Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Gönül İkliminden İnciler -13

Gönül İkliminden İnciler -13
0
111

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Cenâbı Hakk’ın insanoğluna fazlından ihsân ettiği her şey, onlara birer emanettir Mal emanettir Can emanettir Sıhhat emanettir Gönül meyvesi olan evlât emanettir Din kardeşleri emanettir; mü’minler birbirine zimmetlidir

Bizlere düşen; bu emanetleri, Cenâbı Hakk’ın istediği istikâmette en güzel bir şekilde değerlendirebilmek ve onları âhiret sermayesi hâline getirebilmektir İnsan hayatında huzur ve saâdetin başka yolu da yoktur

***

Mal emanettir; helâl dâiresinde kullanılıp âhiret sermayesi yapılabildiği takdirde, kişinin huzur ve saâdetine vesile olur Husûsiyle maddî bakımdan kendimizden aşağıda olanları şahsımıza zimmetli telâkkî etmek ve her türlü ihtiyaçlarını temin edebilmek zarurîdir

Zira mülkün yegâne sahibi olan Cenâbı Hak; kötü emanetçiyi, yani malın sahibinin kendisi olduğunu zanneden bedbahtı aslâ sevmez, ona gazaplanır, ona gerçeği ergeç öğretir Bu hakîkati yaşarken öğrenemeyenler, kabirlerinde idrâk ederler ki meğer hakîkatte bir iğnenin bile sahibi değillermiş! İşte mezarlıklar… Nice trilyonerler ve dünyevî imkânlara sahip olanlar orada eliavucu bomboş yatıyor Yanında dünyadan sadece bir kefen var O da çürüyüp gitmiş vaziyette Sahiplik iddiâ ettiği hiçbir şey artık elinde değil

Şunu unutmamak lâzımdır ki, toprağın sînesine ancak amellerimizle gömüleceğiz Müsbet olanlarını artıramamış olmanın pişmanlığını ve menfî olanlarının da nedâmetini yaşayarak…

Nitekim Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bir gün:

“–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur buyurmuşlardı

Ashâbı kirâm:

“–Onun pişmanlığı nedir yâ Rasûlâllah? diye hayretle sorunca da Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem şu karşılığı verdiler:

“–İhsân sahibi (ve sâlih) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna; fâsık bir kimse ise, o kötülüğünden vazgeçmemiş olduğuna pişman olacaktır (Tirmizî, Zühd, 59)

***

Can emanettir; kişi bu emâneti kulluk şuuru içerisinde, Allah yolunda hizmete adayabildiği takdirde, ebedî huzur ve saâdete ulaşabilir Nefsin hevâ ve hevesleri peşinde ömür tüketerek sonsuz saâdet yurduna ulaşmak mümkün değildir

***

Sıhhat emanettir; ibadetin, kulluğun, hizmetin lâyıkıyla îfâ edilebilmesi için vücut enerjisi gereklidir Sıhhatini kaybetmiş ve yatağa düşmüş bir kimse, hizmet için nasıl koşturabilir? İhtiyaç sahibi muzdarip bir gönlü nasıl arayabilir?

Fakat Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, insanoğlunun sıhhat nîmeti husûsunda ekseriyetle gaflete düştüğünü şöyle haber vermektedir:

“İki nîmet vardır ki, insanların çoğu bunları değerlendirmekte aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit (Buhârî, Rik?k, 1)

***

Beden emanettir ve Cenâbı Hak, insan anatomisini secdeye en müsait bir şekilde halk etmiştir ki, bol bol secde etmek sûretiyle kul, Rabbine yaklaşsın Fânîliğini ve kulluk için yaratıldığını unutmasın

***

Evlâtlar da emanettir Onların, annebabanın arzusu ile değil, gerek biçim, cinsiyet ve renginin, gerekse kaderinin ilâhî takdirle yazıldığını hiçbir zaman unutmadan, Cenâbı Hakk’ın İslâm fıtratı üzere bahşettiği bir emaneti, yine İslâm Dîni üzere yetiştirebilmenin gayretinde olmak gerekir Zira annebaba, evlâdın dünyaya gelmesi için sadece bir vasıtadan ibârettir Lâkin onun tâlim ve terbiyesi, İslâm üzere yetiştirilmesi de annebabanın mes’ûliyetindedir

Tıpkı bir bahçıvan misali…

Nasıl ki bir bahçıvan, baktığı bütün çiçeklere ayrı ayrı îtinâ gösterir, hiçbirini ihmâl etmez, her çiçeği tabiatına göre yetiştirirse; bizler de bütün yavrularımıza istîdatlarına göre ayrı ayrı ihtimam göstermeli, o istîdatların terbiyesine ehemmiyet vermeliyiz Zira bu terbiye farkından dolayıdır ki, aynı yaştaki iki çocuktan biri kediye taş atarken, diğeri ona süt vermektedir
Yine bir bahçıvanın çiçeklerini her gün sulayıp onları ayrık otlarından temizlemesi, yanlış büyümüş dallarını keserek daha dengeli ve gür gelişmesine çalışması gibi, bizler de yavrularımızı İslâm ile ihyâ etmeye gayret göstermeliyiz Zamanın getirdiği menfî düşünce ve davranışların, onların gönül dünyalarını zehirlemesine fırsat vermemeliyiz

Hiç şüphesiz bahçıvanın üzerine titrediği, bakımını en iyi şekilde yaptığı çiçekler neşv ü nemâ bulur, inkişâf eder O bahçeyi uzaktan yakından seyreden herkes, orada mahâretli bir bahçıvanın emeği bulunduğunu idrâk eder

Fakat gelişigüzel bırakılan ve bakımı ihmal edilen bir bahçe ise bir müddet sonra dikenlik hâle döner Göze hoş gelmediği gibi, gönlü de hoşnud etmez O bakımsız arâziye atılan her tohum, tarla fârelerinin kursağında yok olmaya mahkûmdur

Yani gül gibi bir evlât yetiştirmek istiyorsak, gül gibi bir annebaba olmalıyız
Diğer taraftan, diyelim ki Cenâbı Hak evlât vermedi Bu da ilâhî bir takdir deyip hâlimize râzı olmamız zarurîdir Zira düşünmek lâzımdır ki, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Hazreti Âişe Vâlidemiz’e çok ayrı bir muhabbeti olduğu hâlde, ondan bir evlâdı dünyaya gelmedi Lâkin Âişe Vâlidemiz hiçbir zaman bunun sıkıntısına dûçâr olmadı Bütün ashâbı kirâm ve kıyâmete kadar gelecek bütün ümmeti Muhammed onun evlâtları oldu

Ayrıca çok ısrarlı isteklerin, bâzen neticesi bakımından çok zararlı olduğu da görülmüştür Mesela annebabalar bir evlatları olsun diye çok duâ ederler Lakin Cenâbı Hak, ilâhî bir imtihan olarak kendilerine sakat bir evlât da verebilir O takdirde de annebabanın yapması gereken, o sakat yavrularına gösterecekleri şefkat ve merhamet dolayısıyla ilâhî ecre nâil olabilmektir

Bu sebeple dâimâ Allâh’ın takdîrinden râzı olabilmek ve; “Yâ Rabbi! Sen’in, benim için takdir ettiğin, benim kendim için arzu ettiğimden muhakkak ki daha hayırlıdır, ben Sen?in takdîrine râzıyım diyebilmek lâzımdır Bu da hiç şüphesiz ki bir îman alâmetidir

Velhâsıl gaybı bilemediğimiz için, bâzı mahrumiyet gibi görünen şeylerin aslında bizim için ne büyük bir rahmet vesîlesi olabileceğini, aslâ hatırımızdan çıkarmamalıyız

Nitekim âyeti kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“…Sizin için daha hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz mümkündür Sizin için daha kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz de mümkündür Allah bilir, siz bilmezsiniz (elBakara, 216)

***

Cenâbı Hakk’ın lûtfuyla bir evlât dünyaya getirdiğinde, anneler tebrik edilir, hediyeler verilir Fakat bu, hayırlı evlât mı olacak, yoksa hayırsız mı, düşünülmez

Âmâkı Hayal adlı eserinde Filibeli Ahmed Hilmi Efendi, bir kedi yavrusunun doğuşu sebebiyle şenlik yapmak isteyen Aynalı Baba’nın hâline şaşıran Râcî’ye verdiği cevabı şöyle hikâye eder:

“Şimdi sana desem ki; «Falan yerin kralının bir oğlu dünyaya gelmiş, halk şenlik yapıyor…», bu sözlere hiç şaşırmaz, hattâ gayet normal bulursun


Ama bir kez düşün:

İlk olarak, çocuğun yaşayıp yaşayamayacağı belli değil

İkinci olarak, iyi bir adam olup olmayacağı da belli değil

Üçüncü olarak, insan olduğu için iyiden çok kötüye yöneleceği çok güçlü bir ihtimal

Dördüncü olarak, kral oğlu olduğu için kibirli, baskıcı, bencil ve biraz cahil olması da beklenir

Şimdi bu sıfatlara sahip olan bir çocuk için şenlik yapılmasına ses çıkarılmazken, bir kedi yavrusunun dünyaya gelişi, iki kişinin de mi sevincine değmez?

Demek ki annebabalar için en mühim husus, evlâtlarının ilâhî bir emanet olduğunu hiçbir zaman unutmayıp, onları Cenâbı Hakk’a güzel bir kul olarak yetiştirmeye gayret sarf etmektir

Bir anne, evlâdına yanlış muhabbet gösterir de, ona zamâne modalarının getirdiği streç çoraplar, yırtık pantolonlar, pejmürde ve pasaklı kıyafetler vs giydirir, müziklerine heveslendirir, bunu yaparken de «Çocukken hevesini alsın da sonra vazgeçer…» derse, bu, yavrulara yapılabilecek en büyük kötülüktür ve onun istikbâlini düşünmemektir

Ayrıca böyle annebabalar, evlâtlarına yaptıklarının esas karşılığını âhirette göreceklerdir ki o evlât, annebabasından dâvâcı olacaktır

***

Bu dünya pazarında insan, alacağı her şeyi bir değer ölçüsü mukâbilinde alır

Her şey, bir değer ölçüsü mukâbilinde satılır Mesela kömür, tonla satıldığı için kantarla ölçülür Şeker, kilo ile alınır Altın, değerinden dolayı gramları ölçen kuyumcu terazileriyle tartılır Lâkin Cenâbı Hak kıyâmet günü zerrelerin hesaba konulacağını bildirerek şöyle buyurmaktadır:

“Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir Her kim de, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir (ezZilzâl, 78)

Yani kıyamet günü bütün emanetlerin ince ince hesabı sorulacaktır

***

Mü?min, yapacağı her işi, önce ilâhî ölçülerle mîzân etmeli, dünyasına ve ukbâsına faydalıysa yapmalı, aksi hâlde uzak durmalıdır

***

Velhâsıl günümüzde, içinde bulunduğu derin gafletinden dolayı sefâletini saâdet zannederek, selde sürüklenen kütükler misâli, zamanın akıntılarına kendini kaptırmış giden insanlığın elinden tutmak; bize emanet edilen toplumu o girdaptan kurtarmak; onlara ebedî ve gerçek saâdetin ne olduğunu anlatmak; îman ve vicdan borcumuzdur

Yâ Rabbi! Biz âciz kullarına; bu îman ve vicdan borcu husûsunda huzuruna yüz akı ile varabilmeyi ihsan buyur!
Âmîn!

Osman Nuri TopbaşŞebnem Dergisi
Yıl: 2019 Ay: Ağustos Sayı: 138

 

Similar threads

Îman, mü’min kalbinin seviyesinin ve kemâlinin şâhididir Alâmeti de fedakârlıktır *** Allâh’a ve Rasûlü’ne olan muhabbetimiz; bize canımız, malımız ve her türlü imkânımızı Allah yoluna seferber etmek husûsunda, ne ölçüde fedakârlık yaptırabiliyorsa; muhabbetimizin kuvveti, kıvâmı o...
Cevaplar
0
Görüntüleme
186
İslâm şahsiyet ve karakterini sergileyen kâmil mü’minlerin en mühim vasıflarından biri, hiç şüphesiz ki cömertliktir Hadîsi kudsîde şöyle buyrulmuştur: “Bu din (yani İslâm), Zâtım için seçip râzı olduğum dindir Ona ancak cömertlik ve güzel ahlâk yakışır Müslüman olarak yaşadığınız müddetçe...
Cevaplar
0
Görüntüleme
185
Kâinatta var olan her zerre, dâimâ Cenâbı Hakk’a itaat hâlinde Güneş bu itaat çerçevesinde doğup batıyor Günler bu itaatle uzayıp kısalıyor Toprak bu itaati sebebiyle bağrına emanet edilen tohumu büyütüyor Mesela bir balık, bu itaate başkaldırarak suyun dışında yaşamaya çalışmıyor Zira suyun...
Cevaplar
0
Görüntüleme
174
Dînin; aşk, vecd, huzur ve şevk ile yaşanabilmesi için, Kur’ân ve Sünnet’in hayatın her safhasına yaygınlaştırılması zarûrîdir Böyle bir mânevî tekâmül için en mühim vesîle de, kalbin “muhabbet ile donanmasıdır Zira muhabbet; itaati ve fedakârlığı beraberinde getirir Gönüller arasındaki mânevî...
Cevaplar
0
Görüntüleme
120
Güzel ahlâkın özü, hiç şüphesiz ki Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem’e ve O’nun izinden giden sâlih kullara dost olmaktan geçer Fazîletler halkasına tutunmanın ilk şartı budur Onlarla dostluğu kaybederek gafletin girdâbında helâk olmak ise kötü ahlâkın özünü teşkil eder *** Sâlih...
Cevaplar
0
Görüntüleme
189
858,500Konular
982,369Mesajlar
32,972Kullanıcılar
estergon37Son üye
Üst Alt