Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullâhi aleyh) -5-

Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullâhi aleyh) -5-
0
116

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Halka, avâm nazarıyla bakan, yani onları hor ve hakir gören kişi, onlardan nefret eder Hâlık’ın nazarıyla bakan ise onlara merhamet eder1

Meşhur tâbiriyle; “Yaratan?dan ötürü yaratılanı sevmek veya “Hâlık?ın şefkat nazarıyla mahlûkâta bakış hassâsiyeti, kâmil mü?minlerin vazgeçilmez bir şiârıdır Zira îmânın ilk meyvesi merhamettir

Cenâbı Hak da Peygamber Efendimiz?in yanında bulunan mü?minlerin vasıflarını beyân ederken; “…Onlar birbirlerine karşı son derece merhametlidirler…2 buyurmaktadır Dolayısıyla mü?minlere karşı kibirlenmek ve onları hor görmek; gönüldeki merhamet noksanlığının ve vicdânın dumûra uğramış olduğunun en bâriz göstergesidir

İbâdullâh?ı istihk?r, yani Allâh?ın kullarına küçümseme ve tahkir nazarıyla bakmak, en başta kişinin kendi haddini bilmezliğinin bir ifadesidir Zira insan kendini bilirse, yani var olmak ve hayatını idâme ettirmek için bile dâimâ Rabbinin lûtfuna muhtaç olduğunu lâyıkıyla idrâk edebilirse, acziyetten âdeta ıslak bir kağıda döner Ne Rabbine, ne de O?nun kudret ve sanatının muhteşem eserleri olan mahlûkâta, büyüklük taslamaya mecâli kalmaz

Hazreti Ali radıyallâhu anh?ın ifadesiyle:

“Övünmek Âdemoğlunun neyine ki?! Evveli nutfe, sonu ise cîfedir! Kendi rızkını dahî yaratamadığı gibi, kendini helâkten de kurtaramaz

Cenâbı Hakk?ın ilâhî kudret ve azameti karşısında acziyet ve hiçliğinin farkında olan bir mü?min; aslâ gurur, kibir ve ucuba meyledemez

Temiz bir bardakta bulunan saf ve berrak bir suya, bir damla necâset düştüğünde, nasıl ki o su, bütün sâfiyet ve kıymetini kaybederse; Allâh?ın kullarını küçük görerek dolaylı yoldan büyüklenmek de, kulun Hak katındaki değerini yok eder

Âyeti kerîmede buyrulduğu üzere:

“Her kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allâh?ındır… (Fâtır, 10)

Dolayısıyla kul; tevâzû, hiçlik ve acziyetinin idrâki içinde, sâlih amellerle Rabbine ne kadar yaklaşabilirse, Hak katında o nisbette izzet kazanır Mütevâzı kullarını Cenâbı Hak yüceltir

Âyeti kerîmede buyrulur:

“…Allah katında en değerli olanınız, en çok takvâ sahibi olanınızdır… (elHucurât, 13)

Yani Allah katında yegâne üstünlük “takvâ iledir Takvâ ise Allâh?ın rızâ ve muhabbetinden mahrum kalma korku ve endişesi içinde, haram ve şüphelilerden titizlikle sakınıp bütün gücüyle sâlih amellere, ibadet ve tâate, Allah yolundaki hizmetlere gayret göstermektir Yine takvâ; nefsânî arzuları bertaraf etmek, rûhânî istîdatları inkişâf ettirmek ve ilâhî müşâhedenin altında olduğumuzu, kalpte dâimî bir şuur ve idrak hâline getirebilmektir

Kalplerdeki takvâ duygusunun kimde daha yüksek olduğunu, dolayısıyla kimin daha hayırlı olduğunu ise ancak Allah Teâlâ bilir Bunun içindir ki Rabbimiz, âyeti kerîmede şu îkazda bulunur:

“Ey îmân edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın Belki de onlar, kendilerinden daha hayırlıdır… (elHucurât, 11)

Hazreti Âişeradıyallâhu anhâ diyor ki:

“(Bir defasında Peygamber Efendimiz?e hitâben: )

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! Safiyye’nin kısa boylu oluşu Sana yeter» diyerek Safiyye?yi küçümsemiştim Bunun üzerine Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem:

«–Ey Âişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karışsa idi, onun suyunu bozardı» buyurdu (Ebû Dâvûd, Edeb, 354875; Tirmizî, Kıyâmet, 51)

İnsanları küçük görmek; sözle olabileceği gibi, çeşitli hâl ve hareketlerle, kaşgöz işaretleriyle de olabilir Cenâbı Hak bunu da şu ifadeyle yasaklamıştır:

“İnsanları arkasından çekiştirip (gıybetini yapıp) kaşgöz işaretiyle alay eden herkesin vay hâline! (elHümeze, 1)

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ bana: «Birbirinize karşı öylesine alçakgönüllü olun ki, hiç kimse diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin Yine hiç kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın!» diye vahyetti (Müslim, Cennet, 64; Ebû Dâvûd, Edeb, 40)

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Müslüman kardeşlerine saygısızlık yapmanın ve onları horlamanın verdiği zarar kadar, kişiye hiçbir günah zarar vermez 3

Nitekim hadîsi şerîfte de:

“İnsana günah olarak, müslüman kardeşini küçük görmesi yeter buyrulmaktadır (Müslim, Birr, 32)

Bu nebevî gerçeğe rağmen, hâlâ din kardeşlerini küçük görenler, büyük bir hüsrâna dûçâr olmaktan kurtulamazlar Zira bir başka hadîsi şerîfinde de Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet?e giremez buyurmuştur (Müslim, Îmân, 147)

Din kardeşini küçümsemek, aslında kulun Hak katında kendini küçük düşürmesinden ibarettir Bu sebeple mü?min, hiç kimseyi kendinden daha aşağı seviyede görmemelidir

Bu husus o kadar mühimdir ki, değil bir insana, sâir mahlûkâta bile küçümseyerek bakmak, ârif kullar nazarında, gazabı ilâhîyi celbeden cürümlerden biri olarak telâkkî edilmiştir

Rivâyete göre Hazreti Nuh aleyhisselâm, yaralı ve cerahatli bir köpek görünce, başını öbür tarafa çevirmişti Cenâbı Hak ona:

“?Ey Nuh! Ben?i mi ayıplıyorsun? Onu Ben yarattım îkâzında bulundu

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz?in de hayvanlara eziyet etmemekle ilgili îkazlarının ardından buyurduğu;

“…Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir4 (Ahmed, III, 439) beyânı da, hayvanâta dahî nasıl bakmamız gerektiğini, çok net bir sûrette îzah etmektedir

İşte bu nevî hassâsiyetlerle mânen olgunlaşarak ilâhî ahlâk ile ahlâklanan mü?minler, Hak Teâlâ?nın Rahmânî bakışıyla mahlûkâtı temâşâ ederler

Nitekim Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri bir gün müridleriyle daracık bir yolda giderken karşılarına bir köpek çıkar O Ârifler Sultânı geri çekilerek köpeğe yol verir Müridlerinden biri, içinden:

“?Allah Teâlâ insanı mükerrem (üstün ve hürmete lâyık) kılmışken, Şeyh Bâyezîd, müridlerini de geri çekip bir köpeğe yol verdi Bu ne acâyip bir hâl! der

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri, mürîdinin hâlini fark ederek şu îzahta bulunur:

“?Gönlümde öyle bir zuhûrat oldu ki; sanki o köpek, hâl lisânıyla bana; «Benim kusurum ne idi ki ezelde köpeklik postunu sırtıma geçirdiler?! Sen ne yaptın ki sana Âriflerin Sultânı hil’atini giydirdiler?! Bu hâlin sırrı nedir?» dedi İşte bunun için ona yol verdim5

Velhâsıl bir mü’min, Allâh’ın herhangi bir mahlûkunu gördüğü zaman; “Ben onun yerinde olabilirdim, o da benim yerimde olabilirdi diyerek Cenâbı Hakk’ın kendisine olan lûtuf, ihsan ve ikramlarının tefekkürüyle şükrünü artırmalıdır Övünmek yerine hamd etmelidir Nîmet ve nâiliyetleri, nefsine izâfe etme gafletinden kurtulup o nîmetlerin asıl sahibi olan Allâh?a şükretmelidir

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur:

“İnsanların Hakk’a en yakın olanı; halkın cefâlarına katlanan, onların ihtiyaçlarını merhametle yüklenen ve ahlâkı en güzel olandır6

Mü?min, kendi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşuna hizmet etmekten geçtiğini hiçbir zaman unutmamalıdır Yani müslüman, bencil olmamalı, bilâkis diğergâm bir rûha sahip olmalıdır Yüksek bir mes?ûliyet duygusuyla, din kardeşlerini, hattâ imkânı nisbetinde bütün mahlûkâtı kendisine zimmetli bilmelidir

Bir gün Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe Cennet?e giremezsiniz buyurmuşlardı Ashâbı kirâm:

“–Yâ Rasûlâllah! Hepimiz merhametliyiz deyince, Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet! buyurdular (Hâkim, IV, 1857310)

Rabbimiz; müslümanların birlik ve beraberliğini, hayırda yarışıp yardımlaşmalarını, velhâsıl ictimâîleşmelerini arzu eder Mü?min, bu şuurdan uzak bir şekilde yaşanan ferdî bir müslümanlığın, kendisini kurtarmaya kâfî gelmeyeceğini aklından çıkarmamalıdır İnsanlarla ülfetin doğuracağı birtakım külfet ve zahmetleri de Cenâbı Hakk?ın rahmet, mağfiret ve lûtuflarına bir vesîle ittihâz etmelidir Bütün bunları sabır ve rızâ ile karşılamalı, hattâ kendisi için bir nîmet bilmeli, böylece zahmetleri rahmete inkılâb ettirmelidir

İmâm Gazâlî Hazretleri, halkın ezâ ve cefâlarına Allah için katlanmanın fazîletine dâir, şu hikmetli kıssayı nakleder:

“Hakîmin biri, hikmete dâir 360 eser yazmış ve bu sâyede Allâh’a yaklaştığını zannetmişti Allah Teâlâ, zamanın peygamberine şöyle vahyetti:

«–Falana söyle, yeryüzünü nifâk ile doldurdu Ben onun nifâkından bir şey kabul etmem!»

Bunu duyan adamcağız, tek başına bir mağaraya çekilerek ibadet etmeye başladı ve;

«–Herhâlde şimdi Rabbimin rızâsına eriştim» diye düşündü

Yine Allah Teâlâ, peygamberine:

«–Ona söyle, insanlar arasına girip onların eziyetlerine katlanmadıkça rızâma erişemez» diye vahyetti

Adamcağız çarşıya çıktı, insanlar arasına girdi, onlarla beraber yürüdü, oturdu, yediiçti (Onların dertleriyle dertlendi, onlara karşı mes?ûliyetlerini idrâk etti Hatâsını anladı) Bunun üzerine Allah Teâlâ peygamberine şöyle vahyetti:

“–Haber ver o adama ki, şimdi Ben’im rızâma nâil oldu (İhyâ, II, 610611)

Yani İslâm, kendini toplumdan tecrid ederek ve kendi kabuğuna çekilerek yaşanan ferdiyetçi bir din değildir Bilâkis, toplum hâlinde yaşanan bir hayat dînidir

Mühim olan, toplumla iç içe, âile, akrabalık, komşuluk münâsebetlerinden, ticâret ve iş hayatına kadar bütün insanî muâmelât ve münâsebetlerde İslâm?ın güzelliklerini, hâl, davranış ve şahsiyetinde sergileyebilmektir Böylece Allâh?ın yeryüzündeki şâhidi ve dîninin temsilcisi olabilmektir Bu hususta mü?minin karşılaşacağı zorluk ve imtihanlar, onun gönül dünyası için âdeta bir tezkiyearınma, günahlara kefâret ve terfii derecât vesîlesidir

Nitekim Hak dostları da insanları irşâd edebilmek için halkın içine karışmış, bu uğurda câhillerden, nâdanlardan, yolyordam bilmeyen kaba insanlardan gelen ezâ ve cefâlara katlanarak Allah için sabretmenin uhrevî mükâfâtına nâil olmayı hedeflemişlerdir

Rasûli Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de, Allah yolunda sadece gayri müslim ve münâfıklardan değil, İslâm’ın nezâket ve zarâfetini henüz kavrayamamış bâzı müslümanlardan da sâdır olan kabalıklara, büyük bir sabırla tahammül göstermiştir Nitekim, çölden kalkıp gelen görgüsüz bedevîlerin kaba bir hitapla:

“–Ey Muhammed, ey Muhammed! diye defalarca bağırmalarına rağmen O, her defasında yumuşak bir üslûpla:

“–Buyurun, isteğiniz nedir? diye mukâbelede bulunmuştur7

Hattâ Peygamber Efendimiz’in insanlarla haşırneşir olup onların eziyetlerine mâruz kalmasından büyük ıztırap duyan amcası Hazreti Abbas radıyallâhu anh, Fahri Kâinât Efendimiz’in yüksek bir taht üzerinde oturup hiç olmazsa birtakım sıkıntılardan kurtulmasını istemişti Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem ise:

“–Hayır! Allah beni içlerinden alıp huzura kavuşturuncaya kadar, onların aralarında bulunacağım Varsın ökçelerime bassınlar, elbisemi çekiştirsinler, kaldırdıkları tozlarla beni rahatsız etsinler! buyurdu (İbni Sa’d, II, 193; Heysemî, IX, 21)

Mü’minlere de şu îkazda bulundu:

“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan bir müslüman, onlara karışmayıp ezâlarına katlanmayandan daha hayırlıdır (Tirmizî, Kıyâmet, 552507)

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Açlık, bulut gibidir Kişi az yemeye riâyet edince, kalbi hikmet yağmurları yağdırmaya başlar8

Tefekkür, ibret ve hikmet; açlık ve hüzün hâlinde daha kolay elde edilir Zira mide fazla dolunca, tefekkür âdeta uyuşur, gönlün hassâsiyet ve rikkati körelir

Şu hâdise, açlık veya tokluğun gönüldeki tesirini îzah bakımından ne kadar hikmetlidir:

Mısır’da şiddetli kıtlığın yaşandığı günlerde, Yûsuf aleyhisselâm’a sordular:

“–Sen, devletin hazinelerine hükmeden bir idarecisin Neden kendini aç bırakıyorsun?

O ise şu ibretli cevabı verdi:

“–Karnım tok olursa, açların hâlini anlayamam diye korkuyorum!

Yine çok yemenin kalp âlemi üzerindeki tesirine dâir, Ebû Süleyman Dârânî rahmetullâhi aleyh der ki:

“Her nesnenin pası vardır Gönlün pası da çok yemektir Kim çok yerse altı belâ ile karşılaşır:

1) Kıldığı namazın tadını bulamaz

2) Unutkan olur

3) Şefkat ve merhameti azalır Zira kendisi tok olunca, herkesi tok zanneder

4) Tâat kılma hususunda tembellik gelir

5) Şehveti gâlip olur

6) Müslümanlar mescide varırken o ise helâya gider9

Her hususta en büyük örnek şahsiyetimiz olan Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ve ashâbı da, acıkmadan yemez, yediklerinde de karınlarını tamamen doyurmazlardı Boğazlarından geçen lokmaların zikrini duyacak derecede yüksek bir gönül feyzi içinde yaşarlardı

Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“…Şayet bir kimsenin mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın! buyururdu (Tirmizî, Zühd, 47)

Hazreti Âişeradıyallâhu anhâ Vâlidemiz?in ifadesiyle:

“Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’in aile efrâdı, Medîne’ye geldiği günden vefat ettiği âna kadar, üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı (Müslim, Zühd, 20)

Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem Medîne?de dilese en müreffeh hayatı yaşayabilirdi Zira ganimetlerin beşte biri Allâh?ın emriyle Peygamber Efendimiz?e tahsis edilmişti Ayrıca kendisine nice hediyeler de gelirdi

Lâkin Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, hiçbir mecburiyeti olmadığı hâlde, gelen bu ganimet ve hediyeleri hemen Ashâbı Suffe?ye ve muhtaçlara infâk eder, ondan ancak kifâyet miktarını evine ayırırdı Hattâ evine ayırdığını da, daha sonra gelen bir başka fakire infâk ettiği olurdu Yüksek mes?ûliyet ve merhameti sebebiyle, ümmeti aç ve muhtaçken kendisi huzur bulamazdı

Yine Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem zaman zaman “savmı visâl tutardı İftar etmeden birkaç gün peş peşe tutulan bu oruç, sadece Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz?e mahsustu Ümmetini ise güç yetiremeyecekleri için bundan men ederdi

Az yemenin ve oruç tutmanın, nefsâniyeti bertaraf etme ve rûhâniyeti inkişâf ettirmedeki tesiri sebebiyledir ki, peygamberler de, nübüvvetin rûhâniyetine oruçla hazırlanmışlardır Rûhî inkişâfın zirvesine ulaştıklarında âdeta insanlık âleminden uzaklaşmış ve kendilerinde melekî vasıflar tecellî edince, kalpleri ve dimağları, ilâhî vahye mazhariyetle şereflenmiştir

Nitekim Hazreti Mûsâ aleyhisselâm Cenâbı Hak?la mükâlemeden evvel, kırk gün “savmı visâl yani iftarsız oruç tutmuştur Hazreti Îsâ aleyhisselâm da, İncil?den ilk kelâmı duyuncaya kadar, kırk gün oruç tutmuştur

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri;

“?Niçin açlığı medh ü senâ ediyorsun?» diyenlere:

“?Çünkü dedi “Eğer Firavun aç olsaydı (aczini hisseder); «En büyük Rabbiniz benim!»10 diyemezdi 11

Nefsin azgınlıklarını dizginlemenin en kolay yolu, onu açlıkla terbiye etmektir İnsan tokken, sağlıklıyken, gücükuvveti yerindeyken, kendini ihtiyaçsız, kusursuz ve noksansız görür Âcizliğini unutarak büyüklenmeye kalkışır

Buna mukâbil; hasta, fakir, zayıf ve muhtaç hâlde iken, büyüklenip kibirlenmeye mecâli kalmaz Kul, acziyetini açlıkta daha iyi idrâk eder Nîmetlerin kadrini anlar Cenâbı Hakk?a hamd ve şükür duyguları artar

Hattâ bunun için bâzı tarîkatlerde, “riyâzat ve “mücâhede usulleri çerçevesinde, nefsin istediklerinden el çekip, istemediklerine yönelmek sûretiyle, rûhânî istîdatların inkişâfı hedeflenir

Bu itibarla asıl mahâret; mü?minin zayıf ve âciz zamanında olduğu kadar; güçlü, varlıklı ve sıhhatli ânında da, kendini Rabbinin huzurunda en âciz mevkîde görebilmesidir Zira yağmur sularının kuytu ve alçak yerlerde birikmesi gibi, ilâhî lûtuf ve ihsanlara nâil olmak isteyen mü?minler de, hiçlik ve acziyetlerinin idrâki içinde, alçak gönüllü ve mütevâzı olmalıdırlar

İnsana acziyetini en iyi tattıran oruç ibadeti de, nefs canavarını zabt u rabt altına alan ve böylelikle ihtiras ve azgınlıklara set çeken, ayrıca merhamet ve şefkat duygularının inkişâfını sağlayan rûhî bir disiplindir

Nitekim Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz;

“Oruç kalkandır buyurmuştur (Nesâî, Sıyâm, 43)

Orucun kalkan olması; nefsânî arzuları çökerterek nefsin günahlara olan meylini kırması ve böylece Cehennem?le kul arasına perde olması demektir Bunun için de yalnız mideye değil; göze, kulağa, kalbe ve bilhassa dile oruç tutturarak, bütün bu uzuvları da günahlardan korumak gerekir

Yani orucun bir gâyesi de tıpkı namazda olduğu gibi insanı fahşâ ve münkerden, günah ve kötülüklerden alıkoymak sûretiyle Cehennem?den korumasıdır

Âyeti kerîmede buyrulur:

“Ey îmân edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı Umulur ki (bu sâyede) takvâ sahibi olur (günahlardan korunur)sunuz (elBakara, 183)

Yahya bin Muâz radıyallâhu anh ne güzel buyurur:

“Şaşılır o kişiye ki hastalık korkusuyla yiyecekten perhiz eder de Cehennem korkusuyla günahlardan perhiz eylemez12

Cenâbı Hak gönüllerimize takvâ hassâsiyeti ihsân eylesin Cümlemizi, haramlardan sakınmanın kalpteki tezâhürü olan “îman halâvetini tattırdığı bahtiyar kullarından kılsın İbadetlerle, sâlih amellerle, hayırhasenatla yakınlığına erebilmeyi nasip ve müyesser eylesin

Âmîn!

Dipnotlar:

1 Sehlegî, enNûr, s 109

2 Bkz elFetih, 29

3 Prof Dr Süleyman Uludağ, Bâyezîdi Bistâmî, sf 190, TDV Yayınları, Ankara 1994

4 İnsanın zikri, irâdî bir zikirdir Hayvanâtın zikri ise gayri irâdî bir zikirdir Âyeti kerîmede buyrulur:

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O?nu tesbîh eder O?nu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız… (elİsrâ, 44)

5 Attâr, Tezkire, s 179

6 Attâr, Tezkire, s 199

7 Bkz Müslim, Nüzür, 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 213316; Tirmizî, Zühd, 50; Ahmed, IV, 239

8 Attâr, Tezkire, s 198; Hânî, Hadâik, s 319

9 Tezkiretü?lEvliyâ, s 8990, Erkam Yayınları, İstanbul, 1984

10 enNâziât, 25

11 Prof Dr Süleyman Uludağ, Bâyezîdi Bistâmî, sf 189

12 Tezkiretü?lEvliyâ, s 125, Erkam Yayınları


Altınoluk Dergisi
2019 – Haziran, Sayı: 352, Sayfa: 032

 

Similar threads

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur: “Halkın Hak?tan en uzak olanı, sonra yaparım deyip hayrı tehir edendir1 Dünyevî ihtiraslar peşinde ömür tüketip, uhrevî mes?ûliyetlerini, kulluk vazifelerini, ibadet, tâat ve hayırları yarınlara ertelemek, büyük bir aldanıştır Zira yarını görüp...
Cevaplar
0
Görüntüleme
91
Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur: “Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya dâvet ettim Bu zor yolculuk hususunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı Ben de onu bıkarıp (nefsin süflî arzularını bertaraf edip) Cenâbı Hakk’ın huzûruna yalnız başıma yöneldim!1 Âyeti kerîmede: “…Nefs, aşırı...
Cevaplar
0
Görüntüleme
85
Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur: “Kendisine kerâmetler verilmiş, hattâ havada bağdaş kurup oturan birini görseniz bile, hemen ona aldanmayın! İlâhî emir ve nehiylere riâyet ediyor mu, ilâhî hudutları muhafaza ediyor mu, şer’î hükümleri hakkıyla edâ ediyor mu, ona bakınız!1 Mü?minin en...
Cevaplar
0
Görüntüleme
116
Hak Dostlarından Hikmetler Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri 777 – 848 buyurur: “Ne mutlu o kimseye ki, bir tek endişesi vardır (yani dâimâ bir ve tek olan Allâh’ı zikir hâlindedir) Kalbini; gözünün gördüğü, kulağının duyduğu mâlâyânî şeylerle meşgul etmez Kim mârifetullah sırrına ererse, kendisini...
Cevaplar
0
Görüntüleme
156
Hak Dostlarından Hikmetler Hâlidi Bağdâdî Hazretleri buyurur: “…Cenâbı Hak’tan bizler ve sizler için istikâmetin devamını dileriz İstikâmet sebeplerini tahsil etmek için bütün gayretinizle çalışınız! Zira istikâmet, bin kerâmetten daha hayırlıdır…1 Gönüllerde âdeta bir şok tesiri yapan...
Cevaplar
0
Görüntüleme
91
858,518Konular
981,080Mesajlar
30,879Kullanıcılar
eslandayiiSon üye
Üst Alt