Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Darül harp nedir kısaca

Darül harp nedir kısaca
0
124

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Darül harp nedir kısaca Darül harp hakkında veri

Harp ülkesi, küfür ülkesi, savaş alanı İslâm'ın siyasî otoritesinin dışında kalmış olup, yönetim tarzı ve yürürlükteki hukuku İslâmî olmayan bölgeler çoğunlukla İslâm hukukunda kâfir ve İslâm düşmanı yöneticilerin hâkimiyet ve yönetimleri altındaki toprakları anlatmada kullanılır Bu terim, Kur'ânı Kerim'de zikredilmemekte, ama hadisi şeriflerde geçmektedir Hz Peygamber'in darü'l harb'te hadler başvuru edilmezbuyurduğu rivayet edilmiştir Bu ibâre Sahihayn'da ve Sünen'lerde geçmemektedir Hanefîler bu hadisi kanıt kabul ederken, diğer mezhepler delil olarak almamışlardır İleri gelen Hanefi fakihlerden ezZeylaî de bunun garib hadis olduğunu belirtir (Nasbu'r Râye, III, 343)

İslâm hukukçuları, ülkeleri, İslâmî hükümlerin uygulanıp uygulanmamasına kadar tasnif etmişlerdir Dârü'l harb'te ikamet edenlere genelde harbî denir Harbîler, dârü'lİslâm yönetimi ile bir emân anlaşması yapmadıkları müddetçe, kanları ve malları mübah sayılır Kâfir bir insanın malının ve canının masun olabilmesi için müslüman olması ya da İslâm devleti ile uzlaşma yapmış olması gerekir Bir harbî gizlice ve emân dilemeden darü'lİslâm'a girip de yakalandığında kanı ve malı mübah sayılır Darü'l harb'te müslüman olan bir kimsenin ise hicret etmeden evvel, bulunduğu bölge fethedildiğinde, elindeki mallar kendisine kalır, ama gayri menkul malları ganimet hükmündedir (Maverdî, elAhkamu'sSultaniyye, Çev: Ali Şafak, İstanbul 1976, 57 vd; WWHunder, İA, Dârü'lHarb md)

Dârü'lharb'te ikamet edip İslâm ülkesine gelmemiş olan müslümânlar İslâm ülkesinde yaşayan bir fert gibi görülürdü Dârü'lİslâm'a hicret etmek istediğinde engellenmezdi İmamı Azam'a göre sadece müslüman olmakla masun sayılmıyor; İslâm devletinin otoritesine girmekle can ve malını emniyete alabiliyordu Bir müslüman, Dârü'lharb'te işlediği suçlarından nedeniyle cezaya çarptırılamaz Çünkü İslâm devletinin otoritesi oralarda geçerli değildir Dünyada had cezası verilmemesine rağmen, o suçların cezası Allah'a aittir (Abdulkadir Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk, çev A Nuri, İstanbul 1976, I, 520) Ama bu hususlarda farklı alanlara yönlendirilmiş ictihadlar vardır Meselâ İmâm Şâfiî'ye tarafından, Dârü'lİslâm'da helâl olan şey Dârü'lharb'te de helâldir; haram olan orda da haramdır Bir suçun Dârü'lharb'te işlenmesi cezayı düşürmez(esSerahsî, elMebsut, IX, 100; İmâm Şâfiî, elUmm, VII, 322)

İmâmı A'zam ise Dârü'lharb'te hadler uygulanmazhadisine tarafından amel etmiştir Dârü'lharb'te bulunan askerlerden biri haddi gerektiren bir kabahat işlese, Ebu Hanîfe'ye kadar oradaki kumandanın haddi tatbik yetkisi olamaz, ancak dârü'lİslâm'a dönülünce devlet başkanı ya da kadı'nın vereceği hüküm geçerli olur İmâm Mâlik ve İmâm Şâfiî ise haddin anında uygulanabileceğini savunmuşlardır (İbn Kudame, elMuğnî, IV, 46)

Bir müslümanın Darü'lharb'te bulduğu hazine kendisine aittir Oysa İslâm devleti adına Dârü'lharb'e girmiş bir heyet veya askerî birlik bir define bulacak olursa, bunun humus'u Beytü'lMâl'e aittir (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye Kamusu, IV, 103)

İslâmî hükümler emin nass ile sabit ise bunlar hakkında ihtilaf sözkonusu değildir Cumhurı fukahâ'ya göre müslümanların dârü'lharb'te harbîlerle veya kendi aralarında faizle alışveriş yapmaları haramdır Faiz, kesin nass ile haram kılınmıştır Ebu Hanife ile İmâm Muhammed bu konuda dârü'lharb'te müslüman ile harbî arasında faiz muamelesini caiz görerek Cumhur'dan ayrılırlar Onlara göre, faizi müslümanları almalıdır; fakat harbîye faiz verilmesi haramdır (İbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188) Bu ictihada rağmen, müslümanların takvaya sarılmaları ve bundan kaçınmaları evlâdır Cumhur, Dârü'lharb'te müslüman ile harbî arasında faiz yokturhadisini delil almaz Onlar, böyle mürsel* ve garib* derecesinde bir hadisle amel edilemeyeceğini söylemişlerdir Harhî'nin malı ancak ganimet yoluyla helâl olup, alışveriş akidleri yolu ile helâl olmaz (İbn Kudame, IV, 46)

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler, mümin kadınlar muhâcir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin Allah onların imanını daha iyi bilir Lakin sizde mümin kadınlar olduklarına veri edinirseniz onları kâfirlere döndürmeyin Bunlar onlara helâl değildir Onlar da bunlara helâl olmazlar(elMümtehine, 6010) Bu ayetten nikâh akdinin bozulmasında ülke ayrılığı değil de din ayrılığının etkili olduğu anlaşılmaktadır Hanefîlere tarafından ise, karı veya kocadan birisi dârü'lharb'ten dârü'lİslâm'a müslüman veya zimmî olarak hicret edecek olursa, aralarında düğün ayrılığı sözkonusu olur

İslâm'ın kayda değer bir ibadeti ve vazgeçilmez bir prensibi olan Cuma namazı konusunda Hanefî fukahası Cuma namazı ulu'lemr'in iznine bağlıdırder Izin, Cuma'nın edasının şartlarından sayılmıştır Ulu'l emr'in bulunmaması halinde Cuma namazı farz değildir Dârü'lharb'te Cuma namazının kılınıp kılınmayacağı hususunda diğer mezheplerin görüşü, Cuma'nın hiçbir surette terkedilemeyeceğidoğrultusundadır Zira bu, Kur'anî bir nass ile sabittir bundan başka hanefîler, ulu'lemr'in bulunmaması halinde, müslümanların, aralarından birini tahsis ederek Cuma kılabileceklerini de söylerler (Elmalılı Hamdi Yazır, Yargı Dini Kur'an Dili, VII, 4983 vd)

Allah Teâlâ şöyle buyurur: Nefislerine eyvah eden kimselere canlarını alırken melekler: Ne işte idiniz?dediler (Bunlar): Biz, yeryüzünde aciz Düşürülmüştükdiye yanıt verdiler dediler ama: Peki Allah'ın arzı geniş yok miydi ancak onda göç edip İslâm'ı rahatça yaşayabileceğini;, bir yere hicret edeydinizİşte onların durağı Cehennem'dir, ne fena bir gidiş yeridir (enNisa, 497) Bu ayetten anlaşıldığına tarafından müslümanın öz yurdu, İslâm'ın yaşandığı ve Allah'ın hükümlerinin hâkim olduğu dârü'lİslâm'dır Müslüman, dârü'l harb'te küfrün zulmü ve işkenceleri altında huzursuz bir yaşam sürüyor, dininin emirlerini yerine getiremiyor, farzlarını ifa edemiyor ve kendisinin veya neslinin küfre girmesi için zorlanıyor veya zorlanmaktan korkuyorsa böyle bir yerden hicret etmesi farzdır: Bu genel hükme kadar Hanefiler hangi durumda olursa olsun, bir müslümanın mutlaka dârü'lharb'ten dârü'lİslâm'a hicret, etmesinin farz olduğunu öne sürerken; Şâfiîler, müslümanın bulunduğu yerde dobra dobra dinini yaşayabiliyor ve tebliğini yapabiliyorsa orada kalmasının gerektiğini savunmuşlardır (Said Havva, İslâm, I, 309)

Ancak yeryüzünün muhtelif diyarlarında, küfür ülkelerinde yaşayan müslümanların hicret edebilecekleri bir dârü'lİslâm mevcut yok ise veya mevcut olsa bile Halife bunların hicretlerine gerek görmeyip orada kalmalarını isterse, artık, bulundukları bölgelerde İslâm'ı hâkim kılmak için gerekli çalışmaları yerine getirmek onların manâlı bir görevi olacaktır Çünkü müslümanların İslâm devletini kurmaları, toprakları İslâmîleştirmeleri, zâlim ve kâfir yöneticilerle mücadele etmeleri, yeryüzünde fitne ve acımasızlık kalmayıncaya kadar çaba sarfetmeleri farzı ayndır Bu görüşleri savunan İslâm fukahası, Mekke'de kâfirlerin zulmüne uğrayan müslümanların gidecekleri bir dârü'lİslâm'ın olmadığını belirtmektedirler Necaşî'nin ülkesi Habeşistan'a veya Medine'ye yapılan hicrette Hz Peygamber'in emri belirleyici olmuştur Bu da müslümanların yaşadıkları bir dârü'l harb'ten daha gizli bir şekilde İslâm'ı yaşayabilecekleri bir başka dârü'l harb'e hicret etmeleri hususunda yol gösterici bir sünnettir Kur'ânı Kerim'deki âyetlerden birtakım belirleyici nitelikler saptama etmekle, bir ülkenin nasıl dârü'lharb olabildiğini ortaya koyabiliriz Ülkenin zalim yöneticileri, mustaz'afları zorlama ve cefa altına alır, gayri müslimler her fırsatta müslümanlara ızdırap eder, inançları yüzünden yurtlarından Çıkarılırlar ve müslümanların dârü'lİslâm dışında bir yerde güvenlik içinde bulunmaları sözkonusu olmayıp, uyum onlara gizli vermez ise, o vakit hicret etmek zorundadırlar (enNisa, 475, 91, 92)

Seslenmek oysa İslâm hukukçularının savunduğu gibi, dârü'lharb'te yaşayan müslümanların orada kalıp uğraş etmeleri, orayı dârü'lİslâm haline getirmeye çalışmaları gerekmektedir Ancak böyle bir durumda kâfir yönetimin müslümanlara eziyet ve zulümde bulunacağı, onları şehid edeceği ve bunun çok zulümlere niçin olacağından hicret yolu daha yerinde olmuştur Zaten nasslardan ve tarihi gelişmelerden de bu anlaşılmaktadır

Dârü'lharb terimi, müslümanlarla savaş halinde olan ülkeye denildiğinden; harb ülkeleri, Allah'ın otoritesi yerine diğer otoriteye bağlanıp bu batıl otoritelere itaat ettiklerinden ve daima müslümanlara aleyhinde savaş durumunda bulunduklarından dolayı bu adı alırlar İslâm'ın sürekli savaşı temel aldığı biçiminde ileri sürülen yanlış kanaatin tersine, onlar eğer uzlaşma istiyorlarsa müslümanlar bir takım şartlara emrindeki olarak uzlaşma yapabilirler Böyle ülkelere, o vakit, anlaşmalı ülke anlamında darü'lahd* denilir ancak, bu ülkeler harb ülkelerinden öbür bir hukuka tabi olur İslâm'da baskı yoktur, lakin din yalnız Allah'ın oluncaya değin cihat vardır Kâfirler emân dilerse, ülkeleri cizye karşılığında dârü'lİslâm'a dahil edilir ve kendilerine hak ve hürriyetleri verilir İslâm devleti yeryüzünden fitneyi uyandırmak için cihadı esas siyaset yaptığı gibi, barışma isteyenlere de şartlarına uydukları müddetçe asla dokunmaz
*
 
858,500Konular
982,396Mesajlar
32,981Kullanıcılar
ilkinsanSon üye
Üst Alt