iltasyazilim
FD Üye
Kur'an'a Bütüncül Değil, Parçacı Anlayışla Yaklaşmak
Kur'an, binlerce parçadan (ayetten) oluşan bir bütündür Doğal olarak, parçalar bütüne göre (bütünün kapsamı içinde) gerçek anlamını kazanır Çünkü, Kur'an, bir bütün olarak kendine özgü bir anlama sahiptir
Ve Kuran bu bütünlüğü ile asıl anlamını ortaya koymaktadır Bu bakımdan ayetleri anlamaya çalışırken öncelikle Kur'an'm bütünlüğüne gönderme yaparak, bütünden parçaya doğru bîr anlayışı benimsemeliyiz Ayetleri anlamaya çalışırken, ayetleri Kur'an'ın bizde oluşturduğu bütüncül anlayışın süzgecinden geçirirsek daha doğru sonuç elde ederiz
Örneğin;
Kur`andaki tanımıyla Tevhid inancını kavramamış bir kimsenin, Kur'an'dan bir hükmü doğru anlaması mümkün değildir Çünkü, Kur'an'dan Tevhidi çıkardığınız zaman, Kur'aıı hiç bir anlam ifade ütmeyen, bomboş bir kitap haline gelir Tevhid inancının yanlış bilinmesi de aynı neticeyi doğurur Zaten Tevhid inancının doğru anlaşılmamış veya gereğince kavranmamış olması nedeniyle değil midir ki Müslümanlar Kur'an'ı anlayabilme noktasında derin bir çıkmazı yaşıyorlar?
Hatta tefsir yazmış kimi değerli ilim adamları bile bu kavramı gereğince anlamamış veya yeterince dikkat göstermemiş olmalı ki, bir peygamberin, Allah bana güç yetiremezdiye düşünmeyeceğini bilmeyecek kadar bir yanlışa düşebilmekte dır
Öyle ya bir peygamberin, Allah'ın kendisine güç yetiremeyeceğini düşünmesi mümkün mü? Bu Tevhid inancını bozmak demek değil midir? Allah herşeye gücü yeten değil midir? Gerçek bu iken yaptığı mealde Süleyman Ateş bu yanılgıya düşebilmektedir Bakınız Süleyman Ateş Yeni Ufuklar Neşriyatı Yayınevinin yayınladığı Kuranı Kerim ve Yüce Mealiisimli Kuran Mealinde Enbiya Suresi 87, ayetine şu şekilde anlam vermektedir:
Zünnun'u (balık karnına girmiş olan Yunus ibn Matta'yı) da an; zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine 'güç yetiremeyeceğimizi', (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı Nihayet karanlıklar içinde (kalıp): Senden başka tanrı yoktur Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum!diye yalvardı,
Şimdi biraz düşünelim: Bir peygamberin Allah'ın kendisine güç yetiremeyeceğini düşünmesi mümkün mü? Elbette değil Değil peygamber, en cahil bir Müslüman bile böyle bir şey düşünmez Bu yanılgıyı başka meallerde de görmekteyiz Bu ayetin doğru anlamı ise şöyledir Bizim kendisini 'güç durumda' bırakmayacağımızı sanmıştı
Bu gayet doğal bir beklentidir Çünkü, bir kimsenin Allah'ın kendisini zor durumda bırakmayacağını düşünmesi (ki bu peygamber için de geçerlidir) yanlış değildir Bizler de zorda ve darda kaldığımızda Allah'ın bizi kurtaracağı beklentisi içine gireriz Hz Yunus (as) da öyle yapmıştır Aksini iddia etmek şirktir, Peygamberler de asla şirk koşmazlar
Amacım Süleyman Ateş Hocayı suçlamak değil Zira ilmine ve bilgisine çok saygı duyduğum bir kişidir Ne var ki konumuzun anlaşılması için örnek olarak uygun bir örnek olduğu için burada bu yanılgıya değindim Yoksa niyetim Süleyman Ateş Hocaya Tevhid'i anlamamış bir kişi olarak nitelendirmek değildir
Birisi size herhangi bir otomobil motoruna ait bir parça gösterse ve o parçanın ne olduğunu sorsa, siz o demir parçasının ne olduğunu bilseniz bile ne tür bir motorun parçası olduğunu bilmede yanılabilirsiniz Ancak aynı parçayı otomobilin üzerindeki motorun kendisinde görseniz hemen hangi motorun parçası olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz Başka bir örnek daha verilim
Tahta bir masa düşünün Masanın ayaklarından birini masanın altından alarak bu nedir diye sorsak; ya tahta parçası, ya kalas, ya odun parçası veya herhangi bir şeyin ayağı vs gibi cevaplar alırız Oysa ki aynı parçayı ait olduğu masanın altında iken, masanın ayağını göstererek bu nedir? diye kime sorarsak soralım, masanın ayağı“ cevabını alırız ki doğru cevap da budur
Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi, ayetleri de anlamlandırırken ait olduğu Kitab'ın bütünlüğünü dikkate alarak anlamaya çalışmalıyız ki yanlışa düşmeyelim
Gerçek böyle olduğu halde, Kur'an dan bîr ayet alarak, ona verdiği anlamla kendi görüşünü Kitaba onaylatmaya çalışmak yanlış bir yöntemdir Ve bu yanlışın sahipleri Kuran` a değil, Kur'an'ı kendi anlayışlarına uydurmaktadırlar
Şu da bilinmelidir ki; Kur'anın kendisini, Onun ne olduğunu, niçin gönderildiğini doğru olarak tanımlamadan; O'nu gereğince anlamadan, içindekilerine(ayetlere) doğru anlam vermek asla mümkün değildir
Onun için, ayetleri anlamanın, olmazsa olmaz şartı, Kuran'ın ne olduğunu doğru bilmektir Zira, Kur'anın kendisini nasıl bilirsek içindekilerini de öyle biliriz
Yanlış biliyorsak içindekilerini de yanlış, doğru biliyorsak içindekilerini de doğru biliriz Burada her şey Kur'an nedir? sorusuna verilecek cevaba bağlıdır
İnsanı doğru yola iletsin diye gönderilen Kuranı, bu anlamda ölçü almayanların, isimleri Müslüman da olsa Kur'an'a tabi olduğunu söylemesine rağmen, Kur'an'ın öngördüğü bir hayatı yaşamaları mümkün değildir
Kur'an, binlerce parçadan (ayetten) oluşan bir bütündür Doğal olarak, parçalar bütüne göre (bütünün kapsamı içinde) gerçek anlamını kazanır Çünkü, Kur'an, bir bütün olarak kendine özgü bir anlama sahiptir
Ve Kuran bu bütünlüğü ile asıl anlamını ortaya koymaktadır Bu bakımdan ayetleri anlamaya çalışırken öncelikle Kur'an'm bütünlüğüne gönderme yaparak, bütünden parçaya doğru bîr anlayışı benimsemeliyiz Ayetleri anlamaya çalışırken, ayetleri Kur'an'ın bizde oluşturduğu bütüncül anlayışın süzgecinden geçirirsek daha doğru sonuç elde ederiz
Örneğin;
Kur`andaki tanımıyla Tevhid inancını kavramamış bir kimsenin, Kur'an'dan bir hükmü doğru anlaması mümkün değildir Çünkü, Kur'an'dan Tevhidi çıkardığınız zaman, Kur'aıı hiç bir anlam ifade ütmeyen, bomboş bir kitap haline gelir Tevhid inancının yanlış bilinmesi de aynı neticeyi doğurur Zaten Tevhid inancının doğru anlaşılmamış veya gereğince kavranmamış olması nedeniyle değil midir ki Müslümanlar Kur'an'ı anlayabilme noktasında derin bir çıkmazı yaşıyorlar?
Hatta tefsir yazmış kimi değerli ilim adamları bile bu kavramı gereğince anlamamış veya yeterince dikkat göstermemiş olmalı ki, bir peygamberin, Allah bana güç yetiremezdiye düşünmeyeceğini bilmeyecek kadar bir yanlışa düşebilmekte dır
Öyle ya bir peygamberin, Allah'ın kendisine güç yetiremeyeceğini düşünmesi mümkün mü? Bu Tevhid inancını bozmak demek değil midir? Allah herşeye gücü yeten değil midir? Gerçek bu iken yaptığı mealde Süleyman Ateş bu yanılgıya düşebilmektedir Bakınız Süleyman Ateş Yeni Ufuklar Neşriyatı Yayınevinin yayınladığı Kuranı Kerim ve Yüce Mealiisimli Kuran Mealinde Enbiya Suresi 87, ayetine şu şekilde anlam vermektedir:
Zünnun'u (balık karnına girmiş olan Yunus ibn Matta'yı) da an; zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine 'güç yetiremeyeceğimizi', (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı Nihayet karanlıklar içinde (kalıp): Senden başka tanrı yoktur Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum!diye yalvardı,
Şimdi biraz düşünelim: Bir peygamberin Allah'ın kendisine güç yetiremeyeceğini düşünmesi mümkün mü? Elbette değil Değil peygamber, en cahil bir Müslüman bile böyle bir şey düşünmez Bu yanılgıyı başka meallerde de görmekteyiz Bu ayetin doğru anlamı ise şöyledir Bizim kendisini 'güç durumda' bırakmayacağımızı sanmıştı
Bu gayet doğal bir beklentidir Çünkü, bir kimsenin Allah'ın kendisini zor durumda bırakmayacağını düşünmesi (ki bu peygamber için de geçerlidir) yanlış değildir Bizler de zorda ve darda kaldığımızda Allah'ın bizi kurtaracağı beklentisi içine gireriz Hz Yunus (as) da öyle yapmıştır Aksini iddia etmek şirktir, Peygamberler de asla şirk koşmazlar
Amacım Süleyman Ateş Hocayı suçlamak değil Zira ilmine ve bilgisine çok saygı duyduğum bir kişidir Ne var ki konumuzun anlaşılması için örnek olarak uygun bir örnek olduğu için burada bu yanılgıya değindim Yoksa niyetim Süleyman Ateş Hocaya Tevhid'i anlamamış bir kişi olarak nitelendirmek değildir
Birisi size herhangi bir otomobil motoruna ait bir parça gösterse ve o parçanın ne olduğunu sorsa, siz o demir parçasının ne olduğunu bilseniz bile ne tür bir motorun parçası olduğunu bilmede yanılabilirsiniz Ancak aynı parçayı otomobilin üzerindeki motorun kendisinde görseniz hemen hangi motorun parçası olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz Başka bir örnek daha verilim
Tahta bir masa düşünün Masanın ayaklarından birini masanın altından alarak bu nedir diye sorsak; ya tahta parçası, ya kalas, ya odun parçası veya herhangi bir şeyin ayağı vs gibi cevaplar alırız Oysa ki aynı parçayı ait olduğu masanın altında iken, masanın ayağını göstererek bu nedir? diye kime sorarsak soralım, masanın ayağı“ cevabını alırız ki doğru cevap da budur
Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi, ayetleri de anlamlandırırken ait olduğu Kitab'ın bütünlüğünü dikkate alarak anlamaya çalışmalıyız ki yanlışa düşmeyelim
Gerçek böyle olduğu halde, Kur'an dan bîr ayet alarak, ona verdiği anlamla kendi görüşünü Kitaba onaylatmaya çalışmak yanlış bir yöntemdir Ve bu yanlışın sahipleri Kuran` a değil, Kur'an'ı kendi anlayışlarına uydurmaktadırlar
Şu da bilinmelidir ki; Kur'anın kendisini, Onun ne olduğunu, niçin gönderildiğini doğru olarak tanımlamadan; O'nu gereğince anlamadan, içindekilerine(ayetlere) doğru anlam vermek asla mümkün değildir
Onun için, ayetleri anlamanın, olmazsa olmaz şartı, Kuran'ın ne olduğunu doğru bilmektir Zira, Kur'anın kendisini nasıl bilirsek içindekilerini de öyle biliriz
Yanlış biliyorsak içindekilerini de yanlış, doğru biliyorsak içindekilerini de doğru biliriz Burada her şey Kur'an nedir? sorusuna verilecek cevaba bağlıdır
İnsanı doğru yola iletsin diye gönderilen Kuranı, bu anlamda ölçü almayanların, isimleri Müslüman da olsa Kur'an'a tabi olduğunu söylemesine rağmen, Kur'an'ın öngördüğü bir hayatı yaşamaları mümkün değildir