iki öykü Boyayimi BeĞenmedİn Boyaciyimi Her Zaman hikmetli konuşan Lokman Doktor’in derisi siyah, dudakları da kalınmış Değerli sözlerini duyarak hayranı olan biri bir gün bakmış ama hayalinde büyüttüğü Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı biri Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri sezmiş olacak ki, şöyle çıkışmış: – Birader, niçin böylece baş döndürücü bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yahut boyacıyı mı? Sonradan da ek etmiş – Bak, demiş, benim ne yüzümün siyahlığında, ne de dudaklarımın kalınlığında bir tesirim vardır Onları Yaratan öyle yaratmış, öylesine uygun görmüş Benim tercihim yok Evet, insanların yüz güzelliği, yahut da çirkinliğiyle kendilerine bir pay çıkarmaları son derece yanlıştır Ne güzellikte bir etkisi vardır, ne de çirkinlikte Her ikisini de yaratan ve değerinde gören Allâhü azimüşşandır İnsan kendi iradesiyle kazandığından sorumludur AĞizdakİ TaŞin Hİkmetİ Birgün hazreti Ebû Bekr 'ra', hazreti Fahri evren seyyidi veledi âdem Nebiyyi muhterem ve habîbi mükerremin 'sav' huzûrı şerîflerinde, se'âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekre dil uzatıp, hoş olmayan sözler söyledi Hazreti Serveri kâinât; o edebsiz, Ebû Bekre edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba'zan da gülümseme eder idi Hazreti Ebû Bekr; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç laf söyleyince; hazreti Fahri kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp, gitdi Hazreti Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' Sultânı Enbiyânın ardına düşüp, yetişdi ve dedi ki: Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susu, birşey söylemediniz Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gitdiniz; sebebi nedir Hazreti Fahri kevneyn ve Resûli sakaleyn 'sav' buyurdu ama: Yâ Sıddîk! O hayâsız ve dertli sana dil uzatmağa başladığı zemân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi fakat, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın O melek gidip, yerine iblîs geldi İblîsi la'înin olduğu yerde, ben durmam Hazreti Ebû Bekri Sıddîk 'ra' ondan sonradan, vaktli vaktsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi Ne zemân laf anlatmak lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi Bir söz söyliyeceği zemân, o sözü kendi kendine nice zemân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne laf söyliyecek ise söyler idi Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat'î lâzım ise ve fazla efdal ise, söylerdi Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgûl idi