iltasyazilim
FD Üye
Değerli kardeşimiz;
İçtihat, Cenâbı Hakk'ın bu ümmete en büyük lütuf ve ihsanıdır Cenâbı Hakk'ın, Kur'anı Kerim'de yoruma açık olan hakikatleri, işaret ve remizleri ümmetin alimlerine bırakmasının birçok hikmetleri vardır Cenâbı Hakk yoruma açık hükümleri eğer kesin bir şekilde bildirseydi, ayrıntıya ait bütün meseleler, farz ve vacip olurlar ve onlara muhalefet edenler felâkete düşerlerdi
Diğer bir hikmet: Cenâbı Hakk içtihat kurumunu açmakla âyet ve hadislerden şer'i hükümlerin çıkarılmasında akla da bir hisse vermiş, böylece ümmeti Muhammedi ve ulemasını şereflendirmiştir
İlahî hediyelerin en kıymetlisi akıldır Akıl, varlıkların gerçeğini, kainatın sırlarını keşfeden İlahî bir nurdur, lâtif ve şerefli bir cevherdir Kur'anı Kerimin en derin mana ve hakikatleri o cevherle halledilir Evet, akıl insana Cenâbı Hakk'ın lütuf ve inayetinin, fazl ve kereminin son mertebesidir Bununla beraber insanlar akıl ve ilim noktasında aynı seviyede değildirler
İlmin mahiyeti bir olsa bile anlaşılması başka başkadır Binlerce insan bir alimden aynı dersi aldıkları halde her birinin aldığı feyz ve irfan farklıdır Kabiliyetler farklı olduğu için her biri kendi kabiliyeti oranında feyiz ve bilgiye mazhar olur
Aklı zayıf, fikri sınırlı insanlar en açık şeylerden bile bir şey anlamazlar Perdeli sırlara ve hakikatlere akıl erdirmek olgun akıl sahiplerinin görevidir Bu sırları akıl ve şuurla keşfedemeyen insanın kazandığı bilgiler yeterli derecede bir ilim olmaz; görüşlerinde, tefekkür ettiği şeylerde noksanlık olur Evet, ümmeti Muhammed içinde her ilim dalında bir çok alimler, nice bilgin, düşünür ve mutasavvıf yetiştiği halde içtihat mertebesine ulaşanların sayısı çok azdır İçtihada ait marifet ve ilmin sahası ve muhiti pek geniş ve pek derindir O, her dalgıcın dalamayacağı bir denizdir Her göz ve ileri görüş sahibinin idrak edemeyeceği bir çok hakikati içeren bir denizdir Onun gerçek mahiyetini her akıl keşfedemez
İçtihat, zor bir konu ve derin bir sırdır Her kabiliyetin, her akıl ve zekânın, gezebileceği bir saha değildir
O denizlerin derinliklerinden inci gibi kıymettar pırlantaları ve cevherleri çıkarmak ancak ve ancak müçtehit imamlara ve bilhassa dört imama mahsustur
İslâm dini en mükemmel bir dindir Nitekim Cenâbı Hakk da;
Bugün sizin için dininizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladımbuyurmuştur Kur'anı Kerim'de, gerek inanış, gerek ibadet ve davranışa dair açık hükümler bulunduğu gibi, kıyamete kadar ortaya çıkabilecek yeni hâdiseleri çözmeğe yeterli kanun ve prensipler de mevcuttur Bunlardan hüküm çıkarmak ise ancak içtihat ile mümkündür
Evet, İslâm dininde İçtihadın konumu çok önemlidir Müslümanların birçok ihtiyaçları bu kurum sayesinde karşılanmıştır Malumdur ki, zamanın değişmesiyle yeni yeni hâdiseler ortaya çıkmaktadır Bütün bunlara cevap verebilecek temel kurallar, ulvî esaslar Kur' an ve hadislerde mevcuttur Ama bu derin ve perdeli anlamları herkesin anlaması mümkün değildir İşte müçtehitler, Kur'an'dan ve onun birinci tefsiri olan hadislerden bu gibi ikinci derece hükümleri çıkarıp insanların zorluklarını halletmişlerdir
Evet insan, ancak Kur'anı Kerim ve Sünneti Nebeviyyenin tayin ettiği yolu izlemekle hatadan kurtulabilir Çünkübu iki kaynak, insanların kurtuluşu için Allah tarafından konulmuş ve tespit edilmiş bir hidâyet meşalesidir
Esasen şer'i hükümlerin çoğunluğu, Kur'an ve hadislerin kesin kısmıyla tespit edilmiştir Bu kısım Bediüzzaman Hazretleri'nin ifadesiyle; Kur'an ve Kur'an'ın tefsiri olan sünnetin malıdır İçtihada ait meseleler altın ise bunlar birer elmas sütundur
İşte müçtehitler, bu iki hazineden azami derecede istifade,etmekle, Allah, hikmeti istediğine verirâyeti kerimesine hakkıyla layık olmuşlardır Peygamber Efendimiz de (asm) İçtihadın önemini ve müçtehitlerin kıymet ve derecelerini şu hadisi şerifleri ile en güzel bir şekilde ortaya koymuşlardır:
İçtihat eden kimse isabet ederse iki sevap, etmezse bir sevap alırHadisi Şerifteki hatadan yani isabet etmemekten murat, daha doğru olanı bulamamaktır Muhammed bin Hazm bu konuda, Buradaki hatadan kasıt, delilin isabet etmemesidir Sahibini şerîatten çıkaran hata değildir Zira onunla şerîatten çıkmış olsaydı, onunla kendisine sevap verilmezdi demektedirAncak şu hususu önemle belirtelim ki içtihada ehil olmayan bir kimse verdiği hükümde hata ettiği taktirde mazur olmaz, günahkâr olur
Bedir Gazasında alınan esirlere ne gibi bir muamele yapılacağına dair henüz bir vahiy nazil olmamıştı Fahri Kainat Efendimiz (asm), kendisine bildirilmeyen her hususu ashabıyla istişare ettiği gibi bu meseleyi de istişare etti Hazreti Ebu Bekr esirlerin bedeline fidye alınması ve serbest bırakılması görüşündeydi Hazreti Ömer Efendimiz ise esirlerin hemen öldürülmeleri fikrindeydi Ashabı Kiramın bir kısmı Hazreti Ömer'in, bir kısmı da Hazreti Ebu Bekir'in İçtihadından yana oldular Aralarında ihtilaf çıkınca Hazreti Resûlullah (asm), Hazreti Ebu Bekr'in İçtihadını tercih etti ve onun görüşü doğrultusunda davranıldı
Lakin bu hususta İlahî ikaza sebep olan şu âyeti kerime nazil oldu:
Yeryüzünde ağır basıp (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için ebedi olan) âhireti istiyor
Bu âyeti kerime, Hazreti Ebu Bekr'in İçtihadını bozmamakla beraber, Hazreti Faruk'un fikrinin daha üstün olduğunu ortaya koymaktadır Demek ki, birbirine zıt iki fikir de tasvip edilmiştir İşte bu âyeti kerimeden anlaşılıyor ki, her içtihat ehli görüşünde isabet etmektedir Eğer, Hazreti Ebu Bekr Efendimizin fikri hata olsaydı; hüküm icra olunmadan evvelâyet indirilirdi Demek ki, bu hususta nazil olan ilahî ikaz daha iyisiyle amel etmenin zıddını tercihten dolayıdır
Hazreti Ebu Bekr'in maksadı, esirlerden alınacak fidyeyle Müslüman askerini düşmana karşı silahandırıp kuvvet kazandırmaktı Hazreti Ömer'in maksadı ise, bunlarda ıslah emaresi olmadığından vücutlarını ortadan kaldırmakla yeryüzündeki fesadı önlemekti
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
İçtihat, Cenâbı Hakk'ın bu ümmete en büyük lütuf ve ihsanıdır Cenâbı Hakk'ın, Kur'anı Kerim'de yoruma açık olan hakikatleri, işaret ve remizleri ümmetin alimlerine bırakmasının birçok hikmetleri vardır Cenâbı Hakk yoruma açık hükümleri eğer kesin bir şekilde bildirseydi, ayrıntıya ait bütün meseleler, farz ve vacip olurlar ve onlara muhalefet edenler felâkete düşerlerdi
Diğer bir hikmet: Cenâbı Hakk içtihat kurumunu açmakla âyet ve hadislerden şer'i hükümlerin çıkarılmasında akla da bir hisse vermiş, böylece ümmeti Muhammedi ve ulemasını şereflendirmiştir
İlahî hediyelerin en kıymetlisi akıldır Akıl, varlıkların gerçeğini, kainatın sırlarını keşfeden İlahî bir nurdur, lâtif ve şerefli bir cevherdir Kur'anı Kerimin en derin mana ve hakikatleri o cevherle halledilir Evet, akıl insana Cenâbı Hakk'ın lütuf ve inayetinin, fazl ve kereminin son mertebesidir Bununla beraber insanlar akıl ve ilim noktasında aynı seviyede değildirler
İlmin mahiyeti bir olsa bile anlaşılması başka başkadır Binlerce insan bir alimden aynı dersi aldıkları halde her birinin aldığı feyz ve irfan farklıdır Kabiliyetler farklı olduğu için her biri kendi kabiliyeti oranında feyiz ve bilgiye mazhar olur
Aklı zayıf, fikri sınırlı insanlar en açık şeylerden bile bir şey anlamazlar Perdeli sırlara ve hakikatlere akıl erdirmek olgun akıl sahiplerinin görevidir Bu sırları akıl ve şuurla keşfedemeyen insanın kazandığı bilgiler yeterli derecede bir ilim olmaz; görüşlerinde, tefekkür ettiği şeylerde noksanlık olur Evet, ümmeti Muhammed içinde her ilim dalında bir çok alimler, nice bilgin, düşünür ve mutasavvıf yetiştiği halde içtihat mertebesine ulaşanların sayısı çok azdır İçtihada ait marifet ve ilmin sahası ve muhiti pek geniş ve pek derindir O, her dalgıcın dalamayacağı bir denizdir Her göz ve ileri görüş sahibinin idrak edemeyeceği bir çok hakikati içeren bir denizdir Onun gerçek mahiyetini her akıl keşfedemez
İçtihat, zor bir konu ve derin bir sırdır Her kabiliyetin, her akıl ve zekânın, gezebileceği bir saha değildir
O denizlerin derinliklerinden inci gibi kıymettar pırlantaları ve cevherleri çıkarmak ancak ve ancak müçtehit imamlara ve bilhassa dört imama mahsustur
İslâm dini en mükemmel bir dindir Nitekim Cenâbı Hakk da;
Bugün sizin için dininizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladımbuyurmuştur Kur'anı Kerim'de, gerek inanış, gerek ibadet ve davranışa dair açık hükümler bulunduğu gibi, kıyamete kadar ortaya çıkabilecek yeni hâdiseleri çözmeğe yeterli kanun ve prensipler de mevcuttur Bunlardan hüküm çıkarmak ise ancak içtihat ile mümkündür
Evet, İslâm dininde İçtihadın konumu çok önemlidir Müslümanların birçok ihtiyaçları bu kurum sayesinde karşılanmıştır Malumdur ki, zamanın değişmesiyle yeni yeni hâdiseler ortaya çıkmaktadır Bütün bunlara cevap verebilecek temel kurallar, ulvî esaslar Kur' an ve hadislerde mevcuttur Ama bu derin ve perdeli anlamları herkesin anlaması mümkün değildir İşte müçtehitler, Kur'an'dan ve onun birinci tefsiri olan hadislerden bu gibi ikinci derece hükümleri çıkarıp insanların zorluklarını halletmişlerdir
Evet insan, ancak Kur'anı Kerim ve Sünneti Nebeviyyenin tayin ettiği yolu izlemekle hatadan kurtulabilir Çünkübu iki kaynak, insanların kurtuluşu için Allah tarafından konulmuş ve tespit edilmiş bir hidâyet meşalesidir
Esasen şer'i hükümlerin çoğunluğu, Kur'an ve hadislerin kesin kısmıyla tespit edilmiştir Bu kısım Bediüzzaman Hazretleri'nin ifadesiyle; Kur'an ve Kur'an'ın tefsiri olan sünnetin malıdır İçtihada ait meseleler altın ise bunlar birer elmas sütundur
İşte müçtehitler, bu iki hazineden azami derecede istifade,etmekle, Allah, hikmeti istediğine verirâyeti kerimesine hakkıyla layık olmuşlardır Peygamber Efendimiz de (asm) İçtihadın önemini ve müçtehitlerin kıymet ve derecelerini şu hadisi şerifleri ile en güzel bir şekilde ortaya koymuşlardır:
İçtihat eden kimse isabet ederse iki sevap, etmezse bir sevap alırHadisi Şerifteki hatadan yani isabet etmemekten murat, daha doğru olanı bulamamaktır Muhammed bin Hazm bu konuda, Buradaki hatadan kasıt, delilin isabet etmemesidir Sahibini şerîatten çıkaran hata değildir Zira onunla şerîatten çıkmış olsaydı, onunla kendisine sevap verilmezdi demektedirAncak şu hususu önemle belirtelim ki içtihada ehil olmayan bir kimse verdiği hükümde hata ettiği taktirde mazur olmaz, günahkâr olur
Bedir Gazasında alınan esirlere ne gibi bir muamele yapılacağına dair henüz bir vahiy nazil olmamıştı Fahri Kainat Efendimiz (asm), kendisine bildirilmeyen her hususu ashabıyla istişare ettiği gibi bu meseleyi de istişare etti Hazreti Ebu Bekr esirlerin bedeline fidye alınması ve serbest bırakılması görüşündeydi Hazreti Ömer Efendimiz ise esirlerin hemen öldürülmeleri fikrindeydi Ashabı Kiramın bir kısmı Hazreti Ömer'in, bir kısmı da Hazreti Ebu Bekir'in İçtihadından yana oldular Aralarında ihtilaf çıkınca Hazreti Resûlullah (asm), Hazreti Ebu Bekr'in İçtihadını tercih etti ve onun görüşü doğrultusunda davranıldı
Lakin bu hususta İlahî ikaza sebep olan şu âyeti kerime nazil oldu:
Yeryüzünde ağır basıp (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için ebedi olan) âhireti istiyor
Bu âyeti kerime, Hazreti Ebu Bekr'in İçtihadını bozmamakla beraber, Hazreti Faruk'un fikrinin daha üstün olduğunu ortaya koymaktadır Demek ki, birbirine zıt iki fikir de tasvip edilmiştir İşte bu âyeti kerimeden anlaşılıyor ki, her içtihat ehli görüşünde isabet etmektedir Eğer, Hazreti Ebu Bekr Efendimizin fikri hata olsaydı; hüküm icra olunmadan evvelâyet indirilirdi Demek ki, bu hususta nazil olan ilahî ikaz daha iyisiyle amel etmenin zıddını tercihten dolayıdır
Hazreti Ebu Bekr'in maksadı, esirlerden alınacak fidyeyle Müslüman askerini düşmana karşı silahandırıp kuvvet kazandırmaktı Hazreti Ömer'in maksadı ise, bunlarda ıslah emaresi olmadığından vücutlarını ortadan kaldırmakla yeryüzündeki fesadı önlemekti
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız