazanın son on günü îtikâfı terk ettiği görülmemiştir Hadîsi şeriflerde zikrolunan nâfile namaz, oruç ve zikir gibi ibadetlere devam etmiş, Müslümanları da teşvik etmiştir
Üstad Hazretleri'nin unutulmuş sünnetleri diriltmesi, sünnetlerden mâadâ edeplere bile farz gibi riayet etmesi Müslümanlar tarafından sevilip takdir edilmesine vesile olmuştur Türkiye'de Takvadenilince, Sünneti seniyyeye ittibâdenilince akla gelen ilk isim olması bu dikkatinin netîcesidir
Bir ara cemaatinin Mahmudçularismiyle zikredildiğini duyduğunda çok üzülmüş ve cuma hutbesinde şunları söylemiştir: Mahmudçular diyorlar Allâh aşkına! Ben yeni bir din mi îcad ettim?! Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in günlük hayatta tatbik edilen dört bin küsur sünneti vardır, dördünü terk ettiğimi gören arkamda namaz kılmasın
ZİKİR VE TEBLİĞE VERDİĞİ ÖNEM
Mahmud Efendi Hazretleri şeri şerîfi bütün olarak gördüğü için sadece ilimle meşgul olup ibadette, zikrullâhın medresesi mesâbesinde olan tarîkat vazîfelerinde, dîni tebliğ etmekte ve emri bi'lmâ?ruf nehyi ani'lmünker yapmakta gevşeklik gösterilmesini asla tasvip etmezdi
Bu mevzû ile alâkalı sarf ettiği şu sözleri zikretmek O'nun yolunun bir nebze olsun anlaşılmasına yardımcı olacaktır
Yatmadan evvel biraz ders (tarîkat virdi) ile meşgul olalım Teheccüd namazından sonra devam edelim İşrak vakti bitirelim Ondan sonraki bütün vakitlerimizi ilme harcayacağız
Zikrullah, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e en büyük ittibâdır Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zikirsiz durmazdı 'Rasulullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bana zikri emretti ben de zikrediyorum' demeli ve sabah akşam durmadan Allâhu Te?âlâ'yı zikretmeli
Emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker yapılması gerektiğini beyan ederken şöyle derdi:
İstanbul'un bütün evleri medrese olsa emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünker olmasa bir değer ifade etmez
Allah aşkına acıyın bu insanlara Sel gibi cehenneme akıyorlar
Üstadı Ali Haydar Efendi'den şu sözü çokça naklederdi:
Dîni Mübîni İslam'ın devam ve bekası emri bi'lmaruf ve nehyi ani'lmünkerin devam ve bekasına, Dîni Mübîni İslam'ın inkırâzı (yıkılması) ise emri bi'lmâruf ve nehyi ani'lmünkerin terkine bağlıdır
ÂLİMLERİN KENDİSİ HAKKINDAKİ SÖZLERİ
Mahmud Efendi Hazretleri'nin şeyhi , son dört padişahın huzur hocası, dört mezhebin müftüsü ve Meşîhatı İslamiyye'de heyeti te'lîfiyye reisi olan Ali Haydar Efendi Hazretleri Kendi yerine bıraktığı Mahmud Efendi Hazretleri hakkında: (İlahî koruma sayesinde) Henüz Mahmud'umun sol tarafına bir seyyie(günah) yazılmamıştır Mahmud'umun eli Benim elimdir
Bende ne varsa Mahmud'uma verdim O'nu sevmeyen âhirette Beni göremezbuyururlardı
Ali Haydar Efendi'den ve Zâhid elKevserî'den mücaz olan büyük âlim Emin Saraç Hocaefendi, Mahmud Efendi Hazretleri'ni sıkça ziyaret eder ve çeşitli vesilelerle: Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin murâdını Mahmud Efendi hayata geçirmiştir, çünkü Ali Haydar Efendi'nin tek arzusu ilmin yayılması ve (sakal, cübbeşalvar ve çarşaf gibi) islam şiârının canlanmasıydıderdi
Mahmud Efendi Hazretleri'nin zâhirî ilimdeki üstadı Hacı Dursun Fevzi Efendi: Mahmud Efendi Hazretleri'nin arkasında namaz kılan, İmamı Âzam Efendimizin ardında kılmış gibidirderdi
Kendisi evvelki meşayıhtan icazetli bir şeyh olduğu halde ilk önce Ali Haydar Efendi Hazretleri'ne intisab edip O'nun halifesi olmuş, daha sonra Mahmud Efendi Hazretleri'ne intisab ederek O'nun yüce makamını itiraf etmiştir
İmâmı Rabbânî Hazretleri'nin yedinci torunu ve Medînei Münevvere'deki Mazharî Ribâtı'nın son şeyhi olan Muhammed Mazhar elFârûkî Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni İstanbul'da ziyaret etmiş ve:
Ben âlemleri gezdim, bu asırda Mahmud Efendi gibi şerîat ve tarîkatı birlikte yaşayan bir zat görmedimdemiştir
İslam âleminin en büyük âlimlerinden ve Ehli Sünnet'in en büyük müdâfîlerinden olan Büyük Kutub Allâme Seyyid Muhammed Alevî elMâlikî (Rahimehullâh) Mahmud Efendi Hazretleri'ni İstanbul'daki dergâhında birkaç defa ziyaret etmiş, vefatından önce on gün kadar Kendisinin misafiri olmuş ve:
Dünyada birçok cemaatler gördüm Kimisi ilme önem verip tasavvufu zâyi etmiş, kimi de tasavvufa ihtimam gösterip ilmi zâyi etmişlerdir, ama Mahmud Efendi ve cemaati ilimle ameli, şerîatla tarîkatı birlikte yaşayıpyaşatan müstesna cemaatlerdendir
Bu kadar kalabalık müridi olup da kendisini öne çıkarmayan ve son derece tevâzû sahibi olan bir zat mutlaka evliyâullâhın kutuplarından biri olması gerekir, zira bu makam normal bir velîde tahakkuk etmezdemiştir
senesinin yaz aylarında vâki olan Şâmı Şerîf ziyaretinde akdedilen ulemâ ve meşâyih meclisinde Allâme Muhammed Sa?îd Ramazan elBûtî bu mevzûya işaret edip Mahmud Efendi'ye Türkiye'deki sırrı siz muhafaza ettinizdemişti
Yine yılının Aralık ayında Mahmud Efendi'yi ziyarete gelen Büyük Muhaddis Allâme Muhammed Avvâme, bir sohbet esnasında etrafında toplanan on bin kadar talebeyi gördüğünde Hazreti Ali Efendimiz'in (Kerremellahu Vechehû) Kûfe'ye gelişinde İbni Mes?ûd (Radıyallâhu Anh)'ın talebelerinin O'nu karşılamaya çıkışlarını zikrederek Hazreti Ali (Kerremellahu Vechehû)nun İbni Mes?ûd (Radıyallâhu Anh) hakkındaki;
Allâh İbni Mes?ûd'a rahmet etsin Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuşsözünü nakledip akabinde;
Allâh Mahmud Efendi'ye merhamet etsin Gerçekten bu beldeleri ilim doldurmuşdemişti
Mahmud Efendi Hazretleri'nin ilim, amel ve ihlastaki yüksek mertebesine daha birçok âlim değinmiştir ki, Büyük Muhaddis merhum Abdulfettâh Ebû Ğudde kendisini mescidinde ziyaret edip hürmetlerini arz etmiştir
Medînei Münevvere'nin kutuplarından olup dünyadaki bütün velilerin meclisinde toplandığı Muhammed Zekeriya elBuhârî Hazretleri rüyasında Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'i görmüş, Kâinatın Efendisi'nin hemen ardında da Mahmud Efendi Hazretleri'ni, ayağını Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'in mübarek ayağını kaldırdığı yere koyarken görmüş, bunun üzerine Mahmud Efendi Hazretleri'ne: Ben Buhara'da Seyru Sulûkümü tamamlayamadım, siz bana tamamlattırır mısınız? diye ricada bulunmuş Efendi Hazretleri de: Siz manen tamamlamışsınızdiyerek tevazu göstermiştir
Şâmı Şerîf'in fukahâsından Abdurrezzak Halebî Hazretleri Mahmud Efendi Hazretleri'nin en büyük âşıklarından olup talebelerine daima onu tanıtmaya çalışmıştır
Son devrin Hanefi fukahâsının en büyüklerinden olan Merhum Edîb Kellâs Hazretleri yüz yaşına yaklaşmış iken ellerde taşınarak Şâmı Şerîf ziyaretlerinde Efendi Hazretleri'ni ziyarete gelmiş ve onun hakkında: Kalbimin sevgilisidiye ihtiramda bulunmuştur
Türkiye meşâyıhının ulularından, Kelâmî Dergâhı Postnişîni Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin âhiretliği olan Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni mescidinde ziyaret ederek O'nun yüce makamını tasdik etmiştir
Gümüşhânevî kolunun önde gelen meşâyıhından Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni sürekli ziyarete gelmiş ve cenazesinin yıkanmasını ve namazının kıldırılmasını kendisine vasiyet etmiştir
Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin âhiretliği olan Alvarlı Muhammed Lutfî Efe Hazretleri'nin âhiretliği olan, Rasûlüllâh (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'in kabri şerifinin kapısı herkesin önünde kendisine açılan ve vefatından altı ay sonra kabrinden çıkartıldığında kefeninde hiçbir leke bulunmaksızın etrafa misk kokuları saçan Hacı Salih Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'nin müridi gibi Pazar sohbetlerine katılır ve O'nun hakkında: Kutbu Medar bu Zattır, görmüyor musunuz, dünya etrafında dönüyorbuyurmuştur ki bu fakir bunu bizzat kulaklarımla duymuşumdur
Son dönemde Kur'an'a çok büyük hizmeti geçmiş olan Gönenli Mehmed Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri'ni sık sık ziyaret ederdi Oğlu vefât ettiğinde Efendi Hazretlerimizle birlikte kendisine tâziye ziyaretine gittiğimiz zaman Efendi Hazretlerine hitaben : Senin yaptıklarını biz beceremedik, ortalığı sakallılarla ve çarşaflılarla doldurdun Bir kere rüyamda semânın bir katında evliyâullahın toplantısına katıldım, tanıdığım bütün meşâyıh oradaydı, seni göremeyince sağa sola bakındım O zaman hâtiften: Mahmud'u aşağılarda arama Yukarı bak! Yukarı! diye nida edildi demiştir
Son devir Osmanlı Ulemasından ve Medînei Münevvere meşâyıhından olan Hattat Mustafa Necati Erzurûmî Efendi Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretlerine çok tazim eder, Medînei Münevvere'de kaldığı otellerde Efendi Hazretlerini ziyaret eder ve :
Şeytan senden kaçtığı kadar kimseden kaçmıyor Bu zamanda şeytanın en büyük düşmanı sensin derdi
Muhammed Ali Sâbûnî gibi dünya çapında Meşhur Allame, Mahmud Efendi Hazretlerine intisab etmiş ve :
Bu Zât sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın şeyhidir demiştir
Seyda Cezerî'nin halifesi büyük âlim Mehmet Emin Er, Suud ulemasından Seyyid İbrahim Ahsâî, Mekke ulemasından Ahmed Nurseyf, Medînei Münevvere'de bulunan Arif Hikmet Kütüphanesi müdürü büyük âlim Ali Ulvi Kurucu, Erzurum müftüsü Halis Efendi gibi Üstadımız Hazretlerini ziyaret eden, kendisinin yüceliğini itiraf eden ve kendisine intisab eden daha birçok zevâtı kirâm vardır ki bunları tek tek saymaya ne bizim ömrümüz, ne yaşımız, ne de imkanlarımız müsait değildir