Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Çilelere Tebessüm

Çilelere Tebessüm
0
107

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Hazreti Mevlânâ’nın Gönül Deryâsında Sır ve Hikmet İncileri

DOSTLUĞUN ŞARTI

«elVedûd» ismiyle muhabbetin menbaı ve menşei olan Cenâbı Hak, kuluyla dost olmak ister Kalbi selîme kavuşarak dostluğuna erebilen bahtiyarları; cenneti âlâya davet eder, ona ebedî ikramlar hazırlar

Bu dünya hayatında kulun gayesi, Cenâbı Hakk’ın dostluğuna erme yolunda gayret etmek olmalıdır

Ancak dostluk ve muhabbetin şartı; dosttan gelen ezâ ve cefâyı dahî hoş karşılamakla, ona rızâ ve teslîmiyet göstermektir

Bu hikmete mebnî olarak, en çok çile ve musîbet; peygamberlere, sonra velîlere gelmiştir Çünkü onlar; bu çile ve ıstırapları, dostun bir hediyesi bilme olgunluğunu sergilerler, rızâ ve sabırlarıyla terakkî ederler

Hazreti Mevlânâ çilelere sabrı güzel bir kıssa ile şöyle ifade eder:

Bir efendiye hediye olarak bir kavun getirilmişti O da sevdiği, gönüldaşı, derin duygulu, sâdık hizmetkârı Lokman’ı çağırttı

Lokman gelince efendisi kavundan bir dilim kesip, ona ikrâm etti Lokman o dilimi sanki bal gibi, şeker gibi yedi Öyle hoşlanarak öyle zevkle yemişti ki; onu görenlerin de iştahları kabarıyor, ona âdetâ imreniyorlardı

Efendisi ona ikinci bir dilim daha verdi Zira efendisi, Lokman’ın duyduğu bu lezzet karşısında huzur buluyordu

Derken kavundan son bir dilim kaldı O zaman efendisi;

“–Bunu da ben yiyeyim de ne kadar tatlı bir kavun olduğunu anlayayım dedi

Efendisi o dilimi yer yemez, kavunun acılığından ağzını bir ateş kapladı Dili uçukladı, boğazı kavruldu Kavunun acılığından kendinden geçti Ondan sonra Lokman’a sordu:

“–Ey benim canım hizmetkârım! Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin? Böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın? Bu nasıl sabırdır? Kim bilir şimdiye kadar ne acılara katlandın ve sabrettin? Yoksa sen tatlı canına düşman mısın? Neden bir şey söylemedin? Neden;

«Beni mâzur görün, şimdi yiyemem» demedin?

Lokman dedi ki:

“–Ben; siz efendimizin elinden o kadar tatlı yemekler yedim, maddeten ve mânen o kadar çok nimetleriyle perverde oldum ki, size bunlar için mukabelede bulunamadığımdan dolayı, mahcubiyetimden iki büklüm olmuşumdur Elinizle ikrâm ettiğiniz bir şeye;

«Bu acıdır, yenilemez» nasıl diyebilirim?!

Hem sizin elinizden gelen her acı bana tatlı gelir Çünkü bedenimin bütün cüzleri sizin nimetlerinizle perverde olmuştur

Sonra Lokman heyecan ve muhabbet dolu sözlerle içini dökmeye şöyle devam etti:

“–Efendim! Sizden gelen bir acıdan feryâd edersem, başıma yüzlerce defa toprak saçılsın Lütufkâr elinin tadı, bu kavunda nasıl acılık bırakır? Muhabbetten acılar tatlılaşır, muhabbet sayesinde bakırlar altın olur Muhabbet ile tortular durulur, arınır Muhabbet vesilesiyle dermansız dertler şifâ bulur Muhabbet ile ölüler dirilir Muhabbet sayesinde padişahlar kul olur Muhabbetten dolayı zindanlar gül bahçelerine döner Muhabbetten ötürü karanlık evler aydınlanır, nurlanır Muhabbet vesilesiyle nâr, nûr olur Muhabbet varsa çirkin bile hûrî kesilir Muhabbet varsa; kederler neşeye döner Muhabbet sayesinde; yoldan çıkaranlar saâdet rehberi olur, yol kesenler, yol gösterici olur Muhabbet sayesinde; hastalık dahî, sıhhat ve afiyete çevrilir Hâsılı muhabbet ile, kahır rahmet olur

Cenâbı Hak, Fecr Sûresi’nde gafil insanın nimetler ve iptilâlar karşısındaki tavır değişikliğini şöyle tasvir eder:

“İnsan;

Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde der ki:

«Rabbim bana ikrâm etti»

Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise der ki:

«Rabbim beni önemsemedi» (elFecr, 1516)

Cenâbı Hak; müteâkip âyetlerde insanın bu bencil ve menfaatini merkeze alan, dünyalığa aşırı düşkün hâlini kınamakta ve sûrenin sonunda sâlih kullarını cennete şöyle davet etmektedir:

???? ?????????? ????????? ????????????????? ???? ?????????? ????? ??????? ????????? ??????????? ???? ?????????? ??? ????????? ???? ?????????? ???????? ????

“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön (Sâlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir! (elFecr, 2730)

Anlaşılmaktadır ki;

Cenâbı Hakk’ın dostluğuna ermenin, sâlih kullar arasında cennete davet edilmenin şartı, «rızâ»dır İlâhî taksimden râzı olmaktır Acıtatlı, zorkolay demeden Dost’un takdir eliyle gönderdiği ikramlarını lezzetle kabul etmektir

Velhâsıl hayatın medcezirlerini kabullenmektir

EYYÛB SABRI

Hazreti Eyyûb aleyhisselâm’ın hâli de bu hususta çok güzel bir misaldir:

Eyyûb aleyhisselâm Allâh’ın birçok nimetlerine gark olmuştu Yiğit evlâtları vardı Büyük varlık sahibiydi Sıhhat ve afiyet içindeydi

İlâhî imtihan olarak iptilâlar başladı… Önce arazileri gitti Sonra bir zelzelede evlâtları vefât etti Sonra ağır bir hastalığa dûçâr oldu, sıhhati bozuldu O ise hiç kalbini bozmadı Sabrı cemîl gösterdi

Eyyûb aleyhisselâm, hastalığının en şiddetli günlerini yaşıyordu Hanımı Rahîme Hatun dedi ki:

“–Sen bir peygambersin! Allah Teâlâ’dan sıhhat ve afiyet istesen de bu dertlerden kurtulsan!

Eyyûb aleyhisselâm sordu:

“–Sıhhat ve afiyetle geçen günlerimiz ne kadardı?

“–Seksen yıl idi

“–Ey Rahîme! Cenâbı Hak bana seksen sene sıhhatli bir ömür ihsân etti Hastalık müddetim sıhhatle geçen ömrüme nazaran çok az Hâl böyleyken Cenâbı Mevlâ’ya hâlimi şikâyet etmekten hayâ ederim Allah Teâlâ, bizlere nimetler verirken (râzı oluyoruz da), O’ndan gelen belâlara niçin sabretmeyeyim?! Ben Rabbimden râzıyım!

Eyyûb aleyhisselâm’ın bu tavrı, rızânın en güzel misâlini sergiler Eyyûb aleyhisselâm; bütün musîbet ve sıkıntılarına rağmen, hâlinden şikâyetçi duruma düşmemek ve takdîre rızâda kusur göstermemek için, hastalığını Cenâbı Hakk’a arz etmekten, kendisi için sıhhat ve âfiyet dilemekten bile çekinmiştir Nihayet zevcesinin ısrarları karşısında sadece;

“…(Rabbim!) Başıma bu dert geldi Sen, merhametlilerin en merhametlisisin! (elEnbiyâ, 83) diye niyazda bulunmuştur

Bu duâ üzerine Allah Teâlâ; kullukta dâim olanlara bir rahmet hâtırası olmak üzere onun derdini gidermiş, hastalığına şifâ vermiş ve kendisine yeniden mal ve evlâtlar lutfetmiştir Cenâbı Hak; sabır, şükür ve hâle rızâ makamında zirveleşen Eyyûb aleyhisselâm için;

“… O ne güzel kuldu! (Sâd, 44) iltifâtında bulunmuştur

Güzel kulluğun sırrı:

ŞİKÂYET YOK, ŞÜKÜR VAR

Şiir diliyle hikmetleri terennüm eden büyük mutasavvıf Yûnus Emre Hazretleri de nefsine şöyle hitâb eder:

Yûnus, imdi her derde Eyyûb gibi sabreyle

Derde katlanamazsın, derman arzu kılarsın

Derman şikâyette değil, şükürdedir Şikâyet, rızâsızlıktır Hele kullara şikâyetin ne kadar abes olduğunu Hazreti Hüseyin radıyallâhu anh şöyle ifade etmiştir:

“Uğradığın dertlerden mahlûka şikâyeti kes! Merhametliyi merhametsize şikâyet etmiş olursun

Velhâsıl;

Bir müslüman dâimâ tebessüm hâlinde olacak Hizmette tebessüm hâlinde olacak

Bir muvaffakiyet olduğunda da onu Allah’tan bilecek Bir iptilâ geldiğinde de râzı olacak, «????????? ???????????» sırrına ererek… Yani Allah’tan râzı olacak, Allah da ondan râzı olacak

Hakk’ın dostluğuna ermenin şartı bu… Habîbullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ömrü, âdetâ bir çile çemberiydi Fakat O sallâllâhu aleyhi ve sellem; en büyük istinâdı olan hanımı Hazreti Hatice’yi ve hâmîsi Ebû Tâlib’i kaybetmiş, bir destek bulma ümidiyle gittiği Tâif’te taşlanmış vaziyette iken Cenâbı Hakk’a şöyle niyaz etmişti:

“Ey merhametlilerin en merhametlisi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnet ve belâlara aldırmam! (Yeter ki Sen, benden râzı ol)

Ashâbı kiram da İslâm’la şereflenmenin bir bedeli olarak, kıssadaki gibi nice acı kavunlar yedi Zehirle pişmiş aşlara talip oldu ve böylece vuslatın lezzetiyle mest oldu

İşkenceler acı kavun gibiydi; çileler, boykotlar, mâruz kaldıkları istihzâlar birer acı kavun gibiydi Fakat onların hepsi ashab için lezzet oldu Şükür vesilesi oldu

Hazreti Bilâl radıyallâhu anh, azgın ve gözü dönmüş müşriklerin ağır işkenceleri altında âdetâ bir pelteye dönmüş olan vücudundan kanlar akarken bile dâimâ;

«Ehad! Ehad! Ehad!: Allah birdir! Allah birdir! Allah birdir!» diyerek tevhîdi tebliğ ediyor ve şirke meydan okuyordu Acı ve ızdıraptan ziyade, îmânın ulvî zevkini tatmış bir gönülle lik?ullah hazzını yaşıyordu

Hazreti Ömer radıyallâhu anh, hilâfeti döneminde, ilk müslümanlardan olan Habbâb bin Eret radıyallâhu anh’a;

“–Allah yolunda çektiğin işkenceleri bize biraz anlatır mısın? demişti

Bunun üzerine Hazreti Habbâb;

“–Ey mü’minlerin emîri, sırtıma bak! dedi Onun sırtına bakan Hazreti Ömer;

“–Ömrümde böylesine harap edilmiş bir insan sırtı hiç görmemiştim diyerek hayretler içinde kaldı Habbâb radıyallâhu anh şöyle devam etti:

“–Kâfirler ateş yakarlar ve beni elbisesiz olarak üzerine yatırırlardı Ateş, ancak sırtımdan eriyen yağlarla daha da şiddetlenirdi

Müşrikler ateşte kızdırdıkları taşları Hazreti Habbâb’ın sırtına yapıştırırlar ve işkencenin şiddetinden mübârek sahâbînin etleri dökülürdü Buna rağmen yine de kâfirlerin istedikleri sözleri söylemezdi (İbni Esîr, Üsdü’lĞâbe, II, 114)

Zira îmânın lutfettiği «vuslat» heyecanı, bütün dünyevî meşakkatleri bertarâf ediyordu

Habbâb bin Eret radıyallâhu anh şöyle anlatır:

Bir gün Allah Rasûlü, Kâbe’nin gölgesinde iken, yanına varıp kendisine müşriklerden gördüğümüz işkenceleri şikâyet tarzında anlattık Ardından da bu işkencelerden kurtulmamız için Allah’tan yardım dilemesini talep ettik

O da bize şöyle buyurdu:

“Sizden evvelki nesiller arasında, yakalanıp bir çukura konan, sonra testere ile baştan aşağı ikiye bölünen ve demir taraklarla etleri tırmıklanan, fakat yine de dîninden dönmeyen mü’minler olmuştur

Allâh’a and olsun ki, O; bu dîni tamamlayacak, hâkim kılacaktır

O derecede ki, bir kişi, Allah’tan ve koyunlarına kurt saldırmasından başka bir korku duymaksızın, San‘a’dan Hadramut’a kadar emniyet içinde gidip gelebilecektir Ne var ki siz sabırsızlanıyorsunuz! (Buhârî, Menâkıbu’lEnsâr, 29, Menâkıb, 25, İkrâh 1; Ebû Dâvûd, Cihâd, 972649)

Tarih şahittir ki, zalimlerin zulmüne ancak bu îman gücüyle karşı konulmuştur İlk Îsevîler, aslanların dişleri arasında parçalanmayı göze alarak tevhîdi korumuşlardır

Ashâbı Uhdûd; hendeklerde yanmaya râzı olmuş, tevhidden taviz vermemiştir

Habîbi Neccâr, taşlanırken bile bir îmânın vecdi içinde idi:

“Keşke kavmim, Allâh’ın bana bu ikramını bilseydi! demiştir

Bunlar;

Tarihteki nice tevhid kahramanlarının sayısız misallerinden ancak birkaçı…

Sahâbenin hayatı da o misallerle dolu

Onlar, bu vuslata erebilmek için her türlü çile ve meşakkatlere tebessüm ettiler

Çünkü onların tek derdi bu hayatı îman nimetinin, Allah Rasûlü’ne ümmet olma nimetinin bir şükrânesi olarak yaşamaktı

Bu iştiyakla;

Vehb bin Kebşe radıyallâhu anh Çin’e gitti

İbni Abbas radıyallâhu anh’ın kardeşi Semerkant’a gitti

Abdullah İbni Mes‘ûd ve niceleri Kûfe’ye, Hazreti Bilâl ve niceleri Şam’a, Ebû Eyyûb elEnsârî ve niceleri İstanbul’a gitti Tâbiîn’den Ukbe bin Nâfi, Kayravan’a gitti Ve emsalleri, kıtalara kanat açtı

Yüz bini aşkın sahâbî olmasına rağmen, Mekke ve Medine’de medfun sahâbî çok az… Çünkü her biri; ashab olmanın şükrünü ödemek için, çilelerin yoldaşı oldu

Onları takip eden nesiller de, hakikî saâdetin yolunun çilelere katlanmak olduğu hakikatini çok iyi anladılar

İstanbul’u fethe koşan yiğitler;

“Şehâdet sırası artık bizde! diyerek, iştiyak ile ölüm saçan surlara koştular Şehâdet şerbeti de, îmânın ve vatanın muhafazası için can vermek de Dost’un hatırı için lezzetle yenilen bir acı kavun idi Çanakkale’de 250000 vatan evlâdı, düşmanın önüne etten duvarı bu iştiyak ile ördü

Bütün bunlar, dostun dosta vefâsıydı

Fazîlet ve rızâyı ilâhîye râm oluştu…

Bu çerçevede;

Bugün sayıları 2,5 milyonu aşan ve halk tabiriyle «Tanrı misafiri» olarak isimlendirilen Suriyeli kardeşlerimiz için bir fedâkârlık imtihanında olduğumuzu unutmamamız îcâb eder

Cenâbı Hak; nesillerimizi de ecdâdındaki îman iştiyâkından, birlikberaberlik ve kardeşlik fedâkârlığından hissedâr eylesin

Âmîn!


Osman Nûri Topbaş
Yüzakı Dergisi

 

Similar threads

Cenâbı Hak biz âciz kullarını yoktan var edip sayısız varlıklar arasında insan, insanlar arasında ehli îman, ehli îman arasında da Rasûli Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz?e ümmet kıldı Hiçbir bedel ödemediğimiz hâlde, tamamen lûtfi ilâhî ile bu muazzam nîmetlere nâil olduk Evet...
Cevaplar
0
Görüntüleme
72
Güzel ahlâkın özü, hiç şüphesiz ki Hazreti Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem’e ve O’nun izinden giden sâlih kullara dost olmaktan geçer Fazîletler halkasına tutunmanın ilk şartı budur Onlarla dostluğu kaybederek gafletin girdâbında helâk olmak ise kötü ahlâkın özünü teşkil eder *** Sâlih...
Cevaplar
0
Görüntüleme
182
Hazreti Osman radıyallâhu anh buyurur: “Gerçek mü’min (ibadetle, tâatle, muâmelâtla, ahlâkla) 6 korku içindedir (buyuruyor 6 şeyden korkmalıdır): Birincisi: Îmânının Allah Teâlâ tarafından alınması korkusu… Hafazanallah! Yani son nefesinin iyi olmaması Allah korusun, bir yanlış bir iş...
Cevaplar
0
Görüntüleme
117
Hak dostları kimdir o zaman? Hak dostları, tasavvuf yolunda zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, hem zâhir hem de bâtınını ikmâl etmiş ve kalbî merhaleler katederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bahtiyarlardır Onlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelliğinin zamanlara yayılmış zirveleridir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
84
PEYGAMBER sallâllâhu aleyhi ve sellem EFENDİMİZ?İN SON NEFESİNDEKİ EMRİ: “EMRİNİZDEKİLERİN HAKLARINA RİÂYET EDİN Velhâsıl namazımız çok mühim Cenâbı Hak: “…Secde et ve yaklaş (elAlak, 19) buyuruyor Namaza çok ihtimam istiyor Cenâbı Hak “…Secde et ve yaklaş (elAlak, 19) buyuruyor “Bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
108
858,556Konular
982,097Mesajlar
32,756Kullanıcılar
yasorektSon üye
Üst Alt