iltasyazilim
FD Üye
Hz Muhammed (sas)'e ilk ayetin gelmesi ile O'nun peygamberlik vazifesi başlamış oluyordu Bu anda O'nun tek başına olduğunu görüyoruz Yani o tarihte dünya üzerinde Müslüman adedi birdir ve İslam toprakları Peygamber'imizin ayağını bastığı yer kadardır
On sene sonrasına göz attığımızda Müslümanların sayısı artmış, İslam toprakları hatırı sayılır derecede genişlemiştir Şayet her on senenin bir haritasını çizmek gerekirse görülecektir ki, bir asır içinde, bir yandan Müslümanların sayısı artarken, öte taraftan İslam toprakları genişlemiş, devlet hazinesi de o ölçüde dolmuştur
Meselenin maddî yönü böyle iken manevî yönüne el atıldığında daha çok dikkatimizi çekecek hallerle karşılaşıyoruz;
Düşmanların dost, hırsızların doğru, cahillerin âlim, pislerin temiz, kabilelerin devlet, kanunsuzların medenî ve değersiz kimselerin değer buldukları, tarihî bir hakikattir
Bana göre çok kısa bir zamanda bir kişinin bu derece muvaffak olmasının sebepleri üzerinde araştırmak, Müslüman'ın vazifesidir
Şunu unutmamalı ki; Peygamber'in yaptıklarını yapmak sünnettir Aynı şartlar insanı aynı sonuca götüreceğine göre, Peygamber'i taklit edenler de Peygamber'in ulaştığı başarılara ulaşacaktır Peygamber'i taklit etmenin, hele şu devirde zorlaştığı açıktır Lâkin kıymetli şeylerin zorluklar karşılığı elde edildiği de herkes tarafından bilinmektedir Cennet kıymetsiz bir şey olmadığı gibi ucuz da değildir
Siyer kitaplarını okuyanlar bilirler ki, Resûlullah iki cihan serveri olmasına rağmen, Habibullah olmasına rağmen, pek çok eza ve cefalarla karşılaşmıştır Zamanında açlık, yoksulluk, devamlı hareket halinde olma, yaralanma, yerinden yurdundan kovulma, ihanetler, suikastlar hepsi hepsi O'nun (sas) başına gelmiştir O (sas) bütün bu hadiseler karşısında ALLAH'a güvenmenin ve sığınmanın gayreti içindedir ve devamlı İslam'ı yaşamanın, anlatmanın verdiği vazife şuuruna sıkı sıkıya bağlıdır
Peygamberimiz, meseleyi bir noktada düğümlüyor:
ALLAH birdir, dünya ve ahiret saadeti O'na inanmaya bağlıdır
Ben halen kendimi bu tebliğin karşısında hissederim ALLAH'tan başka mabud edinmemek ve ALLAH'a inanmanın sonucu dünya ve ahiret saadetine ulaşmak Bundan anlıyorum ki, ALLAH'a inanmakta ve sünneti seniyyeye ittiba etmekte, dünya saadeti gizlidir Bu inanç saadet çekirdeği gibi gönlümüzde yeşermekte, en zor anlarda dahi içimizde bir tûba ağacı meyvelerini vermektedir Dış dünyamızda kıyametler koparken içimizde hususi bir dünya bulunmaktadır ve biz, içimizdeki dünya hayatında mesut yaşamaktayız
Şair diyor ki;
Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde
Biz saadetler içinde yüzen bir dünya bulamasak da saadet bizim içimizde
Evet, iman ve sünneti seniyye baştan başa dermandır Bu dermanın hangisi bizim derdimize şifa bilemeyiz
Hekimoğlu İsmail
On sene sonrasına göz attığımızda Müslümanların sayısı artmış, İslam toprakları hatırı sayılır derecede genişlemiştir Şayet her on senenin bir haritasını çizmek gerekirse görülecektir ki, bir asır içinde, bir yandan Müslümanların sayısı artarken, öte taraftan İslam toprakları genişlemiş, devlet hazinesi de o ölçüde dolmuştur
Meselenin maddî yönü böyle iken manevî yönüne el atıldığında daha çok dikkatimizi çekecek hallerle karşılaşıyoruz;
Düşmanların dost, hırsızların doğru, cahillerin âlim, pislerin temiz, kabilelerin devlet, kanunsuzların medenî ve değersiz kimselerin değer buldukları, tarihî bir hakikattir
Bana göre çok kısa bir zamanda bir kişinin bu derece muvaffak olmasının sebepleri üzerinde araştırmak, Müslüman'ın vazifesidir
Şunu unutmamalı ki; Peygamber'in yaptıklarını yapmak sünnettir Aynı şartlar insanı aynı sonuca götüreceğine göre, Peygamber'i taklit edenler de Peygamber'in ulaştığı başarılara ulaşacaktır Peygamber'i taklit etmenin, hele şu devirde zorlaştığı açıktır Lâkin kıymetli şeylerin zorluklar karşılığı elde edildiği de herkes tarafından bilinmektedir Cennet kıymetsiz bir şey olmadığı gibi ucuz da değildir
Siyer kitaplarını okuyanlar bilirler ki, Resûlullah iki cihan serveri olmasına rağmen, Habibullah olmasına rağmen, pek çok eza ve cefalarla karşılaşmıştır Zamanında açlık, yoksulluk, devamlı hareket halinde olma, yaralanma, yerinden yurdundan kovulma, ihanetler, suikastlar hepsi hepsi O'nun (sas) başına gelmiştir O (sas) bütün bu hadiseler karşısında ALLAH'a güvenmenin ve sığınmanın gayreti içindedir ve devamlı İslam'ı yaşamanın, anlatmanın verdiği vazife şuuruna sıkı sıkıya bağlıdır
Peygamberimiz, meseleyi bir noktada düğümlüyor:
ALLAH birdir, dünya ve ahiret saadeti O'na inanmaya bağlıdır
Ben halen kendimi bu tebliğin karşısında hissederim ALLAH'tan başka mabud edinmemek ve ALLAH'a inanmanın sonucu dünya ve ahiret saadetine ulaşmak Bundan anlıyorum ki, ALLAH'a inanmakta ve sünneti seniyyeye ittiba etmekte, dünya saadeti gizlidir Bu inanç saadet çekirdeği gibi gönlümüzde yeşermekte, en zor anlarda dahi içimizde bir tûba ağacı meyvelerini vermektedir Dış dünyamızda kıyametler koparken içimizde hususi bir dünya bulunmaktadır ve biz, içimizdeki dünya hayatında mesut yaşamaktayız
Şair diyor ki;
Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde
Biz saadetler içinde yüzen bir dünya bulamasak da saadet bizim içimizde
Evet, iman ve sünneti seniyye baştan başa dermandır Bu dermanın hangisi bizim derdimize şifa bilemeyiz
Hekimoğlu İsmail