Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

İslam Dini İlim Bilim ?

İslam Dini İlim Bilim ?
0
246

adanali

FD Üye
Katılım
Eki 20, 2019
Mesajlar
2,792
Etkileşim
0
Puan
36
Yaş
36
Konum
Adana
Web sitesi
bilgilihocam.com
F-D Coin
69
İslam Dini İlim Bilim ?

İslam dini ile bilim arasında nasıl bir ilişki vardır? Darvin'in teorilerini bilim kabul ettiği halde din neden kabul etmez?

Din bilimle ters düşmez. çünkü bilimin gerçekçi olarak ifade ettiği konularda dinle tamamen ittifak etmektedir. Bu bakımdan dinimiz mutlak doğru olan bilimsel çalışmaları hiç bir zaman reddetmediği gibi aksine kabul etmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de geçen bir çok bilimsel ayetler mevcuttur ve bu gün bilim de bunu teyid etmektedir.

Bilimin her yaptığı çalışma doğru sonuçlar vermeyebilir. Mesela bu gün bilim tarafından doğru kabul edilen bir olgu yarın reddedilebilir ve ona zıt bir olgu kabul edilebilir. Ancak Kur'an-ı Kerim'de geçen ifadelerin hiç birisinin aksi isbat edilememektedir. Demek ki bilimsel çalışmalarımızda Kur'an-ı Kerimi kendimize klavuz edinmeliyiz ki doğru neticelere varabilelim. Aksi takdirde Kur'an-ı Kerim'e zıt düşen hiç bir çalışma bilim tarafından geçerlilik kazanamayacaktır.

Bilim, değişik yollarla elde ettiği bilgileri zamanla değiştirebilmektedir. Bu nedenle dini kaynakların verilerine uygun olan bilimsel gelişmelerden istifade etmek gerekli olmakla beraber, dini kaynaklara uymayan verilerin zamanla değişebileceğini düşünerek dikkatli olmak gerekir. Ancak kesinlike dini kaynaklarla uyum içinde olan bilgileri almanın bir sakıncası olmadığı gib, dinin de tavsiye ettiği unutulmamalıdır. Bu nedenle her bilimsel gelişmeye karşı çıkmak nasıl yanlış ise, yine her bilimsel gelişme denilen bilgileri almak da o derece yanlışıtr. Bilgilerin dini kaynaklara uygunluğuna göre karar vermek en güzelidir. Dini kaynak dediğimizde Kur'an ve hadisten anlaşılanlar değil, onların kendileridir. Kur'an ve hadisten anlaşılanlar alimlerin içtihatlarıdır.

Açıkça belirtmeliyiz ki, din-ilim tenakuzunu iddia eden kişilerin bahsini ettiği şey, 'ilim' değil, 'bilim'dir. İlim, 'aydınlık' kokan 'din' kokan bir kelimedir; hakikat soluyan ve kişiyi Sırat-ı Müstakim'e götüren bir ışık kaynağı, bir gerçekler manzumesidir. 'Bilim' denilen şey ise, kendisine biçilen elbise, yüklenen fonksiyon ve kazandırılan mana ile karanlıklar, kaos ve karadelikler manzumesidir. İlim, bizde doğup büyümüş, aslını ve çekirdeğini bizden almışken, bilim, rasyonalizmiyle, pozitivizmiyle Batı'nın mahsulüdür. Bu bilim, hakikatı ve bütün hakikatlerin kaynağı mutlak hakikatı inkarla işe başlar ve hatalar, yanlışlar, ihtimaller üzerinde gide gide güya doğruya varmaya çalışır. Oysa, elde bütün yanlışların vurulacağı, bütün gerçekdışıların tartılacağı bir hakikat olmadan, doğruya nasıl varılabilir? Her şeyi değişir gören bilim, bir 'Değişmez'in varlığını kabul etmeden, değişmeler ve değişenler üzerinde nasıl çalışabilir? Değişmez kaideler ve sabit hakikatler olmadan deneyin, tecrübenin ve gözlemin halledeceği hiçbir şey yoktur. Onlarla insanın dünyasını aydınlatmak mümkün değildir.

Bilimin el yordamıyla üzerinde çalıştığı kainat, esasen Cenab-ı Hakk'ın kudret ve irade'siyle yazdığı ve bir plan, program, ölçü ve dengeye göre tanzim ettiği eşya ve hadiseler kitabı; gerçek ilimler ise, Allah'ın kainattaki icraatından, kainattaki İlahi kanunlarla eşya ve hadiselerin münasebetinden süzülmüş raporlardan ibarettir. Bundan başka, Allah'ın bir de Kelam sıfatından gelen Kur'an kitabı vardır ki, Allah (cc), bu Kitabı ile kainatı anlatır, kainattaki eşya ve hadiselere ışık tutar. Kainatı bir düzen ve ahenk içinde kuran Yaratıcı, kurduğu bu düzeni Kur'an'la ifade eder. İnsan da, bu iki kitabın bir başka biçimde yazılmış şeklidir. Kur'an, kainat ve insan, bu şekilde Allah'ın isim ve sıfatlarının değişik şekillerde tecelligahı olarak, birbirleriyle fevkalade bir iç bağlantı halinde, birbirlerini şerh ve izah eden ve neticede Allah'ı tanıtan üç külli muarrif, üç külli kitaptır. Şimdi, bu üçü nasıl birbirine ters olabilir, nasıl birbirini nakzeder ve nasıl birbirinden ayrı düşünülebilir?

İnsan gerçek ilmi, kainatı ve Kur'an'ı okuyarak elde eder; elde ettiği bu ilim neticesinde kendini tanır veya değişik bir yolla önce kendini tanır, sonra da kainatı ve Kur'an'ı okur. Kainat, ilimler ve Kur'an, tıpkı bir insanın iki gözüyle bakışı gibi ilerde bir noktada birleşirler. Nasıl bir insanın iki gözü farklı bakmaz ve farklı bakışa sahip değilse, Kur'an ve gerçek ilimler de, aynı şekilde birbirinden farklı değillerdir. Bu mevzuda ileri sürülen farklılık, sadece bunu ileri sürenin bakışındaki şaşılığı ele verir. öyleyse ilk düzeltilmesi gereken, bu tür bakış çarpıklıklarıdır. Laboratuarlarda kainata, eşya ve hadiselere Kur'an'ın adesesiyle bakabilen mana ve ışık insanları, ilimleri gerçek yerine oturtacak, ilimleri ve insanlığı 'bilim' in götürüp bıraktığı çıkmazdan kurtaracak ve Yahudi maddeciliğiyle, hristiyan spiritualizmine son vereceklerdir. Biz, sadece Kur'an'ı okuyup kainat kitabını bir yana bırakamayacağımız gibi, Kur'an'ı bırakıp, akılları kainatta boğarak kaba, katı ve soğuk materyalizme de yol açamayız.

İslam'ın hayata hayat veren sentezi budur. Bir taraftan Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin tecellilerine birer tercüman olan bütün ilim dallarını kucaklamak, diğer taraftan da dünya ve ahiret saadetine götürücü bütün yolları hidayet tayflarıyla aydınlatan Kur'an'a sarılmak,.. işte İslam'ın insanlığa kazandırmak istediği yüce idealin en basit ve en kısa hülasası bu terkiptir.

Batı'da din, hiç bir zaman bütünüyle hayatı kuşatamamış ve hayata hayat olamamıştır. Dün de bugün de kiliseden çıkan, yine kendi küfür, küfran ve bataklık dünyasına dalmaktadır. üç asırlık safvet döneminden sonra Hristiyanlığın Konstantin tarafından kilisenin loş ve sevimsiz duvarları arasına hapsedilmesi ve esasen tahrife uğrayan İncil'in yanısıra yine muharref Tevrat'ın da 'Kitab-ı Mukaddes' olarak kabul edilmesi neticesinde, günlük birkaç ahlaki kaide dışında dinin Avrupa insanına vereceği bir şey kalmamıştır. Bu sebeple, Batılı ilmi bizden alırken, manasından ve gerçek muhtevasından tecerrüd ettirerek almış ve Rönesans'la birlikte tamamen maddi bir dünyanın dar ve katı kalıpları içine hapsetmiştir. Evet, dün inkar etmekle beraber, bugün Maurice Bucaille, Alexis Carrel, Karlyle ve Garaudy gibi mütefekkir ve ilim adamlarının da itirafıyla, ilmi bizden aldığını kabul eden batılı, onun gerçek yönünü, Allah'a götüren bir ışık oluş keyfiyetini bir yana bırakıp, bütünüyle maddi ve karanlık bir hayatı yaşamada soğuk bir vasıta haline getirmiştir onu. Dolayısıyla, gerçek mana ve muhtevasından uzaklaştırılmış dinle, maddi tutkulara esir edilmiş bir ilmin, yani 'bilim' in çatışması gayet tabii ve normaldir.

Mes'elenin bir yönü daha var. Muharref Tevrat ve İncil, İlahi Söz olma adına kendilerinde pek çok yanlışı barındırmaktaydı. Daha çok kendi zamanlarındaki dini mes'elelere çözüm getirmek ve 'dindar'lara hitap etmek için 'din adamları'nca kaleme alınan 'Kitab-ı Mukaddes', her zamana, her seviyeye ve her mekana hitap edici vasfıyla İlahi dilini kaybedince, kainatta değişmekten ve tahriften masun İlahi hakikatlerin keşfi karşısında şüphe gubarına ve inkar rüzgarına maruz kaldı.

Mesela, Kitab-ı Mukaddes, dünyanın yaratılışına ve insanın yeryüzüne gelişine belli ve kesin seneler biçiyor, kainatın altı günde yaratılışını pazartesi, salı...larla ifade ediyor ve Allah-insan münasebetini Hz. Adem (as)'in Cennet'ten çıkarılışı kıssasında -haşa- rakip iki kralın münasebeti gibi takdim ediyordu. Böyle bir kitabın esasen, kainatın keşfine yönelen insana verebileceği fazla bir şey de yoktu. Sonra, batılı, ahlaki bakımdan da olsa dinin hayatına müdahalesine fazla mütehammil değildi.

İşte, böylesi sebepler, batıda dinle ilmi birbirine hasım ve muhalif iki ayrı istikamete ve iki ayrı kutba çekti. Hristiyanlık, gelişen hayat şartları ve 'bilim' adına kaydedilen ilerlemeler karşısında, taşın altında kalıp solmaya ve çürümeğe yüz tutmuş ve ısı, ışık ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaktan mahrum bırakılmış bir yaprak misali kendi varlığını, kırpık ve eksik mevcudiyetini kabul ettirme imkanı bulamıyordu. Gün yüzüne çıkmak istediğinde ise, artık vakit çok geçti; bilim, almış başını gidiyor, eşya ve hadiseler kendisini refüze ediyordu. Elinde kala kala tek bir kuvvet unsuru kalmıştı Hristiyanlığın: Afaroz! Buna karşılık, zamanında yine kendi elleriyle taşın altına koyup hayattan tecrid ettiği ve neticede soldurduğu Hristiyanlığı, batılı bu defa reformuyla yine bizzat kendisi idam sehpasına çıkardı... Bu, afaroza bir misillemeydi.

Fakat, aynı sehpada İslam'ı idam etme düşüncesi de neden? Hiç İslam tarihinde, dünya dönüyor dediği için bir insan afaroz edilmiş midir? İslam'dan başka hayata nasıl hayat olduğunu 11-12 asır insanlığa gösteren bir ikinci sistem gelmiş midir? İlimler adına bütün dünyaya asırlarca muallimlik yapan İslam'ı, ilme karşı ve gelişmeye mani diye idam sehpasına çıkarmak, düşmanca bir garaz ve insafsızlık değildir de nedir? Yoksa bunun sebebi, İslam'ı hayatımızdan tecridle, heva ve hevesimiz istikametinde bir hayat sürmek midir; veya, batının kendi menfaatleri uğruna kasden attığı bir çelmeye alet mi oluyoruz?

Evet, biz ilim adına hiç bir zaman imanımızdan, ibadetimizden, Allah'a (cc) ve Resulü'ne (sav) olan bağlılığımızdan kıl kadar sapmadık; tam aksine ilim, imanımıza, ibadetimize, Allah (cc) ve Resulü'ne (sav) olan bağlılığımıza güç kattı. Aydınlık çıkış noktalarımız vardı; Cenab-ı Hakk adına kainatı keşfetme düşüncesiyle hareket ediyorduk. Her yeni keşif, ruhlarımızda yeni bir iman, aşk ve heyecan meydana getiriyor, hamle ruhumuzu yeniden kamçılıyor ve "Daha yok mu?" diyerek daldıkça dalıyorduk. İnci, mercandı hep çıkardığımız; hem secdeye varıyor, hem rasathaneye koşuyor; din ve ilim diyerek salih daireler meydana getiriyorduk. Okumayı, yazmayı, çizmeyi ve araştırmayı ibadet neşvesiyle yapıyorduk; kaos, karadelik ve tıkanıklıklar yoktu ilim semamızda. Bilim kurgunun çok ötesinde Mi'rac'a inanıyor, aynı yolda yolculuk yapmaya çalışıyor, namazı bunun esası sayıyor, mu'cizeleri bilip kabul ediyor ve hep Allah'a (cc) yaklaşma gayesi güdüyorduk. Evet, bizde bu esaslar üzerinde gelişen ilimlerin gayesi Ma'rifet-i İlahi, neticesi de Muhabbet-i İlahi ve zevk-i ruhani idi.

Kur'an ve ilimler münasebeti mevzuunda düşülen vahim hatalardan birisi de, Kur'an'ı mevcut ilimlerin peşinden koşturmak ve onlara tabi kılmaktır. İlimleri Kur'an'dan, di'den ve imandan ayrı ve müstakil görmek bir tefrit, Kur'an'ı müspet ilimlerin peşinden koşturmak ve onu adeta bir fizik, kimya, tıp, matematik, astronomi kitabı saymak da bir ifrattır.

çok büyük ve enerji yüklü Güneş'i küçücük ve soluk bir meteora nasıl uydu yapabilirsiniz? Kainat ve insanı, ta başlangıçtan Kıyamet'e bütün yönleriyle ele alıp inceleyen ve haritasını çizen Kur'an'ı nasıl küçük bir dünya haritasından, hatta bir dağ silsilesi resminden ibaret görebilirsiniz? Kıvrım kıvrım akıp geçtiği, akıp geçerken de suladığı vadileri, ovaları, hayat verdiği bağ ve bahçeleri, şelaleler halinde döküldüğü dağları, tepeleri ve deltalar meydana getirerek ulaştığı ummanları hiç hesaba katmadan, sadece çıktığı yere bakarak "işte nehir" demek ve o nehrin hikmetini, faydasını ve şümul sahasını, sulayıp geçtiği bir bahçeden veya yatağının bir yerindeki altın madeninden ibaret görmek ne derece yanlışsa, aynı şekilde Kur'an'ı, değişip duran ilimlerin bugünkü seviyesiyle bir görmek, hatta henüz ispatlanamamış ilimleri, Kur'an'a şahit yapmak ve Kur'an ayetlerini bu ilmi buluş ve nazariyelere tatbik etmek aynı derecede, hatta daha büyük bir yanlıştır. Kur'an ayetleri, yeni ilmi gelişme ve nazariyelerle te'life çalışılmamalıdır.

Evet, Kur'an'ın hakkaniyeti için hemen ilmi mesned ve takviyeler, payanda ve koltuk değnekleri aramaya kalkışmak, O'nu küçültmek olur. Yine, XX. asrın herhangi bir diliminde tespit edilen ilmi bir mes'eleye, "Kur'an bunu anlatıyordu." deyip Kur'an'dan delil bulmaya çalışmak, ille de pozitif ilimlere Kur'an'ı teyid ettirmek ve her yeni tespit karşısında "Kur'an'da bu da vardı; şu ayet bununla ilgiliydi." gibi iddialarda bulunmak, ilimler karşısında içine düşülen bir kompleksin ve Kur'an'ı ikinci derecede görmenin ifadesidir. İlim ve fenler devamlı değişmekte, bugün doğru kabul edilen çok şeyin, yarın yanlış olduğu ortaya çıkmakta.. sürekli yeni nazariyeler üretilmekte ve bir ilim adamının hakikat diye takdim ettiğini bir başkası pekala çürütebilmektedir. Halbuki, Kur'an'ın ifade ettiği hakikatler sabit, değişmez, yanılmaz ve ebedidir...

Nazil olduğu günden bu yana tam on dört asır geçmiş olmasına rağmen, Kur'an'da öyle bakir ve emsalsiz mes'eleler vardır ki, bunların hakikatına henüz ilimlerin elleri ulaşamadığı gibi, ilmi seviye de fersah fersah onların gerisinde bulunmaktadır. Pozitif ilimler, Kur'an'ın gösterdiği ufuklara ulaşıncaya kadar, kim bilir daha kaç defa sarsılacak, kaç defa değişecektir. Beşer tarihinde kendini kabul ettirmiş nice nazariyeler vardır ki, zamanla hepsi de unutulmuş ve onların yerlerini yenileri almıştır. Bir gün gelecek, mutlaka ilim yuvalarından kapı dışarı edilecek ve bu şekilde ilimler sarsıla sarsıla Allah'ın (cc) sarsılmaz ve değişmez Kelamı'nın ihtiva ettiği hakikatlere ulaşacaktır. Bu sebeple, sürekli sarsılan ve değişen müsbet ilimlerin arkasından, sarsıntı ve değişme nedir bilmeyen o mualla beyanı koşturmamalı ve onu ilimlere uydurmaya çalışmamalıyız. Nedir öyleyse yapılması gereken?

Kur'an'ın ilmi gelişmelere değil, ilmi gelişmelerin Kur'an'a tevfikini takip etmeliyiz. İlmi gelişme ve buluşları Kur'an'ın arkasından koşturmalıyız.

İlmi gelişme ve buluşların karşısına Kur'an'ı bir endam aynası olarak koymalıyız, yani: "Ey ilimler, işte bakın, siz esas ve özünüzü bu Kur'an'da bulacaksınız. Zira, Kur'an sizin nihai şeklinizi ve varacağınız hakikatı haber vermekte ve kaderinizi çizmektedir. Bakın da, gerçek şekil ve mahiyetinizle bu Kur'an'da kendinizi görün. Eğer, daha henüz bu seviyeye gelememişseniz, haydi çalışıp-çabalayın ve Kur'an'daki nihai şeklinizi ve gerçek mahiyetinizi kazanmaya bakın." demeliyiz.

İlave bilgi için tıklayınız:

Varlıkların yaratılması evrimle açıklanabilir mi? Biyoloji sahasında evrim karşıtı çok faydalı yazılar okudum. Sizden yaratılışla ilgili akli deliller vermenizi rica edeceğim...
 

Similar threads

Bir İnsan İlmi Olmadan Ayet Ve Hadisleri Bence Diyerek Yorumlasa? "Bir kimse ilmi olmadan 'bence, bana göre' diyerek kendi aklına göre Kur'an'ı açıklarsa, İslam'ı anlatırsa, cehennemdeki yerine hazırlansın." diye bir hadis var mıdır? Ayetlerin tefsirlerini, hadislerin şerhlerini ve...
Cevaplar
0
Görüntüleme
223
İmam Gazali (r.a) 'ın İlime Bakışı Hayır, karşı olmadığı gibi, bu ilimleri öğrenmenin gerekli olduğunu söylemektedir. İmam Gazali, Kur'an'da bütün ilimlerin var olduğunu kabul eden, ilmi tefsir anlayışını benimseyenlerin başında gelir. üstelik bu ilimleri örenmenin farz-ı kifaye olduğun...
Cevaplar
0
Görüntüleme
209
Hangi İlim Dallarını Öğrenmek Farzdır ? Hangi bilim dallarını tahsil etmek farzdır? Sadece dini ilimleri mi? En büyük ilim Allahın varlığını ve birliğini bilmektir. Bu konuda imanını arttıracak ilimleri okuması gerekir. Ayrıca farz olan ibadetleri yerine getirecek kadar ilim öğrenmek de...
Cevaplar
0
Görüntüleme
253
Alim Nedir ? Kime Denir? İlim sahibi, bilen, bilgin, bilgili, belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse. Alim kelimesi Arapça'daki "bilmek" anlamında olan "A-lime" kökünden türetilmiştir. İslam'da alim; Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim başta olmak üzere Resulullah'ın hadislerini ve...
Cevaplar
0
Görüntüleme
344
Kuran Ve Sünnet Bize Yeter mi ? Amelde Allah rızasını gözetmek hakkında bilgi verir misiniz? Sadece kaza ve beladan korunmak için sadaka verilir mi? Her şey Kur'an ve sünnette mevcuttur. Ancak bunu herkesin görmesi mümkün değildir. Kuran ve sünnet bir okyanus gibidir. Her kes donanımına göre...
Cevaplar
0
Görüntüleme
210
858,505Konular
982,681Mesajlar
33,049Kullanıcılar
arliekaneSon üye
Üst Alt