Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Kuran ve Evren

Kuran ve Evren
0
164

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
EVRENİN KÖKENİ
Kuranı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır:
“O gökleri ve yeri yoktan var edendir„
(En'am Suresi, 101)
Kuran'da verilen bu bilgi, çağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir Bugün astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, büyük bir patlamayla var olduğudur Büyük Patlama, orijinal adıyla Big Bangteorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır Büyük Patlama teorisi bugün evrenin varoluşu ve başlangıcı konusunda bütün bilim çevreleri tarafından ortak kabul gören yegane bilimsel açıklamadır
Big Bang'den önce madde diye bir şey yoktur Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında madde, enerji ve zaman yaratılmıştır Modern fiziğin ortaya koyduğu bu büyük gerçek, Kuran'da bize 1400 yıl önceden haber verilmektedir

EVRENİN GENİŞLEMESİ
Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuranı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:

“Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz„
(Zariyat Suresi, 47) Ayette geçen gökkelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır Burada da bu anlamda kullanılmıştır Yani Kuran'da, evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bildirilenle aynıdır

Yüzyılımızın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiğişeklindeydi

Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, bu yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar

Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli genişleyenbir evren anlamına gelmekteydi Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı
Ancak bu gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştı Çünkü Kuran, tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür

GÖKLERLE YERİN BİRBİRİNDEN AYRILMASI
Göklerin yaratılışı konusundan bahseden bir başka ayet ise şöyledir:

“O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer,
birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi
sudan yarattık Yine de onlar inanmayacaklar mı?„
(Enbiya Suresi, 30)

Ayetin birbiriyle bitişikolarak tercüme edilen ratkkelimesi, Arapça sözlüklerde birbiriyle içiçe, ayrılmaz durumda, kaynaşmışanlamlarına gelir Yani tam bir bütün oluşturan iki maddeyi tanımlamak için bu kelime kullanılır Ayette geçen ayırdıkifadesi ise Arapça fatkfiilidir ki, bu fiil ratkhalindeki bir nesneyi yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına gelir Örneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması Arapça'da bu fiille ifade edilir

Şimdi ayete tekrar bakalım Ayette göklerle yerin birbiriyle bitişik yani ratkdurumunda olduğu bir durumdan bahsediliyor Ardından bu ikisi fatkfiili ile ayrılıyorlar Yani biri diğerini yararak dışarı çıkıyor Gerçekten de Big Bang'in ilk anını hatırladığımızda, tek bir noktanın evrenin tüm maddesini içerdiğini görüyoruz Yani herşey, hatta henüz yaratılmamış olan gökler ve yerbile bu noktanın içinde, ratkhalindeler Ardından bu nokta şiddetle patlıyor ve bu yolla maddeler fatkoluyorlar…

Ayette geçen ifadeleri bilimsel bulgularla karşılaştırdığımızda tam bir uyum içinde olduklarını görüyoruz 14 asır önce haber verilmiş olan bu bulguların bilimsel olarak ortaya konması ise ancak 20 yüzyılda mümkün olmuştur


YÖRÜNGELER
Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduğu şöyle vurgulanır:

“Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur;
her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor„ (Enbiya Suresi, 33)

Güneş'in sabit olmadığı, belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir:

“Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir Bu üstün ve güçlü olan,
bilenin takdiridir„
(Yasin Suresi, 38)

Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astrolojik gözlemlerle anlaşılmıştır Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720 bin km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler Ayrıca, evrendeki tüm yıldızlar da buna benzer planlı bir harekete sahiptirler
Tüm evrenin bu şekilde yörüngelerle donatılmış olduğu, yine Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

“Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun(Zariyat Suresi, 7)

Evrende yaklaşık 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yıldız bulunur Bu yıldızların pek çoğunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uyduları vardır

Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmış yörüngelere sahiptir Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yörüngesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akıp gitmektedir Bunların dışında pek çok kuyruklu yıldız da kendisi için tespit edilmiş olan yörüngede yüzüp gider

Evrendeki yörüngeler sadece gök cisimlerine ait değildir Galaksiler de şaşırtıcı hızlarla planlı ve hesaplı yörüngeler üzerinde hareket ederler Bu hareketleri esnasında hiçbir gök cismi bir diğeriyle çarpışmaz, yolları kesişmez

Elbette, Kuran'ın indirildiği dönemde insanlık, günümüzdeki gibi uzayı milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi Dolayısıyla uzayın, ayette bildirildiği gibi, özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmışolduğunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansızdı Ancak o çağda indirilmiş olan Kuranı Kerim'de bu gerçek bizlere açıkça haber verilmiştir; çünkü Kuran, Allah'ın sözüdür

DÜNYANIN YUVARLAKLIĞI
“Gökleri ve yeri hak olarak yarattı Geceyi gündüzün üstüne sarıpörtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor„(Zümer Suresi, 5)

Kuran'ın evreni tanıtan ayetlerinde kullanılan ifadeler oldukça dikkat çekicidir Üstteki ayette sarıp örtmekolarak tercüme edilen Arapça kelime tekvirdir Bu kelimenin Türkçe karşılığı, yuvarlak bir şeyin üzerine bir cisim sarmaktır (Örneğin Arapça sözlüklerde başa sarık sarmagibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanılır

Ayette, gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarıpörtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, aynı zamanda Dünya'nın biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir Ancak ve ancak Dünya'nın yuvarlak olması durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçekleşebilir Yani 7 yüzyılda indirilen Kuran'da Dünya'nın yuvarlak olduğuna işaret edilmiştir
Unutmamak gerekir ki, o dönemdeki astronomi anlayışı Dünya'yı daha farklı algılıyordu O dönemde Dünya'nın düz bir satıh olduğu düşünülüyordu ve tüm bilimsel hesap ve açıklamalar da buna göre yapılıyordu Kuran ayetleri ise bize henüz bu yüzyılda öğrendiğimiz bilgileri vermektedir Kuran Allah'ın sözü olduğu için evreni tarif ederken olabilecek en doğru kelimeler kullanılmıştır


KORUNMUŞ TAVAN
Kuran'da Allah, gökyüzünün ilginç bir özelliğine şöyle dikkat çeker:

“Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar„ (Enbiya Suresi, 32)

Ayette belirtilen gökyüzünün bu özelliği, 20 yüzyıldaki bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır
Yerküremizi çepeçevre kuşatan atmosfer, canlılığın devamı için son derece hayati işlevleri yerine getirir Dünyaya doğru yaklaşan irili ufaklı pek çok gök taşını eriterek yok eder ve bunların yeryüzüne düşerek canlılara büyük zararlar vermesini engeller

Atmosfer, bunun yanısıra, uzaydan gelen ve canlılar için zararlı olan ışınları da filtre eder İşin ilginç olan yanı, atmosferin sadece zararsız orandaki ışınları, yani görünür ışık, kızıl ötesi ışınlar ve radyo dalgalarını geçirmesidir

Bunların tümü yaşam için gerekli ışınlardır Örneğin atmosfer tarafından belirli oranda geçmesine izin verilen ultraviyole ışınları, bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tüm canlıların hayatta kalmaları açısından büyük önem taşır Güneş tarafından yayılan şiddetli ultraviyole ışınlarının büyük bölümü, atmosferin ozon tabakasında süzülür ve Dünya yüzeyine yaşam için gerekli olan az bir kısmı ulaşır
Atmosferin koruyucu özelliği bunlarla da kalmaz Dünya, uzayın ortalama eksi 270 derecelik dondurucu soğuğundan yine atmosfer sayesinde korunur


Atmosfer, sadece canlılar için gerekli olan ışınların yeryüzüne geçmesine izin verir Örneğin bu ışınlardan ultraviyole ışınları belirli oranlarda bize ulaşır Bu oran bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tüm canlıların hayatta kalması için en uygun ölçüye sahiptir

Dünya'yı zararlı etkilerden koruyan, yalnızca atmosfer değildir Atmosferin yanısıra Van Allen Kuşaklarıdenilen ve Dünya'nın manyetik alanından kaynaklanan bir tabaka da, gezegenimize gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görür Güneş'ten ve diğer yıldızlardan sürekli olarak yayılan bu ışınlar, insanlar için öldürücü etkiye sahiptir Özellikle Güneş'te sık sık meydana gelen ve parlamaadı verilen enerji patlamaları, Van Allen Kuşakları olmasa, Dünya'daki tüm yaşamı yok edebilecek güçtedir

Van Allen Kuşakları'nın yaşamımız açısından önemini Dr Hugh Ross şöyle anlatmaktadır:

Dünya, Güneş Sistemi'ndeki gezegenler arasında en yüksek yoğunluğa sahiptir Bu geniş nikeldemir çekirdeği büyük bir manyetik alandan sorumludur Bu manyetik alan Van Allen radyasyon koruyucu tabakasını meydana getirir Bu tabaka yeryüzünü radyasyon bombardımanından korur Eğer bu koruyucu tabaka olmasaydı Dünya'da hayat mümkün olmazdı

Gökyüzünü seyreden insanların çoğunun aklına atmosferin koruyucu yapısı gelmez Bu yapı olmasa Dünya'nın nasıl bir yer olacağını da insanlar çoğu zaman düşünmez Yukarıdaki resimde Dünya'ya düşen bir gök taşının ABD Arizona'da açtığı dev çukur görülmektedir Eğer atmosfer olmasaydı bu gök taşlarının milyonlarcası dünya yüzeyine düşer ve gezegen yaşanılmaz bir hale gelirdi




Manyetik alanı olan ve kayalık bölgelerden oluşan diğer tek gezegen Merkür'dür Fakat bu manyetik alanın gücü Dünya'nınkinden 100 kat daha azdır VanAllen radyasyon koruyucu tabakası Dünya'ya özeldir
Geçtiğimiz yıllarda tespit edilen bir parlamada açığa çıkan enerjinin, Hiroşima'ya atılanın benzeri 100 milyar atom bombasına eş değer olduğu hesaplanmıştır Parlamadan 58 saat sonra pusulaların ibrelerinde aşırı hareketler gözlenmiş, Dünya atmosferinin 250 km üstünde sıcaklık sıçrama yapıp 2500° C'ye yükselmiştir

Kısacası, Dünya'nın üzerinde, kendisini sarıp kuşatan ve dış tehlikelere karşı koruyan mükemmel bir sistem işler İşte Dünya göğünün bu koruyucu kalkan özelliği yüzyıllar öncesinden Kuran'da bizlere Allah tarafından bildirilmiştir

ATMOSFERİN KATMANLARI
Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiğidir:
Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur
Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak
düzenleyen O'dur Ve O, herşeyi bilendir(Bakara Suresi, 29)

Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi;
Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti(Fussilet Suresi, 1112)

Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır Kelimenin bu anlamı alındığında, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır

Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir Üstelik aynen ayette bildirildiği gibi, tam yedi temel katmandan

Bilimsel bir kaynakta bu konu şöyle açıklanır:

Bilim adamları atmosferin birçok katmandan oluştuğunu keşfettiler Katmanlar, basınçları ve bunları oluşturan gazların bileşimi gibi belirgin fiziksel özelliklerle birbirlerinden farklılaşırlar Atmosferin Dünya'ya en yakın katmanı TROPOSFERdir Atmosferin toplam kütlesinin %90'ını oluşturur Troposfer'in üzerindeki katman STRATOSFERdir Stratosfer'de ultraviyole ışınlarının emildiği katmana OZONOSFERadı verilir Stratosfer'in üzerindeki tabakaya ise MEZOSFERadı verilir Mezosfer'in üzerinde TERMOSFERyer alır İyonize olmuş gazlar Termosfer'in içinde İYONOSFERadı verilen başka bir katman oluştururlar Dünya atmosferinin en dış tabakası ise 450 km den 960 km ye kadar uzanır Bu katmana EKZOSFERadı verilir

DAĞLARIN GÖREVİ
Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir:
“Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık„(Enbiya Suresi, 31)
Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici bir özelliğinin olduğu haber verilmektedir

Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır Bu bulgulara göre, dağlar, yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana gelir

İki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olanı ötekinin altına girer Üstte kalan tabaka kıvrılarak yükselir ve dağları meydana getirir Altta kalan tabaka ise yeraltında ilerleyerek aşağıya doğru derin bir uzantı meydana getirir Yani dağların yeryüzünde gördüğümüz kütleleri kadar, yeraltına doğru ilerleyen derin bir uzantıları daha vardır Bilimsel bir kaynakta dağların bu yapısı şöyle tarif edilir:

Kıtaların daha kalın olduğu dağlık bölgelerde yerkabuğu mantoya derinlemesine saplanır(1)
Bir ayette, dağların bu işlevine, kazıkbenzetmesi yapılarak şöyle işaret edilir:
“Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık?„(Nebe Suresi, 67)

Bu özellikleri sayesinde dağlar, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yeraltına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinler Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek mağma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz

Dağların bu sabitleyici özelliği bilimsel literatürde izostasiterimiyle tanımlanır İzostasi'nin kelime anlamı şöyledir:

İzostasi: Jeolojide, dağların Dünya yüzeyinin altında oluşturdukları yerçekimsel kuvvet sayesinde yerkabuğunun genel dengesinin sağlanması
Görüldüğü gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda keşfedilen dağların çok hayati bir işlevi, yüzyıllar önce indirilmiş olan Kuranı Kerim'de Allah'ın yaratmasındaki üstün hikmete bir örnek olarak verilmiştir Bir başka ayette şöyle buyrulur:

“ Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı„(Lokman Suresi, 10)


AŞILAYICI RÜZGARLAR
Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların aşılamaözelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna dikkat çekilir:

Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık (Hicr Suresi, 22)


Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir Oysa bu yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda aşılayıcırol oynadıklarını gösterdi


Rüzgarların bu aşılama özelliği şöyle gerçekleşir:

Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır

Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar Aerosoladı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür Bu su damlacıkları önce biraraya gelerek bulutları oluşturur, bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner
Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla aşılamaktave böylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır

Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı

Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran ayetinde bildirilmiş olmasıdır Hem de insanların doğa olayları hakkında hemen hiçbir şey bilmedikleri bir devirde

DENİZLERİ BİRBİRİNE KARIŞMAMASI
Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir:


“Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler„ (Rahman Suresi, 1920)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir Yüzey gerilimiadı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller

Elbette ki işin ilginç yanı, insanların, ne fizikten, ne yüzey geriliminden, ne de okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olmasıdır


DENİZLERDEKİ KARANLIK VE İÇ DALGALAR
“Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur„(Nur Suresi, 40)



Derin denizlerdeki genel ortam Oceansadlı kitapta şu şekilde tanımlanmaktadır:

Bugün biliyoruz ki, derin denizlerdeki ve okyanuslardaki karanlık, yaklaşık olarak 200 m ve daha derin yerlerde olur Bu derinlikte, hemen hemen hiç ışık yoktur 1000 m'nin altındaki derinliklerde ise artık hiçbir şekilde ışığa rastlamak mümkün değildir(1)

Günümüzde bir denizin genel coğrafi yapısı, içinde yaşayan canlıların özellikleri, tuzluluk oranı gibi bilgilerin yanısıra içerdiği su miktarı, yüzölçümü ve derinliği gibi bilgileri de edinmek mümkündür Günümüz teknolojisi kullanılarak üretilmiş olan denizaltı gibi araçlar ve çeşitli özel aletler bu bilgilere ulaşmakta kullanılan en önemli aracıdırlar

Bir insanın bu aletler olmadan 40 m'den daha derine dalması ise neredeyse imkansızdır Bununla birlikte bir insanın yardımsız olarak

okyanusların 200 m civarındaki karanlık derinliklerinde yaşaması da kesinlikle mümkün değildir Bu nedenle bilim adamları denizler hakkındaki detaylı bilgileri çok yakın zamanlarda keşfetmişlerdir Oysa Nur Suresi'ndeki ayette geçen engin denizlerin karanlıkolduğu ifadesi bundan 1400 sene önce haber verilmiştir Hiçbir teknolojinin dolayısıyla insanların denizlerin derinliklerine dalacak araçlarının olmadığı bir dönemde böyle bir bilginin verilmiş olması elbette Kuran mucizelerinden biridir
Bununla birlikte Nur Suresi'nin 40 ayetinde belirtilen …engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır…ifadesi de Kuran'daki başka bir bilimsel mucizeye işaret etmektedir:


Bilim adamları yakın zamanda farklı yoğunluktaki katmanlar arasında yoğunluk ara yüzlerinde meydana gelen iç dalgaların olduğunu bulmuşlardır İç dalgalar deniz ve okyanusların derinliklerini kaplar çünkü derin denizlerin, üzerlerindeki sudan daha fazla yoğunlukları vardır İç dalgalar yüzey dalgaları gibi davranır Yüzey dalgaları gibi onlar da kırılabilir İç dalgalar, insan gözüyle görülemez ancak belirli bir bölgedeki sıcaklık ve tuzluluk değişiklikleri incelendiğinde bu dalgalar fark edilebilir

YAĞMURDAKİ ÖLÇÜ
Kuran'da yağmur hakkında verilen bir diğer bilgi ise, yağmurun belli bir ölçü ile indirildiğidir Zuhruf Suresi'nde şöyle buyrulur:

“Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘diriltti (ve her yanına hayat) yaydı'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız„ (Zuhruf Suresi, 11)
Yağmurdaki bu ölçü de, yine çağımızdaki araştırmalarla tespit edilmiştir Ölçümlere göre, yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona ulaşır Bu, aynı zamanda bir yılda Dünya'ya yağan yağmur miktarıdır Yani su, sürekli bir denge içinde, bir ölçüye göredönüp durmaktadır Yeryüzündeki hayatın devamı da, bu su döngüsü sayesinde sağlanır İnsan sahip olduğu tüm teknolojik imkanları kullansa dahi bu döngüyü asla yapay olarak gerçekleştiremez

Eğer bu miktarda en küçük bir değişiklik bile olsa, kısa bir zaman sonra büyük bir ekolojik dengesizlik ortaya çıkacak ve bu da hayatın sonunu getirecektir Fakat hiçbir zaman böyle olmaz; yağmur, Kuran'da bildirildiği gibi, yeryüzüne her sene aynı miktarda inmeye devam eder

YAĞMURUN OLUŞUMU
Yağmurun nasıl oluştuğu uzun süre insanlar için bir sırdı Ancak hava radarlarının keşfedilmesinden sonra, yağmurun hangi evrelerden geçerek oluştuğu kesinlik kazandı
Buna göre, yağmur üç evreden geçerek oluşur: Önce rüzgar yoluyla yağmurun hammaddesihavalanır Ardından bulutlar meydana gelir ve en son olarak da yağmur damlacıkları ortaya çıkar

Kuran'da yağmurun oluşumu ile ilgili ayetlerde de tam bu süreçlerden söz etmektedirler

“Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıpdağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler„
(Rum Suresi, 48)

Şimdi ayette ifade edilen üç evreyi teknik olarak inceleyelim


1 EVRE: Allah rüzgarları gönderir

Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli ortaya çıkmakta ve su zerreleri sürekli olarak gökyüzüne fırlamaktadır Tuzca zengin olan bu zerreler daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarılara doğru yol alırlar Aerosol adı verilen bu küçük parçacıklar su tuzağıadı verilen bir mekanizmayla yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar
2 EVRE: böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar

Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur Bunların içindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından (001 ile 002 mm çapında) havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar Böylece gök bulutlarla kaplanır





Yukarıdaki çizimde okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan su zerreciklerinin gökyüzüne fırlaması görülmektedir Bu, yağmurun oluşumundaki ilk aşamadır Bundan sonra oluşan bulutlardaki su damlacıkları havada asılı kalacak ve bunlar yoğunlaşarak yağmuru oluşturacaktır Bu aşamaların tümü ayetlerde eksiksiz olarak bildirilmektedir



3 EVRE: nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün
Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar buluttan ayrılarak yağmur biçiminde yere düşmeye başlarlar
Görüldüğü gibi yağmurun oluşumundaki her aşama, Kuran ayetlerinde bildirilmektedir Üstelik bu aşamalar doğru sıralama ile açıklanmıştır Dünyadaki birçok doğal olayda olduğu gibi, bunda da Allah en doğru açıklamayı yapmakta, üstelik bu açıklamayı keşfedilişinden asırlar önce Kuran'la insanlara duyurmaktadır

Yağmurun oluşumu ile ilgili olarak başka bir ayette şu bilgiler verilmektedir:

“Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıpçıktığını görürsün
Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir„(Nur Suresi, 43)

Bulut tipleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmurun oluşumu ile ilgili şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmışlardır Yağmur bulutları belirli bir sistem ve aşamalar dahilinde oluşmakta ve şekillenmektedir Yağmur bulutlarından biri olan cumulonimbus türü bulutların oluşum aşamaları bilimsel olarak şöyledir:
1 AŞAMA, Sürülme: Bulutlar rüzgarlar tarafından bulundukları yerden itilirler yani sürülür

2 AŞAMA, Birleşme: Rüzgar tarafından itilen bu küçük boyuttaki bulutlar (cumulus) sürüklendikleri yerde birleşip yeni büyük bulutları oluşturur9 (1)

3 AŞAMA, Yığılma: Küçük bulutlar birleştikten sonra büyük bulutun içindeki yukarı doğru çekiş kuvveti artar Bulutun merkezindeki yukarı çekiş kuvveti kenarlardaki çekişten daha güçlüdür Bu yukarı çekişler bulutun gövdesinin dikey olarak büyümesine neden olur Böylece bulutlar yukarıya doğru genişleyerek üst üste yığılmış olur Bu, dikey olarak büyümüş bulutun gövdesinin atmosferin daha serin yerlerine doğru uzamasına sebep olur İşte bu noktada atmosferin serin bölgelerinde bulutta su ve dolu damlaları büyümeye başlar

Bu aşamaların sonucunda, su ve dolu damlaları yukarı çekiş gücünün onları destekleyemeyeceği kadar ağırlaştıkları zaman da bulutlardan yağmur, dolu vs şeklinde düşmeye başlarlar (2)


Küçük bulut parçaları (cumulus bulutları) rüzgarlar tarafından bulundukları yerden itilir ve birleşirler, yani ayette geçen ifade ile Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmektedir (Nur Suresi, 43)


Unutmamak gerekir ki meteorologlar bulut oluşumu, yapısı ve fonksiyonu ile ilgili detayları gelişmiş ekipmanlar (uçak, uydu, bilgisayar vs) kullanarak yakın zamanda öğrenmişlerdir Görülen odur ki, Allah bu ayetlerinde de bize 1400 sene öncesinde bilinmesi mümkün olmayan bir bilgi vermiştir


DAĞLARIN HAREKET ETMESİ
Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmekte

“Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler(Neml Suresi, 88)
Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yerkabuğunun hareketinden kaynaklanır Yerkabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir İlk olarak bu yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk

dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü

Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler Wegener'in, 1915 yılında yayınladığı bir makalede belirtmiş olduğu gibi yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu

Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistan'sız Asya'dan oluşan Laurasia idi Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar

İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler

20 yüzyılın başlarında yapılan jeolojik araştırmalar sonucunda keşfedilen yerkabuğunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda şöyle açıklanmaktadır:

Yerkabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km kalınlığındaki Dünya yüzeyi tabakaadı verilen parçalardan oluşmuştur Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır Tabaka tektoniğiadı verilen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket ederler Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir(1)

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette sürüklenmeolarak bildirmiştir Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de Continental Driftyani Kıtasal Sürüklenmedir(2)

Bilimin çok yeni keşfettiği bu bilimsel gerçeğin, Kuran'da bildirilmiş olması kuşkusuz Kuran'ın mucizelerinden biridir
 

Similar threads

EVRENİN KÖKENİ Kuranı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır: “O gökleri ve yeri yoktan var edendir„ (En'am Suresi, 101) Kuran'da verilen bu bilgi, çağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir Bugün astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla...
Cevaplar
0
Görüntüleme
126
Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız… O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur...
Cevaplar
0
Görüntüleme
88
Ömer Çelakıl'ı tanırsınız ama tanımayanlarınız vardır diye biraz tanıtalım2002 yılından beri televizyonlara çıkarak Kur'an'ın şifresini çözdüğünü söyleyen genç bir matematikçi, fizikçi ve aynı zamanda da ilahiyatçıKur'an'ın şifresini çözme aşamasını 30'a ayırdığını ve bunlardan 2 tanesini...
Cevaplar
0
Görüntüleme
113
Kuran indirildiği günden bu yana her çağda yaşayan her insan grubunun anlayabileceği, kolay ve anlaşılır bir dile sahiptir Allah, Kuranın bu üslubunu Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık (Kamer Suresi, 22) ayetiyle haber verir Kuran'ın, aynı zamanda edebi dilinin...
Cevaplar
0
Görüntüleme
131
http:img460**************img4606639logosonoy7gif İNSANLARA SUNULAN BİR NİMET: YAĞMUR http:img446**************img4468229bulutst0 Her yıl gökyüzüne buharlaşan ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak düşen su miktarı “sabittir: 16 milyon ton Bu sabit miktar, Kuran’da “belli bir miktar suyun gökten...
Cevaplar
0
Görüntüleme
175
858,500Konular
982,373Mesajlar
32,973Kullanıcılar
Üst Alt