Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Hz.Muhammed(s.a.v)'in Kişiliğinden Örnekler

Hz.Muhammed(s.a.v)'in Kişiliğinden Örnekler

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
1 Davetçiliği
Kur'ânı Kerim'de Hz Peygamber Allah'ın davetçisi527 olarak vasıflandırılmış; ona yüklenen görev de öğüt ver, davet et, tebliğ et, ikaz etgibi emirlerle ifade edilmiştir Kendisine uyarma (inzâr) ve müjdeleme (tebşîr) görevi verilmiş; uyaran (nezîr), uyarıcı (münzir), ve müjdeci (mübeşşir, beşîr) olarak nitelendirilmiştir528 Bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderildiği, dolayısıyla peygamberliğinin evrensel niteliğe sahip olduğu belirtilmiştir529
Hz Peygamber, en yakınlarından başlayan, daha sonra bütün Arap Yarımadası'nı kapsayan, hatta yarımadanın sınırlarını aşan davet faaliyetlerini peygamberlik görevi boyunca sürdürmüş ve bu hususta büyük başarı elde etmiştir Onun uyguladığı davet metotları tutarlı, mantıklı, sistemli, gerçekçi ve başarıya götürücü özelliğe sahiptir Bu suretle önce etrafında inançlı bir kitle, daha sonra da başlattığı davet faaliyetlerini başka ülkelere taşıyacak toplumu oluşturmuştur Kendisi, Allah'ın elçisi sıfatıyla komşu ülkelerin devlet başkanlarına davet mektupları göndermiştir Bu faaliyetiyle, sonraki yüzyıllarda hızla gelişecek olan evrensel davet çalışmalarını başlatmıştır
Hz Peygamber'in davetinin başarıya ulaşmasının çeşitli etkenleri vardır Bunların başında, bizzat kendisinin, davet ettiği dine samimiyetle bağlanması ve bu dinin prensiplerini kendi hayatında uygulamış olması gelmektedir Gerçekten o, İslâm'ın insanlara yüklediği yükümlülüklerin hiçbirinden kendisini hariç tutmamıştır Farzları önce kendisi uygulamış, yasaklara önce kendisi uymuş ve en yakınlarına tatbik etmiştir
Hz Peygamber'in davet faaliyetlerinin başarıya ulaşmasının etkenlerinden biri de ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaksızın çalışmalarını daima sabır, azim, inanç ve kararlılıkla sürdürmüş olmasıdır O, davet çalışmalarında sosyal ilişkilerini aralıksız bir şekilde sürdürmüş ve bu ilişkilerden büyük ölçüde istifade etmiştir Örneğin müslüman olanların yanısıra, henüz İslâm'a girmemiş bulunan akraba ve çevresiyle ilgisini de ısrarla devam ettirmiştir Toplum üzerindeki etkilerini göz önüne alarak, kabile başkanlarına özel ilgi göstermiştir Davetini sunmak üzere toplantılar düzenlemiş, çarşı, pazar, panayır ve ev gibi, insanların toplu olarak bulunduğu her yerde tebliğ faaliyetini sürdürmüştür İslâm'a davet için hiç kimseyi hakir görmemiştir530
Hz Peygamber muhataplarını tanımaya büyük önem verir, onların duygularını, isteklerini ve fert olarak özelliklerini dikkate alır, kendilerine değer verir, ilgi gösterir, yakınlaşma teminine gayret ederdi Muhataplarıyla ortak noktalarda birleşme esasından hareket ederdi Faaliyetlerinde af, müsamaha, yumuşaklık, şefkat ve merhameti; kin, öfke ve zorbalığa tercih ederdi Kur'anı Kerim'de Hz Peygamber'in İlâhî bir lütuf sayesinde insanlara yumuşak davrandığı belirtilir; kaba ve katı kalpli olduğu takdirde çevresinden dağılıp gidecekleri uyarısında bulunulur531
Hz Peygamber insanların kusurlarını yüzüne vurmazdı; eleştirilerini isim vermeden yapardı Çünkü kişinin hatasını yüzüne vurmak, mahcup olmasına ve toplumdan uzaklaşmasına yol açabilir Muhataplarının farklı tepkilerine karşı daima azim ve ümitle davetine devam etmiştir Özellikle Mekke döneminde daveti kabul etmeyen kabilelerden kimisi kaba, kimisi kibar, kimisi kaçamak bir şekilde olumsuz cevap vermiştir Fakat o, sebatla, ümitsizliğe kapılmadan, azimle gayret göstermiş, her fırsatta davetini tekrar etmiştir
Peygamberimiz hiçbir kimseyi İslâm'ı kabule zorlamamıştır Çünkü onun görevi insanları zorla dine sokmak değil; İslâm'ı tebliğ etmek ve uyarmaktır İnsanları zorla İslâm'a dahil etmek, arzu edilenin aksine sonuçlar doğurur; İslâm'ın son derece karşı çıktığı ve istemediği münâfıklığı yaygın hale getirir, insanları iki yüzlü yapar Halbuki İslâm samimi olmaya, samimi olarak inanmaya büyük önem verir Hz Peygamber'in, davet faaliyetlerini yürütürken takip etmiş olduğu metot insanları güzel öğütle İslâm'a çağırmaktır Bu esaslar doğrultusunda hareket eden Hz Peygamber, hiçbir Yahudiyi, Hristiyanı veya başka bir din mensubunu dinini terkedip İslâm'a girmesi için zorlamamıştır Bilakis onları zorlamaksızın İslâm'a davet etmiş; kabul etmedikleri takdirde kendilerine belli şartlar çerçevesinde din ve vicdan özgürlüğü sağlamıştır Kur'anı Kerim'de insanların iman etmeleri için zorlanamayacağı, hatta Hz Peygamber'in bu konuda, sorumluluk duygusuyla gücünün yettiğinin ötesinde kendisini zorlamasının bile uygun olmadığı532 ifade edilmektedir
Peygamberimiz çalışmalarında hiçbir zaman şahsî menfaat arzusu gözetmemiştir Nitekim Kur'anı Kerim'de onun uyarma ve müjdeleme görevinin karşılığı olarak bir ücret istemediği bildirilir533 Onun vefatından sonra da Müslümanlar İslâm'a daveti, kendilerinin kaçınılmaz görevlerinden biri olarak kabul etmişlerdir534
Burada, bir davetçi olarak Hz Peygamber'de Allah Teâlâ'nın bulunmasını istediği bir niteliğe işaret ederek bu bahsi bitirmek istiyoruz Müddessir Sûresinde Kalk ve (insanları) inzâr et Rabbini büyük tanıhitâbıyla insanları dine davet etmesi emrolunduktan sonra Hz Peygamber'den elbisesini temiz tutmasınınemredilmesi, davet açısından konuya bakıldığında son derece dikkat çekicidir Âyeti kerîmede geçen ve temizlenmesi istenen elbiseden maksadın ne olduğunu izah hususunda amel, kalp, nefis, beden, ahlak, din ve elbise şeklinde,535 kişinin maddî ve manevî yönünü kapsayan geniş yorumlar yapılmıştır Bununla birlikte, maksat ne olursa olsun, gerek beden ve kıyafet, gerekse kalp ve ahlak temizliğinin iletişim açısından önemli olduğu ortadadır Bu hitaba muhatap olduğunda artık Hz Muhammed Allah'ın elçisidir, İslâm'a davetle emrolunmuştur, âyeti kerîmede maddî ve manevî temizliğe dikkat etmesi vurgulanmıştır
2 Doğruluğu
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Hz Peygamber bir doğruluk abidesi idi Aynı zamanda doğru insanlardan oluşan bir toplum oluşturmak onun en büyük hedefiydi Bu bakımdan önce kendisi doğruluk örneği olmuştur Gerçekten doğruluk, onun hayatının her safhasında görülen bir haslettir Onun içi ile dışı, özü ile sözü birdi Bir başka ifade ile olduğu gibi görünür, göründüğü gibi olurdu Söyledikleri ile yaptıkları arasında uyumsuzluk yoktu Doğruluğu ile insanlara örnek olduğu gibi bu konudaki sözleriyle de ümmetini doğruluğa sevketmeye gayret göstermiştir Kaynaklarda onun doğrulukla, doğruluğun faziletiyle ilgili yüzlerce sözü mevcuttur
Hz Peygamber bireyden doğru olmasını isterken, diğer insanlara da doğruluğun telkinini emretmiştir Bu konudaki bir sözü şöyledir: Doğru olunuz; doğruluğa yöneltiniz536 Yâ Resûlallah! İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiç kimseye sormayayımdiyen bir kişiye Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol537 demiştir Bu sözünde dosdoğru olmayı, Allah'a imandan hemen sonra dile getirmesi ve doğrulukla Allah'a iman arasında bağlantı kurması dikkat çekicidir Yaşlandınız yâ Resûlallahdenildiğinde Beni Hud ve Vâkıa sûreleri yaşlandırdı538 demiştir Çünkü Hûd Sûresinde Seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol539 buyurulmuştur Yukarıdaki âyeti kerîmeye ve bu konudaki daha başka âyeti kerîmelere göre doğru davranmak ona ve bütün Müslümanlara Allah'ın emridir
Doğruluğu hayatında uygulayan Hz Peygamber'in bu yöndeki tavsiyeleri de toplum üzerinde tesirli olmuştur Onun doğruluğu konusunda dostları, düşmanları, muhalifleri, hasılı herkes sözbirliği etmiştir Ebû Süfyan henüz Müslüman olmadığı bir sırada bir Suriye seyahati esnasında Bizans İmparatoru Herakleios, Hz Muhammed (sas) hakkında bilgi almak üzere kendisini huzuruna çağırdığında, onun özelliklerini sayarken, doğru olduğunu ve doğruluğu emrettiğini ifade etmiştir
Doğruluğun zıddı olan ikiyüzlülük, yalancılık, sahtekârlık gibi kötü huylar bireyler arasında sağlıklı ilişkiler kurma imkanını ortadan kaldırır Hz Peygamber de daima, insanlara bu huylardan şiddetle kaçınmalarını söylemiştir Yalan söylemeden, hile ve sahtekarlık yapmadan mutlu bir hayat sürülebileceğinin somut örneğini kendi hayatında göstermiştir Bunun yanında insanlara da bu doğrultuda emir ve tavsiyelerde bulunmuştur Doğrulukla çelişen davranışların her çeşidini kötü görmüştür Bir çocuğu Gel sana şunu vereceğimdiyerek çağırıp da sonra bir şey vermemeyi bile aldatma ve yalan saymış; bu tür davranışlardan kaçınılmasını istemiştir540 Şu olay, bu hususa güzel bir örnektir Bir gün Hz Peygamber Abdullah b Amr XE Abdullah b Amr'ın evinde misafir iken, annesi onu bir şey vereceğini söyleyerek yanına çağırır Hz Peygamber çocuğa ne vermek istediğini sorar Annesi hurma vereceğini söyler Bunun üzerine Hz Peygamber Eğer aldatıp bir şey vermeseydin sana bir yalan yazılmış olurdu541 buyurur
Doğruluğun iyiliğe, iyiliğin cennete götüreceğini, yalanın kötülüğe, kötülüğün ise cehenneme sürükleyeceğini veciz bir şekilde vurgulamış, yalandan şiddetle kaçınılmasını istemiştir Sorulan bir soru üzerine Müslümanın korkak olabileceğini, cimri olabileceğini, ama asla yalancı olamayacağını ifade etmiştir542 Kaynaklarda onun doğruluğun fazileti ve yalanın kötülüğü ile ilgili yüzlerce sözü bulunmaktadır
Hz Peygamber asla hâinlik yapmamıştır Bir sözünde hâinlikten Allah'a sığındığını dile getirmiştir543 En azılı düşmanlarına bile hâinlik düşünmediği görülmektedir Mekke'nin Fethi'nde, görüldükleri yerde öldürülmelerine izin verilenler arasında bulunan Abdullah b Sa'd b Ebû Serh'i bağışladıktan sonra sahâbîlere söylediği söz dikkat çekicidir Bununla ilgili olayın gelişmesi kısaca şöyledir: Abdullah önce Müslüman olup hicret etmiş, vahiy kâtipleri arasında yer almış, ancak daha sonra irtidat edip Mekke müşriklerinin yanına dönerek onların İslâm aleyhindeki çalışmalarını desteklemişti Mekke'nin Fethi'nde öldürüleceğini anlayınca süt kardeşi olan Hz Osman'a sığındı Yaptıklarından pişmanlık duyduğunu belirterek ondan kendisi için Hz Peygamber'den eman dilemesini istedi Neticede Hz Osman'ın ricası üzerine Hz Peygamber onu affetti ve bîatını kabul etti Abdullah, Hz Osman'la birlikte Hz Peygamber'in yanından ayrıldıktan sonra onu öldürmek üzere fırsat kollayan bazı sahâbîler, eman vermeden önce kendilerine onu öldürmeleri yönünde niçin işarette bulunmadığını sordular Bunun üzerine Hz Peygamber İmâ etmek hâinliktir Peygamber'e îmâ etmek yakışmaz544 dedi
Hz Peygamber her zaman sözünde durmuştur Diğer ahlâkî faziletlerde olduğu gibi bu konuda da ümmeti için örnek bir yaşayış sürdürmüştür Verdiği sözde durmayı imandan saymış, aykırı davranmayı ise münafıklık alâmeti kabul etmiştir Çünkü verdiği sözde durmamak, sözüne güvenilmez olmak, imanın özünde bulunan doğruluk vasfı ile çelişmektedir Kendisi birine söz verdiği, vaad veya taahhütte bulunduğu zaman onu yerine getirirdi Antlaşmalara uyardı Aşağıda anlatacağımız olay onun antlaşmalara riayete ne derece önem verdiğini gayet güzel bir şekilde gözler önüne sermektedir: Ebû Basîr adlı sahâbî Müslüman olduğu için Kureyş müşrikleri tarafından hapse atılır Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra bir yolunu bularak kaçar ve Medine'ye Hz Peygamber'in yanına gelir Müşrikler Ebû Basîr'in kendilerine iade edilmesi için derhal Medine'ye iki adam gönderirler Peygamberimize hitaben bir de mektup yazarlar Mektubu Übey b Ka'b'a okutan Hz Peygamber daha sonra Ebû Basîr'i çağırarak, Hudeybiye antlaşması gereğince kendisini Kureyşlilere teslim etmek zorunda olduğunu bildirir Ebû Basîr ise teslim edilmemesini ister Fakat Peygamberimiz Bildiğin gibi biz Kureyş müşriklerine söz verdik Dinimizde vefasızlığa yer yokturder Ancak müşriklere verdiği sözde durmaya özen gösterirken Müslümanı da gücendirmez; Allah'ın ona ve onun durumundaki Müslümanlara bir çıkış yolu göstereceğini söyler545 Yine Hudeybiye'de gelişen bir başka olay bu hususa güzel bir örnektir: Hudeybiye'de antlaşma metni imzalandıktan sonra Kureyş heyetinin başkanı Süheyl b Amr’ın oğlu Ebû Cendel, Müslüman olduğu için atıldığı hapisten kaçarak ayaklarındaki zincirleri sürüyerek Müslümanlara sığınır Antlaşma gereğince Hz Muhammed (sas), Kureyşlilerle yaptığı antlaşmaya sadık kalacağına dair Allah adına söz verdiğini belirtip kendisine sabır tavsiye ederek onu babasına iade eder546
3 Lüzumsuz Davranışlar Karşısında Tutumu
Hz Peygamber, tabiatları gereği bazı kimselerin sergilediği kaba ve lüzumsuz davranışlardan hoşlanmazdı Müslümanlar Bedir Savaşı'na giderken yolda bir bedevîye rastlarlar; ondan bilgi almak isterler Fakat adamda bilgi olmadığını görürler Peygamber'e selam vermesini isterler Adam içinizde peygamber var mı diye sorar Evetderler Selam verir Eğer sen peygamber isen bu devemin karnındakini bana bildirder Orada bulunan Seleme b Selâme, Onu Peygamber'e sorma, bana gel ben sana haber vereyimder ve bazı şeyler söyler Seleme'nin bu davranışı Hz Peygamber'in hoşuna gitmez Adama karşı kaba ve fâhiş şeyler söylediğini belirtir547 Aynı sahâbînin Bedir savaşından Medine'ye dönerken sarfettiği bazı sözler karşısında Hz Peygamber'in takındığı tavır da anlamlıdır Bedir savaşı esnasında Medine'de kalan Müslümanlar Hz Peygamber'i ve mücahitleri kutlamak için karşılarlar Seleme b Selâme'nin Bizi ne için kutluyorsunuz? Allah'a andolsun ki biz, bağlanmış develer gibi saçları dökülmüş ihtiyarlarla karşılaştık ve onları boğazladıkşeklinde münasebetsizce sözü karşısında tebessüm eder; Müslümanların başarısını küçümsememesi yolunda ona şu sözü söyler: Kardeşim! Onlar eşrâf ve reislerdir
Bu rivayetler, Hz Peygamber'in lüzumsuz davranışlardan hoşlanmadığını ortaya koyduğu gibi, bazı sahâbîlerin Hz Peygamber karşısında son derece serbest davrandığını, Hz Peygamber'in de onları kırmadan, sert davranmadan cevaplar verdiğini göstermektedir Birinci olay, câhiliye Arabının peygamber anlayışını ve bir peygamberden beklentisini ortaya koyması açısından da ayrıca dikkat çekicidir
4 Nezâketi
Hz Peygamber nâzik ve kibar bir kimseydi Bu niteliğini hayatı boyunca aile fertlerine, diğer Müslümanlara, Medine'de kendisini ziyarete gelen heyetlere, davette bulunduğu şahıslara ve mektup gönderdiği kimselere karşı davranışlarında görmek mümkün olduğu gibi, bunun dışında, müşriklere karşı davranışlarında müşahede etmek de mümkündür Sözgelimi Umretü'lKazâ esnasında üç günlük müddet dolunca, Hz Peygamber, Ebtah mevkiine kurulmuş olan deri çadırında ensardan Sa'd b Ubâde ile birlikte otururken Kureyş müşriklerinden Süheyl b Amr ile Huveytıb b Abdüluzzâ, onun yanına gelirler Antlaşmaya göre üç günün dolduğunu hatırlatarak Mekke'den çıkmasını isterler O esnada Sa'd b Ubâde Süheyl b Amr'a kızar ve ona şu sözleri söyler: Burası ne senin ve ne de babanın toprağıdır Resûlüllah buradan ancak antlaşmaya uyarak gönül rızasıyla çıkar Bunun üzerine Peygamberimiz tebessüm eder Sa'd'a dönerek Konak yerimizde bizi ziyarete gelenleri incitmebuyurur ve sahâbeye hareket emri verir548
5 Hayata İyimser Bakışı
Hz Peygamber hayata iyimser bakar ve etrafındakilere de öyle tavsiye ederdi Yüzünden tebessüm eksik olmazdı En sıkıntılı anında bile üzüntüsünü belli etmez, yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi Halbuki o, Mekke döneminde müşriklerin eziyetlerine ve Medine döneminde de çeşitli saldırılara ve süikastlere maruz kalmış, sıkıntılarla karşılaşmıştır İnsanoğlu için en büyük felaketlerden biri olan savaşlarla, silahlı saldırılarla defalarca karşı karşıya gelmiştir Aç kaldığı zamanlar olmuştur Bütün bunların yanında, altı defa evlat acısı yaşamıştır Hz Fatıma hariç, diğer bütün çocuklarını sağlığında iken kaybetmiştir Kaynaklar bize kızlarının ve oğlu İbrahim'in vefatında son derece üzüldüğünü ve gözlerinden yaşlar aktığını naklederler549 İbrahim'in vefatı esnasında karşısındaki dağa dönerek şunları söylemiştir: Ey dağ! Benim başıma gelen senin başına gelseydi yıkılıp giderdin Fakat biz, Allah'ın emrettiği gibi 'biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz,550 hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur'551 deriz552 Bu söz, onun karşılaştığı güçlüklerin, çektiği sıkıntıların boyutunu; bunun yanısıra sabrının, metanetinin, teslimiyetinin derecesini ve beşerî yönünü ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir
Hz Peygamber aile fertlerine olduğu gibi, sahâbeye de çok düşkündü; onların başına gelen musibete kendi başına gelmiş gibi üzülürdü Sözgelimi Bi'rimaûne'de, yetmiş kişilik tebliğ heyetinin müşrikler tarafından hâince katliama uğramasına son derede üzülmüştür Bütün bu üzüntü ve sıkıntı verici olaylar onun dünyasını karartmamıştır Tam tersine metanetini daima muhafaza etmiştir Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamıştır Hayata iyimser bakışı onun en önemli örnek davranışlarından ve özelliklerinden biridir İyimserlik ve yüksek moral, başarıya ulaşmanın ve örnekliğin temel unsurlarındandır İnsanların, morali bozuk, hayata küsmüş birisini örnek almak istemeyecekleri tabiîdir
6 Alçak Gönüllülüğü
Tarih boyunca insanlık, eline geçirdiği maddî veya manevî güçle, kendi cinsine, hatta Allah'a bile kafa tutan nice iktidar sahibi tanımıştır Ancak, hem maddî ve hem de manevî güce sahip olan Hz Muhammed (sas) farklıydı O bir sözünde Ben ne bir kralım, ne de zorbayım; bilakis Kureyş'ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum553 demiştir Bu sözüyle halktan biri olduğunu vurgulamıştır Kendisi Kelimei Şehâdet'de de ifadesini bulduğu şekliyle Allah'ın kulu ve elçisidir Bu özellik, onun bütün hayatına yansımıştır Sözgelimi bir topluluğa girdiğinde boş bulduğu yere oturduğunu görüyoruz Gerçekten, hayatını bir devletligibi değil sıradan bir Allah'ın kuluolarak yaşamıştır Debdebesiz, sade bir hayat tarzını seçen Hz Peygamber'in hayatında peygamberliğin kişisel bir menfaat için kullanıldığı da görülmüş değildir554
Yaşlı sahâbî Mahreme b Nevfel bir gün Hz Peygamber'in kendisine gelen elbiseleri dağıttığını duyar Oğlu Misver'i yanına alarak Hz Peygamber'in evinin önüne gelir Ona Hz Peygamber'e seslenmesini söyler Fakat çocuk çekinir Bunun üzere Mahreme Evladım, o bir zorba değildir555 diyerek çocuğu rahatlatır Mahreme b Nevfel'in bu sözü, Hz Peygamber'in, içinde yaşadığı toplum tarafından nasıl algılandığını açıkça göstermektedir Arnaldez'in tabiriyle o, Hiçbir zaman despot olmamıştır556
Müslüman olmadan evvel bir Hristiyan ve İslâm düşmanı olan, daha sonra bir heyetle Medine'ye gelen Adiy b Hâtim etTâî, Hz Peygamber'in yanında akrabasından bir kadın ve çocukların bulunduğunu görünce, onda İran ve Bizans krallarının niteliklerinin bulunmadığını anlar557 Hz Peygamber, Adiy b Hâtim'i evine götürürken, kendisini durdurup sıkıntısını anlatan yaşlı bir kadının uzun müddet derdini dinler Evine vardıklarında içi lif dolu deri minderini misafire verip kendisi yere oturur Onun bu davranışından ötürü Adiy b Hâtim Vallahi bu bir kral değildir558 değerlendirmesini yapar ve sonunda müslüman olur
7 Aşırılıklar Karşısındaki Tutumu
Hz Peygamber aşırılıklıklardan hoşlanmaz, bu tür davranışlardan uzak durur, hiçbir zaman ifrata kaçan duygu ve düşüncelerin etkisi altında kalmaz, sahâbîleri de bu konuda ikaz ederdi İslâm'a söz getirebilecek, insanları usandıracak, İslâm'dan nefret ettirecek davranışları, İslâm'ın temel prensiplerini zedeleyici hareketleri hiç hoş karşılamazdı Bu tür olaylar kendisine intikal edince üzülür ve hatta öfkelenirdi Bu gibi durumlarda açık tavır takınır ve böyle davranışlarda bulunanları uyarırdı Bu konudaki tutumuna birkaç örnek verelim Sahâbîlerden birisi cemaate namaz kıldırırken uzun sûreler okuyarak namazı iyice uzatır Bu durumu cemaatten birisi Hz Peygamber'e iletir Bunun üzerine Hz Peygamber ayağa kalkarak topluluğa karşı şu veciz konuşmayı yapar: İnsanlar! İçinizde halkı nefret ettirenler var Herhangi biriniz imamlığa geçip de halka namaz kıldırırsa namazı uygun bir şekilde kısa kessin Zira onlar arasında hasta, yaşlı ve işigücü olanlar vardır Olayı anlatan sahâbî, Hz Peygamber'i o günkü konuşması esnasındaki kadar öfkeli hiç görmediğini söylemektedir559
Sakîf heyeti Medine'ye gelip Müslüman olunca, içlerinden heyetin en genç üyesi olan Osman b Ebü'lAs'ı kendi kabilesine vali ve imam tayin eder Ona şu tavsiyede bulunur: Sen imamlık yaptığında halka namazı hafiflet, namazı itidal üzere kıldır Halkın en zayıf olanlarını, içlerindeki yaşlıların, küçüklerin, zayıfların ve işgüç sahibi olanların durumlarını göz önünde bulundur560
Hz Peygamber, helal olan iki durumdan birisini seçmek gerektiğinde kolay olanını tercih ederdi İbadetlerde fıtratı, yani yaratılışı ve insanın yeteneklerini zorlamazdı Mekke'nin Fethi'nde Peygamberimizin yanına bir adam gelerek Ben, Allah sana Mekke'nin fethini nasip ederse Beytülmakdis'de namaz kılmayı adadımder Peygamberimiz Burada kılman daha faziletlidirkarşılığını verir Hz Peygamber'in hanımı Meymûne de Yâ Resûlallah! Şayet Allah sana Mekke'nin fethini nasip ederse Beytülmakdis'de namaz kılmayı adadımder Peygamberimiz ona da şunu söyler: Senin buna gücün yetmez Bunun üzerine Meymûne Önümde ve ardımda muhafızlarla giderimdeyince Sen buna güç yetiremezsin Beytülmakdis'in kandillerinde yakılacak yağ gönder Oraya gitmiş gibi olursunder Meymûne, Beytülmakdis'in kandillerinde yakılmak üzere yağ satın alınması için her yıl Kudüs'e para gönderirdi561
Hz Peygamber, ibadetlerin îfâsında da insan takatını zorlamayı hoş karşılamazdı Enes b Mâlik'in anlattığına göre bir gün Hz Peygamber Mescid'e girdiğinde iki direğin arasına çekilmiş bir iple karşılaşır Bu ip nedir? diye sorar Bu Zeyneb'in ipidir Namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunurderler Hz Peygamber bunun üzerine şöyle buyurur: Hayır, bu ipi çözünüz Sizden biriniz zinde ve dinç olduğu müddetçe namaz kılsın Yorulunca da hemen otursun562
8 Güvenilir Oluşu
Güzel ahlâkın en önemli özelliklerinden olan güvenilirlik, aynı zamanda peygamberlerin genel niteliklerindendir Hz Peygamber, gençliğinden itibaren güvenilir olarak tanınmıştır O, yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de sadece elEmîndiye anılıyordu 35 yaşında iken, Kâbe'nin tamiri esnasında Hacerülesved'in yerine konulmasında Kureyş kabilesi arasında çıkan anlaşmazlıkta meselenin halledilmesi, ertesi gün Kâbe'ye ilk girecek şahsa bırakılmıştı Tam o esnada Hz Muhammed (sas)'in geldiğini görünce elEmîngeliyor diyerek sevinmişlerdi Onun elEmînlakabıyla anıldığına dair kaynaklarda daha pekçok örnek vardır
Mekkeliler, kendisine kıymetli eşyalarını teslim ederlerdi Hz Muhammed (sas) bu emanetlere asla ihanet etmez ve sahiplerine sağlam bir şekilde iade ederdi Emanetlere en zor anında bile hainlik yapmamıştır Bilindiği üzere Medine'ye hicret edeceği gece müşrikler, öldürmek maksadıyla onun evini kuşatmışlardı Evini terketmeden önce, yanında bulunan emanetleri Hz Ali'ye teslim etmiş ertesi gün sahiplerine vermesini istemiştir Burada dikkat çekici bir husus vardır Hz Muhammed (sas)'in Hz Ali'ye teslim ettiği bu malların müşriklere ait olduğu anlaşılmaktadır Çünkü o sırada Müslümanlar Medine'ye hicret etmişlerdi Mekke'de birkaç Müslüman kalmıştı
İslâm dininin başarıya ulaşmasında Hz Peygamber'in güvenilir oluşunun payı büyüktür Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazdı
Hz Peygamber şahıslara, şahısların mallarına ihanet etmediği gibi, kamu malına da ihanet etmemiştir Nitekim Huneyn Savaşı'ndan sonra ganimetlerin toplandığı yerde durmuş ve eline devesinin hörgücünden bir tüy alarak şunları söylemiştir: İnsanlar! Benim sizin ganimetinizde gözüm yoktur Hatta şu tüyde bile563 Sahâbîlere daima güvenilir olmayı telkin ederdi Emanetin zıddı olan hiyanetin çirkin bir davranış olduğunu söylerdi Sahâbîler de Hz Peygamber'i emîn olarak tanımışlar ve sonsuz bir güvenle kendisine bağlanmışlardır
Hz Peygamber, iman ile güvenilir kimse olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu bildirmiştir Bu hususla ilgili sözlerinden birkaçı şöyledir: Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz Güvenilirlik ve hâinlik de bir arada olmaz564 Mü'min, insanların kendisine güvendiği kimsedir Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların sâlim olduğu kişidir Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a andolsun ki, kötülüklerinden komşusunun emîn olmadığı kimse cennete giremez565 Emanet(e riayet)i olmayanın imanı yoktur566
Güven duygusu, toplumun her kesiminde ve her alanda bulunması gerekir Anne babanın çocuğa, çocuğun anne babasına; eşlerin birbirine; âmirin memura, memurun âmire; işçinin işverene; işverenin işçiye; satıcının müşteriye; müşterinin satıcıya güven duyduğu bir toplum sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur
Burada Hz Peygamber'in çok önem verdiği alışverişteki güven üzerinde kısaca durmak gerekir Öncelikle belirtmek gerekir ki, alışverişin özü karşılıklı güvendir Alışverişte güven ortadan kalktığı ve güvensizlik yaygınlaştığı zaman insanlarda her şeyi şüphe ve ihtiyatla karşılama duygusu gelişir İnsanlar arasındaki manevî bağlar zayıflar Çekingenlik ve sevgisizlik meydana gelir Kendisini aldatan veya aldatmaya çalışan insana karşı kimsenin sevgi ve saygı duymayacağı ve hatta nefret edeceği kesindir İnsanlar, sözüne ve işine güvenilmeyen kimselerle irtibat kurmaktan çekinirler Şayet bu kişi ticaretle uğraşıyorsa alışveriş yapmaktan, müşteri ise mal vermekten, sanatkar ise iş sipariş etmekten kaçınır Dolayısıyla bu tür kişilerin mallarına ve çalışmalarına rağbet azalır, kazançları artmaz İşte Hz Peygamber'in hainlik fakirlik getirirsözündeki incelik burada yatmaktadır Ama tersi olursa, yani herkes birbirine güvenirse kazanç, üretim ve tüketim artar Bu da bolluğa ve zenginliğe vesile olur
Ticaretle uğraşanların topluma yaptığı hizmetler inkar edilemez Çünkü herkes malın üretildiği yere kadar gidip ihtiyacını karşılayamaz Nitekim Hz Peygamber ticaret erbabının kişiye ve topluma yaptığı hizmetler nedeniyle büyük manevî mükafatlara erişeceğini müjdelemiştir Her türlü aldatmayı, hileyi ve karşıdaki insana zarar vermeyi yasaklamıştır O, bir gün yiyecek maddesi satan birinin yanına uğrar Elini ürünün içine daldırdığında parmakları ıslanır Sonunda ürünün üstü, yani müşterinin göreceği kısmın kuru, alt kısmın ise yaş olduğu anlaşılır Tahılın sahibine Bu ne? diye sorar Satıcı, yağmur yağdığını söyler Bunun üzerine Peygamberimiz şunları söyler: Islak kısmı, insanların görebilmesi için yiyeceğin üzerine neden koymadın? Bizi aldatan bizden değildir567
Güven duygusu bir milletin kendi bireyleri arasındaki ilişkilerinde önemli olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de önemlidir Kendisine güvenilmeyen bir ulusun uluslararası ilişkilerde, ekonomiden siyasete hiçbir alanda başarıya ulaşması mümkün değildir Hz Peygamber sadece Mekke'de, Medine'de veya daha geniş anlamıyla Hicaz bölgesinde ticaret yapan bir işadamı değildi; bilakis uluslararası ticaretle uğraşan bir tâcirdi Uluslararası ticarette de telkin ettiği güven sayesinde, Hz Hatice'nin kervanını yönettiği Suriye seferinde beklenmedik kâr elde etmiştir Bu sebeple Hz Hatice ona vadettiği ücretin iki katını vermiştir Bu da güvenilen bir ticaret adamının kazancının artacağına güzel bir örnektir
9 Adaleti
Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle ayakta durur Herkesi kucaklayan bir adalet uygulaması, fertlerin birbiriyle kaynaşmasına vesile olur Haksızlık ve adaletsizlik ise huzursuzluğa yol açar Çünkü hiç kimse bir başkası tarafından hakkının çiğnenmesinden hoşlanmaz Kurânı Kerim'de adalet üzerinde çok durulmuştur Adaletten yoksun olan kişi ile adâletli kimse bir misalle mukayese edilmiştir Buna göre adaletten yoksun olan kişi dilsiz, bir şey beceremeyen ve hiçbir şeye yaramayan bir köleye benzetilmiş; böyle bir kişinin, doğru yolda yürüyerek adâlet vasfını kazanmış bir kişiyle bir tutulamayacağı bildirilmiştir568 Bir hak konusunda hüküm verilirken hakkın kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi halinde bu hükmü tanımayan insanların zalim oldukları bildirilmiştir569 Kişisel çıkar, akrabalık, zenginlik, fakirlik, kin, düşmanlık taraflardan birinin soylu veya aşağı tabakadan olması, bedenî ve rûhî bakımdan kusurlu olması gibi durumların bir hakkın ihlâlini, örtbas edilmesini, âdil davranmamayı, adalet ilkesinden sapmayı mazur göstermediği ifade edilmiştir570 Kur'anı Kerim'de Hz Peygamber insanlar arasında adaleti gerçekleştirmekle emrolunmuştur571
Hz Peygamber faaliyetlerinde daima adaleti esas almıştır İbn Sa'd, Hz Peygamber'in İslâm'dan önce de anlaşmazlıklarda hakemliğine başvurulan birisi olduğunu kaydetmektedir572 Nitekim Kâbe hakemliği meşhurdur O, insanlar arasında fark gözetmemiştir Peygamberliği döneminde de başkalarının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeden İlâhî emirlerin gösterdiği doğrultuda hareket etmiştir Kaynaklarda onun adaletle ilgili çok sayıda sözü mevcuttur
Peygamberimiz hak hususunda titiz davranır, kimsenin canına ve malına zarar vermeyi ve üzerine kul hakkı geçmesini istemezdi İstemeden zarar verdiği olursa, bir özür dilemekle halledilebilecek veya buna gerek duyulmayacak durumda bile, şayet kendisinden bir kısas talebinde bulunulursa seve seve bu isteği yerine getirirdi Bedir Gazvesi'nde savaştan önce elinde bir okla İslâm ordusunun saflarını düzeltirken, Sevad b Gaziyye adlı sahâbînin safı bozduğunu ve biraz ileri çıktığını görür Karnına okla dokunarak hizaya geçmesini ister Bunun üzerine Sevâd, Yâ Resûlallah canımı acıttın! Şüphesiz Allah seni hak ile gönderdi; kısas uygulamama müsade etder Hz Peygamber karnını açarak kısas uygulamasını söyler Sevâd hemen onu kucaklar ve öper Peygamberimiz niçin böyle yaptığını sorduğunda, Yâ Resûlallah! Görüyorsun, öldürülmemekten emin değilim Seninle son temasımın cildimi cildine değdirmek olmasını istedimder Peygamberimiz de ona hayır dileğinde bulunur Görüldüğü üzere Sevâd b Gaziyye'nin asıl hedefi kısas uygulamak değildir O, Hz Peygamber'e sevgisini bu şekilde dile getirmek istemiş ve onun bedeninden hikmet beklemiştir Peygamberimiz aslında işin bu ciheti üzerinde pek durmamış, ona iyilik dilemekle yetinmiştir Ancak sevgisini bu şekilde göstermek isteyen adamı kırmamıştır Bu olaydan çıkarılması gereken bir sonuç da Hz Peygamber'in onun asıl niyetini bilmediği ve zahire göre hareket ettiğidir Fakat bu rivayette bizim asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, Hz Peygamber'in adalete ve kul hakkına verdiği önemdir O, üzerine geçen bir kul hakkını, her zaman ve her yerde, en sıkıntılı anında bile, savaş için orduyu tanzim ettiği bir sırada olsa dahi ödemeye hazır olduğunu göstermiştir
Bu konuda bir örnek daha vermek istiyoruz Huneyn Savaşı'na katılan bir sahâbî anlatır: Ben devemin üzerinde Hz Peygamber'in yanında ilerliyordum Ayağımda sert pabuç vardı Devem Peygamber'in devesini sıkıştırdığında pabucumun kenarı Resûlüllah'ın baldırına dokunarak rahatsız ediyordu Bunun üzerine Resûlüllah ayağıma kamçı ile vurarak Canımı yakıyorsun, arkamdan yürü!dedi Ben de onun yanından savuştum Ertesi gün Resûlüllah beni istemiş Kendi kendime Beni dün ayağını incittiğim için aramıştırdedim Yanına geldim Bana Sen dün benim ayağımı incitmiş, canımı yakmıştın Ben de senin ayağına kamçı ile vurmuştum Seni bunun karşılığını ödemek için çağırdımdedi ve bana seksen koyun verdi574
Taif kuşatması kaldırılıp Ci'râne'ye dönülürken Resûli Ekrem'in kamçısı deveye her vurduğunda, onun terkisinde giden Ebû Zür'a elCühenî adlı sahâbîye değer Hz Peygamber bir ara dönüp şöyle bir bakar ve Yoksa kamçı sana mı değiyor? diye sorar Ebû Zür'a Evetcevabını verir ve bunun önemi olmadığını belirtir Ci'râne'ye varıldığında Hz Peygamber Ebû Zür'a'ya hediye verir575
Hz Peygamber'in sahâbe arasında meydana gelen hukuk ihlallerinde taviz vermediği ve adaleti sağladığı görülmektedir Kaynaklarımızda bununla ilgili çok sayıda örnek yer almaktadır Enes b Nadr adlı sahâbînin kızkardeşi Rubeyyi,' bir kadının dişini kırar Dişi kırılan kadının yakınlarına diyet teklif edilir Ancak kabul etmeyip kısas isterler Durum Hz Peygamber'e bildirilir O da kısas uygulanmasını emreder Bunun üzerine Enes b Nadr Hz Peygamber'e gelerek Vallahi Rubeyyi'in dişi kırılamazdiyerek itirazda bulunur Hz Peygamber bunun Allah'ın emri olduğunu ve uygulanması gerektiğini belirtir Fakat o sırada dişi kırılan kadının yakınları kısastan vazgeçerek diyete razı olurlar576
Hz Peygamber adaletin zıddı olan zulmü her vesile ile kötülemiştir Kaynaklarımızda onun bu hususla ilgili çok sayıda ikazı yer almaktadır Bunların en meşhurlarından birisi şudur: Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez577 Bu sözüyle o, Müslümanların kardeş olduğunu dile getirdikten sonra, Müslümanın en başta gelen vasfının kardeşine zulmetmemek, haksızlık yapmamak olduğunu bildirmiştir Müslümanların birbirine haksızlık yapmamasını istediği gibi, aynı zamanda muâhide zulüm yapılmamasını da emretmiştir Kendisi haksızlığa uğrayanı daima korumuş, mazlumun korunmasını ve ona yardım edilmesini istemiştir Zulmün uhrevî zararlarını da açıklamıştır578
10 Hoşgörüsü
Hoşgörü, literatürümüzdeki deyimiyle müsâmaha, görmezliğe gelme, aldırmama, bir suçluya karşı şiddet göstermeyip geçiverme, katlanma579 gibi anlamlara gelir
Hoşgörü, toplum hayatında son derece gerekli bir davranış biçimidir Çünkü insanlar farklı inanç, düşünce ve davranışlara sahiptirler Bir konuda dayanakları, amaçları, hedefleri ve yöntemleri çoğu zaman farklı olduğu için her zaman ve her konuda uzlaşmaları mümkün olmayabilir O sebeple, birbirlerinin düşünce ve davranışlarına hoşgörü ile yaklaşmaları gerekmektedir
Hoşgörü, çağımızın olumlu anlamda yükselen değerlerinden birisidir Nitekim 1995 yılı, Türkiye'nin girişimi ile Hoşgörü Yılıilan edilmiştir Hz Peygamber'in hoşgörüsünü anlamak, çağımızdaki hoşgörü anlayışı ve uygulamalarının onun uygulama alanına koyduğu hoşgörünün neresinde bulunduğunun anlaşılmasına da yardımcı olacaktır Hz Peygamber bizzat hoşgörü anlamındaki müsâmaha kelimesini pek çok sözünde kullanmış ve faaliyetlerinde hoşgörü prensiplerini uygulamıştır Halbuki hoşgörü, Batı'da, Asrı Saadet'ten bin yıla yakın bir zaman sonra, XV yüzyıldan itibaren bir felsefî kavram olarak kullanılmaya başlamıştır
Hoşgörü Hz Peygamber'in faaliyetlerinde önemli bir ilkedir Bu ilkenin temelini de Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız Müjdeleyiniz, korkutmayınızsözleriyle atmıştır Dinin kolaylık olduğunu580 açıklamıştır Hoşgörü ve kolaylık dini olan İslâm'la gönderildiğini bildirmiştir581 Bazı kişilerin Allah katında hangi iş daha üstündür?şeklindeki sorularına cevap verirken, Allah'a imandan sonra saydığı hususların içine hoşgörüyü de dahil etmiştir582 Hoşgörünün cennete girmeye vesile olacağını bildirmiştir583
Hz Peygamber hoşgörüyü bireyler arasında tek taraflı değil, karşılıklı uyulması gereken bir davranış biçimi olarak görmüştür Haksızlığa yol açılmaması, bir kişinin sürekli hoşgörü bekleyen, diğerinin ise hoşgörü göstermek zorunda kalan durumuna düşmemesi ve toplumun tüm bireyleri arasında hoşgörünün hakim olması için Hoşgörülü davran ki sana da hoşgörü ile davranılsın584 buyurmuştur Bu söz, aynı zamanda hoşgörüye aynıyla karşılık verilmesi ve hoşgörünün istismar edilmemesi gerektiğini de ortaya koymaktadır
Hz Peygamber kaba ve genel âdâba aykırı davranışlar karşısında fevrî hareket etmez, bunları olgunlukla karşılardı Bir gün üzerinde Necran mamulü yakası sert bir elbise bulunduğu halde yürürken, yanına yaklaşan bir kişi Hz Peygamber'in elbisesini hızlıca çeker Bunun sonucu elbisesinin yakası boynunda iz bırakır Adam bununla yetinmez ve Ey Muhammed! Senin yanındaki Allah'ın malından bana vermeleri için emret! der Hz Peygamber adama döner ve güler; onu cezalandırma yoluna gitmez Arkasından da ona istediğini vermeleri için emir verir585
Yine bir gün bedevînin biri Mescidi Nebevî'ye küçük abdestini yapar Orada bulunanlar bu adamı cezalandırmak isterler Hz Peygamber onlara müdahele ederek adamın abdest bozduğu yere su dökmelerini ister ve Siz zorlaştırıcı olarak değil, kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz586 der Bu olayda Hz Peygamber'in, uygunsuz davranışta bulunan kişiye hoşgörüyle davranmasının yanında, sahâbeyi de eğittiği ve konuyla ilgili genel prensipleri hatırlattığı görülmektedir
Hz Peygamber'in, aile bireylerine ve yakın çevresine hoşgörüsü takdire şayandır Eşlerine, çocuklarına, yanında büyüyenlere ve hizmetinde bulunanlara hoşgörülü davrandığını daha önce gördük Bunun yanısıra geniş toplum kesimlerine de hoşgörü göstermiştir Sözgelişi yakınlarına karşı işlenen cinayetlerin ve kendisine karşı tertiplenen süikastlerin faillerini affetmiştir
Hz Peygamber başka din mensuplarına hoşgörü göstermiş, onlara saygılı davranmıştır Örneğin hicretten sonra Medine'de müşrik Araplar ve Yahudilerin de katılımıyla Medine Sözleşmesini imzalamıştır Gayri Müslimlere inanç, fikir, mal ve can güvenliği tanınmıştır Onlara tanıdığı ibadet hürriyeti konusunda bir örneği burada hatırlatmak gerekir Hıristiyan Necran heyeti bir ikindi vakti Medine'ye gelerek Mescidi Nebevî’ye girmişlerdir Hz Peygamber ashabı ile henüz ikindi namazını kıldığı sırada ibadet vakitleri gelen Hristiyanlar doğuya yönelerek ibadet etmeye hazırlanmışlardır Bazı sahâbiler onların ibadet etmesine engel olmak istemişler, fakat Hz Peygamber onların serbest bırakılmasını ve ibadetlerini yerine getirmelerine müsade edilmesini emretmiştir Ehli kitaba dahil olan zümreler, yani Yahudiler, Hıristiyanlar, Mecusîler, şayet İslâm'ı kabul etmeyip kendi dinlerinde kalmak isterlerse devlete cizye adlı yıllık bir vergi ödedikleri takdirde canları, malları, ırz ve namusları ile din ve mabetleri himaye altına alınmıştır Görüldüğü üzere bu uygulamada sadece hoşgörü ile yetinilmemiş, bunun çok ötesinde himaye, koruma, garanti altına alma, teminat verme gibi hususlar devreye girmiştir Bu alandaki uygulamalar daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir Hz Peygamber'in Ehli kitaba karşı hoşgörüsünü Hristiyanlarla ilişkiler, Yahudilerle ilişkiler ve toplum yapısı ile ilgili bölümlerde anlattığımız için aynı konu üzerinde burada uzun uzadıya durmak istemiyoruz
Katlanma olmaksızın hoşgörüsüz hayat geçmeyeceği tabiîdir Hoşgörü, tahammülün de ötesinde hâkim, egemen, güçlü olduğu zamanda hak tanımak, affetmek şeklinde gerçekleşirse daha da anlamlı olmakta ve önem kazanmaktadır Bu çerçevede, Mekke'nin Fethi'nde Hz Peygamber'in yaptığı hoşgörü önemlidir
Şüphesiz her şeyin hoş görüleceği de söylenemez Bireye ve topluma karşı işlenen öyle ağır suçlar görülmektedir ki, bunların hoş görülmesi mümkün değildir Bu bakımdan Hz Peygamber'in, yeni bir toplum düzeni kurmaya, toplumsal düzeni sağlamaya ve barışı korumaya yönelik bazı uygulamaları, hoşgörüsüzlük olarak değil, yukarıda çizilen çerçevede değerlendirilmelidir Peygamberimiz bu tutumuyla, hoşgörüyü safdilliğe varan bir davranış biçimi olarak görmediğini de ortaya koymuştur Ayrıca her şeyi hoş görmek, yanlış bir hoşgörü anlayışının doğmasına, hoşgörünün bir sığınma aracı olarak kabul edilmesine ve kötü alışkanlıkların yaygınlaşmasına sebep olabilir
Hoşgörü toplumsal barış ve uzlaşmaya katkıda bulunur Karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, kavgasız, çekişmesiz, birbirinin düşüncelerine, görüşlerine, inançlarına saygılı bireylerden oluşan huzurlu bir toplum oluşmasına vesile olur Ki, böyle bir toplum yapısı, Hz Peygamber'in en başta gelen hedefiydi Hz Peygamber sadece yanlışa göz yummakla yetinmemiş, doğru olanı da göstermiş, aynı yanlışın tekrarlanmaması için gayret göstermiştir Çünkü aksi takdirde göz yumma, giderek sabrı taşıran, bireyin ve toplumun huzurunu bozan noktalara ulaşabilir Başlangıçtaki hoşgörü daha sonrası için birikim oluşturabilir
Hz Peygamber'in hoşgörüsü Batılı araştırmacıların da ilgisini çekmiştir Mesela onunla ilgili özel bir eser kaleme alan İngiliz subayı Bodley, çok yönlü bir insan olan Hz Muhammed (sas)'in insanların zaaflarını hesaba kattığını ve bu zaaflara karşı müsamaha gösterdiğini, insanların ihtiraslarını anladığını587 vurgular Hoşgörü, kolaylaştırma ve ılımlı politikanın onun başarısına damgasını vurduğunu dile getirerek bu konuda şunları söyler: Ebû Cehil'in oğlu İkrime'nin İslam'ı kabul etmesi, itidal ve kolaylığı haklı gösteren bir zaferdi588 Bodley, Hz Peygamber'in hoşgörü çizgisini hemen her ortamda izlediğini, itidalden en sıkıntılı zamanlarında bile ayrılmama çabası içinde bulunduğunu589 ifade eder
11 Cömertliği
Cömertlik, mal ve imkanı gönüllü olarak ve karşılık beklemeden gerekli yerlerde ve gerektiği ölçüde başkalarının yararına harcamaktır Hemen belirtmek gerekir ki, İslâm dini cömertliği insanın sahip olması gereken temel erdemlerden birisi olarak kabul etmiştir Kur'anı Kerîm'de cömertlik Yüce Allah'ın sıfatları arasında geçmekte (Kerîm),590 O'nun ikram sahibi olduğu belirtilmektedir591 Yine Kur'anı Kerîm'de, cömertliğin tezahürlerinden olan yardımın, kendi canı çekmesine rağmen, karşılık beklemeden,592 gösteriş yapmadan, kimseyi incitmeden, başa kakmadan,593 sahibinin yanında değer taşıyan maldan594 yapılması istenmiştir
Her konuda Yüce Kur'an'ın prensiplerini uygulayan Hz Peygamber de söz ve davranışlarında cömertliğe gerekli değer ve önemi vermiştir Öyle ki o, kendisini çok yakından tanıyan sahâbîler tarafından insanların en cömerdiolarak tanıtılmış,595 cömertliğinin ramazan ayında daha da arttığı596 belirtilmiştir
Kaynaklar onun cömertliğini yağmurla mukayese ederler ve hayır konusunda yağmurdan daha cömert olduğunu kaydederler597 Buradaki karşılaştırma dikkat çekicidir Nasıl ki yağmurdan herkes, sözgelişi her dine mensup olan, her yaştan, zenginfakir bütün insanlar istifade ederse, onun cömertliğinden de her kesimin faydalandığını söylemek mümkündür Hz Peygamber'den istenen bir şeye yok dediğinin vaki olmadığı, varsa verdiği rivayet edilir598
Cömertlik, servet edinme duygusuyla karşılıksız harcama ve iyilik yapmaktan kaçınmayı ifade eden cimrilikile, kişinin kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal veya imkânı gereksiz yere harcamayı ifade eden ve İsrafdiye adlandırılan iki aşırılığın ortasında bulunur Kur'anı Kerîm'de müsrifler kötülenip israf reddedilirken, israf ve cimrilikten uzak olarak dengeli harcamada bulunanlar övülür599 Kur'anı Kerim'de insanlar hayra, ihsana, yardıma teşvik edilirken, cimrilik gösterenlerin bu davranışlarının kendileri için iyi olmadığı ve bilakis fena olduğu,600 Allah'ın cimrileri sevmediği,601 cimriliğin zararının, cimri insanın bizzat kendisine dokunacağı,602 cimrilikten korunanların kurtuluşa ereceği,603 cimrilik edenin düştüğü zaman malının kendisine fayda sağlamayacağı604 bildirilir
Hz Peygamber cimriliği kötülemiş, bu sıfattan Allah'a sığınmıştır605 Kendisinin cimri olmadığını da açıkça ifade etmiştir İnsanlar hakkında düşünülebilen küçük düşürücü huylardan birisinin cimrilik olduğunu bildirmiştir606 Cimrilik duygusuyla imanın bir arada bulunamayacağını söylemiştir607 Bir hadisinde, mal hırsını demir zırha benzetmiş, cömert insanla cimri insanın şu şekilde mukayesesini yapmıştır: Cömert insandaki yardım duygusu mal hırsını yenip kişi cömertlik yaptıkça üzerindeki zırh genişler Böyle bir kişide mal hırsının ve cimrilik duygusunun baskısı gittikçe azalır Cömert kimse aynı zamanda başkalarının sıkıntılarını hafifletmiş olmaktan dolayı huzura kavuşur Buna mukabil cimri insandaki mal hırsı, kendisini, gittikçe sıkan bir zırh gibi rahatsız eder İnsanların sıkıntı içinde bulunduklarını görmekten dolayı da vicdanen rahatsız olur Buna rağmen cimriliği yüzünden vicdanını rahatlatacak iyilikler yapamaz Böylece cimrilik duygusu kendisini tam bir psikolojik baskı altına alır608 Hz Peygamber cimrilik sebebiyle geçmişte bazı milletlerin helak olduklarını şu sözleriyle bildirmiştir: Cimrilikten sakının! Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş; onları birbirinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevketmiştir609
Hz Peygamber, çeşitli alanlarda kaynak ve imkân savurganlığını, yani israfı önlemeye yönelik çabalarda bulunmuştur Yiyiniz, içiniz, tasadduk ediniz, giyininiz Fakat israf etmeyerek ve kibirlenmeyerek610 buyurmuştur Abdest alırken bile suyun israf edilmemesini istemiştir611 Kişinin zamanını, en iyi bir şekilde değerlendirme imkânına sahip bulunduğu dönem olan gençliğini, yani bir bakıma işgücünü, servetini, ilim gibi kaynak ve imkânlarını nasıl kullandığından sorguya çekileceğini612 bildirmiştir Bu suretle, kişinin, bahsi geçen kaynak ve imkânları kullanırken sorumluluğunun bilincinde olması gerektiğine dikkat çekmiştir İsraf, gerek bireysel harcamalarda ve gerekse kamu harcamalarında olumsuz sonuçlar doğurabilir Kamu alanındaki israf halkı sıkıntıya sokacak ekonomik sorunlara yol açabilir Bu açıdan bakıldığında, Hz Peygamber'in bir yönetici olarak, cömertlik sıfatına hâiz olmasının yanında, israfın olumsuzluğuna vurgu yapması anlamlı ve önemlidir Bunun yanısıra israf, her düzey ve alanda sosyal ve psikolojik bunalımlara sebep olabilir Çünkü imkânı olanların israfçı tutumları, İmkânı olmayanlarda kıskançlığa ve öfkeye yol açabilir613
12 Yeniliklere Karşı Tutumu
Yenilik, ilerleme, gelişme ve dinamizm, insanlığa mutluluk getiren adımlardır Hz Peygamber'in mesajı, herşeyden evvel geldiği çağda dinî, sosyal, ekonomik, ahlâkî ve kültürel düzenlemeler açısından muazzam bir yenilikti Dolayısıyla onun Peygamberlik döneminin tamamı yeniliklerle doludur Yalnız şu var ki, o bu yenilikleri gerçekleştirirken o güne kadar insanlığın ürettiği, vahye aykırı olmayan, akla ve insan yaratılışına uygun olan iyi uygulamaları, yani ma'rufu yıkmamıştır Çünkü Hz Peygamber'in gayesi toplumun değerlerini ne olursa olsun altüst etmek değil, her alandaki bozuklukları düzeltmekti Fakat bu ıslah faaliyetleri esnasında da düşündüğü ve uygulamayı planladığı bir hususta daha uygun bir alternatifle karşılaştığı zaman onu reddetme yoluna gitmemiş, aksine uygun gördüğü takdirde derhal uygulama alanına koymuştur Esasında istişare müessesesine de bu noktadan bakılmalıdır Onun istişareye verdiği değer de bir bakıma fikir üretmeye ve çok sesliliğe önem verdiğini, makul gördüğü takdirde yeni düşünceleri kabule ve tatbik etmeye hazır olduğunu göstermektedir Hz Peygamber'in hayatında yeniliklere açık olduğunu gösteren çok sayıda örnek mevcuttur Bunlardan birkaç örnek verebiliriz Mescidi Nebevî önceleri yatsı ve sabah namazı vakitlerinde hurma dalları ve yaprakları yakılarak aydınlatılıyordu Hicretin dokuzuncu yılında Temîm heyeti ile birlikte Medine'ye gelen ve yanında birkaç kandil ile fitil ve yağ getiren Temîm edDârî, bir cuma gecesi hizmetçisine Mescid'de kandilleri direklere astırarak yaktırır Hz Peygamber Mescid'e gelince bunları kimin yaktığını sorar Temîm edDârî'nin yaptığını öğrenince ona şunları söyler: Sen İslâm'ı nurlandırdın İslâm'ın mescidini süsledin Allah da seni dünyada ve ahirette nurlandırsın Bu olay Hz Peygamber'i o derece etkiler ki, Temîm edDârî'ye kandilleri asan hizmetçinin adını sorar Fetih olduğunu öğrenince onun adını Sirâc (kandil) olarak değiştirir Sahâbe arasında yer alan Sirâc, Mescidi Nebevî'yi aydınlatma ve isim değiştirme olayını bizzat kendisi anlatmıştır614
Hz Peygamber'in yeniliklere açık olduğunun bir göstergesi de savaş alanında bir yabancı milletin tekniğini kabul etmesidir Hendek Savaşı'nda şehri savunmak için İranlıların savunma tekniğini kabul ettiği ve Selmânı Fârisî'nin teklifi üzerine şehrin çevresine hendek kazıldığı kaynaklarda kaydedilmektedir Yine Taif kuşatmasında İran'da mancınık kullanıldığını bildiren Selmânı Fârisî'nin teklifi üzerine mancınık kullanmaya karar vermiş ve ona mancınık yaptırmıştır Yezîd b Zem'a, Tufeyl b Amr ve Hâlid b Saîd gibi şahısların da mancınık getirdikleri ve adı geçen kuşatmada kullanıldığı kaynaklarımızda kayıtlıdır615 Bütün bu örnekler, Hz Peygamber'in insan aklının ürettiği yenilikleri benimsediğini ve daha da geliştirilmesini teşvik ettiğini göstermektedir
Peki, Müslümanlar tarafından Hz Peygamber'in hangi tür davranışlarının örnek alınması gerekir? Hz Peygamber'in kişiliği kendi döneminde olduğu gibi, kendisinden sonraki dönemlerde de Müslüman toplumların yaşayışı için örnek olmuştur Kur'anı Kerim'de, Hz Peygamber'in mü'minler için canlı ve mükemmel bir fazilet örneği olduğu bildirilmektedir Dolayısıyla onun hedefi insanlara hayatta pratik olarak uygulayabilecekleri kuralları öğretmek ve bunları kendi yaşayışında göstermektir Mü'minlere düşen de onu örnek almaktır Bu hususla ilgili âyeti kerîmenin meâli şöyledir: Andolsun ki Resûlüllah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir616
Hz Peygamber'in örnek alınmasını emrederken Allah Teâlâ'nın, onun yaşadığı dönemin ve coğrafyanın şartlarına göre yediği yemekleri, kullandığı eşyaları, giydiği elbiseleri, kısaca onun hayatının şeklî yönünü örnek almalarını kastetmiş olmadığı ve böyle bir örnek alma biçimi takdim etmediği açıktır Zaten o takdirde Hz Peygamber'in örnek alınmasının imkansızlığı ortadadır Esasında örnek alınmadaki temel espri de bu değildir Şayet öyle düşünülürse bugün binmek için deve, yemek için hurma, giymek için de Yemen elbisesi aramak gerekecektir Aynı zamanda, Hz Peygamber'in hayatının şeklî yönünü, mesela kıyafetinin örnek alınması gerektiğini savunmak, İslâm'ın evrenselliği ile çelişmektedir Sözgelimi, hayvan derisi giyen Müslüman bir eskimodan, onun Arabistan sıcağında giydiği kıyafetini örnek almasını istemek gerçeklerle bağdaşmaz Bu sayılan hususların dinin özüyle alakası da yoktur Nitekim Hz Muhammed (sas) peygamberlikten önce ne yiyorsa peygamberlikten sonra da aynı şeyleri yemeye, peygamberlikten önce ne giyiyorsa peygamber olduktan sonra da onu giymeye devam etmiştir Peygamber olduktan sonra giyim tarzını değiştirdiğine dair kaynaklarda hiçbir kayıt mevcut değildir Dolayısıyla Müslümanlar için örnek alınması ve hayata geçirilmesi gereken şeyler Hz Muhammed (sas)'in uygulamalarının şeklî yönüyle ilgili hususlar değil, bilakis doğruluğu, adaleti, insanlara sevgi ve saygısı, barışa verdiği önem, hoşgörüsü, güvenilirliği, yumuşak huyluluğu, çalışkanlığı, kanaati, şefkat ve merhameti, cömertliği gibi faziletlerdir617

527 Ahzâb Sûresi 46
528 Necm Sûresi 56; Sa'd Sûresi 65,70; Fâtır Sûresi 23
529 Sebe' Sûresi 28
530 Örnek için bk İbn Hişâm, II, 344
531 Ali İmrân Sûresi 159
532 Şuarâ Sûresi 34
533 Furkân Sûresi 5657
534 Ahmet Önkal, Rasûlüllah'ın İslam'a Davet Metodu, Konya 1989; Mustafa Çağrıcı, DavetDİA, IX, 1619; Şevki Saka, Kur'an'a Göre İnanç Hürriyeti, Diyanet Dergisi, Ankara 1992, s 127137
535 Kurtubî, elCâmi' liAhkâmi'lKur'ân, Beyrut 1967, XIX, 6266
536 İbn Hanbel, IV, 231
537 Müslim, I, 65
538 Tirmizî, V, 402
539 Hûd Sûresi 112; Ayrıca bk Şûrâ Sûresi 15
540 İbn Hanbel, II, 452
541 İbn Hanbel, III, 447
542 Mâlik b Enes, elMuvatta', İstanbul 1981, s 989990
543 Ebû Dâvud, II, 191
544 İbn Sa'd, II, 141; Ayrıca bk Belâzürî, I, 358
545 Makrîzî, s 303
546 Asrî Çubukçu, Ebû Cendel, DİA, X, 118119; Recep Kılıç, Peygamberliğin Gerekliliği ve Peygamberimizin Örnekliği,Hz Peygamber'in Hayatından Davranış Modelleri, Ankara 1998, s 3542
547 İbn Hişâm, I, 612; Makrîzî, 72
548 Vâkıdî, II, 740
549 İbn Sa'd, I, 138; VIII, 37
550 Bakara Sûresi 156
551 Fâtiha Sûresi 2
552 Belâzürî, I, 452
553 İbn Mâce, II, 1101; Hâkim, III, 4748; Halebî, III,43
554 Arnaldez, Hz Muhammed(Hadis ve Sözleri), çev Burhanettin Semi, İstanbul 1982
555 Buhârî, VII, 50
556 Arnaldez, s 32
557 İbn Hanbel, IV, 378
558 İbn Hişâm, II, 580
559 Buhârî, I, 31
560 İbn Hişâm, II, 541
561 Vâkıdî, II, 866
562 Buhârî, II, 48
563 İbn Mâce, Sünen, İstanbul 1981, II, 950951; Ebû Dâvud, Sünen, İstanbul 1981, III, 84
564 İbn Hanbel, II, 349
565 İbn Hanbel, III, 54
566 İbn Hanbel, III, 135, 154
567 Müslim, I, 99
568 Nahl Sûresi 76
569 Nûr Sûresi 4851
570 Nisâ Sûresi 135; Mâide Sûresi 8; En'âm Sûresi 152
571 Şûrâ Sûresi 15
572 İbn Sa'd, I, 157
Taberî, II, 446447; İbn Seyyidinnâs, I, 395
574 Taberî, III, 93
575 Vâkıdî, III, 940
576 Buhârî, III, 169
577 Zebîdî, VII, 360
578 Zebîdî, VII, 374376
579 Şemseddi Sami, Kâmûsu Türkî, İstanbul 1317, II, 1333
580 Buhârî, I, 15
581 İbn Hanbel, VII, 116
582 İbn Hanbel, IV, 204; V, 319
583 İbn Hanbel, I, 5; II, 210
584 İbn Hanbel, I, 248
585 Buhârî, IV, 40
586 Buhârî, VII, 102
587 Bodley, Tanrı Elçisi Hz Muhammed, terc Semih Yazıcıoğlu, İstanbul ts s 377
588 Bodley, s 326
589 Bodley, s 377
590 İnfitâr Sûresi, 6
591 Rahmân Sûresi 26, 78
592 İnsân Sûresi, 79
593 Bakara Sûresi 262265
594 Âli İmrân Sûresi 92
595 Müslim, II, 1802
596 Buhârî, I, 4 Müslim, II, 1803
597 İbn Sa'd, II, 195
598 Müslim, II, 18051806
599 Nisâ Sûresi 6; Furkân Sûresi 67
600 Âli İmrân Sûresi 180
601 Nisâ Sûresi 3637; Hadîd Sûresi 2324
602 Muhammed Sûresi 38
603 Teğâbün Sûresi 16
604 Leyl Sûresi 811
605 Buhârî, III, 224
606 İbn Hanbel, II, 320
607 İbn Hanbel, II, 256, 340
608 Buhârî, III, 231; VII, 37; Müslim, I,708709
609 Müslim, III, 1996
610 Buhârî, I, 33; İbn Mâce, II, 1192
611 İbn Mâce, I, 147
612 Tirmizî, IV, 612
613 Detaylı bilgi için ayrıca bk Mustafa Çağrıcı, Cimrilik, DİA, VIII, 45; a mlf, Cömertlik, DİA, VIII, 7273; Cengiz Kallek, İsraf, DİA, XXIII, 178180
614 İbnülEsîr, Üsd, II, 328; Köksal, IX, 363364
615 Vâkıdî, III, 937
616 Ahzâb Sûresi 21 617 Bu konuda geniş bilgi için bk Recep Kılıç, Peygamberliğin gerekliliği ve Peygamberimizin Örnekliği, Hz Peygamber'in Hayatından Davranış Modelleri, Ankara 1998, s 3036
 
858,505Konular
982,765Mesajlar
33,064Kullanıcılar
kazimdemirSon üye
Üst Alt