iltasyazilim
FD Üye
Kuran sünnet bağlamına dikey olarak birkez daha irdeleyeceğiz Bir çok yerde birilerinin ısrar ve inatla bu ilişkiyi teryüz eden ve bunu kendine meslek edinen insanların varlığını görüyoruz Din konusunda yalnız tek kaynak Rabbimizin kitabı iken onun yerine başka kaynaklar getirerek tevhid bilincini sulandırma ılımlı bir din algısı oluşturma gayretleri devam etemktedir İman inanç konuları net ve berrak olması gerekirken ortalığı karıştırıp ordan balık tutmak isteyen ve onların oltasında onların tetikçilini yapan zavallı dostlarımız neyin ne olduğunu analiz etmeden taruza geçmektedirler Bu bağlamda fazla detaya girmeden ve biz bu derin tartışmaya girmeden söylenmesi gereken birkaç görüşü ifade edeceğiz Şanı Yüce Rabbimiz utandırmaz İnşallah ;
Bu konununu önemi nereden geliyor, Kur’an'ın anlaşılması engellerden biridir, Sünnetin anlaşılamaması ve Hz Peygamberin anlaşılamaması OYSA YERYÜZÜNDEKİ ENÇOK ANLAŞILMASI GEREKEN İNSAN en az anlaşılmıştır ve yanlış anlaşılmıştır Öncelikle bilinmelidir ki, Kuran anlaşılmadan sünnet dahil hiçbir konu net olarak anlaşılamaz Önce Kuran anlaşılacak; yani Şanı yüce Rabbimiz tanınacak, ondan sonra o pencereden bakılarak sünnet ve diğerleri anlaşılacak Sünnet nedir? Nelere sünnet denir? Onun için önce Kuran ve Allah tasavvuru gereklidir
Kültürümüzün ve insanımızın enbüyük eksiklerinden biri, tarihsel olarakta böyledir AKILCI değil ŞEKİLCİ olmasından kaynaklanmaktadır Bütün Risaleti boyunca Kuranı Ahlak edinen Hz Peygamberin tüm mücadelesi Kuranın Vahyin tebliği üzerine idi Sünnet ve Hadis Konusuna dönersek;
SÜNNET ; Peygamber olarak Allah'ın hükümlerini, yani Kuranı pratize etmesi ile din adına yaptığı uyguladığı ve yaşanarak bize ulaşan hal ve hareketlerdir Hz Peygamberin kişisel olarak yaptıkları şeyler bu tanımın kapsamı dışındadır Hz Peygamberin Allah'ın hükümlerim pratiğe geçirmede bizim için örneklik teşkil etmektedir Nitekim Peygamberimize de arkadaşları tarfından sık sık sorulmuştur yaptıklarını vahiyle mi yoksa bireysel tercihle mi ilgili olduğu ve efendimiz hiçbir zamana bu durumu garipsememiştir
EVET Peygamber, elçi HzMuhammed olarak yaptıkları ile bizim için bağlayıcıdır, insanBeşer hzMuhammed olarak yaptıklarım yapmak gibi bir sorumluluğumuz yoktur Bununla ilgili bir talebide olmamıştır
Hz Peygamberin Kur'an hükümleri ve bu hükümler çerçevesinde dine dair kuralların uygulanış biçimidirdiyoruz Yani, hükmü Allah'a ait olup ta uygulaması Peygamberce yapılan davranışa sünnet diyoruz
Ayrıca peygamber as 'ın kendi içtihadı ile hayata geçirdiği ve yaşanarak sürdürülen fiilleri de sünnet kapsamındadır
Bu fiiller sözle (hadisle) bize intikal etmiş de olsa pratiğe geçirildiği için sünnet sayılmaktadır Bu tanımın dışında kalan fiil ve sözleri sünnetin kapsamı içinde görmüyoruz Hadis konusu sıkıntılı konudur Zira din konusu net ve berrak bir algı gerektirir HzPeygamberimze ait olup olmadığı; olsada vahiy bağlamında olup olmadığı net olmayan bir konuyu dinin inancın bir paraçası haline getirmek çok doğru olmayacaktır
HADİS
Hadis; Pratiği olmayan ve yaşama geçirilmemiş, rivayet olarak bize intikal etmiş Peygamberin söylediği söylenen sözler ve eylemlerdir
Söz (hadis), sünnet gibi değildir Zira, söz bir konu ile ilgili bir kez söylenmiştir Sünnet ise, sürekli ve defalarca tekrar edilerek (yaşanarak) bize kesin bir bilgi (mütevatir) olarak ulaşmış ve sabitleşmiştir
Söylenen sözü dinleyen veya duyan onu bir başkasına aktarırken sözün orjinalini değil, sözden ne anlamışsa, aklında ne kalmışsa onu aktarır Çünkü, insanın yaratılışı gereği bir şeyi olduğu gibi (tamamiyle) aklına yerleştirmesi ve bir başkasına da orjinal biçimi ile aktarması mümkün değildir Kişi, ancak kendisine söylenenden veya duyduğundan ne anlamışsa onu aktarır Onun için ''hadisleri, Peygamberin sözleri olarak değil,
peygamberin söylediği söylenen sözler olarak görüyoruz Bu konumu île hadislere, içinde Peygamber (sav)in sözleri olabilir ihtimali ile bakılabilir
Peygamberimizin Kur'ana ters birşey söylemesinin mümkün olmadığı gerçeği göz öynünde O bakımdan hadis, yapılan veya görülen bir işi aktarıyorsa; bu hadis, sadece duyulan bir sözün rivayeti olan hadisten daha güçlüdür Şu da bir gerçektir ki hiçbir hadisin Peygamber(sav)e ait olduğu konusunda kesinlik yoktur Bütün sözler rivayete dayanmaktadır
Rivayete dayanan bir şeyde de zann (sanı) vardır Bu bakımdan gerek sünnet ve gerekse hadis, inançta itikad'da esas alınmaz Amelde ise bizim tanımladığımız biçimiyle sünnet bağlayıcı özelliğe sahiptir
Hadis ise, değerlendirme amacıyla kendisine gidilmesi gereken bir kaynaktır Zira iman etmek, kuşkusuz olmayı; yüzde yüz emin olmayı gerektirir Bu eminlik özelliğine ise yalnızca Kuran sahiptir Çünkü, Kur'an Allah tarafından korunmuştur Hadis ise, ne Kur'an gibi korunmuş, ne de zamanında kayda geçirilmiştir
Peygamber(sav)in hadis yazımını yasaklamasından dolayı Kur'anın pratize edilişi olarak tanımladığımız sünnet ise, Kur'an gibi olmasa da yaşanarak bize kadar ulaşmıştır En azından yapılan işin hükmü Kur'an'da olduğundan doğruluğu sabittir Ancak zamanla bazı değişikliklere uğramış olabilir
Yine de hükmü Kur'an'da olduğundan uyulması şarttır Şu gerçek çok iyi kavranmalıdır; Eğer hadis îslam'ın olmazsa olmaz şartı olsaydı tıpkı Kur'an gibi koruma altına alınırdı Oysa mevcut kaynaklara göre hadis yüz, yüzelli yıl sonra derlenmeye ve yazılı metinlere geçmeye başlanmıştır
Bu anlayış sünneti ve hadisi dışlayıcı bir anlayış değil, tersine onlara gerçek anlamlarım (işlevlerini) kazandıran bir anlayıştır
Değil sünnet ve hadisi dışlamak, Müslüman, Kur'an'ca belirlenen alanın dışında kalan konularda bir şey yaparken bu iş daha önce nasıl yapıldığının bilgisine ulaşmak ister Ve öncelikle o konuda Peygamber(sav)in, ashabının, kendisinden önce yaşamış İslam alimlerinin yaptıklarına ve düşüncelerine bakar, onlardan da yararlanarak karar verir Değil Peygamber(sav) ve sahabesi, en sıradan birisinin bile ne düşündüğünden, nasıl yaptığından yararlanmak Müslüman için kaçınılmaz bir zorunluluktur,
Burada dikkat edilmesi gereken bu yararlanmada Kur'an'ın ölçü alınmasıdır Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, yapılması ve kaçınılması gerekenleri belirlerken, geçmişin bilgisine ihtiyaç vardır O bakımdan Peygamberin elçilik ve insanî boyutundan da, hadisten de, ashabının söyledikleri ve yaptıklarından da, islam alimlerinden de yararlanırız
Ancak geleneksel yaklaşım Kur an ve sünneti birleştirme gayreti içine girmişler ve ikisine de eşit değer atfetmişlerdir Oysa Kur an ve Sünnet arasında keyfiyet farkı bulunmaktadır Kuran ilahi dir Sünnet ise beşeridir; eğer sünnete de tıpkı ilahilik atfederseniz Efendimize de ilahlık atfetmiş olursunuz Nitekim günümüzde bir takım şiir şarkılarda bu yanlış sık sık yapılmaktadır, Peygamberi canından çok seven insanlar O nun hayatını vakfettiği, Bir kez olsun ellerine almayı akletmemektedirler Sünnet bu bağlamda pratiğe dönük bir beşeri uygulamadır Aslında ikisi arasındaki farkları gözlemek mümükündür
Mesala Kuran'ın mesajları everenseldir Yani zaman ve mekan üstüdür Peygamberimizin her davranışına bunu söyleyemeyiz Yani Kuran Alemlerin Rabbi tarıfından yeryüzüne indirilmiş; yani evren üstü bir kaynaktan gelmektedir Sünnet ise bir beşer olan ve Allahtan ençok sakınan, ençok ibadet eden ve rabbine ençok saygı gösteren, Allahın adı anıldığında kalbi titreyen insan peygamberin tarafından uygulanmıştır Bu uygulamaları Allahın ayetleri ile aynı kefeye koyulmaktadır Hz peygambere yapılabilecek en büyük zulum değil midir?
Şu soruda zihnimizi kurcalamaktadır Şanı yüce Rabbimiz yaşanması gereken binlerce hükmü peygamberine indirirken acaba neden bu hükümlerin pratiğe geçirilmesi konusunda korunaksız bir yöntem seçmiştir Bu bir zafiyet (haşa) midir Bazı pratik uygulama yöntemi olan niçin korunmamıştır Bu gerçekten önemli bir soru bu durum aslında Kerim Olan kitabın evrenselliğinden kaynaklanır Yer yüzü yaşam kültür birikim medeniyet anlamında sürekli değişirken, Rabbimiz tarafından uygulamaların da değişeceği bilinmektedir Kuranın evrensel kalmasının sebebi de budur Yani uygulamalar dönemsel olup bulunulan topluma uygun sartlara göre iletilirken, İlahi mesaj everenselliğini südürür ZATEN MESAJIN İLETİMİNİ İNSANDAN KİTABA geçmesinin nedenlerindendir bu Bu Kuranın son kitap son mesaj oluşu ilede ilgilidir Allahın Resulu uygun şartlara muhayyer bırakıldığı durumlara göre kendi dönemine en uygun şekilde bunu pratize etmiştir
Ancak muhayyer bırakılmadığı durumlarda Rabbani bir usulle yapması gerekenleri yapmıştır
Bu yazıdan bir peygamber düşmanlığı çıkarılmaması gerekir Asıl peygambere düşmanlık ona iftira ederek onun sahip olmadığı vasıfları ona yükleyerek peygamberi, Allahın rakibi gibi göstermektir Peygamberler Allaha ençok saygı duyanlardır Zira Rabbimizin sözüne karşı söz söylemek, ben peygamberim şunlarda benden olsun demek asla yakışmaz olamazda
Bu konu gerçekten çaplı bir konu ama asıl ve her zaman hatırlanacak olan Açık ve net olan kitabımız da bütün sorunların cevabı mevcuttur Her şeyi sorun cevaplasın Alemlerin Rabbinden gelen korunmuş kolaylaştırılmış bu Kitaba BU NE BÜYÜK RAHMET RABBİMİZ SEN NE BÜYÜK NE YÜCESİN NİHAYETSİZ ŞÜKÜRLER SANA
İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olundemesi yakışmaz Fakat onun: Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun(demesi uygundur) ÂLİ İMRÂN 79
Bu konununu önemi nereden geliyor, Kur’an'ın anlaşılması engellerden biridir, Sünnetin anlaşılamaması ve Hz Peygamberin anlaşılamaması OYSA YERYÜZÜNDEKİ ENÇOK ANLAŞILMASI GEREKEN İNSAN en az anlaşılmıştır ve yanlış anlaşılmıştır Öncelikle bilinmelidir ki, Kuran anlaşılmadan sünnet dahil hiçbir konu net olarak anlaşılamaz Önce Kuran anlaşılacak; yani Şanı yüce Rabbimiz tanınacak, ondan sonra o pencereden bakılarak sünnet ve diğerleri anlaşılacak Sünnet nedir? Nelere sünnet denir? Onun için önce Kuran ve Allah tasavvuru gereklidir
Kültürümüzün ve insanımızın enbüyük eksiklerinden biri, tarihsel olarakta böyledir AKILCI değil ŞEKİLCİ olmasından kaynaklanmaktadır Bütün Risaleti boyunca Kuranı Ahlak edinen Hz Peygamberin tüm mücadelesi Kuranın Vahyin tebliği üzerine idi Sünnet ve Hadis Konusuna dönersek;
SÜNNET ; Peygamber olarak Allah'ın hükümlerini, yani Kuranı pratize etmesi ile din adına yaptığı uyguladığı ve yaşanarak bize ulaşan hal ve hareketlerdir Hz Peygamberin kişisel olarak yaptıkları şeyler bu tanımın kapsamı dışındadır Hz Peygamberin Allah'ın hükümlerim pratiğe geçirmede bizim için örneklik teşkil etmektedir Nitekim Peygamberimize de arkadaşları tarfından sık sık sorulmuştur yaptıklarını vahiyle mi yoksa bireysel tercihle mi ilgili olduğu ve efendimiz hiçbir zamana bu durumu garipsememiştir
EVET Peygamber, elçi HzMuhammed olarak yaptıkları ile bizim için bağlayıcıdır, insanBeşer hzMuhammed olarak yaptıklarım yapmak gibi bir sorumluluğumuz yoktur Bununla ilgili bir talebide olmamıştır
Hz Peygamberin Kur'an hükümleri ve bu hükümler çerçevesinde dine dair kuralların uygulanış biçimidirdiyoruz Yani, hükmü Allah'a ait olup ta uygulaması Peygamberce yapılan davranışa sünnet diyoruz
Ayrıca peygamber as 'ın kendi içtihadı ile hayata geçirdiği ve yaşanarak sürdürülen fiilleri de sünnet kapsamındadır
Bu fiiller sözle (hadisle) bize intikal etmiş de olsa pratiğe geçirildiği için sünnet sayılmaktadır Bu tanımın dışında kalan fiil ve sözleri sünnetin kapsamı içinde görmüyoruz Hadis konusu sıkıntılı konudur Zira din konusu net ve berrak bir algı gerektirir HzPeygamberimze ait olup olmadığı; olsada vahiy bağlamında olup olmadığı net olmayan bir konuyu dinin inancın bir paraçası haline getirmek çok doğru olmayacaktır
HADİS
Hadis; Pratiği olmayan ve yaşama geçirilmemiş, rivayet olarak bize intikal etmiş Peygamberin söylediği söylenen sözler ve eylemlerdir
Söz (hadis), sünnet gibi değildir Zira, söz bir konu ile ilgili bir kez söylenmiştir Sünnet ise, sürekli ve defalarca tekrar edilerek (yaşanarak) bize kesin bir bilgi (mütevatir) olarak ulaşmış ve sabitleşmiştir
Söylenen sözü dinleyen veya duyan onu bir başkasına aktarırken sözün orjinalini değil, sözden ne anlamışsa, aklında ne kalmışsa onu aktarır Çünkü, insanın yaratılışı gereği bir şeyi olduğu gibi (tamamiyle) aklına yerleştirmesi ve bir başkasına da orjinal biçimi ile aktarması mümkün değildir Kişi, ancak kendisine söylenenden veya duyduğundan ne anlamışsa onu aktarır Onun için ''hadisleri, Peygamberin sözleri olarak değil,
peygamberin söylediği söylenen sözler olarak görüyoruz Bu konumu île hadislere, içinde Peygamber (sav)in sözleri olabilir ihtimali ile bakılabilir
Peygamberimizin Kur'ana ters birşey söylemesinin mümkün olmadığı gerçeği göz öynünde O bakımdan hadis, yapılan veya görülen bir işi aktarıyorsa; bu hadis, sadece duyulan bir sözün rivayeti olan hadisten daha güçlüdür Şu da bir gerçektir ki hiçbir hadisin Peygamber(sav)e ait olduğu konusunda kesinlik yoktur Bütün sözler rivayete dayanmaktadır
Rivayete dayanan bir şeyde de zann (sanı) vardır Bu bakımdan gerek sünnet ve gerekse hadis, inançta itikad'da esas alınmaz Amelde ise bizim tanımladığımız biçimiyle sünnet bağlayıcı özelliğe sahiptir
Hadis ise, değerlendirme amacıyla kendisine gidilmesi gereken bir kaynaktır Zira iman etmek, kuşkusuz olmayı; yüzde yüz emin olmayı gerektirir Bu eminlik özelliğine ise yalnızca Kuran sahiptir Çünkü, Kur'an Allah tarafından korunmuştur Hadis ise, ne Kur'an gibi korunmuş, ne de zamanında kayda geçirilmiştir
Peygamber(sav)in hadis yazımını yasaklamasından dolayı Kur'anın pratize edilişi olarak tanımladığımız sünnet ise, Kur'an gibi olmasa da yaşanarak bize kadar ulaşmıştır En azından yapılan işin hükmü Kur'an'da olduğundan doğruluğu sabittir Ancak zamanla bazı değişikliklere uğramış olabilir
Yine de hükmü Kur'an'da olduğundan uyulması şarttır Şu gerçek çok iyi kavranmalıdır; Eğer hadis îslam'ın olmazsa olmaz şartı olsaydı tıpkı Kur'an gibi koruma altına alınırdı Oysa mevcut kaynaklara göre hadis yüz, yüzelli yıl sonra derlenmeye ve yazılı metinlere geçmeye başlanmıştır
Bu anlayış sünneti ve hadisi dışlayıcı bir anlayış değil, tersine onlara gerçek anlamlarım (işlevlerini) kazandıran bir anlayıştır
Değil sünnet ve hadisi dışlamak, Müslüman, Kur'an'ca belirlenen alanın dışında kalan konularda bir şey yaparken bu iş daha önce nasıl yapıldığının bilgisine ulaşmak ister Ve öncelikle o konuda Peygamber(sav)in, ashabının, kendisinden önce yaşamış İslam alimlerinin yaptıklarına ve düşüncelerine bakar, onlardan da yararlanarak karar verir Değil Peygamber(sav) ve sahabesi, en sıradan birisinin bile ne düşündüğünden, nasıl yaptığından yararlanmak Müslüman için kaçınılmaz bir zorunluluktur,
Burada dikkat edilmesi gereken bu yararlanmada Kur'an'ın ölçü alınmasıdır Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, yapılması ve kaçınılması gerekenleri belirlerken, geçmişin bilgisine ihtiyaç vardır O bakımdan Peygamberin elçilik ve insanî boyutundan da, hadisten de, ashabının söyledikleri ve yaptıklarından da, islam alimlerinden de yararlanırız
Ancak geleneksel yaklaşım Kur an ve sünneti birleştirme gayreti içine girmişler ve ikisine de eşit değer atfetmişlerdir Oysa Kur an ve Sünnet arasında keyfiyet farkı bulunmaktadır Kuran ilahi dir Sünnet ise beşeridir; eğer sünnete de tıpkı ilahilik atfederseniz Efendimize de ilahlık atfetmiş olursunuz Nitekim günümüzde bir takım şiir şarkılarda bu yanlış sık sık yapılmaktadır, Peygamberi canından çok seven insanlar O nun hayatını vakfettiği, Bir kez olsun ellerine almayı akletmemektedirler Sünnet bu bağlamda pratiğe dönük bir beşeri uygulamadır Aslında ikisi arasındaki farkları gözlemek mümükündür
Mesala Kuran'ın mesajları everenseldir Yani zaman ve mekan üstüdür Peygamberimizin her davranışına bunu söyleyemeyiz Yani Kuran Alemlerin Rabbi tarıfından yeryüzüne indirilmiş; yani evren üstü bir kaynaktan gelmektedir Sünnet ise bir beşer olan ve Allahtan ençok sakınan, ençok ibadet eden ve rabbine ençok saygı gösteren, Allahın adı anıldığında kalbi titreyen insan peygamberin tarafından uygulanmıştır Bu uygulamaları Allahın ayetleri ile aynı kefeye koyulmaktadır Hz peygambere yapılabilecek en büyük zulum değil midir?
Şu soruda zihnimizi kurcalamaktadır Şanı yüce Rabbimiz yaşanması gereken binlerce hükmü peygamberine indirirken acaba neden bu hükümlerin pratiğe geçirilmesi konusunda korunaksız bir yöntem seçmiştir Bu bir zafiyet (haşa) midir Bazı pratik uygulama yöntemi olan niçin korunmamıştır Bu gerçekten önemli bir soru bu durum aslında Kerim Olan kitabın evrenselliğinden kaynaklanır Yer yüzü yaşam kültür birikim medeniyet anlamında sürekli değişirken, Rabbimiz tarafından uygulamaların da değişeceği bilinmektedir Kuranın evrensel kalmasının sebebi de budur Yani uygulamalar dönemsel olup bulunulan topluma uygun sartlara göre iletilirken, İlahi mesaj everenselliğini südürür ZATEN MESAJIN İLETİMİNİ İNSANDAN KİTABA geçmesinin nedenlerindendir bu Bu Kuranın son kitap son mesaj oluşu ilede ilgilidir Allahın Resulu uygun şartlara muhayyer bırakıldığı durumlara göre kendi dönemine en uygun şekilde bunu pratize etmiştir
Ancak muhayyer bırakılmadığı durumlarda Rabbani bir usulle yapması gerekenleri yapmıştır
Bu yazıdan bir peygamber düşmanlığı çıkarılmaması gerekir Asıl peygambere düşmanlık ona iftira ederek onun sahip olmadığı vasıfları ona yükleyerek peygamberi, Allahın rakibi gibi göstermektir Peygamberler Allaha ençok saygı duyanlardır Zira Rabbimizin sözüne karşı söz söylemek, ben peygamberim şunlarda benden olsun demek asla yakışmaz olamazda
Bu konu gerçekten çaplı bir konu ama asıl ve her zaman hatırlanacak olan Açık ve net olan kitabımız da bütün sorunların cevabı mevcuttur Her şeyi sorun cevaplasın Alemlerin Rabbinden gelen korunmuş kolaylaştırılmış bu Kitaba BU NE BÜYÜK RAHMET RABBİMİZ SEN NE BÜYÜK NE YÜCESİN NİHAYETSİZ ŞÜKÜRLER SANA
İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olundemesi yakışmaz Fakat onun: Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun(demesi uygundur) ÂLİ İMRÂN 79