benzer tarih neden her sene bambaşka güne geliyor? " "Günlük yaşantımızı, alıştırma hayatımızı, sosyal, kültürel, ekonomik tüm aktivitelerimizi takvime kadar düzenler ve planlarız Takvimle ilgili en büyük güçlüğümüz sürekli 'şu tarih hangi güne geliyor' sorusunu sormak zorunda kalışımızdır Ilk Önce ulusal bayram, anma ve tatil günleri elde etmek üzere benzer tarihin her yıl değişik günlere rast gelmesi sadece yıl içersinde sağlıklı tasarlama yapmamızı etkilemez, aylardaki etkin meslek günlerinin değişmesi nedeni ile tüm kurumların hesap, plan ve istalistiklerini de daha aşağı üst eder Bunun sorumlusu Dünya'nın Güneş'in etrafındaki dönme süresidir Fazla eski çağlarda bile ırk etkinliklerini Güneş'in görünür hareketlerine göre düzenlemişler, yani kolay hali ile de olsa Güneş Takvimi'ni kullanmışlardır Ancak bu bir yılın süresi bir günün bütün katı olmadığından, küsuratlar oluşmakta, bu da ideal bir yıllık düzenini pratikte zorlaştırmaktadır Güneş Takvimi'ni birincil kullananlardan Mısırlılar'da bir yıl 365 gün (gerçekte 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 46 saniye) kabul ediliyordu Aradaki bu farktan dolayı, örneğin ilkbaharın başlangıcı oysa 1508 yılda bir aynı tarihe eşit geliyordu Eski Babil, Helen, Çin ve Hint medeniyetleri, Ay'ın evrelerine dayanan 29 ve 30'ar günlük 12 aydan oluşan Ay Takvimi'ni kullanmayı tercih ettiler Bu takvimde bir yıl 354 gün olup mevsim tarihleri Güneş Takvimi'ne kadar her yıl 11 gün kayıyordu Birbirini Izleyen iki hilalin oluşması arasında geçen süre (29 gün, 12 saat, 44 dakika, 2,78 saniye) tekrar günün tam katı olmadığından Ay Takvimi'nin de çok sağlıklı olduğu söylenemez Günümüzde Ay Takvimi'ni kullanmaya devamlı İslam ülkelerinde ay süreleri hilalin gözle görülmesine emrindeki olduğundan, yani hilalin birincil gözlemlendiği aksam eski ay yeniden, yeni ay başlamış sayıldığından, bir ayın kaç gün süreceği önceden bilinemez Bambaşka İslam ülkeleri, ayları öbür günlerde başlatabilirler Bu, özellikle Ramazan ayının son günü ve peşine düşüp takip eden bayramın ilk günü için kaos yaratır Nispeten daha doğruya yakın gibi görünen, günümüzde ülkelerin çoğunda kullanılan ve Gregoryan Takvimi olarak da tanıdık Güneş Takvimi'ndeki aksaklıkları tamir etmek için biri milattan önce 46 yılında Jul Sezar, diğeri de milattan sonra 1582 yılında Papa Gregory XIII göre iki defa önemli değişim yapılmıştır Sezar ardışık üç yılı 365 gün, dördüncü yılı ise 366 gün olarak saptamıştır Bu sürenin olması gerekenden 0,0078 gün daha uzun olması, yıllar boyu birikerek 128 yılda fazladan bir gün yaratması sonucunu doğurmuştur 1582 yılına gelindiğinde bu ayrım 10 günü bulunca Papa Gregory XIII takvimi 10 gün ileri aldı 4 Ekim'den sonraki gün 15 Ekim kabul edildi 10 gün yaşanmadan atlanmış oldu Parasal hesaplar karıştı, halk müziği 'on günümüzü geri isteriz' diye gösteriler yaptı Papa'nın ana önemli reformu 400'e böiünemeyen yüzyıllarda Şubat'ın 29 çekememesi idi Yani Şubat 2000 yılında 29 çekebilirken 2100, 2200 ve 2300 yıllarında çekemeyecekti, o yıllarda Şubat 8 senede bir 29 gün olabilecekti Bu sayede kullanılan yıllık ile ideali arasındaki ayrım yılda 0,00030 güne düşürülmüştü oysa bu da 33000 yılda l günlük kayma demektir ve fazla manâlı değildir Bu takvimi İngiltere 1752'de, Rusya 1918'de, Türkiye ise l Ocak 1926'da kabul etti Ne var oysa ay sürelerinin eşdeğer olmaması ve haftanın 7 gün olması nedenleri ile, emin bir tarihin her yıl değişik güne rastlaması sorunu tekrar çözülemedi Dünya Takvim Reformu Birliği'nin (AWCR) bahsedilen tüm sorunları ve eksikleri ortadan kaldıracak çok elverişli ideal bir yıllık önerisi var ama henüz hiçbir ülke, değişikliğin kurulu düzende yaratacağı karışıklığı ve maliyeti göze alıp bu takvimi başvuru cesaretini gösterememektedir 202 ırk ne zamandan beri pabuç giyiyor? "Ayak yere basarak vücudun bütün ağırlığını taşır İnsan gövdesinde en ağır tahsis ayaklara düşer Yetişmiş bir insanın vücudunda 206 kemik vardır, bunların adeta dörtte biri, 62 adedi but ve bacaklarımızdadır Cisim ağırlığını içeren ve hareketi karşılayan bu organın bakımı kundura ile başlar Bacak kemikleri yere düz basmaz Taban çukuru denilen konkav bir kubbenin iki ucuna ve kenarlarına basılır Ayağın taban kısmının yapısı oldukça karışıktır Burada birçok kas, kiriş, damar ve sinir yer almaktadır Vücudumuzdaki kasların içinde en güçlüsü tabanlarımızda bulunur İnsanın en alıngan bölgelerinden biri olan bu bölgeyi korumak insan hayatı için çok önemlidir Çoğu kundura 'taban' adı bahşedilen ve kullanıldıkça eskiyen kalın bir daha aşağı parça ile 'saya' adı bahşedilen ve ayağı saran daha ince bir üst parçadan oluşur Ayakkabılar dünyada çok farklı iklimlerde yaşamış insanların yaşam şartlarına kadar değişim gösterdiği gibi tarih boyunca moda da ayakkabıların şekilleri üstünde çok etkin olmuştur Yine De İspanya'daki 12 15 bin sene öncelerine ait mağara resimlerinde erkeklerde cilt, kadınlarda kürkten üretilmiş giysiler görülüyor ama dünyadaki en eski ayakkabı izine, kuruyan çamur içinde sertleşip günümüze kadar kalmış olarak Mezopotamya'da rastlanmıştır Günümüzdeki anlamı ve şekli ile ayakkabının ilk olarak sandalet biçiminde sıcak iklimli ülkelerde ortaya çıktığı sanılıyor, ilk ayakkabılar çiğ cilt, ayağın girebileceği şekilde bir zarf haline getirilerek yapılırdı Bu ayakkabılar ayağın altını kavgalı kumlardan, üstünü güneş ve sıcaktan koruyorlardı Darı sanat eserlerinde hükümdar ve tanrılar daima çıplak ayaklı olarak görülürler Sandaletlerin ise bu devirde yalnızca konut içinde giyildiği tahmin edilmektedir Hititler bugün Anadolu'da fazla az da olsa hala kullanılan çarıklara benzer ayakkabılar giyerlerdi Ortaçağda kızı evlenen bir baba onun üzerindeki otoritesini evleneceği adama bir pabuç töreni ile devrediyordu Bugün bazı Batı ülkelerinde yeni evlenen çiftin arabalarının arkasına kundura bağlama adeti de o günlerden, kız babasının damadına kızının ayakkabılarından birini vererek, artık onun himayesine girdiğini belirtmesi adetinden kalmadır Avrupa'da 11 yüzyıldan 15 yüzyıla dek sivri burunlu ayakkabılar moda oldu Ortadoğu bölgesinde ise ayağı dargın kumlardan korumak amacı ile yüksekte tutabilmek için ayakkabılara topuk ek edildi Avrupa'da 16 ve 17 yüzyıllarda tüm ayakkabıların topukları kırmızı renge boyanıyordu Avrupa'da 18 yüzyıla dek bayan ve erkek ayakkabıları ayrı değildi Yüksekliği 15 santimetreyi bulan topuklu ayakkabıları Avrupa'da o yıllarda yalnızca üstteki sınıfa mensup ahali (natürel iki kişinin yardımıyla) giyebiliyordu 19 yüzyıla gelene değin bütün dünyada her iki üçgenin taban olmayan kenarı için de benzeşen ayakkabılar kullanıldığını yani ayakkabılarda sağ sol farkının olmadığını biliyor muydunuz? Sağ ve sol ayaklar için ayrı ayrı pabuç üretimine ilk olarak ABD'de, Philadelphia'da başlandı Altı lastik ayakkabılar ise ilk olarak 1916'da tekrar ABD'de yapıldı ve bunlara 'ket' (ked) adı verildi Botlar ise ata binmenin yaygın olduğu soğuk ve dağlık bölgeler ile sıcak ve kumlu çöllerde ortaya çıktılar Kadınlar için ilk bot 1840 yılında Kraliçe Victoria için tasarı edildi Bağcıklı bakımlı yürüyüş ayakkabısı ise Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktı Osmanlı Türkleri'nde de cilt işleme sanatının fazla gelişmiş olması ve özellikle Yeniçeri Ocağı'nın at binmede uygun olan yumuşak deri çizmelere gösterdiği gereksinim yüzünden ayakkabıcılık çok gelişmiştir Bugün artık en ilkel topluluklarda bile halk müziği bir değişiklik pabuç giyiyor Dünyada kaç çift kundura var bilinmiyor lakin uzayda dolaşan bir çift olduğu biliniyor Ay'a birincil üçgenin taban olmayan kenarı basan astronot Neil Armstrong'un ayakkabıları dönüş yolculuğunda herhangi bir rahatsızlık ya da bilinmez bir kirlenme tehlikesine tedbir olmak üzere dünyaya getirilmeyip uzaya bırakılmış Derhal uzayda dolanıp duruyorlar Diğer astronot ile sonradan gidenlerin ayakkabıları derhal neredeler acaba?