iltasyazilim
FD Üye
a) Kazâ ve Kaderin Anlamları
Kader sözlükte ölçü, miktar, bir şeyi belirli ölçüye göre yapmak ve belirlemekanlamlarına gelir Terim olarak “yüce Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi demektir Allah'ın ilim ve irade sıfatlarıyla ilgili bir kavram olan kader, evreni, evrendeki tüm varlık ve olayları belli bir nizam ve ölçüye göre düzenleyen ilâhî kanunu ifade eder
Sözlükte emir, hüküm, bitirme ve yaratmaanlamlarına gelen kazâ, Cenâbı Hakk'ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince, her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır Kazâ Allah'ın tekvîn sıfatı ile ilgili bir kavramdır
b) Kazâ ve Kadere İman
Kader ve kazâya iman yüce Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarına inanmak demektir Bir başka deyişle bu sıfatlara inanan kimse, kader ve kazâya da inanmış olur Bu durumda kader ve kazâya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah'ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah'tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir
Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur Her şeyin bir kaderi vardır Bunun anlamı ise şudur: Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır Bu durumda Allah'ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah'ın ezelî mânada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur Aslında insanlar, Allah'ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar Bir başka ifadeyle söylersek biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz Bizim bu işleri yapacağımız, O'nun tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur Ayrıca Allah Teâlâ, kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilâhî kanun da belirlemiştir
Kader konusunda bilinmesi gereken bir başka husus da şudur: Kader iç yüzünü ancak Allah'ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilâhî sırdır Zaman ve mekân kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilâhî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğinde değildir Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkânsıza tâlip olması demektir
Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır Ancak insanlar kaderi bahane ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar Bir insan Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır Ayrıca sır olan kaderin iç yüzü Allah'tan başkası tarafından bilinemez O halde kader ve kazâya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslâm'ın kader anlayışı ile bağdaşmaz Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır Bu da bir ilâhî kanundur ve bir kaderdir
c) Kader ve Kazâ ile İlgili Âyet ve Hadisler
Kader ve kazâya iman, her şeyin Allah'ın takdirine bağlı bulunduğuna işaret eden âyetlerin yanı sıra ilâhî ilmin, olmuş ve olacak tüm varlık ve olayları kuşattığını belirten âyetlerde ısrarla vurgulanmıştır Hz Peygamber de bazı meşhur hadislerinde kadere imanı bir iman esası olarak açıklamıştır Kader konusu ile ilgili bazı âyetlerin meâli şöyledir:
O'nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir(erRa‘d 138)
Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir(elFurkan 252)
De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez(etTevbe 951)
Bu âyetlerden başka Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğunu, dilediğini sapıklığa sevkedip, dilediğini hidayete erdirdiğini, insanlar arasında ölümü O'nun takdir ettiğini bildiren âyetler de (bk ezZümer 3962; esSâffât 3796; elA‘râf 7178; elVâkıa 5660 vb) kapsam açısından kâinatta her şeyin belli bir kadere bağlı bulunduğu, bunun da Allah Teâlâ tarafından belirlendiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır
Hz Peygamber de Cibrîl hadisi diye bilinen hadiste açıklandığı gibi, kadere imanı iman esasları arasında saymıştır Bu hadiste geçtiğine göre Cebrâil (as) Peygamberimiz’e:
– “İman nedir? diye sormuş, o da:
– “Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır cevabını vermiştir (bk Müslim, “Îmân, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet, 15; İbn Mâce, “Mukaddime, 9)
Kaderin bir ilâhî sır oluşunu ve insanlar tarafından gerçek anlamda çözülmesinin imkânsızlığını göz önünde bulunduran Hz Peygamber kader konusunu tartışan ashabını uyararak şöyle buyurmuştur: Siz bununla mı emrolundunuz? Veya ben bunun için mi peygamber olarak gönderildim? Şunu biliniz ki sizden önceki ümmetler bu tür tartışmalara başladıkları zaman helâk olmuşlardır Böyle tartışmalara girmemelisiniz(Tirmizî, “Kader, 1)
d) İnsanın İradeli Fiilleri ve Fiillerinin Yaratılması
aa) Allah'ın ve İnsanın İradesi
Sözlükte seçmek, istemek, yönelmek, tercih etmek ve karar vermekanlamlarına gelen irade terim olarak, “Allah'ın veya insanın ilgili seçeneklerden birini seçip belirlemesi, tayin ve tahsis etmesi diye tanımlanır
Allah'ın iradesi ezelîdir, sonsuzdur, sınırsızdır, herhangi bir şeyle bağlantılı değildir ve mutlaktır İnsanın iradesi ise sonlu, sınırlı, zaman, mekân vb şeylerle bağlantılıdır Evrende meydana gelen her olay ve varlık, Allah'ın tekvînî (oluşumla ilgili) iradesi ile meydana gelir Kul da Allah'ın kendisine tanıdığı sınırlar içinde fiilini seçer Kulun fiilinde hür olması demek, hürriyetine inanması, fiili yaparken herhangi bir baskı altında olmadığını kabullenmesi demektir
Ehli sünnet'in önemli iki kolu olan Eş‘arîler ve Mâtürîdîler, insanın iradesi ve bu iradenin fiildeki rolü konusunda temelde görüş birliği içinde olmuşlardır Ancak Eş‘arîler, Allah'ın iradesinin her şeyi kuşattığını dikkate alarak, bu iradeye küllî (genel) irade adını vermişler ve böyle bir nitelendirme ile onu, kulun iradesinden ayırt etmek istemişlerdir Mâtürîdîler ise, Allah'ın iradesine ilâhî ve ezelî irade demişler, küllî ve cüz'î irade terimlerini kulun iradesinin iki yönünü belirtmekte kullanmışlardır Küllî irade, Allah tarafından kula verilmiş olan, yapma veya yapmamayı tercihte aracı kabul edilen seçme yeteneğidir Cüz'î irade ise küllî iradenin, iki taraftan birine aktif biçimde yönelmesinden ibarettir Mâtürîdîler bu sebeple cüz'î iradeye, azmi musammem (kesinleşmiş karar), ihtiyâr (seçim) ve kasıt (yönelme) adını da verirler
bb) İnsan İradesi ve Fiildeki Rolü
İnsanlar fiillerde gerçek bir irade hürriyetine sahiptirler Çünkü insan bu gerçeği kendi içinde her an duymakta, yaptığı işlerde hür olduğunu hissetmektedir
Yüce Allah, insanların irade sahibi, dilediğini yapabilir bir varlık olmasını irade ve takdir buyurmuş ve onları bu güç ve kudrette yaratmıştır Bu sebeple insanlar kendi istek ve iradeleriyle bir şey yapıp yapmamak gücündedirler, iki yönden birini tercih edip seçebilirler İnsanın sevabı ve cezayı hak etmesi, belli işlerden sorumlu olması bu hür iradesi sebebiyledir Fiilin meydana gelişinde kulun hür iradesinin etkisi vardır Fakat fiillerin yaratıcısı Allah Teâlâ'dır Allah kulların iradeli fiillerini, onların iradeleri doğrultusunda yaratır Bu, Allah'ın buna mecbur ve zorunlu olmasından değil, âdetullah ve sünnetullah adı verilen ilâhî kanununu yani kaderi bu şekilde düzenlemesindendir Bu durumda fiili tercih ve seçmek (kesb) kuldan, yaratmak (halk) Allah'tandır Kul iyi veya kötü yönden hangisini seçer ve iradesini hangisine yöneltirse Allah onu yaratır Fiilde seçme serbestisi olduğu için de kul sorumludur Hayır işlemişse mükâfatını, şer işlemişse cezasını görecektir
İnsanın hür bir iradeye sahip olduğunu ve bu iradesinden dolayı sorumlu ve yükümlü bulunduğunu gösteren âyetler vardır:
Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim(eşŞems 9178)
Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik İster şükredici olsun, ister nankör(elİnsân 763)
Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir Rabbin kullara asla zulmedici değildir(Fussilet 4146)
O halde insanlar, Allah'ın kulları olarak sorumluluklarını bilip doğru, iyi, güzel, hayırlı şeyler işleyip, yanlış, kötü, çirkin ve şer davranışlardan uzaklaşmalılar, böylelikle âhirette güzel karşılıklara ve mükâfatlara ulaşmaya çalışmalıdırlar
cc) İnsanın Fiillerinin Yaratılması
İnsanın fiilleri, zorunlu (ıztırarî) fiiller ve ihtiyarî (iradeli) fiiller olmak üzere ikiye ayrılır Nefes alışımız, kalp atışımız, midemizin sindirimi gibi zorunlu ve refleks hareketlerimizin oluşturduğu fiillere ıztırarî fiiller adı verilir Bunların oluşumunda insan iradesinin herhangi bir rolü yoktur Dolayısıyla da insan bu fiillerden sorumlu değildir
Yazı yazmak, oturup kalkmak, namaz kılmak veya kılmamak, hayır veya şer, iyi veya kötü bir şey işlemek gibi hür irademizle seçerek yaptığımız fiiller ise iradeli fiillerimizdir İradeli fiillerimizin oluşumunda herhangi bir baskı ve zorlama altında değilizdir Her ne şekilde olursa olsun bizi ve yaptıklarımızı yaratan Allah Teâlâ olduğu için, bizim her iki çeşit fiilimizi yaratan da Allah Teâlâ'dır
Ehli sünnet'e göre kulların fiillerini onların iradeleri doğrultusunda yaratan Allah olduğu için, yaratma sıfatı Allah'tan başka bir varlığa verilemez Bu sebeple kulun, fiilini kendisinin yarattığı ileri sürülemez Çünkü bir âyette Allah her şeyin yaratıcısıdır(ezZümer 3962) buyurulmuştur İnsanın fiili de şey kapsamındadır Şey somut varlığı olan demektir O halde insan fiilinin yaratıcısı da Allah Teâlâ'dır
Buna göre insan, hür iradesi ile fiili seçer, gerekli gücü sarfeder, Allah da onun neyi seçeceğini ezelî ilmi ile bilir, bu ilmine göre irade ve takdir buyurur ve bu iradesi doğrultusunda yaratır
e) Tevekkül
Sözlükte güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmekanlamlarına gelen tevekkül terim olarak, hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah'a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmak demektir Meselâ bir çiftçi önce zamanında tarlasını sürüp ekime hazırlayacak, tohumu atacak, sulayacak, zararlı bitkilerden arındırıp ilâçlayacak, gerekirse gübresini de verecek, ondan sonra iyi ürün vermesi için Allah'a güvenip dayanacak ve sonucu O'ndan bekleyecektir Bunların hiçbirisini yapmadan Kader ne ise o olurtarzında bir anlayış tembellikten başka bir şey değildir ve İslâm'ın tevekkül anlayışıyla bağdaşmaz
Tevekkül, müslümanların kadere olan inançlarının tabii bir sonucudur Tevekkül eden kimse Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı bir kimsedir Fakat kadere inanmak da tevekkül etmek de tembellik, gerilik ve miskinlik demek olmadığı gibi, çalışma ve ilerlemeye mâni de değildir Çünkü her müslüman olayların, ilâhî düzenin ve kanunların çerçevesinde, sebepsonuç ilişkisi içerisinde olup bittiğinin bilincindedir Yani tohum ekilmeden ürün elde edilmez İlâç kullanılmadan tedavi olunmaz Sâlih ameller işlenmedikçe Allah'ın rızâsı kazanılmaz ve dolayısıyla cennete girilmez Öyleyse tevekkül, çalışıp çabalamak, çalışıp çabalarken Allah'ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah'a bırakmaktır
Yüce Allah bir âyette Kararını verdiğin zaman artık Allah'a dayanıp güven Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever(Âli İmrân 3159) buyurmuş, müminlerin bir başka varlığa değil, yalnızca kendisine güvenmelerini emretmiş, çünkü tevekkül edene kendisinin yeteceğini bildirmiştir (bk Âli İmrân 3122, 160; elMâide 511; etTevbe 951; İbrâhim 1411; etTegabün 6413; etTalâk 653) Hz Peygamber de devesini salarak tevekkül ettiğini söyleyen bedevîye Önce deveni bağla, Allah'a öyle tevekkül et(Tirmizî, “Kıyamet, 60) buyurarak tevekkülden önce tedbirin alınması için uyarıda bulunmuştur
f) Hayır ve Şer
Sözlükte iyilik, iyi, faydalı iş ve faydaanlamlarına gelen hayır, Allah'ın emrettiği, sevdiği ve hoşnut olduğu davranışlar demektir Sözlükte kötülük, fenalık ve kötü işdemek olan şer de Allah'ın hoşnut olmadığı, sevmediği, meşrû olmayan, işlenmesi durumunda kişinin ceza ve yergiye müstehak olacağı davranışlar demektir
Âmentüde ifade edildiği üzere her müslüman kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanır Yani âlemlerin yaratıcısı olan Allah Teâlâ hayrı da şerri de irade eder ve yaratır Çünkü âlemde her şey onun irade, takdir ve kudreti altındadır Âlemde ondan başka gerçek mülk ve kudret sahibi, tasarruf yetkisi olan bir başka varlık yoktur İnsan, hayrı da şerri de kendi iradesi ile kazanır Allah'ın hayra rızâsı vardır, şerre ise yoktur Hayrı seçen mükâfat, şerri seçen ceza görecektir Şerrin Allah'tan olması, kulun fiilinin meydana gelmesi için Allah'ın tekvînî iradesinin ve yaratmasının devreye girmesi demektir Yoksa Allah kulların kötü filleri yapmalarından hoşnut olmaz, şerri emretmez, şerre teşrîî (dinî) iradesi yoktur
Ehli sünnet'e göre, Allah'ın şerri irade edip yaratması kötü ve çirkin değildir Fakat kulun şer işlemesi, şerri kazanması, şerri tercih etmesi ve şerle nitelenmesi kötüdür ve çirkindir Meselâ usta bir ressam, sanatının bütün inceliklerine riayet ederek, çirkin bir adam resmi yapsa, o zatı takdir etmek ve sanatına duyulan hayranlığı belirtmek için ne güzel resim yapmışdenilir Bu durumda resmi yapılan adamın çirkin olması, resmin de çirkin olmasını gerektirmemektedir Yüce Allah mutlak anlamda hikmetli ve düzenli iş yapan yegâne varlıktır Onun şerri yaratmasında birtakım gizli ve açık hikmetler vardır Canlı ölüden, iyi kötüden, hayır şerden ayırt edilebilsin diye, Allah eşyayı zıtlarıyla birlikte yaratmıştır Ayrıca insana şer ve kötü şeylerden korunma yollarını göstermiş, şerden sakınma güç ve kudretini vermiştir Dünyada şer olmasa hayrın mânası anlaşılamaz, bu dünyanın bir imtihan dünyası olmasındaki hikmet gerçekleşemezdi Şer Allah'ın adalet ve hikmeti gereği veya kendisinden sonra gelecek bir hayra vasıta ve aracı olmak ya da daha kötü ve zor bir şerri defetmek için yaratılmıştır
Allah'ın kudreti ile meydana gelen her işte ya kendimiz, ya başkaları, ya da toplum için birtakım faydalar bulunabilir Bir şeyin şer olması bize göredir Bir âyette bu husus şöyle açıklanmaktadır: Umulur ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırdır Ve yine umulur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir Siz bilmezsiniz, Allah bilir(elBakara 2216) Bir şeyin şer sayılmasının gerçeğe ve sonuca uymayışına şöyle bir örnek verilebilir: Hz Peygamber'in yurdundan ayrılmaya zorlanıp Mekke'den Medine'ye hicret etmesi ilk bakışta birçok kimseye şer olarak gözükmüş ise de, bu olay bir süre sonra Mekke fethi gibi iyi bir sonuca ortam hazırlamış ve nice hayırlı gelişmelere vesile olmuştur
g) Rızık
Sözlükte azık, yenilen, içilen ve faydalanılan şeyanlamına gelen rızk, terim olarak, “yüce Allah'ın, canlılara yiyip içmek ve yararlanmak için verdiği her şey diye tanımlanır Bu tanıma göre rızık, helâl olan şeyleri kapsadığı gibi, haram olanları da kapsamaktadır
Ehli sünnet rızık konusunda şu temel prensipleri benimsemiştir:
1 Yegâne rızk veren (rezzâkı âlem) Allah Teâlâ'dır Kur'an'da, Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir(elHûd 116) buyurularak, tüm canlıların rızkını verenin Allah olduğu bildirilmiş, bir başka âyette de O'nun, dilediğine bol rızk verip, dilediğinin rızkını ise daralttığı ifade edilmiştir (eşŞûrâ 4212)
2 Rızkı yaratan ve veren Allah Teâlâ'dır Kul, Allah'ın evrende geçerli tabii kanunlarını gözeterek çalışır, çabalar, sebeplere sarılır ve rızkı kazanmak için tercihlerde bulunur Allah da onun bu tercihine ve çabasına göre rızkını yaratır Allah'ın yegâne rızık veren olması, tembellik yapmayı, çalışmamayı, yanlış bir tevekkül anlayışına sahip olmayı gerektirmez Kazanç için, meşrû yollardan gerekli girişimde bulunmak kuldan, rızkı yaratmak ise Allah'tandır
3 Haram olan bir şey, onu kazanan kul için rızık sayılır Fakat Allah'ın haram olan rızkı, kulun kazanmasına rızâsı yoktur Bir âyette, Artık Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yiyin(enNahl 16114) buyurularak, helâl yenilmesi emredilmiş, haram yasaklanmıştır
4 Herkes kendi rızkını yer Bir kimse başkasının rızkını yiyemeyeceği gibi, başka biri de onun rızkını yiyemez
h) Ecel
Sözlükte önceden tesbit edilmiş zaman ve süreanlamına gelen ecel, terim olarak, insan hayatı ve diğer canlılar için belirlenmiş süreyi ve bu sürenin sonunu yani ölüm anını ifade eder
Her ferdin ve toplumun bir eceli vardır Ecel tek olup Allah'ın kazâ ve kaderiyledir İnsanları dirilten, rızıklandıran ve öldüren Allah olduğundan, eceli belirleyen de O'dur Aranızda ölümü takdir eden biziz(elVâkıa 5660) âyeti bu hususu ortaya koymaktadır
Kur'an âyetlerinden anlaşıldığına göre, ecel ne vaktinden önce gelebilir ne de geciktirilebilir: Her ümmetin bir eceli vardır Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler(elA‘râf 734; Yûnus 1049), Allah eceli geldiğinde hiçbir kimse için erteleme yapmaz(Münâfikun 6311)
Ecel hiçbir sebeple değişmez Bazı ibadet ve güzel davranışların ömrü artıracağına dair hadisler (bk Süyûtî, elCâmiu'ssag¢r, II, 44) insanları hayırlı ve güzel işlere teşvik etmeyi amaçlayan hadisler olup, genellikle şu anlamda yorumlanmışlardır:
1 Ömrün artmasından maksat, elem ve kederden uzak, huzur ve mutluluk içinde, sağlıklı, güçlü ve kuvvetli yaşamaktır
2 Yüce Allah bu gibi kimselerin iyilik yapacağını bildiği için ezelî planda onların ömrünü buna göre fazla belirlemiştir
Ehli sünnet bilginlerine göre, öldürülen şahıs da (maktul) bütün insanlar gibi eceliyle ölmüştür Çünkü ecel, hayatın tereddütsüz olarak son bulduğu andır Şayet maktul öldürülmemiş olsaydı, o anda tabii veya bir başka biçimde ölecekti Bu hususu belirleyen ilâhî iradedir Şu halde katil o kişiyi öldürmekle onun ecelini öne almış değildir Katilin cezayı hak etmesinin sebebi de, Allah'ın Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir Umulur ki düşünüp anlarsınız(elEn‘âm 6151) buyruğu ile yasakladığı bir şeyi işlemesi, kul olarak kendine verilen gücü kullanma hususunda dinin haram kıldığı bir davranışı isteme ve yapma yönünde seçimini yapmış olmasıdır Onun bu seçimi üzerine de sünnetullah diye ifade edilen tabiat kanunlarına göre Allah, ölüm denen sonucu yaratmış olmaktadır Allah'ın bu durumu ezelî ilmiyle biliyor olması, kulun iradesinin elinden alınmış olması anlamına gelmez
Kaynak:İlmihal Iİman ve İbadetlerTürkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Kader sözlükte ölçü, miktar, bir şeyi belirli ölçüye göre yapmak ve belirlemekanlamlarına gelir Terim olarak “yüce Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi demektir Allah'ın ilim ve irade sıfatlarıyla ilgili bir kavram olan kader, evreni, evrendeki tüm varlık ve olayları belli bir nizam ve ölçüye göre düzenleyen ilâhî kanunu ifade eder
Sözlükte emir, hüküm, bitirme ve yaratmaanlamlarına gelen kazâ, Cenâbı Hakk'ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince, her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır Kazâ Allah'ın tekvîn sıfatı ile ilgili bir kavramdır
b) Kazâ ve Kadere İman
Kader ve kazâya iman yüce Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarına inanmak demektir Bir başka deyişle bu sıfatlara inanan kimse, kader ve kazâya da inanmış olur Bu durumda kader ve kazâya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah'ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah'tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir
Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur Her şeyin bir kaderi vardır Bunun anlamı ise şudur: Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır Bu durumda Allah'ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah'ın ezelî mânada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur Aslında insanlar, Allah'ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar Bir başka ifadeyle söylersek biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz Bizim bu işleri yapacağımız, O'nun tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur Ayrıca Allah Teâlâ, kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilâhî kanun da belirlemiştir
Kader konusunda bilinmesi gereken bir başka husus da şudur: Kader iç yüzünü ancak Allah'ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilâhî sırdır Zaman ve mekân kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilâhî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğinde değildir Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkânsıza tâlip olması demektir
Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır Ancak insanlar kaderi bahane ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar Bir insan Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır Ayrıca sır olan kaderin iç yüzü Allah'tan başkası tarafından bilinemez O halde kader ve kazâya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslâm'ın kader anlayışı ile bağdaşmaz Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır Bu da bir ilâhî kanundur ve bir kaderdir
c) Kader ve Kazâ ile İlgili Âyet ve Hadisler
Kader ve kazâya iman, her şeyin Allah'ın takdirine bağlı bulunduğuna işaret eden âyetlerin yanı sıra ilâhî ilmin, olmuş ve olacak tüm varlık ve olayları kuşattığını belirten âyetlerde ısrarla vurgulanmıştır Hz Peygamber de bazı meşhur hadislerinde kadere imanı bir iman esası olarak açıklamıştır Kader konusu ile ilgili bazı âyetlerin meâli şöyledir:
O'nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir(erRa‘d 138)
Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir(elFurkan 252)
De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez(etTevbe 951)
Bu âyetlerden başka Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğunu, dilediğini sapıklığa sevkedip, dilediğini hidayete erdirdiğini, insanlar arasında ölümü O'nun takdir ettiğini bildiren âyetler de (bk ezZümer 3962; esSâffât 3796; elA‘râf 7178; elVâkıa 5660 vb) kapsam açısından kâinatta her şeyin belli bir kadere bağlı bulunduğu, bunun da Allah Teâlâ tarafından belirlendiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır
Hz Peygamber de Cibrîl hadisi diye bilinen hadiste açıklandığı gibi, kadere imanı iman esasları arasında saymıştır Bu hadiste geçtiğine göre Cebrâil (as) Peygamberimiz’e:
– “İman nedir? diye sormuş, o da:
– “Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır cevabını vermiştir (bk Müslim, “Îmân, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet, 15; İbn Mâce, “Mukaddime, 9)
Kaderin bir ilâhî sır oluşunu ve insanlar tarafından gerçek anlamda çözülmesinin imkânsızlığını göz önünde bulunduran Hz Peygamber kader konusunu tartışan ashabını uyararak şöyle buyurmuştur: Siz bununla mı emrolundunuz? Veya ben bunun için mi peygamber olarak gönderildim? Şunu biliniz ki sizden önceki ümmetler bu tür tartışmalara başladıkları zaman helâk olmuşlardır Böyle tartışmalara girmemelisiniz(Tirmizî, “Kader, 1)
d) İnsanın İradeli Fiilleri ve Fiillerinin Yaratılması
aa) Allah'ın ve İnsanın İradesi
Sözlükte seçmek, istemek, yönelmek, tercih etmek ve karar vermekanlamlarına gelen irade terim olarak, “Allah'ın veya insanın ilgili seçeneklerden birini seçip belirlemesi, tayin ve tahsis etmesi diye tanımlanır
Allah'ın iradesi ezelîdir, sonsuzdur, sınırsızdır, herhangi bir şeyle bağlantılı değildir ve mutlaktır İnsanın iradesi ise sonlu, sınırlı, zaman, mekân vb şeylerle bağlantılıdır Evrende meydana gelen her olay ve varlık, Allah'ın tekvînî (oluşumla ilgili) iradesi ile meydana gelir Kul da Allah'ın kendisine tanıdığı sınırlar içinde fiilini seçer Kulun fiilinde hür olması demek, hürriyetine inanması, fiili yaparken herhangi bir baskı altında olmadığını kabullenmesi demektir
Ehli sünnet'in önemli iki kolu olan Eş‘arîler ve Mâtürîdîler, insanın iradesi ve bu iradenin fiildeki rolü konusunda temelde görüş birliği içinde olmuşlardır Ancak Eş‘arîler, Allah'ın iradesinin her şeyi kuşattığını dikkate alarak, bu iradeye küllî (genel) irade adını vermişler ve böyle bir nitelendirme ile onu, kulun iradesinden ayırt etmek istemişlerdir Mâtürîdîler ise, Allah'ın iradesine ilâhî ve ezelî irade demişler, küllî ve cüz'î irade terimlerini kulun iradesinin iki yönünü belirtmekte kullanmışlardır Küllî irade, Allah tarafından kula verilmiş olan, yapma veya yapmamayı tercihte aracı kabul edilen seçme yeteneğidir Cüz'î irade ise küllî iradenin, iki taraftan birine aktif biçimde yönelmesinden ibarettir Mâtürîdîler bu sebeple cüz'î iradeye, azmi musammem (kesinleşmiş karar), ihtiyâr (seçim) ve kasıt (yönelme) adını da verirler
bb) İnsan İradesi ve Fiildeki Rolü
İnsanlar fiillerde gerçek bir irade hürriyetine sahiptirler Çünkü insan bu gerçeği kendi içinde her an duymakta, yaptığı işlerde hür olduğunu hissetmektedir
Yüce Allah, insanların irade sahibi, dilediğini yapabilir bir varlık olmasını irade ve takdir buyurmuş ve onları bu güç ve kudrette yaratmıştır Bu sebeple insanlar kendi istek ve iradeleriyle bir şey yapıp yapmamak gücündedirler, iki yönden birini tercih edip seçebilirler İnsanın sevabı ve cezayı hak etmesi, belli işlerden sorumlu olması bu hür iradesi sebebiyledir Fiilin meydana gelişinde kulun hür iradesinin etkisi vardır Fakat fiillerin yaratıcısı Allah Teâlâ'dır Allah kulların iradeli fiillerini, onların iradeleri doğrultusunda yaratır Bu, Allah'ın buna mecbur ve zorunlu olmasından değil, âdetullah ve sünnetullah adı verilen ilâhî kanununu yani kaderi bu şekilde düzenlemesindendir Bu durumda fiili tercih ve seçmek (kesb) kuldan, yaratmak (halk) Allah'tandır Kul iyi veya kötü yönden hangisini seçer ve iradesini hangisine yöneltirse Allah onu yaratır Fiilde seçme serbestisi olduğu için de kul sorumludur Hayır işlemişse mükâfatını, şer işlemişse cezasını görecektir
İnsanın hür bir iradeye sahip olduğunu ve bu iradesinden dolayı sorumlu ve yükümlü bulunduğunu gösteren âyetler vardır:
Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim(eşŞems 9178)
Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik İster şükredici olsun, ister nankör(elİnsân 763)
Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir Rabbin kullara asla zulmedici değildir(Fussilet 4146)
O halde insanlar, Allah'ın kulları olarak sorumluluklarını bilip doğru, iyi, güzel, hayırlı şeyler işleyip, yanlış, kötü, çirkin ve şer davranışlardan uzaklaşmalılar, böylelikle âhirette güzel karşılıklara ve mükâfatlara ulaşmaya çalışmalıdırlar
cc) İnsanın Fiillerinin Yaratılması
İnsanın fiilleri, zorunlu (ıztırarî) fiiller ve ihtiyarî (iradeli) fiiller olmak üzere ikiye ayrılır Nefes alışımız, kalp atışımız, midemizin sindirimi gibi zorunlu ve refleks hareketlerimizin oluşturduğu fiillere ıztırarî fiiller adı verilir Bunların oluşumunda insan iradesinin herhangi bir rolü yoktur Dolayısıyla da insan bu fiillerden sorumlu değildir
Yazı yazmak, oturup kalkmak, namaz kılmak veya kılmamak, hayır veya şer, iyi veya kötü bir şey işlemek gibi hür irademizle seçerek yaptığımız fiiller ise iradeli fiillerimizdir İradeli fiillerimizin oluşumunda herhangi bir baskı ve zorlama altında değilizdir Her ne şekilde olursa olsun bizi ve yaptıklarımızı yaratan Allah Teâlâ olduğu için, bizim her iki çeşit fiilimizi yaratan da Allah Teâlâ'dır
Ehli sünnet'e göre kulların fiillerini onların iradeleri doğrultusunda yaratan Allah olduğu için, yaratma sıfatı Allah'tan başka bir varlığa verilemez Bu sebeple kulun, fiilini kendisinin yarattığı ileri sürülemez Çünkü bir âyette Allah her şeyin yaratıcısıdır(ezZümer 3962) buyurulmuştur İnsanın fiili de şey kapsamındadır Şey somut varlığı olan demektir O halde insan fiilinin yaratıcısı da Allah Teâlâ'dır
Buna göre insan, hür iradesi ile fiili seçer, gerekli gücü sarfeder, Allah da onun neyi seçeceğini ezelî ilmi ile bilir, bu ilmine göre irade ve takdir buyurur ve bu iradesi doğrultusunda yaratır
e) Tevekkül
Sözlükte güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmekanlamlarına gelen tevekkül terim olarak, hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah'a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmak demektir Meselâ bir çiftçi önce zamanında tarlasını sürüp ekime hazırlayacak, tohumu atacak, sulayacak, zararlı bitkilerden arındırıp ilâçlayacak, gerekirse gübresini de verecek, ondan sonra iyi ürün vermesi için Allah'a güvenip dayanacak ve sonucu O'ndan bekleyecektir Bunların hiçbirisini yapmadan Kader ne ise o olurtarzında bir anlayış tembellikten başka bir şey değildir ve İslâm'ın tevekkül anlayışıyla bağdaşmaz
Tevekkül, müslümanların kadere olan inançlarının tabii bir sonucudur Tevekkül eden kimse Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı bir kimsedir Fakat kadere inanmak da tevekkül etmek de tembellik, gerilik ve miskinlik demek olmadığı gibi, çalışma ve ilerlemeye mâni de değildir Çünkü her müslüman olayların, ilâhî düzenin ve kanunların çerçevesinde, sebepsonuç ilişkisi içerisinde olup bittiğinin bilincindedir Yani tohum ekilmeden ürün elde edilmez İlâç kullanılmadan tedavi olunmaz Sâlih ameller işlenmedikçe Allah'ın rızâsı kazanılmaz ve dolayısıyla cennete girilmez Öyleyse tevekkül, çalışıp çabalamak, çalışıp çabalarken Allah'ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah'a bırakmaktır
Yüce Allah bir âyette Kararını verdiğin zaman artık Allah'a dayanıp güven Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever(Âli İmrân 3159) buyurmuş, müminlerin bir başka varlığa değil, yalnızca kendisine güvenmelerini emretmiş, çünkü tevekkül edene kendisinin yeteceğini bildirmiştir (bk Âli İmrân 3122, 160; elMâide 511; etTevbe 951; İbrâhim 1411; etTegabün 6413; etTalâk 653) Hz Peygamber de devesini salarak tevekkül ettiğini söyleyen bedevîye Önce deveni bağla, Allah'a öyle tevekkül et(Tirmizî, “Kıyamet, 60) buyurarak tevekkülden önce tedbirin alınması için uyarıda bulunmuştur
f) Hayır ve Şer
Sözlükte iyilik, iyi, faydalı iş ve faydaanlamlarına gelen hayır, Allah'ın emrettiği, sevdiği ve hoşnut olduğu davranışlar demektir Sözlükte kötülük, fenalık ve kötü işdemek olan şer de Allah'ın hoşnut olmadığı, sevmediği, meşrû olmayan, işlenmesi durumunda kişinin ceza ve yergiye müstehak olacağı davranışlar demektir
Âmentüde ifade edildiği üzere her müslüman kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanır Yani âlemlerin yaratıcısı olan Allah Teâlâ hayrı da şerri de irade eder ve yaratır Çünkü âlemde her şey onun irade, takdir ve kudreti altındadır Âlemde ondan başka gerçek mülk ve kudret sahibi, tasarruf yetkisi olan bir başka varlık yoktur İnsan, hayrı da şerri de kendi iradesi ile kazanır Allah'ın hayra rızâsı vardır, şerre ise yoktur Hayrı seçen mükâfat, şerri seçen ceza görecektir Şerrin Allah'tan olması, kulun fiilinin meydana gelmesi için Allah'ın tekvînî iradesinin ve yaratmasının devreye girmesi demektir Yoksa Allah kulların kötü filleri yapmalarından hoşnut olmaz, şerri emretmez, şerre teşrîî (dinî) iradesi yoktur
Ehli sünnet'e göre, Allah'ın şerri irade edip yaratması kötü ve çirkin değildir Fakat kulun şer işlemesi, şerri kazanması, şerri tercih etmesi ve şerle nitelenmesi kötüdür ve çirkindir Meselâ usta bir ressam, sanatının bütün inceliklerine riayet ederek, çirkin bir adam resmi yapsa, o zatı takdir etmek ve sanatına duyulan hayranlığı belirtmek için ne güzel resim yapmışdenilir Bu durumda resmi yapılan adamın çirkin olması, resmin de çirkin olmasını gerektirmemektedir Yüce Allah mutlak anlamda hikmetli ve düzenli iş yapan yegâne varlıktır Onun şerri yaratmasında birtakım gizli ve açık hikmetler vardır Canlı ölüden, iyi kötüden, hayır şerden ayırt edilebilsin diye, Allah eşyayı zıtlarıyla birlikte yaratmıştır Ayrıca insana şer ve kötü şeylerden korunma yollarını göstermiş, şerden sakınma güç ve kudretini vermiştir Dünyada şer olmasa hayrın mânası anlaşılamaz, bu dünyanın bir imtihan dünyası olmasındaki hikmet gerçekleşemezdi Şer Allah'ın adalet ve hikmeti gereği veya kendisinden sonra gelecek bir hayra vasıta ve aracı olmak ya da daha kötü ve zor bir şerri defetmek için yaratılmıştır
Allah'ın kudreti ile meydana gelen her işte ya kendimiz, ya başkaları, ya da toplum için birtakım faydalar bulunabilir Bir şeyin şer olması bize göredir Bir âyette bu husus şöyle açıklanmaktadır: Umulur ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırdır Ve yine umulur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir Siz bilmezsiniz, Allah bilir(elBakara 2216) Bir şeyin şer sayılmasının gerçeğe ve sonuca uymayışına şöyle bir örnek verilebilir: Hz Peygamber'in yurdundan ayrılmaya zorlanıp Mekke'den Medine'ye hicret etmesi ilk bakışta birçok kimseye şer olarak gözükmüş ise de, bu olay bir süre sonra Mekke fethi gibi iyi bir sonuca ortam hazırlamış ve nice hayırlı gelişmelere vesile olmuştur
g) Rızık
Sözlükte azık, yenilen, içilen ve faydalanılan şeyanlamına gelen rızk, terim olarak, “yüce Allah'ın, canlılara yiyip içmek ve yararlanmak için verdiği her şey diye tanımlanır Bu tanıma göre rızık, helâl olan şeyleri kapsadığı gibi, haram olanları da kapsamaktadır
Ehli sünnet rızık konusunda şu temel prensipleri benimsemiştir:
1 Yegâne rızk veren (rezzâkı âlem) Allah Teâlâ'dır Kur'an'da, Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir(elHûd 116) buyurularak, tüm canlıların rızkını verenin Allah olduğu bildirilmiş, bir başka âyette de O'nun, dilediğine bol rızk verip, dilediğinin rızkını ise daralttığı ifade edilmiştir (eşŞûrâ 4212)
2 Rızkı yaratan ve veren Allah Teâlâ'dır Kul, Allah'ın evrende geçerli tabii kanunlarını gözeterek çalışır, çabalar, sebeplere sarılır ve rızkı kazanmak için tercihlerde bulunur Allah da onun bu tercihine ve çabasına göre rızkını yaratır Allah'ın yegâne rızık veren olması, tembellik yapmayı, çalışmamayı, yanlış bir tevekkül anlayışına sahip olmayı gerektirmez Kazanç için, meşrû yollardan gerekli girişimde bulunmak kuldan, rızkı yaratmak ise Allah'tandır
3 Haram olan bir şey, onu kazanan kul için rızık sayılır Fakat Allah'ın haram olan rızkı, kulun kazanmasına rızâsı yoktur Bir âyette, Artık Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yiyin(enNahl 16114) buyurularak, helâl yenilmesi emredilmiş, haram yasaklanmıştır
4 Herkes kendi rızkını yer Bir kimse başkasının rızkını yiyemeyeceği gibi, başka biri de onun rızkını yiyemez
h) Ecel
Sözlükte önceden tesbit edilmiş zaman ve süreanlamına gelen ecel, terim olarak, insan hayatı ve diğer canlılar için belirlenmiş süreyi ve bu sürenin sonunu yani ölüm anını ifade eder
Her ferdin ve toplumun bir eceli vardır Ecel tek olup Allah'ın kazâ ve kaderiyledir İnsanları dirilten, rızıklandıran ve öldüren Allah olduğundan, eceli belirleyen de O'dur Aranızda ölümü takdir eden biziz(elVâkıa 5660) âyeti bu hususu ortaya koymaktadır
Kur'an âyetlerinden anlaşıldığına göre, ecel ne vaktinden önce gelebilir ne de geciktirilebilir: Her ümmetin bir eceli vardır Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler(elA‘râf 734; Yûnus 1049), Allah eceli geldiğinde hiçbir kimse için erteleme yapmaz(Münâfikun 6311)
Ecel hiçbir sebeple değişmez Bazı ibadet ve güzel davranışların ömrü artıracağına dair hadisler (bk Süyûtî, elCâmiu'ssag¢r, II, 44) insanları hayırlı ve güzel işlere teşvik etmeyi amaçlayan hadisler olup, genellikle şu anlamda yorumlanmışlardır:
1 Ömrün artmasından maksat, elem ve kederden uzak, huzur ve mutluluk içinde, sağlıklı, güçlü ve kuvvetli yaşamaktır
2 Yüce Allah bu gibi kimselerin iyilik yapacağını bildiği için ezelî planda onların ömrünü buna göre fazla belirlemiştir
Ehli sünnet bilginlerine göre, öldürülen şahıs da (maktul) bütün insanlar gibi eceliyle ölmüştür Çünkü ecel, hayatın tereddütsüz olarak son bulduğu andır Şayet maktul öldürülmemiş olsaydı, o anda tabii veya bir başka biçimde ölecekti Bu hususu belirleyen ilâhî iradedir Şu halde katil o kişiyi öldürmekle onun ecelini öne almış değildir Katilin cezayı hak etmesinin sebebi de, Allah'ın Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir Umulur ki düşünüp anlarsınız(elEn‘âm 6151) buyruğu ile yasakladığı bir şeyi işlemesi, kul olarak kendine verilen gücü kullanma hususunda dinin haram kıldığı bir davranışı isteme ve yapma yönünde seçimini yapmış olmasıdır Onun bu seçimi üzerine de sünnetullah diye ifade edilen tabiat kanunlarına göre Allah, ölüm denen sonucu yaratmış olmaktadır Allah'ın bu durumu ezelî ilmiyle biliyor olması, kulun iradesinin elinden alınmış olması anlamına gelmez
Kaynak:İlmihal Iİman ve İbadetlerTürkiye Diyanet Vakfı Yayınları