iltasyazilim
FD Üye
Atatürk'ün edebiyatla ilgili görüşleri nelerdir?
Atatürkün Edebiyat ile İlgili Görüşleri
Mustafa Kemal Atatürk'ün her türüyle üzerinde durduğu bir sanat dalı da edebiyattırEdebiyatın tanımını yapan Atatürk diyor oysa;
Edebiyat denildiği zaman şu kavranabilir: Söz ve manayı yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını bunları dinleyenleri veya okuyanları fazla alakalı kılacak surette bildirmek ve kâğıda dökmek sanatıBugün içindir oysa edebiyat ister nesir halinde olsun ister nazım biçiminde olsun tıpkı fotoğraf gibi heykeltıraşlık gibi özellikle musiki gibi hoş sanatlardan sayıla gelmektedir
Bu tanımdan daha sonra edebiyatın kasıt ve hedefini çizmiş
beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için alında yazılmış olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek deha kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve yiğitlik yolculuğuna hazırlayabilmek için uyandırıcı hedefleyici yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur
Bu cümlede üzerinde kısaca da olsa durulması gereken bir takım kayda değer konulara yer verilmiştir bir kere Atatürk için edebiyat geçirilmesi güç zamanlarda uyandırıcı hedeflendirici ve yürütücü bir vasıtadır Ancak dikkat olunacak husus bu vasıtanın yıkıcı değil fedakar kahraman ve yapıcı bir vasıf taşımasıdır Daha Sonra Atatürk'ün milli daha dorusu hamasi bir edebiyat haz ve anlayışı olduğu ortaya çıkmaktadır
Tekrar bu cümlenin devamında Atatürk'ün edebiyatı cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve defalarca koruyacak olan bir terbiye ve eğitim arabulucu saydığı da ortaya çıkmaktadır
Şair Halit Fahri Ozansoy'a 29 Ağustos 1928 akşamı Dolma bahçe Sarayı'nda Türk inkılabı şairinin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamıştır
Mutlak dahil olduğun parlak Türk devrinde şair olduğunu ispat edeceksin Şiirlerin keyifli şatır ama Türk milletinin sürur şetaret faaliyet his ve hareketlerini terennüm edecektir Buna mevcudiyetini hasredeceksin
ATATÜRK'E TARAFINDAN EDEBİYAT
Atatürk; hayatı her tarafında edebiyatla yakında ilgilenmiş edebiyatı toplum faydasına yöneltmek için talimat vermiş okullarda öğretim programlarını bu yönde düzenletmiştir Yazınsal sanatların bir fikrin özellikle inkılapların yayılması ve kökleşmesinde en etkili araç olduğuna defalarca inanmıştır
Bir akşam toplantısında (1937) laf edebiyattan açılınca bu konuda farklı alanlara yönlendirilmiş konuşmalar yapılır Edebiyat nedir? Osmanlı devrinde ve cumhuriyet rejiminde edebiyat denilince ne anlaşılıyor?gibi sorular sorulur
Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen cumhuriyet çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta tüm uygar toplumlarda edebiyat denildiği süre şu anlaşılması mümkün:
Laf ve anlamı yani insan aklında yer eden her türlü bilgileri ve insan kudretinin en büyük duygularını bunları dinleyenleri veya okuyanları fazla alakalı kılacak surette bildirmek ve kâğıda dökmek sanatı
Bu itibarla edebiyatın her insan ve cemiyeti bu cemiyetin hal ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için esaslı eğitim araçlarından biri olduğu zahmetsizce anlaşılır
Bunun içindir ama Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı edebiyat öğretiminde şu noktalar bilhassa siklet ve kıymet vermelidir:
A) Türk çocuğunun kafasını yaratılıştaki uyarı ve itinaya kadar Bu cumhuriyetin sıhhat düzeniyle ilgilenen bakanlığa da düşen bir görevdir
B) Güzel muhafaza edilen Kalp kafa ve zekalarını açtırmak yaymak genişletmek Bu bilhassa Ulusal Eğitim Bakanlığının görevidir Bununla Beraber Türk çocuklarının kafalarına müspet ilim ve fiziki teknik mefhumlarını yalnız nazari olarak yok bununla birlikte pratik vasıtalarla da geliştirmek
C) Bir taraftan da Türk kafalarındaki kabiliyetleri Türk karakterindeki sağlamlıkları Türk duygularındaki irtifa ve genişlikleri kendileri hiç zorlanmadan doğal bir halde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak
Atatürk'ün Türk dili hakkındaki görüşlerinin oluşmasında yetiştiği devrin düşünce akımlarının ve dil konusundaki çeşitli tartışmaların etkin olduğu bilinmektedir O her Türk aydını gibi dil sorunu ile yakından ilgilenmiştir Cumhuriyetten çok önceleri daha 1917'lerde G Nemeth'in Türkçe Grameri ’ni görmüş bu münasebetle gazete dilini yalnız aydınların değil herkesin anlayabilmesi gerektiği yolunda manzara bildirmiştir 1922'de yaptığı bir konuşmada muallimeyerine muallim hanımlardiye hitap etmiş peşinde da dilimizde dişilik te'sigöstermek zorunda olmadığımızı açıklama etmiştir Bu iki not Atatürk'ün çok önceleri Arapça kurallardan arınmış sade Türkçe ’den yana olduğunu göstermektedir Bu görüsün oluşmasında etkin olan hareketleri anlayabilmek için Cumhuriyet öncesindeki faaliyetleri iyi anlayışlı olmak gerekir
Tanzimat Döneminde Namık Kemal Ali Suavi Ziya Pasa Ahmet Mithat Şemsettin Sami Süleyman Pasa gibi yazarların bilinçli olarak başlattığı dilde sadeleşme çabaları Osmanlı Türkçe sini olabildiğince sadeleştirme yolunda önemli bir başlangıç olmuş bu gelişmeler yönünde daha dinç bir hareket olan Yeni Lisanhareketinin doğmasında rol oynamıştır
Bu yıllarda görülen bir başka hareketten de bahsetmek gerekir: Tanzimat Döneminde sadeleşmeakimi içinde iken Serveti Fünûn ve onu peşine düşüp takip eden yıllarda bağımsız bir nitelik şampiyon tasfiyecilikhareketi Şemsettin Sami Ahmet Mithat Necib Âsım Ahmet Cevdet Emrullah Efendi Veled Çelebi Fuat Köseraif Hüseyin Kâzım gibi şahsiyetlerin temsilciliğini yaptığı bu görüntü dildeki Arapça Farsça kelimelerin adamakıllı atılmasını savunmaktadır II Meşrutiyet döneminde Türk Derneği ve dergisi etrafında toplanan tasfiyecilerin bas temsilcisi Fuat Köseraif'tir
Bu akımlar Cumhuriyete dek bir çatışma hâlinde süregelmiş Cumhuriyet ardından da zaman zaman taraftar bulmuşlardır Oysa Cumhuriyete değin en etkili olanı Yeni Lisanakimidir Bu akim 1911 yılında Selânik'te çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi civarda toplanan Ömer Seyfettin Ali Canip Ziya Gökalp Kâzım Nâmi Âkil Koyuncu gibi isimler kadar savunulmuştur Bunlar içinde özellikle Ziya Gökalp'in teorisyenlik yaptığını Ömer Seyfettin'in ise onun görüşlerini hikâyelerinde uyguladığını belirterek bu ikisinin önemini vurgulamalıyız
Yeni Lisancıların esas görüşleri söyle özetlenebilir: Dildeki Arapça Farsça gramer kurallarını atarak Türkçe ’nin kurallarını isletmek; Arapça Farsça kelimeleri Türkçe ’deki söylendikleri gibi kâğıda dökmek; öteki Türk lehçelerinden kelime elde etmek yerine İstanbul Türkçe ’sine dayalı canlı bir yazı dili oluşturmak; bu yolla taklit ve özentiden kurtulmuş millî bir dil ve edebiyat ortaya ayarlamak
Yeni Lisan akiminin en kayda değer özelliği Tanzimat'tan beri süregelmekte olan fesahatçilikve tasfiyecilikgibi birbirine zıt zihin akımlarını günün şartları içinde en ilimli biçimde uzlaştırarak millî dile geçişi sağlamış olmasıdır
Görüldüğü gibi Cumhuriyete gelinirken Türk aydınının gündeminde dilsorunu kayda değer yer tutmaktadır
Başından beri Türk dili ile yakından ilgilenen Atatürk'ün halk tanımı içinde dilin fazla kayda değer bir yeri vardır Ona kadar millet dil kültür ve ışık halkası birliği ile birbirine bağlı vatandaşların meydana getirdiği sosyal ve siyasî bir topluluktur O bu konudaki görüşlerini su şekilde daha net söylemektedir: Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı Türk milletidir Türk milleti aramak Türk dili demektir Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkini ananelerini hatıralarını menfaatlerini kısacası bugün kendi milliyetini yapan şeyin dili doğru muhafaza olduğunu görüyor Türk dili Türk milletinin kalbidir zihnidir
Atatürk'ün Sadri Maksudî'nin Türk Dili İçin isimli eserinin basına yazdığı su sözleri onun dil görüsünün en hoş ifadelerindendir: Millî his ile dil arasındaki tahvil fazla kuvvetlidir Dilin millî ve varlıklı olması millî hissin inkişâfında başlıca müessirdir Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter oysa bu dil şuurla islensin Ülkesini yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de tanıdık olmayan diller boyunduruğundan kurtarmalıdır
Atatürk'ün dil konusundaki bu düşünceleri milliyetçilik anlayışı içinde kayda değer yer tutmaktadır Dil inkılâbı onun öteki inkılâplarıyla bir iyice ölümüne kadarki süre dilimi içinde çeşitli aşamalarda uygulamaya konulmuştur: Bunlardan ilki hiç hiç kuşkusuz 28 Ağustos 1928'deki “Yazı İnkılâbıdır
Atatürk'ün bu uygulamaya olan görüşleri şöyledir: Bir milletin bir heyeti içtimâînin yüzde onu okuma yazma bilir yüzde aaaaeni bilmez bundan insan olanlar mahçup olmak lâzımdır Bu millet utanmak için yaratılmış bir ırk değildir; onur etmek için yaratılmış bir millettir tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir Ama milletin yüzde aaaaeni okuma yazma bilmiyorsa bu kusur bizde değildir Türk'ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım
zincirlerle saranlardadır Bundan Böyle mazinin hatalarını kökünden arındırmak zamanındayız Hataları tashih edeceğiz
Atatürk bu görüşten hareketle Türkçe ’nin ses yapısına yerinde ve basit öğrenilir olan Lâtin alfabesini kabul ederek yazı inkılâbını dil inkılâbının en önemli safhalarından biri olarak uygulamaya koymuştur
Yazı inkılâbından daha sonra asil manâlı olan dil inkılâbının bilime uygun olarak uygulamaya konmasıdır Atatürk bu düşünceyle 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)'ni kurdurmuş hatta anayasa taslağını kanımca kendisi hazırlamıştır
Bundan sonradan yoğun bir faaliyet başlamıştır 26 Eylül6 Ekim 1932'de I Türk Dil Kurultayı toplanmıştır Kurultayda belirlenen ana program doğrultusunda dil seferberliği başlatmış ve taramayla elde edilen dil malzemesi Osmanlıca ’dan Türkçe ’ye Laf Karşılıkları Tarama Dergisiadıyla yayınlanmıştır
Bu uygulamalar yapılırken diğer taraftan Tanzimat'tan beri süregelen farklı alanlara yönlendirilmiş akımların yandaşları dilde sadeleşme konusunda bitmiş aleyhinde karşıya geldiler Bu yıllarda inkılâp telaşı ile tasfiyecilerin ağır bastığı görüldü Onlara tarafindan Türkçe hiçbir dilden kelimeye ihtiyaç duymayacak dek zengindi yabancı kelimeler atılarak yerlerine ahali ağzından ve yazılmış kaynaklardan Türkiye dışındaki Türk lehçelerinden derlenecek kelimeler konulmalı idi
Atatürk bu cazip görüsü denemeye karar verdi Onun bu kullanım döneminde yaptığı su tavır tarihî bir belge gibidir: Avrupa ’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız ataç özlüklerinin bütün ıssıları olarak baysak önürme uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: Baysal utkusu
Bu konuşmada olduğu gibi çoğunluğu arkaik Türkçe olan yeni kelimeler kabul görmemişti Ayrıcayeni kelimelerin kullanılmasında da bir birlik sağlanamamıştı Misal olarak kalem kelimesi yerine değişik yazarlar çizgiç kamis kavri sizgiç yagus yazgaç yuvus gibi kelimeler kullanmaktaydı Bu sebeple dil seferberliği kısa sürede çıkmaza girdi
Atatürk bunun üzerine Türkçecin hiç bir tanıdık olmayan kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur Maksatlarımızı anlatamaz olmuşuzdur Bırakırlar mı dili çıkmazda? Hayır! Biz daha önce kurtarmaya bakalımdiyerek bu denemeden vazgeçti Atatürk'ün 1936'dan sonraki konuşmalarında yukarıdakine aynı arkaik Türkçe kelimelerin yer almaması bunun bir göstergesidir
19341936 yılları aralarında tasfiyeci görüsün ağır bastığı tarama ve derlemeler ayıklandı 19361937 yıllarında GüneşDil Teorisi yolunda uygulamalarla önceki dönemdeki aşırılıklar giderilmeye çalışıldı Bu teori ile Türk milletine bir güven ve millî bilinç tahsis etmek kültür ve medeniyetin Türkler tarafından dünyaya yayıldığı tüm dillerin Türkçe ’den çıktığı belirtilerek dili daha ilimli bir çizgiye yatırım yapmak amacı güdülmüştür
Atatürk'ün bu dönemde yaptığı en manâlı uygulamalardan birisi de adini kanımca kendisinin koyduğu Dil ve TarihCoğrafya Fakültesini 1936'da kurdurmuş olmasıdır
neticede Meşrutiyet dönemindeki dil akımlarının etkisi ile sağlam bir dil bilinci kazanmış olan Atatürk'ün Cumhuriyet döneminde yazı ve dil inkılâbı ile Türk dilini halka mal ettiğini kurdurduğu Türk Dili Muayene Cemiyeti ve Dil ve TarihCoğrafya Fakülteleri yoluyla ilmî yöntemlerle araştırma ve geliştirme yolunda tarihî uygulamalarla günümüze ışık tuttuğu anlaşılmaktadır
Türk bilim adamlara bugün de bir takım yazılmış ve görüntülü basının umursamazlığına rağmen Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğu altına girmemesi için ayni şekilde çalışmalarını sürdürmektedirler *
Atatürkün Edebiyat ile İlgili Görüşleri
Mustafa Kemal Atatürk'ün her türüyle üzerinde durduğu bir sanat dalı da edebiyattırEdebiyatın tanımını yapan Atatürk diyor oysa;
Edebiyat denildiği zaman şu kavranabilir: Söz ve manayı yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını bunları dinleyenleri veya okuyanları fazla alakalı kılacak surette bildirmek ve kâğıda dökmek sanatıBugün içindir oysa edebiyat ister nesir halinde olsun ister nazım biçiminde olsun tıpkı fotoğraf gibi heykeltıraşlık gibi özellikle musiki gibi hoş sanatlardan sayıla gelmektedir
Bu tanımdan daha sonra edebiyatın kasıt ve hedefini çizmiş
beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için alında yazılmış olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek deha kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve yiğitlik yolculuğuna hazırlayabilmek için uyandırıcı hedefleyici yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur
Bu cümlede üzerinde kısaca da olsa durulması gereken bir takım kayda değer konulara yer verilmiştir bir kere Atatürk için edebiyat geçirilmesi güç zamanlarda uyandırıcı hedeflendirici ve yürütücü bir vasıtadır Ancak dikkat olunacak husus bu vasıtanın yıkıcı değil fedakar kahraman ve yapıcı bir vasıf taşımasıdır Daha Sonra Atatürk'ün milli daha dorusu hamasi bir edebiyat haz ve anlayışı olduğu ortaya çıkmaktadır
Tekrar bu cümlenin devamında Atatürk'ün edebiyatı cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve defalarca koruyacak olan bir terbiye ve eğitim arabulucu saydığı da ortaya çıkmaktadır
Şair Halit Fahri Ozansoy'a 29 Ağustos 1928 akşamı Dolma bahçe Sarayı'nda Türk inkılabı şairinin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamıştır
Mutlak dahil olduğun parlak Türk devrinde şair olduğunu ispat edeceksin Şiirlerin keyifli şatır ama Türk milletinin sürur şetaret faaliyet his ve hareketlerini terennüm edecektir Buna mevcudiyetini hasredeceksin
ATATÜRK'E TARAFINDAN EDEBİYAT
Atatürk; hayatı her tarafında edebiyatla yakında ilgilenmiş edebiyatı toplum faydasına yöneltmek için talimat vermiş okullarda öğretim programlarını bu yönde düzenletmiştir Yazınsal sanatların bir fikrin özellikle inkılapların yayılması ve kökleşmesinde en etkili araç olduğuna defalarca inanmıştır
Bir akşam toplantısında (1937) laf edebiyattan açılınca bu konuda farklı alanlara yönlendirilmiş konuşmalar yapılır Edebiyat nedir? Osmanlı devrinde ve cumhuriyet rejiminde edebiyat denilince ne anlaşılıyor?gibi sorular sorulur
Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen cumhuriyet çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta tüm uygar toplumlarda edebiyat denildiği süre şu anlaşılması mümkün:
Laf ve anlamı yani insan aklında yer eden her türlü bilgileri ve insan kudretinin en büyük duygularını bunları dinleyenleri veya okuyanları fazla alakalı kılacak surette bildirmek ve kâğıda dökmek sanatı
Bu itibarla edebiyatın her insan ve cemiyeti bu cemiyetin hal ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için esaslı eğitim araçlarından biri olduğu zahmetsizce anlaşılır
Bunun içindir ama Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı edebiyat öğretiminde şu noktalar bilhassa siklet ve kıymet vermelidir:
A) Türk çocuğunun kafasını yaratılıştaki uyarı ve itinaya kadar Bu cumhuriyetin sıhhat düzeniyle ilgilenen bakanlığa da düşen bir görevdir
B) Güzel muhafaza edilen Kalp kafa ve zekalarını açtırmak yaymak genişletmek Bu bilhassa Ulusal Eğitim Bakanlığının görevidir Bununla Beraber Türk çocuklarının kafalarına müspet ilim ve fiziki teknik mefhumlarını yalnız nazari olarak yok bununla birlikte pratik vasıtalarla da geliştirmek
C) Bir taraftan da Türk kafalarındaki kabiliyetleri Türk karakterindeki sağlamlıkları Türk duygularındaki irtifa ve genişlikleri kendileri hiç zorlanmadan doğal bir halde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak
Atatürk'ün Türk dili hakkındaki görüşlerinin oluşmasında yetiştiği devrin düşünce akımlarının ve dil konusundaki çeşitli tartışmaların etkin olduğu bilinmektedir O her Türk aydını gibi dil sorunu ile yakından ilgilenmiştir Cumhuriyetten çok önceleri daha 1917'lerde G Nemeth'in Türkçe Grameri ’ni görmüş bu münasebetle gazete dilini yalnız aydınların değil herkesin anlayabilmesi gerektiği yolunda manzara bildirmiştir 1922'de yaptığı bir konuşmada muallimeyerine muallim hanımlardiye hitap etmiş peşinde da dilimizde dişilik te'sigöstermek zorunda olmadığımızı açıklama etmiştir Bu iki not Atatürk'ün çok önceleri Arapça kurallardan arınmış sade Türkçe ’den yana olduğunu göstermektedir Bu görüsün oluşmasında etkin olan hareketleri anlayabilmek için Cumhuriyet öncesindeki faaliyetleri iyi anlayışlı olmak gerekir
Tanzimat Döneminde Namık Kemal Ali Suavi Ziya Pasa Ahmet Mithat Şemsettin Sami Süleyman Pasa gibi yazarların bilinçli olarak başlattığı dilde sadeleşme çabaları Osmanlı Türkçe sini olabildiğince sadeleştirme yolunda önemli bir başlangıç olmuş bu gelişmeler yönünde daha dinç bir hareket olan Yeni Lisanhareketinin doğmasında rol oynamıştır
Bu yıllarda görülen bir başka hareketten de bahsetmek gerekir: Tanzimat Döneminde sadeleşmeakimi içinde iken Serveti Fünûn ve onu peşine düşüp takip eden yıllarda bağımsız bir nitelik şampiyon tasfiyecilikhareketi Şemsettin Sami Ahmet Mithat Necib Âsım Ahmet Cevdet Emrullah Efendi Veled Çelebi Fuat Köseraif Hüseyin Kâzım gibi şahsiyetlerin temsilciliğini yaptığı bu görüntü dildeki Arapça Farsça kelimelerin adamakıllı atılmasını savunmaktadır II Meşrutiyet döneminde Türk Derneği ve dergisi etrafında toplanan tasfiyecilerin bas temsilcisi Fuat Köseraif'tir
Bu akımlar Cumhuriyete dek bir çatışma hâlinde süregelmiş Cumhuriyet ardından da zaman zaman taraftar bulmuşlardır Oysa Cumhuriyete değin en etkili olanı Yeni Lisanakimidir Bu akim 1911 yılında Selânik'te çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi civarda toplanan Ömer Seyfettin Ali Canip Ziya Gökalp Kâzım Nâmi Âkil Koyuncu gibi isimler kadar savunulmuştur Bunlar içinde özellikle Ziya Gökalp'in teorisyenlik yaptığını Ömer Seyfettin'in ise onun görüşlerini hikâyelerinde uyguladığını belirterek bu ikisinin önemini vurgulamalıyız
Yeni Lisancıların esas görüşleri söyle özetlenebilir: Dildeki Arapça Farsça gramer kurallarını atarak Türkçe ’nin kurallarını isletmek; Arapça Farsça kelimeleri Türkçe ’deki söylendikleri gibi kâğıda dökmek; öteki Türk lehçelerinden kelime elde etmek yerine İstanbul Türkçe ’sine dayalı canlı bir yazı dili oluşturmak; bu yolla taklit ve özentiden kurtulmuş millî bir dil ve edebiyat ortaya ayarlamak
Yeni Lisan akiminin en kayda değer özelliği Tanzimat'tan beri süregelmekte olan fesahatçilikve tasfiyecilikgibi birbirine zıt zihin akımlarını günün şartları içinde en ilimli biçimde uzlaştırarak millî dile geçişi sağlamış olmasıdır
Görüldüğü gibi Cumhuriyete gelinirken Türk aydınının gündeminde dilsorunu kayda değer yer tutmaktadır
Başından beri Türk dili ile yakından ilgilenen Atatürk'ün halk tanımı içinde dilin fazla kayda değer bir yeri vardır Ona kadar millet dil kültür ve ışık halkası birliği ile birbirine bağlı vatandaşların meydana getirdiği sosyal ve siyasî bir topluluktur O bu konudaki görüşlerini su şekilde daha net söylemektedir: Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı Türk milletidir Türk milleti aramak Türk dili demektir Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkini ananelerini hatıralarını menfaatlerini kısacası bugün kendi milliyetini yapan şeyin dili doğru muhafaza olduğunu görüyor Türk dili Türk milletinin kalbidir zihnidir
Atatürk'ün Sadri Maksudî'nin Türk Dili İçin isimli eserinin basına yazdığı su sözleri onun dil görüsünün en hoş ifadelerindendir: Millî his ile dil arasındaki tahvil fazla kuvvetlidir Dilin millî ve varlıklı olması millî hissin inkişâfında başlıca müessirdir Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter oysa bu dil şuurla islensin Ülkesini yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de tanıdık olmayan diller boyunduruğundan kurtarmalıdır
Atatürk'ün dil konusundaki bu düşünceleri milliyetçilik anlayışı içinde kayda değer yer tutmaktadır Dil inkılâbı onun öteki inkılâplarıyla bir iyice ölümüne kadarki süre dilimi içinde çeşitli aşamalarda uygulamaya konulmuştur: Bunlardan ilki hiç hiç kuşkusuz 28 Ağustos 1928'deki “Yazı İnkılâbıdır
Atatürk'ün bu uygulamaya olan görüşleri şöyledir: Bir milletin bir heyeti içtimâînin yüzde onu okuma yazma bilir yüzde aaaaeni bilmez bundan insan olanlar mahçup olmak lâzımdır Bu millet utanmak için yaratılmış bir ırk değildir; onur etmek için yaratılmış bir millettir tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir Ama milletin yüzde aaaaeni okuma yazma bilmiyorsa bu kusur bizde değildir Türk'ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım
zincirlerle saranlardadır Bundan Böyle mazinin hatalarını kökünden arındırmak zamanındayız Hataları tashih edeceğiz
Atatürk bu görüşten hareketle Türkçe ’nin ses yapısına yerinde ve basit öğrenilir olan Lâtin alfabesini kabul ederek yazı inkılâbını dil inkılâbının en önemli safhalarından biri olarak uygulamaya koymuştur
Yazı inkılâbından daha sonra asil manâlı olan dil inkılâbının bilime uygun olarak uygulamaya konmasıdır Atatürk bu düşünceyle 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)'ni kurdurmuş hatta anayasa taslağını kanımca kendisi hazırlamıştır
Bundan sonradan yoğun bir faaliyet başlamıştır 26 Eylül6 Ekim 1932'de I Türk Dil Kurultayı toplanmıştır Kurultayda belirlenen ana program doğrultusunda dil seferberliği başlatmış ve taramayla elde edilen dil malzemesi Osmanlıca ’dan Türkçe ’ye Laf Karşılıkları Tarama Dergisiadıyla yayınlanmıştır
Bu uygulamalar yapılırken diğer taraftan Tanzimat'tan beri süregelen farklı alanlara yönlendirilmiş akımların yandaşları dilde sadeleşme konusunda bitmiş aleyhinde karşıya geldiler Bu yıllarda inkılâp telaşı ile tasfiyecilerin ağır bastığı görüldü Onlara tarafindan Türkçe hiçbir dilden kelimeye ihtiyaç duymayacak dek zengindi yabancı kelimeler atılarak yerlerine ahali ağzından ve yazılmış kaynaklardan Türkiye dışındaki Türk lehçelerinden derlenecek kelimeler konulmalı idi
Atatürk bu cazip görüsü denemeye karar verdi Onun bu kullanım döneminde yaptığı su tavır tarihî bir belge gibidir: Avrupa ’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız ataç özlüklerinin bütün ıssıları olarak baysak önürme uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: Baysal utkusu
Bu konuşmada olduğu gibi çoğunluğu arkaik Türkçe olan yeni kelimeler kabul görmemişti Ayrıcayeni kelimelerin kullanılmasında da bir birlik sağlanamamıştı Misal olarak kalem kelimesi yerine değişik yazarlar çizgiç kamis kavri sizgiç yagus yazgaç yuvus gibi kelimeler kullanmaktaydı Bu sebeple dil seferberliği kısa sürede çıkmaza girdi
Atatürk bunun üzerine Türkçecin hiç bir tanıdık olmayan kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur Maksatlarımızı anlatamaz olmuşuzdur Bırakırlar mı dili çıkmazda? Hayır! Biz daha önce kurtarmaya bakalımdiyerek bu denemeden vazgeçti Atatürk'ün 1936'dan sonraki konuşmalarında yukarıdakine aynı arkaik Türkçe kelimelerin yer almaması bunun bir göstergesidir
19341936 yılları aralarında tasfiyeci görüsün ağır bastığı tarama ve derlemeler ayıklandı 19361937 yıllarında GüneşDil Teorisi yolunda uygulamalarla önceki dönemdeki aşırılıklar giderilmeye çalışıldı Bu teori ile Türk milletine bir güven ve millî bilinç tahsis etmek kültür ve medeniyetin Türkler tarafından dünyaya yayıldığı tüm dillerin Türkçe ’den çıktığı belirtilerek dili daha ilimli bir çizgiye yatırım yapmak amacı güdülmüştür
Atatürk'ün bu dönemde yaptığı en manâlı uygulamalardan birisi de adini kanımca kendisinin koyduğu Dil ve TarihCoğrafya Fakültesini 1936'da kurdurmuş olmasıdır
neticede Meşrutiyet dönemindeki dil akımlarının etkisi ile sağlam bir dil bilinci kazanmış olan Atatürk'ün Cumhuriyet döneminde yazı ve dil inkılâbı ile Türk dilini halka mal ettiğini kurdurduğu Türk Dili Muayene Cemiyeti ve Dil ve TarihCoğrafya Fakülteleri yoluyla ilmî yöntemlerle araştırma ve geliştirme yolunda tarihî uygulamalarla günümüze ışık tuttuğu anlaşılmaktadır
Türk bilim adamlara bugün de bir takım yazılmış ve görüntülü basının umursamazlığına rağmen Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğu altına girmemesi için ayni şekilde çalışmalarını sürdürmektedirler *
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.