Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

HAZRETİ ŞAHI NAKŞBEND Kuddise Sirruh-1

HAZRETİ ŞAHI NAKŞBEND Kuddise Sirruh-1
0
110

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Tarikatın imamı, samedânî gavs, rabbânî âlim, sıddîkıyet sırlarının madeni, hak ve hakikatin bahası, Şâhı Nakşbend Muhammed elÜveysî elBuhârî kuddise sirruh hazretlerinin bazı menkıbeleri hakkındadır
Reşehât'da naklolunduğuna göre hicrî 718 yılının muharrem ayında dünyaya geldiler Hâce Ali Râmitenî hazretlerinin zamanıydı Doğuşu ve vefatı Kasrı Ârifan'da vuku buldu Kasrı Ârifan, Buhârâ'ya bir fersah mesafede bir köydür
Velayetinin nişanları ve keramet nurları çocukluk çağlarından itibaren sîmasında belirdi
Bahâeddin, Hâce Muhammed Baba Semmâsî hazretlerinin elinde yetişti Emir Külâl hazretlerinden da aynı şekilde terbiye gördü
Hâce Mahmud Fağnevî hazretlerinin zamanından, Seyyid Emir Külâl hazretlerinin zamanına kadar bu tarikat mensubları cehrî zikir için toplanırlardı Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretleri gelince cehrî zikri terkedip hafî zikri ihtiyar etti Çünkü Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî hazretlerinin rûhâniyeti tarafından ona, azimetlerle amel etmesi, ruhsatlardan gücü yettiği kadar sakınması, cehrî zikirden de sakınması emredilmişti
Hatta Emir Külâl hazretlerinin etrafında cehrî zikir için halka çevrildiği zaman Bahâeddin dışarı çıkar ve iştirak etmez, bu hareket onlara ağır gelir ve öfkelerine aldırmaz, havatırlarını düzeltmek için de teveccüh etmezdi Bahâeddin, Emir Külâl hazretlerinin hizmetinden geri kalmaz, ona karşı olan âdabında zerre kadar kusur etmez, onun bütün emirlerine karşı müstesna bir teslimiyet gösterirdi Emir Külâl hazretleri de ona her zaman iltifat eder, bu iltifatı gün geçtikçe artardı Hatta bazan ihvanı huzuruna gelip Bahâeddin'in bazan gördükleri hareketlerini anlattıklarında onları kaale almazdı Çünkü onu kıskanıyorlardı Emir Külâl hazretleri onlara cevabını tehir edip büyük küçük bütün ihvanı mescidde topladıkları vakit onlara dedi ki:
Hâce Bahâeddin hakkında bazı yanlış zanlara kapılmışsınız Allah Teâlâ onu kabul etmiştir Fakat siz onu tanıyamadınız Benim nazar kılıp iltifat edişim, Cenabı Hakk'ın onu kabul buyurmasındandır
Bu sözünü bitirdikten sonra Hâce Bahâeddin'i istedi Bahâeddin o zaman imarete süt taşıyordu Bahâeddin gelince ona iltifat edip:
Oğulcuğum, Hâce Muhammed Baba Semmâsî'nin senin hakkındaki vasiyetini yerine getirdim (Göğsüne işaret ederek): Göğsüm senin terbiyen için kurudu Artık sana verebileceğim bir şey kalmadı Senin istidadın fevkalade yüksektir Var git bundan sonra kendine şeyh ara, istidadına göre onlardan istifâde et!dedi
Hâce Bahâeddin bundan sonra yedi sene Mevlânâ Arif hazretlerine, sonra Şeyh Halil hazretlerine hizmet eyledi
İki defa hacca gittiler İkinci yolculuklarında Hâce Muhammed Pârisa beraberinde idiler Hosarasan'a vardığı zaman, Hâce Muhammed Pârisa ve beraberindekileri Pâvend yoluyla Nişabur'a gönderdi Kendisi, Mevlânâ Zeynüddin Taybâdî hazretlerini ziyaret için Taybad'a gidip üç gün onunla kaldı Hac dönüşüyle ihvanıyla Nişabur'da toplanıp sonra Merv'e gitti Bir müddet orada kaldı Emir Külâl hazretleri son hastalıklarında bütün ihvanına vasiyet etti Emir Külâl hazretlerine:
Hâce Bahâeddin Nakşbend cehrî zikir yapmıyor, ona nasıl tâbi olabiliriz? dediklerinde Emir Külâl:
Allah ona ne vermişse hepsi hikmettir Ona muhalefet etmeyin! buyurdu
Şeyh Ahmed bin Allan Makâmât'ında der ki: Hazreti Hâce Alaeddin Attar kuddise sirruh, Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinin kudsi sözlerinden nakletmiştir: Çocukluk günlerimde Cenabı Hak bana büyük şeyh Hâce Baba Semmâsî hazretleriyle şereflenmeyi müyesser kıldı ve beni evladlığa kabul ettiler
Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinin muhterem dedeleri anlatıyor: Oğlum Bahâeddin'in doğumundan üç gün sonra Hâce Baba Semmâsî, ihvanından bir topluluk ile Kasrı Hinduvan'a geldiler Kendisine intisab etmek istiyordum Ona tam bir muhabbetim vardır Aynı şekilde onu etrafımızdaki pek çok insan da seviyordu Gönlüme öyle geldi ki, ona şu oğlumu göstereyim, onun hakkında bir de adak adayayımKemâli tazarru ile ona gittiğimde buyurdular ki:
Bu benim oğlumdur Onu evladlığa kabul ettim
Bundan sonra yüzünü ihvanına çevirerek ki bu meclisde Seyyid Emir Külâl hazretleri de bulunuyordu ona hitaben:
Buralara uğradığımda bu güzel kokunun ne kadar arttığını size kaç defa söylemiştim İşte o güzel koku bu mübarek çocuktan geliyordu Ben bu çocuğun muktedâyı alem, yani cümle alemin tâbi olacağı bir zât olacağını ümid ediyorum
Hâce Alaeddin Attar hazretleri anlatır:
Ben onsekiz yaşlarındaydım Dedem de benim bir an önce evlenmem için gayret ediyordu Beni, Semmâs'a, Hâce Baba Semmâsî hazretlerine rica etmem için gönderdi Ben o mübarek beldeye varıp mübarek simasıyla şereflendiğim gün akşam vakti kendileriyle sohbet ettim Sohbetinin bereketi hasıl oldu İçimde tam tazarru ve meskenet duydum Gecenin sonunda kalkıp abdest aldım İçinde cemaat bulunan bu mescide girdim, iki rekat namaz kılıp başımı secdeye koydum Birçok dua ve tazarru ederken bu esnada dilime geldi ve: Ya Rabbi, bana, belalara tahammül kudreti, muhabbet mihnetine dayanma kuvveti verdedim
Sabah olunca Hâce Muhammed Baba Semmâsî hazretleri bana teveccüh edip, firasetiyle, benden sâdır olanları bana haber verdi Dedi ki:
Evladım, dua ederken, Ey Rabbim, bu zayıf kuluna, razı olacağın şeyi verde Çünkü Hak Teâlâ'nın rızası, kulunun belaya uğramasında değildir Eğer O, sevdiğine bir bela gönderirse, ondaki hikmetini de bildirir İnsanın kendi ihtiyarıyla belayı istemesi çok tehlikeli bir iştir Sabretmek zordur Kulun edebde kusur etmesi yakışmaz,dedi Bundan sonra sofra serildi Yemekten sonra Hâce Baba Semmâsî hazretleri bana sofradan bir çörek verdi Onu almak istemedim Bana: Bunu al, sana faydası olurbuyurdular Ben de çöreği aldım
Hâce Hazretleriyle beraber Kasrı Ârifan yoluna koyulduk Yolda ben onun bineğinin arkasından ihlasla gidiyordum Bazan da gönlüme havâtır geliyordu İçime her tefrika geldikçe bana dönüp: Gönlünü muhafaza etmen gerekirdiyordu Bu hallerin müşahedesinden sonra bana yakîn hasıl oldu Hazretine muhabbetim arttıkça arttı Yolda Hâce Hazretlerinin sevenlerinin bulunduğu bir yere uğradık Menzile varınca Hâce Hazretlerinin bir talebesi güleryüzle ve teslimiyetle karşılayıp oraya indirdi Hâce hazretleri o menzile inince o mürid birdenbire muztarib oldu Hâce hazretleri ona: Bu halinin sebebi nedir? Doğruca söyle!dedi O da: Evimde süt var, ekmek yokdiye cevap verdi Hâce hazretleri bana dönüp: O çöreği şimdi getir Gördüğün gibi şimdi faydası oldubuyurdular
Bu geliş ve gidişlerimizde beni devamlı murakabe eder, her an kendilerine muhabbetim artardı
Yine Hâce Alaeddin Attar hazretleri naklederler: Hâce Bahâeddin Nakşbend Hazretleri şöyle anlatmışlardı: Hâce Muhammed Baba Semmâsî hazretleri vefat edince dedem beni Semerkand'a götürdü Orası sayısız dervişle dolu bir ehli kâlb diyarıydı Beni onların yanma götürüp gösterince onlara karşı tazarru ve muhabbetim çoğaldı Her biri bana iyi gözle ve halisane bakıyorlardı Bundan sonra beni Buhara'ya getirdi Orada evlendirdi

Kasrı Ârifan'da ikamet ediyordu (Bu esnada Hâce Bahâeddin hazretleri buyurdular ki): Buhârâ'da Kasrı Ârifan'da iken Hâce Ali Râmitenî hazretlerinin tâcı şerifleri bana ulaşıp geldi O taç bana geldikten sonra halim iyileşip başkalaştı Kalbimde muhabbet dolup taştı, ümidim kuvvetlendi Sonra Emir Külâl hazretleri Kasrı Ârifan'a teşrif ettiler ve buyurdular ki:
Hâce Baba Semmâsî hazretleri bana, Oğlum Bahâeddin'den terbiye ve şefkatini esirgeme! Eğer onun terbiyesinde kusur edersen sana terbiye hakkımı helal etmemdemiş, Hâce Emir Külâl de Eğer Hâce Hazretlerinin vasiyetini bırakıp da senin terbiyende kusur edersem namerd olayımdiye adamıştı
Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretleri anlatıyorlar:
Bir gece rüyamda Hakim Atâ'yı gördüm Türk şeyhlerinin büyüklerindendi Rüyamda bana bir dervişi vasiyet etti Ben de o dervişin simasını daima hatırımda tutardım Kendisiyle görüşmek isterdim Rüyamı nineme söyledim, Oğlum sana Türk şeyhlerinden bir fütuhat olacaktırdiye tabir etti
Bir gün Buhârâ'da gezerken o derviş ile buluştum İsmi Halil idi Fakat sohbetinde bulunmak nasib olmadı Kederli bir vaziyette evime döndüm O akşam birisi gelip: Derviş Halil seni çağırıyordedi O zaman çok sevindim ve bir mikdar hediye alıp hemen tazarru ve teslimiyetle gittim Sohbetiyle şereflendim Bana iltifat buyurdular Rüyamı söylemek istedim Bana Türkçe olarak: Senin gönlündeki malûmumdur Beyana hacet yokturdedi Bu sözü işittiğimde bana bir hâl gelip muhabbetim arttı Hizmetlerine devam ettim
Bir müddet sonra Maveraünnehir sultanı vefat etti Saltanatı veraset yoluyla o dervişe intikal edip kendisine Sultan Halil denilmeğe başlandı O dervişi Buhara'dan götürdüler O da beni bareberinde götürdü Saltanatından önce kendisinde nasıl güzel haller gördümse, saltanatından sonra da o halleri gördüm Bana kâh yumuşak, kâh sert muamele ederek tarikat âdabını öğretirdi Marifet âdabı hususundaki terbiyesinin seyr ü sülûkde çok faydasını gördüm Altı sene saltanat sürdü Bütün sırlarına mahrem oldum Her işini de ben idare ederdim Ama zahirde hademe gibi zahir hizmetine koşardım Çok kerre has ihvanı toplandıklarında derdi ki: Her kim bize Allah rızası için hizmet ederse, halk içinde aziz, Allah katında ise mukarreb ve mükerrem olurBu sözünden beni kastettiğini anladım Zira benden başka kimse ona Hakk rızası için hizmet etmezdi Bu sözünden maksadı şu idi: Sultana hizmet, saltanatından dolayı olmayıp doğrudan doğruya Allah'ın azametinin gölgesi olduğu için layıktır
Altı sene sonra saltanatı zeval buldu Bundan sonra kalbim dünyadan tamamen söğüdü Ondan sonra Buhâra'ya gidip Zivertun köyünde ikamet ettim
Hâce Alaeddin Attar hazretleri, Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinin şöyle anlattıklarını nakletti: Benim uyanıp tevbe ve inabe etmeme sebeb şu hadise olmuştur: Birisiyle bir evde yalnız oturuyordum Gönlümde onunla sohbet arzusu belirdi Ona döndüm, konuşmaya başladım O anda kulağıma bir ses geldi, diyordu ki: Her şeyi bırakıp bütün kalbinle hazretimize yöneleceğin vakit gelmedi mi?Bu sesi duyduktan sonra bana başka bir hal geldi O evden çıktım Kararsızdım Yakınlarda bir su buldum O su ile guslettim Elbisemi de yıkadım Bu mahviyet içinde iki rek'at namaz kıldım seneler geçti, bir daha bu namaz gibi namaz kılmak istedim, fakat muktedir olamadımŞâhı Nakşbend Hazretleri buyurdular ki: Cenabı Hak'dan üç şey istedim Hatifden ses gelip Onlar nelerdir?dedi Ben dedim ki:
Birincisi: Buhara'daki kabristanda ne kadar yatan varsa cümlesine şefaat edeyim, s İkincisi: Benim tarikatıma girenler vuslat makamı ile müşerref olsunlar Tarikatım kıyamete kadar devam etsin Daima mürşidleri bulunsun
Üçüncüsü: Hayatta vuslat müyesser olmadığı takdirde vefatlarından sonra kabirde terbiye edip vuslata erdireyim
Cevaben, Bu üç muradın da kabul olundudiye hitab geldi Bu mübarek tarikata girenler için bundan büyük müjde olmaz
Hâce Bahâeddin Nakşbend anlatır: Cezbe halinin galebesi ve kararsızlık zamanlarımda bir gece Buhârâ'nın etrafındaki kabirleri ziyaret ettim Üç kabir gördüm Her birinde bir kandil yanıyordu O kandillerin yağları vardı, fakat fitillerini biraz çıkarmak lâzımdı ki ışığı artsın O gece, Hâce Muhammed Vâsi' hazretlerinin kabrini ziyaret ettim Bana işaret olundu, o zâtın kabrine götürdüler O kabirde dahi yanar kandil gördüm Orada kıbleye doğru oturdum Bana bir gaybet arız oldu Şunu müşahede ettim: Kıble tarafından bir duvar yarılıp bir büyük taht göründü O tahtın üzerine büyük bir zât oturmuş, önüne yeşil bir perde çekilmiş ve tahtının etrafını büyük bir cemaat çevirip oturmuşlar O cemaat arasında Hâce Baba Semmâsî hazretleri de bulunuyordu Bundan anladım ki onlar hâcegân cemaatidir Fakat o taht üzerinde oturan kimdir diye merak ettim Cemaatın ve o zâtın duruşundan heybet duydum Cemaattan biri bana dedi ki: O büyük taht üzerinde oturan zat Hâce Abdülhalık Gucduvâni'dir Etrafında oturan cemaat da halifelerinden Ahmed Sıddık, Hâce Evliyâyı Kebir, Hâce Arif Rivgirî, Hâce Mehmed Fağnevî, Hâce Ali Râmitenîdir Hâce Muhammed Baba Semmâsî'ye gelince: Hayatta iken bununla görüştün Sana tâcı azizanı verdi, biliyor musun?dedi Ben de Evet biliyorumdedim Fakat ben o tacı şerifi unutmuştum Buyurdu ki: O tâc sana bir keramettir Eğer sana bir belâ gelirse o tâc bereketiyle giderdedi O cemaattan biri bana dedi ki: Hâce Abdülhalık Gucduvânî hazretleri sana birkaç nasihat edecek Sülük yolu hakkında buna ihtiyacın var
Kalktım Hâce hazretlerinin elini öptüm İzin verdiler, Hâce Abdülhalık Gucduvânî hazretlerinin yüzünden perdeyi kaldırdılar Selam verip mübarek ellerini öptüm Huzurlarında ayakta durdum Sülük başlangıcından ortalarına ve sonlarına dair halleri anlattılar Söylediği sözlerden birisi şu idi: Bahâeddin! O kabristanda kandilleri sana göstermeleri bir işarettir ki, senin bu tarikatta kabiliyetin vardır Fakat kabiliyet fitilini biraz hareket ettirmek lâzımdır Ta ki kabiliyetin meydana çıkıp Hakk'ın sırları kandilinde zahir ola! Yani kabiliyetinin gereğiyle amel etmen lâzımdır ki maksad hasıl ola Her halinde ayağını şeriat caddesi üzerine koyasın Azîmetlerle amel edesin Sünnetlere tâbi olup bütün sünnetleri gücün yettiği derecede yaşamaya çalışasın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hadisi şeriflerini daima önünde Masın O'nün ve şerefli ashabının izlerini takib edesin
Bu nasihatlardan sonra şöyle buyurdular: Şimdi Nesef tarafına gidip Seyyid Emir Külâl'ın hizmetine devam et Yolda giderken bir ihtiyara rastlarsın Sana sıcak bir ekmek verecektir Onu al fakat bir şey söyleme Sonra bir atlıya rastgelirsin Onun tevbe etmesi senin elindedir
Bundan başka bazı işaretlerde daha bulundular Bu sözlerinden sonra o cemaattan birisi bana dokunup gaybet halinden sahv haline getirdiler O mezar başından kalkıp Zivertun'daki menzilime geldim Evimdekilerden tâcı şerifi istedim Onu görünce halim değişti Çok ağladım Yola çıktım Sabah namazını Mevlânâ Şemsüddin mescidinde kıldım Yola devam ettim Bir ihtiyara rastladım Bana bir sıcak ekmek verdi Hızır aleyhisselam idi Sonra bir kervana rastladım Ey yiğit, nereden geliyorsun ve ne vakit yola çıktın?dediler Güneş doğarken yola çıktığımı söyledim Şaşırdılar ve, O köy buraya dört fersahdır Biz gecenin başında çıktığımız halde buraya ancak gelebildikdediler
Oradan geçtikten sonra bir atlıya rastladım Selam verdim Bana, Sen kimsin? Ben senden korkuyorum!dedi Ben de: Önünde tevbe edeceğin kimseyimdedim O da gelip önümde tevbe etti Atı şarap yüklü idi Hepsini döktü
Oradan Nesef'e varıp Seyyid Emir Külâl hazretlerinin sohbetiyle müşerref oldum O tacı huzuruna götürdüm Bir müddet sükût ettiler Sonra, Bu tâcı şerif azizler hazarâtının tâcı şerifleridirbuyurdular Evet efendimdedim Bu tacı on çıkı içinde muhafaza etmemi emir buyurdular Sonra nefy ü isbatı habsi nefesle hafî olarak yapmamı bana telkin ettiler
Hâce Abdülhalık Gucduvânî hazretlerinden işittiklerimin cümlesiyle amel ettim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin ehâdîsi nebeviyyelerini önümden eksik etmedim Ashabı kiram hazarâtının izlerini takib ettim Onlara tâbi oldum Âlimlerden ayrılmadım Cenabı Hakk'ın yardımıyla O'nun nice eserlerini müşahede ettim
Hâce Alâeddin Attar, Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinden nakleder: İlk zamanlarımda idi Bir gece Zivertun mescidinde kıbleye dönmüş ve bir direğe dayanmış olarak oturuyordum Fena gaybetinin eseri başladı Ağır ağır beni istila etti Ben tamamen mahvoldum Bu tam mahv u fena halinden sonra bana: Uyan! Sen matlub ve maksuda vasıl oldun!dediler Bundan bir müddet sonra beni vücuduma geri verdiler
Hâce Alâeddin Attar, Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinin şöyle anlattığını nakleder: İlk zamanlarımda idi Zivertun'da bir bahçede idim Aile efradım da benimle beraber o bahçede bulunuyorlardı İlâhî cezbe, rabbani inayet eserleri zahir olmaya başladı Bana bir ıztırab ve kararsızlık hali geldi Hiçbir işim olmadığı halde malum işimle de meşgul olmadım Kalktım, kıbleye dönüp oturdum Bu teveccüh esnasında bana gaybet hali geldi ve fenayı hakikiye dönüştü Fenâfillah'ın hakikatına ulaştım Bu esnada kendimi bir denizde ve sonu olmayan bir yıldız olarak gördüm ve mahvoldum Vücudumda hayat eseri kalmadı Ben bu halde iken başımdakiler beşerî halimin bana iadesi için ağlıyorlarmış
Hâce Bahâeddin Nakşbend kuddise sirruh'a başlangıç zamanlarında Üveys elKaranî radıyallahu anh'ın rûhâniyeti teveccüh etmiş, zahirî ve bâtınî alâkalardan ayrı olarak onunla mülakat etmiştir Aynı şekilde Muhammed bin Ali elHakîm etTirmizî hazretlerinin rûhâniyetine teveccüh edip onunla da bütün alâkalardan sıyrılmış olarak mülakat eylemiştir
Hâce Hazretleri ilk zamanlarında Üveys elKaranî hazretlerinin rûhâniyetine teveccüh edip kendi vasıflarından sıyrılarak uzun müddet onun siretiyle yaşadı Sonra tekrar kendi siretine girdi
Hâce Nakşbend hazretleri buyurmuşlardır ki: Bu tarikatte kendi vücudunu nefy edip nefsini görmemek büyük bir başarı olup Allah'a vasıl olmanın ve kabul edilmenin sermayesidir Bu şekilde ben kendi nefsimi bütün tabakalardaki mevcudatın nefislerine nisbet eyledim, bütün mahlukat ile kıyas ettim, hakikat gözüyle hepsini de kendi nefsimden güzel buldum Bütün fazlalıklara baktım, her birinde bir fayda gördüm, kendi nefsimde görmedim Sonra köpeğin artığına baktım, bunda da ne fayda olacak?dedim Sonra kendime geldim gördüm ki onda da bir fayda vardır Gerçek olarak bildim ki asla nefsimde bir menfaat yoktur
Hâce Alaeddin Attar anlatıyor: Hâce Nakşbend hazretleri, bu tarikatta olanlara şefkatinden dolayı himmet yüceliğinin ne olduğunu öğretir ve derdi ki: Maksuda ermek için ayağınızı başıma basıp geçmedikçe size hakkımı helal etmem
Hâce Nakşbend hazretlerinin sözlerini toplayan Hâce Salâh der ki: Şu hadise, müridin bütün menzillerinde şeyhinin onun rehberi olduğunu gösterir Bütün hal ve sıfatlardan terakki etmek, şeyhin zahir ve bâtın lûtf u himmetine bağlıdır Çünkü müridi himmet burakına bindirip beşeri kayıdlardan melekiyyet burçlarına yükseltecek olan şey, mürşidin himmetidir Hazreti Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Hazreti Ali radıyallahu anh'e emretti ki, ayaklarınla omuzlarıma bas, Kabe duvarındaki putları kırHazreti Nakşbend, bu sözüyle bu hâdiseye işaret etmiştir
İlim ehli birisi şöyle anlatır:
Hâce hazretlerine muhabbetim olduğu halde gidemezdim Buhârâ'da ilimle meşgul olduğum günlerden birinde akşam vakti Hâce hazretlerine gitmekte niye acele etmiyorsun?dedi Ben de: Onun nurani meclisini bu kesif vücudumla ne hakla kirletebilirim? Onun huzuruna gitmem için temizlenmem lâzımdiyerek özür beyan ettim O talebesinin teşvikiyle Hâce hazretlerinin menziline ertesi sabah vardım Mübarek simasıyla şereflendim İhvanından birine dönüp dedi ki: Ehli ilimden olup bize muhabbeti olan biri vardır Bazı vakitlerinde bizimle sohbet etseSonra bana dönüp: Sizinle niye az görüşüyoruz?dedi Ben de Sizin meclisinizi bu kesif vücudumla bulandırmaya ne hakkım olur?dedim Bana dedi ki: Hâl bildiğin gibi değil Gel gidelim, sana bir arkadaşımı gösdereyimdedi Beni bir yere götürüp bir köpek gösterdi Yolda beni hem tecrübe eder, hem sohbet ederdi Bana dedi ki: İşte arkadaşım bu hayvandır Sizin hikayeniz de ne ola kil?Sonra bir şiir söyledi: Şu köpeğin hali, ruhu için bir mahal, kalbi için bir kıymet takdir edenin halinden daha güzeldir
Bunu Hâce hazretlerinden nakleden zât der ki:
Bak ey kardeşim! Bu emsalsiz tevazu, bu müstesna zattan sâdır olmuştur O, terakki ettiği makamlara bununla terakki etmiş, nail olduğu şeylere bununla nail olmuştur Onun tarikatının temeli budur Şeyh Ebu Medyen bu mânâya işaret ederek: Nefsi için hal ve makam isteyen kimse, muamele tariklerinden çok uzakta kalmıştır
Atâullah elİskenderî Hikeminde der ki:
Bütün ma'sıyet, gaflet ve şehvetlerin aslı nefisden razı olmak, bütün taatlarm ve manevi uyanıklık halinin devamı, iffetli olmanın aslı da nefsin emrine uymamaktır Nefsinin emrine uymayan bir cahile tâbi olmak, nefsinin emrine uyan bir âlime uymaktan daha iyidir Bu tecrübe edilmiş bir ilaçtır Öldürücü zehiri bununla giderip şifa bulabilirsin
Hâce Alaeddin Attar hazretleri, bu yolun hakikat erlerinden nakleder ki, şöyle buyurmuşlardır:
Bu tarikata giren, kendi nefsini Firavundan yüz kat aşağı bilmedikçe bu tarikattan istifade edemez
Kıpçak sahrası tarafından Buhâra'ya büyük bir ordu gelip kaleye girdiler Asker hayli fazlaca olduğu için izdiham sebebiyle bir kısmı dışarıda kaldı ve orada otururdu Orayı mescid yapmışlar, cemaatle namaz kılarlardı Bizzat kendisi de o temizlik işlerine iştirak ettiğini sonra bize nakletti
Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinden naklolunmuştur, şöyle anlattılar: İlk cezbe hallerindeydim Kendisiyle Allah için muhabbetleştiğimiz birisiyle karşılaştım Bana dedi ki: Öyle zannediyorum, Allah katında sevgililerdensin Ben de dedim ki: Sevgililerin nazarı bereketiyle onlardan olmayı ümid ediyorumBana sordu:
Günlerini nasıl geçiriyorsun?
Bulunca şükrediyorum, bulamazsam sabrediyorum, dedim Tebessüm etti ve dedi ki:
Bu iş gayet kolay Asıl mesele, bir haftada bir lokma yiyecek, bir yudum içecek bulamadığın zaman nefsini razı edip boyun eğdirmektir Öyle ki sen ona bir şey vermeyeceksin, o da sana baş kaldırıp istemeyecek!
Kendisine ısrar ederek bu hususta bana yol göstermesini rica ettim Dedi ki: Sahraya çıkacaksın Nefsin bütün mahlûkattan ümidini kesinceye kadar yürüyeceksin Belki biri çıkar da faydası olur, diye ümid edemez hale geleceksin Bu şekilde üç gün yola devam et Dördüncü gün karşına bir dağın eteklerinde çıplak bir ata binmiş bir süvari çıkacak Ona selam verip geç Sen üç adım gidince, arkandan: Ey delikanlı! Yanımda bir ekmek var, almaz mısın?diyecek Sen ona dönüp bakma Bu şekilde yoluna devam etdedienin
rahmetine nail olsunlar
Ben onun söylediği şekilde sahraya girdim Üç gün müddetle yola devam ettim Döndüncü gün dağın kenarında bir atlı karşıma geldi Selam verip geçtim Bana ekmek vermek istedi, ben dönüp bakmadım
O aziz, bana bundan sonra gönül yapmamı, kimsesiz fakirlere, gönlü kırıklara, halktan hiç kimsenin dönüp bakmadığı düşkünlere hizmetle meşgul olmamı, düşkünlüğün ve kalbi kırıklığın ne olduğunu gö2:ümle görmemi emretmişti Dediği şekilde ve söylediği müddet kadar bununla meşgul oldum
O aziz bana bir müddet de hayvanların hizmetinde bulunmamı, bunu da meskenet ve ihlas ile yapmamı, onların da aynı sekide Allah'ın mahlukatı olduklarını, onlara da Cenabı Hakk'ın, rububiyyet nazarıyla baktığını, herhangi birinin sırtında veya bir yerinde yara varsa sarmamı emretmişti Emrettiği şekilde ve söylediği müddet kada, r hayvanların hizmetiyle meşgul oldum Yolda bana bir hayvan rastladığı zaman o geçinceye kadar durup o geçmeden geçmezdim Uzun bir müddet buna riayet ettim
Sonra bana, kedi ve köpekleriyle meşgul olup onlara hizmet etmemi emretmişti İhlas ve mahviyetle onlardan meded umarak hizmette bulundum
O aziz sonra bana, Sen o köpeklerden birine rastlayacaksın Onun sebebiyle büyük bir seadete nail olacaksındemişti Bunu ganimet bilerek işareti üzere bu hizmetle meşgul oldum Bir gece bir köpeğe rastladım Bana başka bir hal geldi Bu köpeğin yanında onunla beraber tazarruda bulundum Bana öylesine bir ağlamak geldi ki anlatamam Ben bu hal içindeyken bu köpek sırtını yere koymuş, yüzünü semalara çevirmiş, dört elini semaya açmış, büyük bir hüzün içinde ah ederek tazarru ile dua ediyordu Ben de tazarru ve mahviyetle ellerimi kaldırıp onun dediklerine âmindedim İşte bu hayvan uzunca dua ve tazarru ettikten sonra sükûnet bulup eski haline geldi
Bu vakitlerde sıcak bastığı zaman evimden yine dışarıya çıktım Yolda, güneşin cemalini seyre dalmış bir güneş keleri gördüm Onun bu halinden o kadar zevk aldım ki, gönlüme, ondan şefaat rica etmek geldi Huzurunda hürmet ve mahviyetle durdum Ellerimi kaldırdım Bu hayvan istiğrak halinden geçti, sırtını yere koydu, yüzünü semaya çevirdi, bir müddet dua etti Ben de âmindedim
O aziz sonra bana yollarda hizmet etmemi söylemişti Onun emrine göre yolda insanlara tiksinti verecek bir şeyi görsem onu hemen temizleyip oradan uzaklaştıracaktım Her tarafın toz toprak içinde kalmadığı vakit olmazdı O azizin bana emrettiği her işi sadâkatle yerine getirdim Her birinin faydasını gördüm Terakki etmemde bunların büyük faydası oldu
İşte bak ey kardeşim, bu sülûkü iyi düşün, anlamaya çalış Bu yolda ilerlemek ne riya ile, ne çok namaz kılmakla, ne çok oruç tutmakladır Tam fenaya erip Cenâbı Hakk'ın rızası olan hiçbir hizmeti küçük görmeden çalışmaktadır
Abdüılkadir Geylânî hazretleri buyururlar ki: Ey kardeşlerim! Ben Allah'a sadece gece namaz kılmakla, gündüz oruç tutmakla, ilim okutmakla değil, cömeırdlik, tevazu ve sadr selâmeti ile vâsıl oldum
Hâce Nakşbend hazretleri ihtiyarlık zamanlarında şunu anlatmıştı:
Sülûkümün ilk zamanlarında idi Bir menzilde ihvanımızla beraber kalıyorduk O gece gusletme ihtiyacı hasıl oldu Dışarıya çıktım, nereye vardımsa buz tutmuş Altından su almak için buzu k'ıracak bir şey de bulamadım Kendi ihtiyacım için ihvanımı rahatsız edecek bir ses çıkarmayı da istemedim İçlerinden kimseyi de tanımıyordum Çünkü hepsiyle de yeni görüşüyordum Yanımda eski bir kürk vardı Bu soğukta Zivertun'dan Kasrı Ârifan'a yürüdüm Evimize vardım Onları da halimden haberdar edip rahatsız etmek istemedim Evin etrafından gusletmek için müsaid bir imkân aradım Mescidin havuzunun kenarında deriden bir kova buldum İyice bir meşakkat çektikten sonra buzu kırabildim Bu sebeble elim de yaralandı Kovaya suyu doldurup guslettim Eski kürkü giydim Aynı geldiğim gibi gece Kasrı Ârifan'dan Zivertun'a gittim
Düşün ey kardeş! Bak, tarikatımızın imamı zahirini düzeltmek için çalışıp şeriatın incelikleriyle nasıl amel ediyor! Bir gecesini bile o haliyle geçirmiyor Teyyemmüme ruhsat varken azimetle emrolunduğu için bütün meşakkatlere katlanıyor, ihvanından hiçbirini rahatsız etmeden, halini onlardan gizleyerek, kendi evine bile duyurmadan ihlasla amel ediyor Bu hadisede, sana birçok dersler vardır Şeriatın incelikleriyle amel etmen için, Allah yolunda nefislerine olan muamelelerini, mâsivâdan nasıl sıyrıldıklarını, Allah yolunda hizmetten başka endişeleri olmadığını düşün, anla!
Hâce Bahâeddin Nakşbend anlatır:
Yine aynı cezbe halinde idi Uzun zaman yürüdüğüm için ayağım dikenden yaralanmıştı Omuzumda eski bir kürk vardı Kış mevsimiydi Hava çok soğuktu O gece muhakkak seyyid Emir Külâl hazretlerinin sohbetinde bulunmak istiyordum Menzile vardığımda Emir Külâl hazretleri ve dervişleri oturmuşlar, o da sohbet ediyordu Beni görünce O kimdir?diye sordu Beni tanıyınca, Derhal onu bu menzilden çıkarın!dedi O anda nefsim baş kaldırıp isyan edecek oldu Beni teslim almak istedi Allah'ın yardımı imdadıma yetişti ve, Bu züll ü inkisara Hak nzası için tahammül edeceğim Kapı bu kapıdır, bundan başka gidecek kapı var mı?dedim Başımı, tevazu ve mahviyetle sahibimin eşiğine koydum Ne olursa olsun, başımı bu eşikten kaldırmayacağımdedim Kar, ağır ağır yüzüme vuruyordu Hava daha da soğumuştu Sabah yaklaşınca Seyyid Emir Külâl hazretleri menzilden çıkarken ayağını eşikteki başım üzerine bastı Sonra beni alıp içeriye girdi Bana: Oğulcuğum, artık seadet libası üzerindedir, dedi Mübarek eliyle ayağımdaki dikenleri çıkardı Yaraları temizledi Bana birçok lûtuflarda bulundu
Ey sâdık mürid! Tarikatımızın imamının çektiği meşakkatlere bak Kapıdan kovulmasına rağmen başını eşiğe koyup sadakat göstermesine bak
Bahâeddin kapıya geldiği vakit, Emir Külâl hazretlerinin onu tanımadığını zannetme Emir Külâl, o altının ne kadar halis olduğunu, haddinden fazla mücahede ve meşakkate ihtiyacı bulunmadığını biliyordu Fakat halis altın, taşlara sikke olarak nakşedilmesi ve geçerliliğini uzun zaman devam ettirebilmesi için daha birtakım muamele görmesi lâzımdır Biraz daha temizlenmeğe ihtiyacı vardır Bunun için sülük erbabının hizmet ve mücahede ateşiyle terbiye edilmesi onlar için zaruridir Bu sebeble sen de müridlik altınını temizle
Bu gibi Allah adamlarıyla karşılaştığın zaman sadâkat ve edebini muhafaza et Emirlerine ve yasaklarına dikkat et Senin mayana karışan bazı kötü hasletler böyle temizlenir Onları sevenleri sev Sevmediklerini sevme Tükenmeyen hazineye böyle nail olursun
Bundan sonra Hâce Alaeddin Attar, Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretlerinin kendi riyazat ve mücahedelerini anlattığını, bir de müridlerin daha işin başında iken gevşeklik gösterdiklerini anlatıp şöyle buyurduğunu nakletti: Her sabah, başını kapının eşiğine koymuş birine rastgelir miyim? diye bakıyorum, bir tane göremiyorum Gördüğüm şu ki, hepsi şeyh olmuşlar, içlerinde mürid yok
Hâce Nakşbend hazretleri müridliğin şartından bahsederek: Mürid, şeyhin elinde, gassal elindeki meyyit gibi olacak Ona karşı irade ve ihtiyarı bulunmayacak Şeyhine tamamen teslim olacak ki onu zahirî ve bâtınî pisliklerden temizlesin,buyurdu
Bir müridin bunu anlaması, bütün devalara sahib olması demektir Bu anlaşılmadığı için netice alınmıyor Bu Allah'ın bir lûtfudur, dilediğine verir Fakat, maalesef müridlerin pek çoğu birtakım hayallere tutulmuşlar, yanlış şeylere bağlanmışlar Şeyhleri onların hayallerine uymayan bir hakikat söylediği zaman hemen baş kaldırıyorlar Anlaşılıyor ki onlar yanlış itikadlarının müridi olmuşlar Şeyhlerine talebe, Mevlâ'ya mürid olan yok Bunun için hepsi şeyh olmuş, mürid yok, buyurulması bundandır

Hâce Nakşbend hazretleri anlatıyor:
Bir vakit ben Buhârâ'da, Seyyid Emir Külâl de Nesef'de idiler Beni onun mübarek sohbetinde bulunma arzusu sardı Nesef taraflarına yöneldim Hizmetine ulaştığım zaman bana: Oğlum mübarek bir vakitte geldin Yemeği hazırladık fakat pişirmek için odun lâzımdedi Hizmete kabul edildiğimden o kadar mesrur oldum ki, Cenabı Hakk'a şükrederek odun toplamağa gittim Dikenli odunları sırtıma yüklenerek menzile geldim dilimden, Maksud Kabe'sinin cemali bizi öylesine cezbetti ki, o neş'e ile dolaşırken sırtımızda çektiğimiz dikenli odunlar bize ipek gibi yumuşak ve tatlı gelirdimısraları döküldü
Hâce Hazretleri, bağlandığı kapının dikenlerini ipekten yumuşak ve tatlı bulduğu için vuslat semasına yükselmiş, bu sayede terakkî etmiştir
Sen böyle yapamasan bile onların huzurunda ve gıyabında tazarru ve mahviyet göster Onlara karşı gelme necasetinden, istiğfar ve teslimiyet suyuyla temizlen Özür beyan ederek zînetlen ve şunu bil ki, hepsi elde edilemeyen şeyin hepsi terkedilmez
Naklolunur ki, Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretleri Kasrı Ârifan'da bir mescidin inşasında başı üstünde taş taşırdı ve: Senin işini can u gönülden yaparım Nasıl olur da yapmam ki! Senin yükünü başım üstünde taşırım Nasıl olur da taşımam ki!beytini terennüm ediyordu
Hâce Hazretleri burada Rasûli Ekrem Efendimizin Hendek savaşındaki hareketlerine ve ashabı kiramının izlerine tâbi olmuşlardır Bilindiği gibi onun yolu Rasûlullah'ın ve ashabının yoludur Onun yolunda hizmet en büyük seadettir
Reşehât'da naklolunur ki: Zamanın büyüklererinden olan Şeyh Nureddin Buhârâ'da vefat edince Hâce Nakşbend hazretleri şeyhin yakınlarına taziyede bulunmaya gitti Onlar yüksek sesle ağlıyorlardı Oraya gelenler bundan rahatsız olmuşlardı Onları yüksek sesle feryad etmekten nemetmelerine rağmen herbirisi bir şey söyledi, Hâce Hazretlerinin sözünü tutmadılar Hâce Hazretleri de: Benim ecelim geldiği zaman size ölümün yolunu öğretirimdedi
Mevlânâ Muhammed der ki: Bunu iyice merak ettim Hâce Hazretleri son hastalığında iken evinden çıkıp ribata gitti Halvette oturdu Yakın ihvanı da yanında idiler Hâce hazretleri etrafındakilerin yüzlerine fazla bakmadan onlara şefkatli olmalarını tavsiye ediyordu Son nefesinde ellerini uzun bir müddet kaldırdı, dua etti Duasını tamamlayıp ellerini yüzüne sürdü Sonra âhiret yurduna intikal ettiler
Hâce Ubeydullah Ahrar, Hâce Alâeddin Attar'dan nakleder; Hâce Alâeddin diyor ki: Hâce Bahâeddin Nakşbend hazretleri son nefeslerinde iken yanında bulunuyordum Bakışları bana ilişti Ya Alâeddin! Yemek sofrasını koy, yemek ye!buyurdular Emirlerini tutmuş olmak için ya bir lokma yedim, ya iki lokma Gözlerini kapattı Sonra açıp dört defa: Yemek ye!buyurdular Oradakiler, Acaba Hâce hazretleri müridleri terbiye için yerine kimi bırakacak?diye gönüllerinden geçiriyorlardı Hâce hazretleri firaset buyurup:
Şu vaktimde gönlümü karıştırmayınız! Bu iş benim elimde değildir Allah Teâlâ kimi tayin ederse sizin terbiyenizle o meşgul olur!buyurdular
Hâce Ali der ki: Hâce Nakşbend hazretleri bana kabrini kazmamı emir buyurdular, işimi bitirip huzurlarına geldim Acaba Hâce hazretleri yerine kimi bırakacak? diye meşgul oluyordum Firasetle: Hicaza yolculuk yaparken dediğimi derim: Bana kavuşmak isteyen Hâce Muhammed Pârisa'ya kavuşsun! dedi ve âhirete intikal eyledi Rahatsızlığının ikinci günüydü
Hâce Alâeddin Attar anlatır: Hâce Hazretleri son nefeslerinde iken Yasin suresini okumaya başladım Surenin yarısına gelince öyle nurlar zuhur etti ki tahammül edemeyip okumayı bıraktım Kelimei tevhidle meşgul olmaya başladım Biraz sonra son nefeslerini verdiler
Yediyüz doksan bir senesi Rebiulevvel ayının onüçüncü günü ve pazartesi gecesi idi Allah Teâlâ hazretleri bütün din kardeşlerimizi feyzinden ve şefaatlerinden mahrum etmesin, amin


Bu yazı Muhammed b Abdullah elHânî'nin ADABisimli kitabından derlenmiştir Yayınevi: Erkam
 
858,505Konular
982,750Mesajlar
33,062Kullanıcılar
miko4267Son üye
Üst Alt