iltasyazilim
FD Üye
Toplumları ahali haline getiren en önemli unsur dildir Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir araç olduğu gibi, insan topluluklarının bir istif ve kitle olmaktan kurtaran, aralarında duygu ve düşünce birliğiolan bir cemiyet yani 'ahali' haline getiren en manâlı kültürel değerdir Hem dil, kültürün temeli olduğu gibi taşıyıcısıdır da Dili değil ettiğiniz takdirde ulusal ruh ve kültür diye bir şey kalmaz Bu sebeple dili korumak, koruyucu tedbirler olmak önemlidir
Bizler Türk'üz ve dilimiz Türkçe'dir Türkçe; dünyanın en eski, köklü ve en varlıklı iki dilinden biridir Dil bilimcilere tarafından; sözcük türetme yeteneği bakımından da dünyanın en güçlü dilidir Her konuya ve duruma göre karşılık vermeye en müsait dil yine Türkçe'dir Keza Türkçe, yazıldığı gibi okunması özelliğiyle de imrenme edilen bir dildir Türk dilinin bu güzelliğini ve gücünü bilen, Türk dili konusunda manâlı çalışmalara imza atan en önemli kişi, hiç kararsızlık yoktur oysa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Atatürk'cins Atatürk, Türk dili konusunda; Türk milletinin dili Türkçe'dir Türk dili dünyada en güzel, en varlıklı ve en basit olabilecek bir dildir Onun için her Türk, dilini fazla sever ve onu gururlandırmak için çalışır dahası Türk dili, Türk milleti için tanrısal bir hazinedir Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, an'anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili tamamen muhafaza olunduğunu görüyor Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidirdiyerek ayrıca Türk diline verdiği önemi, duyduğu sevgiyi belirtmekle beraber, Türk dilinin büyüklüğünü ve Türk milleti için önemini ortaya koymuştur
Atatürk, bir dil bilimci değildi Ama, dile yalnızca bir devlet adamı veya siyasetçi gözüyle de bakmıyordu O, dilin bir milleti meydana getiren unsurları bir arada tutan en önemli etmen olduğunu biliyordu 1931 yılında söylediği sözle bunu açık açık demeç etmişti Milletin çok açık niteliklerinden biri de dildir Türk milletindenim diyen insan her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, Türk toplumuna yan olduğunu bahis ederse buna güvenmek dürüst değildirAyrıca Atatürk'ün, dil konusundaki hassasiyeti eski tarihlere dayanmaktaydı 1916 yılında okuduğu şiir kitaplarına dil konusunda notlar düşmesi bunun açık delilidir
Atatürk, Türk kimliğini Türkçe ile tanımlıyordu TÜRK çağırmak, TÜRKÇE demektir NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!diyordu Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki temel davası Türkçe'yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini tanıdık olmayan boyunduruklardan kurtarmakoruma, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yerine getirmek, halkın tanıdık olmayan dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler olmak olmuştur Bu konuda da şunu söyleyecektir: Kat'i olarak bilinmelidir ama, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında etken ve başlıca olacaktırAtatürk ayrıca, Türk dilini geliştirerek ve yayarak, bütün Türk dünyasının lehçe farklılıkları giderilerek iki taraflı bir dil bağı ile birleşmesini, özetle tüm Türk dünyasında bir kültür birliği meydana getirmek istiyordu Bu sebeple; Türkiye haricen kalmış Türkler için, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenilmelidir Nitekim biz Türklük davasını böyle müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz Büyük Türk tarihinde, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine tartı veriyoruz Baykal Gölü ötesindeki Yakut Türkleri'nin dil ve kültürlerini bile dikkatsizlik etmiyoruzdiyerek Türk dünyasındaki dil ve tarih birliği çalışmalarına ne kadar önem verdiğini gösterir Keza 1933 yılında, Sovyetler idaresinde kardeşlerimiz olduğunu, bir dağılmanın olacağını, buna hazırlanmamız gerektiğini, bunun için köprüleri sağlam tutmamız gerektiğini söylemiş, kültürün, dilin, tarihin birer köprü olduğunu işaret etmiştir
Gazi Mustafa Kemal, Şeyh Sait ayaklanmasının yarattığı bunalımı atlatır atlatmaz, önce 'Türk Dili Encümeni' kurdu (Dil ve tarih üzerindeki çalışmalar, önceleri 'encümen' şeklinde başladı sonradan bunlar 'Dil Kurumu' ve 'Tarih Kurumu' haline geldiler) Atatürk bir sözünde, Milli his ile dil arasında bono çok kuvvetlidir Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal hissin gelişmesinde müessirdir Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter fakat bu dil, şuurla işlensin Ülkesini ve yüksek istiklâlini korumasını haberdar olan Türk milleti, dilini de tanıdık olmayan diller boyunduruğundan kurtarmalıdırdemişti Bu sözünden yola çıkarak Türk Dili Encümeni'nin kuruluş gayesini bilmek olası Encümenin kuruluşu ile Atatürk, dildeki Arap kökenli sözcükler yerine, halkın içinde yaşamış Türkçe sözcüklerin yerleştirilmesi için bir ön çalışma yaptırıyordu Her ilde, Kelime Kollarıkurulmuştu Öğretmenlerin öncülük ettiği bu kollar, evlerdeki ihtiyar insanlarla ilişki kuruyorlar; onların kullandıkları sözcükleri, arapça karşılıkları varsa onları da ekleyerek, Ankara'ya Dil Encümenine gönderiyorlardı Gazi Paşa, dili özüne çekmeye, elverdiğince tanıdık olmayan sözcüklerden arındırmaya kararlı idi Eğer bir Türk Dünyası tekrar kurulacaksa, onun dili Arap ve Fars dilinin egemenliğinden kurtulmalıydı
Tarama kolları, önceleri çok başarılı incelemeler yaptı Ama sonraları, bu kollarda çalışanların devlette asalet kazandığına uyarı edenler, halkın arasına girip sözcük derleyeceklerine 'uydurmayı' daha basit buldular ve çalışmayı yıprattılar Dil Taramalarıgöze girmenin, yükselmenin birincil basamağı gibi kullanılmaya başlandı
O dönemde bilimadamlarınca 'Güneş Dil Teorisi' ortaya atılmıştı Kuram; bütün dillerin kökününaslının aynı olduğu iddiası üstüne kurulu idi Kök ise; Türkçe idi Kuram, içeride ve haricen büyük heyecan uyandırdı Meksikalılar, Atatürk'e Astekler'e ait bir kitap gönderdiler ve genç, idealist, gayretli ilim adamlarınca çalışmalar derinleştirildi Prof Adile Ayda Etrüsklerin dilitarihi üzerinde dururken, Hamit Koşay Baskların dilini inceledi Lakin, Güneş Dil Teorisi'ni beğenenlerde oldu, fazla bulanlar, yadırgayanlar da Atatürk'ün ölümünden daha sonra bu teori rafa kaldırılacaktır
Mustafa Kemal Paşa'nın çevresinde okumuşlardan oluşmuş heyecanlı bir ortam vardı, lakin sayıca sınırlı ve bilgi açısından tam anlamıyla tatmin edici değildi Hem inanmış ve sağlam data birikimi olanların sayısı çok azdı; onlar da devlet hizmetindeydiler Keza ATA, hedeflerini en yakınında olan insanlara bile açıkca açıklama etmiyordu Atatürk'ün bu denli dil ve tarih çalışmalarına gömülmesini anlayamayanlar, yadırgayanlar vardı Fakat Gazi Paşa için, bazı şeylerin azlığı veya yokluğu, o işin yapılması çalışmalarını durdurmadı, sonuçta durduramamıştır da
Sovyetler Birliği, Mustafa Kemal Paşa'nın yoğun bir Türkolog trafiği yaratmasını, Orta Asya Tarihi üzerinde çalışmasını ve Türkçe'yi , Asya Türkleri'nin kullanabileceği biçime sokmasını dikkatle ve tedirginlikle izliyorlardı Bu sebeble Sovyetler Birliği, bu ilişki ayaklarından birini yok etmek için yani Türkiye Cumhuriyeti ile yazışmaları engellemek için, kullanılan Arap harflerini yasaklamış, ama Sovyetler Birliği yönetiminin milliyetçi davrandığını sır olarak saklamak, göstermemek için Kirl harfleri ile değil, Latin harfleri ile okuyup yazmayı kanunlaştırmıştı
Ancak M Kemal Paşa, Türkiyat Enstitüsünü kurmuş, Sovyetler Birliği'ni Türk ve tanıdık olmayan Türkologların yağmuruna tutmuş, öte taraftan da Türkiye'de basılan kitap ve gazeteleri bu dışarı giden, gelenlerin aracılığı ve posta ile göndererek ortak kültür hazırlığına girişmişti Ama Sovyetler Birliği'nin, Latin harfleri ile okuyup yazmayı zorunlu ülkü koyması, bu köprüleri yıkıyordu Oysa dilde birlik kurulmadıkça, birliktelikten nasıl bahsedilebilirdi
İki sene beklendi Durumda herhangi bir değişim olmayınca Atatürk, Türkiye'nin Latin harfleri ile okuyup yazması fikrini ortaya attı Orta Asya Türkleri ile bağların kopmaması gerekiyordu Büyük bir çabuk 1928 Harf İnkılabı gerçekleştirildi Bu Nedenle Türkiye, Latin harflerini benimsedi Bu yeni gelişme, Sovyetler Birliği'nin gözünden kaçmamıştı Doğrusu bekledikleri bir durumdu Atatürk Türkiyesi, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri ile dirsek temasını yitirmek niyetinde değildi Fakat Sovyetler Birliği de bu dirsek temasından kuşkulanıyordu
Sovyetler Birliği'nde büyük bir mahremiyet içinde, 1929 yılında Tüm Sovyetler Birliği vatandaşları arasında yalnız Kiril harflerinin kullanılacağıyasası çıkarıldı ve her tarafta Türkiye'nin kurduğu köprüleri dinamitlediler Artık Türkiye'nin bu konudayapacak bir şeyi yoktu Sovyetler Birliği'nin bu nesil uygulamaları II Dünya Savaşı yıllarında bile sürdü
Atatürk, Türk dilinin tanıdık olmayan kelimelerden arınmasını bilimsel kararlara bağlayacak Türk Dili Kurultayıçalışmalarını her şeyin üstünde tutuyordu Dünyayı şaşkına çevirecek, 'Büyük Türk Devletleri Birliği' nin temel taşları, işte bu kurultay çalışmaları idi Bilimsel terimlere bile Türkçe karşılıklar bulunmuştur Atatürk bu konuda şöyle diyor: Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri saptama edilecektirPek de olmuştur; Atatürk bizzat kendisi bu dava uğruna çalışmış, bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız bir çok terimleri Türkçe'nin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir 1938'de vefatından az bir süre önce, Türlü bilimlere ait Türkçe terimler saptama edilmiş, bu surette dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır Bu sene okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılı kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için önemli bir hadise olarak kaydetmek isterimdiyerek, bu konuda büyük bir ilerleme kaydedildiğini belirtmiştir
26 Eylül 1933'de Atatürk'ün isteği ile bütün yurt sathında Dil Bayramıkutlanmıştır Yalnız, Türk dilinin temizlenmesini yok, benzer manâ sözcüklerle dilin zenginleştirilmesi de gözleniyordu Atatürk'e göre, dilin kaynağı halk idi, araştırmalar da milletten beslenmeliydi
Atatürk, keza dilin zenginleşmesine, benzer amaç sözcüklerle sanat ve bilim dili olacak köklere kavuşmasına tartı veriyor; keza bunları işleyip bilimsel yapıyı oluşturacak kuruluşları kazandırmaya çalışıyordu İstanbul Üniversitesi'ne ast bir Dil Okuluaçılması, halkevlerinde Edebiyat ve Türk Dili Kollarıkurularak köylere kadar uzanan araştırma ve soruşturmalarla yeni sözcüklerin taranması, defalarca bu kasıt doğrultusunda küskün kararlar sonucu üretilmiş çalışmalardır
Atatürk, bu çalışmaları büyük bir merakla peşine düşüp takip ediyordu Her sabah, Türkiyat Enstitüsü'nün jurnal çalışma raporlarına gözatıyor, Sovyetler Birliği'nin Türk Dünyası ile ilgili haberlerini (varsa) inceleyip değerlendiriyordu TBMM kararı ile yapılmasına başlanılan Dil ve TarihCoğrafya fakültesinin inşaat aşamalarını izliyordu
Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Böyle bir kuruluş, öğretim dünyasında yoktu Tarih ve coğrafya fakültesi vardı Dil fakülteleri de vardı Ama, hem dil, ayrıca tarihcoğrafyanın bir fakültede birleşmesinin tek örneği Ankara'da idi Çünkü Atatürk, Asya'daki Türklerin ayrıca tarihini, ayrıca coğrafyasını, hem dilini mükemmel öğrenmiş bir neslin yetişmesini istemekteydi
Bayar'ın başbakanlığı döneminde dil ve tarih çalışmaları aksamadan sürdü Özellikle Atatürk, yoğun bir biçimde dil ve tarih üzerindeki tüm çalışmaları izliyordu Kendisi bu tür çalışmalardan dolayı halsiz düşse de, çevresine bu yorgunluğunu muhakkak etmemeye çalışıyordu
2 Ağustos 1936 tarihinde üçüncü Dil Kurultayı'nı açtı Yaptığı konuşmada: Konuk dil bilginlerinin, Türk dil bilginleri ile birlikte çalışmalarından, dil bilimin şimdiye kadar çözemediği bir çok güçlükleri aşacağına, bu çalışmaların bir çok gerçeklerin günışığına çıkmasını sağlayacağına güvenim tamdırdiyordu Günlerce süren kurultayın en sağlam izleyicisi, Atatürk'tü Genel Kurul çalışmalarını izliyor, komisyonlardaki çalışmalara katılıyor, fikirlerini söylüyor Hedefin yalnız Anadolu Türkleri'nin değil, tüm Türklerin müşterek dilini yaratmak olduğunu defalarca tekrarlıyordu
1936 yılının 19 Ekiminde Türk Dil Kurumu'na gitti ve uzmanlarla 6 saat süren bir çalışma yaptı Bu, pek uzun ve sürekli alıştırma idi ama, uzmanların takatı tükendi Bunu görünce Atatürk: Yorulduğunuz anlaşılıyor Benim bazı işlerim olmasa, sizinle kalıp çalışmaları birlikte sürdürmek isterdim Diğer bir fırsatta, bu çalışmaları tekrar birlikte yaparız, demişti
Hayatı elvermedi, yeniden buluşup, Türk dilindeki yabancı sözcüklerin yerine Türkçelerinin konması çalışmalarına katılamadı Vefatından önce de Ankara'da iken son ziyaret ettiği yer ise, inşaat bitene değin çalışmalarına 'Evkaf Apartımanı'nda başlayan DilTarihCoğrafya Fakültesi olmuştu Çalışmalar hakkında data almış, inşaat halinde olan fakülte binasını görmüş, yetkililerle görüşmüştü
***
Atatürk; son nefesine değin bilfiil milletin için, milletin geleceği için çalışmış, eşi sözde olmayan büyük bir lider O'nu böylece özlüyoruz ama, kelimelerle izah etmek muhtemel değil Gerçekte bu yazının başlığı 'Bir Millete Adanan Ömür' olacaktı Lakin, dil konusuna ve Atatürk'ün Türk dili konusundaki hassasiyetine tartı vermeyi düşündüğüm için bu başlığı kullanmadım Bu yazıyı, ufak çaplı bu araştırmayı da dilimize yapılan saldırıların, horlamaların yoğunlaştığı bir dönemde bir takım şeylerin daha iyi anlaşılmasını istediğim için toparladım Keşke daha detaylı bir araştırma olsa idi, Atatürk için ne yapılsa az gelir
bir kere daha anladık ama; herkes Atatürk değil, herkes Atatürk olamıyor Atatürk için yaşamsal ağırlık taşıyan değerlerin, çalışmaların Atatürk'ün ölümünden hemen sonra ismini bile anmak istemediğim kişiler göre durdurulmasını, tez değiştirilmesini, Türk dili yerineTürk tarihi yerine Latin dilininkültürünün okullarda genç beyinlere sunulmasını hiç bir süre unutmayacağız
Herkes Atatürk olamıyor!
Atatürk, Türk dil ve tarih konusundaki çalışmalarına hastalığına karşın, ölüme meydan okurcasına, çevresini hayrete düşüren bir güçle devam etmişti Yorgundu fakat, çevresine hiç bir şekilde yorgunluğunu belli etmiyordu Bir insanlar sevilirse eğer, işte böyle sevilmeli Atatürk, bu milleti fazla seviyordu Milletinin sevgisi gönlünde hayata gözlerini yumdu Sevgisi karşılıksız değildi; milleti de bu şerefli evladını bağrına basmıştı Gözyaşları sel oldu o gidince ebediyete, fakat eceldi işte
Atatürk ölmedi, bütün zorluklara direnip yaşatacağız O'nu
Cevap: Atatürk eğitime verdiği önemi anlatan konular
Atatürk eğitime daima büyük yük vermiş, inkılapları arasında eğitimi daima ön planda tutmuştur Okuma yazma bilen kişi sayısını arttırmak için harf inkılabını, eğitimdeki ikiliği uyandırmak için tevhidi tedrisat kanununu yapmıştır
Atatürk'ün eğitime verdiği önemi onun sözlerine bakarak daha iyi anlayabiliriz
Hepimiz, özel ve toplum hayatımızda rastladığımız okuyup yazma bilmeyen erkek, kadın her vatandaşımıza aydınlatmak için candan özlem göstermeliyiz (1928)
Atatürk, Millî Eğitime bir diğer açıdan da büyük ağırlık vermiştir: kurulan genç Cumhuriyet ve bu Cumhuriyetin dayandığı temel ilkeler, Türk inkılâbı, oysa yetişecek güçlü; parlak kafalı, sağlam karakterli yeni kuşaklarla ayakta durabilirdi Türk inkılâbını ve Cumhuriyeti koruyacak kuşakları yetiştirmenin yolu eğitimdi
Atatürk üstün devlet adamlığı yanına hesaplı, sosyal, siyasal ve eğitim alanında yapmış olduğu yenilikler ile Türk Devletine çağ atlatmış bir liderdir Sakarya Savaşı?nın devam ettiği bir zamanda bile Ankara'da Maarif Kongresi yani Millî Eğitim Kongresi savaşa rağmen ertelenmemiş ve 16 Temmuz 1921'de toplanmıştır Atatürk, savaşa rağmen bu kongrenin ertelenmesine razı olmamış, kongrenin açış konuşmasını bile kendisi yapmıştır Bu hadise, Atatürk'ün eğitime verdiği önemin büyüklüğünün sergilemesi açısından oldukça önemli ve manâlı bir konudur *
Bizler Türk'üz ve dilimiz Türkçe'dir Türkçe; dünyanın en eski, köklü ve en varlıklı iki dilinden biridir Dil bilimcilere tarafından; sözcük türetme yeteneği bakımından da dünyanın en güçlü dilidir Her konuya ve duruma göre karşılık vermeye en müsait dil yine Türkçe'dir Keza Türkçe, yazıldığı gibi okunması özelliğiyle de imrenme edilen bir dildir Türk dilinin bu güzelliğini ve gücünü bilen, Türk dili konusunda manâlı çalışmalara imza atan en önemli kişi, hiç kararsızlık yoktur oysa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Atatürk'cins Atatürk, Türk dili konusunda; Türk milletinin dili Türkçe'dir Türk dili dünyada en güzel, en varlıklı ve en basit olabilecek bir dildir Onun için her Türk, dilini fazla sever ve onu gururlandırmak için çalışır dahası Türk dili, Türk milleti için tanrısal bir hazinedir Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, an'anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili tamamen muhafaza olunduğunu görüyor Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidirdiyerek ayrıca Türk diline verdiği önemi, duyduğu sevgiyi belirtmekle beraber, Türk dilinin büyüklüğünü ve Türk milleti için önemini ortaya koymuştur
Atatürk, bir dil bilimci değildi Ama, dile yalnızca bir devlet adamı veya siyasetçi gözüyle de bakmıyordu O, dilin bir milleti meydana getiren unsurları bir arada tutan en önemli etmen olduğunu biliyordu 1931 yılında söylediği sözle bunu açık açık demeç etmişti Milletin çok açık niteliklerinden biri de dildir Türk milletindenim diyen insan her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, Türk toplumuna yan olduğunu bahis ederse buna güvenmek dürüst değildirAyrıca Atatürk'ün, dil konusundaki hassasiyeti eski tarihlere dayanmaktaydı 1916 yılında okuduğu şiir kitaplarına dil konusunda notlar düşmesi bunun açık delilidir
Atatürk, Türk kimliğini Türkçe ile tanımlıyordu TÜRK çağırmak, TÜRKÇE demektir NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!diyordu Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki temel davası Türkçe'yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini tanıdık olmayan boyunduruklardan kurtarmakoruma, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yerine getirmek, halkın tanıdık olmayan dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler olmak olmuştur Bu konuda da şunu söyleyecektir: Kat'i olarak bilinmelidir ama, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında etken ve başlıca olacaktırAtatürk ayrıca, Türk dilini geliştirerek ve yayarak, bütün Türk dünyasının lehçe farklılıkları giderilerek iki taraflı bir dil bağı ile birleşmesini, özetle tüm Türk dünyasında bir kültür birliği meydana getirmek istiyordu Bu sebeple; Türkiye haricen kalmış Türkler için, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenilmelidir Nitekim biz Türklük davasını böyle müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz Büyük Türk tarihinde, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine tartı veriyoruz Baykal Gölü ötesindeki Yakut Türkleri'nin dil ve kültürlerini bile dikkatsizlik etmiyoruzdiyerek Türk dünyasındaki dil ve tarih birliği çalışmalarına ne kadar önem verdiğini gösterir Keza 1933 yılında, Sovyetler idaresinde kardeşlerimiz olduğunu, bir dağılmanın olacağını, buna hazırlanmamız gerektiğini, bunun için köprüleri sağlam tutmamız gerektiğini söylemiş, kültürün, dilin, tarihin birer köprü olduğunu işaret etmiştir
Gazi Mustafa Kemal, Şeyh Sait ayaklanmasının yarattığı bunalımı atlatır atlatmaz, önce 'Türk Dili Encümeni' kurdu (Dil ve tarih üzerindeki çalışmalar, önceleri 'encümen' şeklinde başladı sonradan bunlar 'Dil Kurumu' ve 'Tarih Kurumu' haline geldiler) Atatürk bir sözünde, Milli his ile dil arasında bono çok kuvvetlidir Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal hissin gelişmesinde müessirdir Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter fakat bu dil, şuurla işlensin Ülkesini ve yüksek istiklâlini korumasını haberdar olan Türk milleti, dilini de tanıdık olmayan diller boyunduruğundan kurtarmalıdırdemişti Bu sözünden yola çıkarak Türk Dili Encümeni'nin kuruluş gayesini bilmek olası Encümenin kuruluşu ile Atatürk, dildeki Arap kökenli sözcükler yerine, halkın içinde yaşamış Türkçe sözcüklerin yerleştirilmesi için bir ön çalışma yaptırıyordu Her ilde, Kelime Kollarıkurulmuştu Öğretmenlerin öncülük ettiği bu kollar, evlerdeki ihtiyar insanlarla ilişki kuruyorlar; onların kullandıkları sözcükleri, arapça karşılıkları varsa onları da ekleyerek, Ankara'ya Dil Encümenine gönderiyorlardı Gazi Paşa, dili özüne çekmeye, elverdiğince tanıdık olmayan sözcüklerden arındırmaya kararlı idi Eğer bir Türk Dünyası tekrar kurulacaksa, onun dili Arap ve Fars dilinin egemenliğinden kurtulmalıydı
Tarama kolları, önceleri çok başarılı incelemeler yaptı Ama sonraları, bu kollarda çalışanların devlette asalet kazandığına uyarı edenler, halkın arasına girip sözcük derleyeceklerine 'uydurmayı' daha basit buldular ve çalışmayı yıprattılar Dil Taramalarıgöze girmenin, yükselmenin birincil basamağı gibi kullanılmaya başlandı
O dönemde bilimadamlarınca 'Güneş Dil Teorisi' ortaya atılmıştı Kuram; bütün dillerin kökününaslının aynı olduğu iddiası üstüne kurulu idi Kök ise; Türkçe idi Kuram, içeride ve haricen büyük heyecan uyandırdı Meksikalılar, Atatürk'e Astekler'e ait bir kitap gönderdiler ve genç, idealist, gayretli ilim adamlarınca çalışmalar derinleştirildi Prof Adile Ayda Etrüsklerin dilitarihi üzerinde dururken, Hamit Koşay Baskların dilini inceledi Lakin, Güneş Dil Teorisi'ni beğenenlerde oldu, fazla bulanlar, yadırgayanlar da Atatürk'ün ölümünden daha sonra bu teori rafa kaldırılacaktır
Mustafa Kemal Paşa'nın çevresinde okumuşlardan oluşmuş heyecanlı bir ortam vardı, lakin sayıca sınırlı ve bilgi açısından tam anlamıyla tatmin edici değildi Hem inanmış ve sağlam data birikimi olanların sayısı çok azdı; onlar da devlet hizmetindeydiler Keza ATA, hedeflerini en yakınında olan insanlara bile açıkca açıklama etmiyordu Atatürk'ün bu denli dil ve tarih çalışmalarına gömülmesini anlayamayanlar, yadırgayanlar vardı Fakat Gazi Paşa için, bazı şeylerin azlığı veya yokluğu, o işin yapılması çalışmalarını durdurmadı, sonuçta durduramamıştır da
Sovyetler Birliği, Mustafa Kemal Paşa'nın yoğun bir Türkolog trafiği yaratmasını, Orta Asya Tarihi üzerinde çalışmasını ve Türkçe'yi , Asya Türkleri'nin kullanabileceği biçime sokmasını dikkatle ve tedirginlikle izliyorlardı Bu sebeble Sovyetler Birliği, bu ilişki ayaklarından birini yok etmek için yani Türkiye Cumhuriyeti ile yazışmaları engellemek için, kullanılan Arap harflerini yasaklamış, ama Sovyetler Birliği yönetiminin milliyetçi davrandığını sır olarak saklamak, göstermemek için Kirl harfleri ile değil, Latin harfleri ile okuyup yazmayı kanunlaştırmıştı
Ancak M Kemal Paşa, Türkiyat Enstitüsünü kurmuş, Sovyetler Birliği'ni Türk ve tanıdık olmayan Türkologların yağmuruna tutmuş, öte taraftan da Türkiye'de basılan kitap ve gazeteleri bu dışarı giden, gelenlerin aracılığı ve posta ile göndererek ortak kültür hazırlığına girişmişti Ama Sovyetler Birliği'nin, Latin harfleri ile okuyup yazmayı zorunlu ülkü koyması, bu köprüleri yıkıyordu Oysa dilde birlik kurulmadıkça, birliktelikten nasıl bahsedilebilirdi
İki sene beklendi Durumda herhangi bir değişim olmayınca Atatürk, Türkiye'nin Latin harfleri ile okuyup yazması fikrini ortaya attı Orta Asya Türkleri ile bağların kopmaması gerekiyordu Büyük bir çabuk 1928 Harf İnkılabı gerçekleştirildi Bu Nedenle Türkiye, Latin harflerini benimsedi Bu yeni gelişme, Sovyetler Birliği'nin gözünden kaçmamıştı Doğrusu bekledikleri bir durumdu Atatürk Türkiyesi, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri ile dirsek temasını yitirmek niyetinde değildi Fakat Sovyetler Birliği de bu dirsek temasından kuşkulanıyordu
Sovyetler Birliği'nde büyük bir mahremiyet içinde, 1929 yılında Tüm Sovyetler Birliği vatandaşları arasında yalnız Kiril harflerinin kullanılacağıyasası çıkarıldı ve her tarafta Türkiye'nin kurduğu köprüleri dinamitlediler Artık Türkiye'nin bu konudayapacak bir şeyi yoktu Sovyetler Birliği'nin bu nesil uygulamaları II Dünya Savaşı yıllarında bile sürdü
Atatürk, Türk dilinin tanıdık olmayan kelimelerden arınmasını bilimsel kararlara bağlayacak Türk Dili Kurultayıçalışmalarını her şeyin üstünde tutuyordu Dünyayı şaşkına çevirecek, 'Büyük Türk Devletleri Birliği' nin temel taşları, işte bu kurultay çalışmaları idi Bilimsel terimlere bile Türkçe karşılıklar bulunmuştur Atatürk bu konuda şöyle diyor: Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri saptama edilecektirPek de olmuştur; Atatürk bizzat kendisi bu dava uğruna çalışmış, bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız bir çok terimleri Türkçe'nin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir 1938'de vefatından az bir süre önce, Türlü bilimlere ait Türkçe terimler saptama edilmiş, bu surette dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır Bu sene okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılı kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için önemli bir hadise olarak kaydetmek isterimdiyerek, bu konuda büyük bir ilerleme kaydedildiğini belirtmiştir
26 Eylül 1933'de Atatürk'ün isteği ile bütün yurt sathında Dil Bayramıkutlanmıştır Yalnız, Türk dilinin temizlenmesini yok, benzer manâ sözcüklerle dilin zenginleştirilmesi de gözleniyordu Atatürk'e göre, dilin kaynağı halk idi, araştırmalar da milletten beslenmeliydi
Atatürk, keza dilin zenginleşmesine, benzer amaç sözcüklerle sanat ve bilim dili olacak köklere kavuşmasına tartı veriyor; keza bunları işleyip bilimsel yapıyı oluşturacak kuruluşları kazandırmaya çalışıyordu İstanbul Üniversitesi'ne ast bir Dil Okuluaçılması, halkevlerinde Edebiyat ve Türk Dili Kollarıkurularak köylere kadar uzanan araştırma ve soruşturmalarla yeni sözcüklerin taranması, defalarca bu kasıt doğrultusunda küskün kararlar sonucu üretilmiş çalışmalardır
Atatürk, bu çalışmaları büyük bir merakla peşine düşüp takip ediyordu Her sabah, Türkiyat Enstitüsü'nün jurnal çalışma raporlarına gözatıyor, Sovyetler Birliği'nin Türk Dünyası ile ilgili haberlerini (varsa) inceleyip değerlendiriyordu TBMM kararı ile yapılmasına başlanılan Dil ve TarihCoğrafya fakültesinin inşaat aşamalarını izliyordu
Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Böyle bir kuruluş, öğretim dünyasında yoktu Tarih ve coğrafya fakültesi vardı Dil fakülteleri de vardı Ama, hem dil, ayrıca tarihcoğrafyanın bir fakültede birleşmesinin tek örneği Ankara'da idi Çünkü Atatürk, Asya'daki Türklerin ayrıca tarihini, ayrıca coğrafyasını, hem dilini mükemmel öğrenmiş bir neslin yetişmesini istemekteydi
Bayar'ın başbakanlığı döneminde dil ve tarih çalışmaları aksamadan sürdü Özellikle Atatürk, yoğun bir biçimde dil ve tarih üzerindeki tüm çalışmaları izliyordu Kendisi bu tür çalışmalardan dolayı halsiz düşse de, çevresine bu yorgunluğunu muhakkak etmemeye çalışıyordu
2 Ağustos 1936 tarihinde üçüncü Dil Kurultayı'nı açtı Yaptığı konuşmada: Konuk dil bilginlerinin, Türk dil bilginleri ile birlikte çalışmalarından, dil bilimin şimdiye kadar çözemediği bir çok güçlükleri aşacağına, bu çalışmaların bir çok gerçeklerin günışığına çıkmasını sağlayacağına güvenim tamdırdiyordu Günlerce süren kurultayın en sağlam izleyicisi, Atatürk'tü Genel Kurul çalışmalarını izliyor, komisyonlardaki çalışmalara katılıyor, fikirlerini söylüyor Hedefin yalnız Anadolu Türkleri'nin değil, tüm Türklerin müşterek dilini yaratmak olduğunu defalarca tekrarlıyordu
1936 yılının 19 Ekiminde Türk Dil Kurumu'na gitti ve uzmanlarla 6 saat süren bir çalışma yaptı Bu, pek uzun ve sürekli alıştırma idi ama, uzmanların takatı tükendi Bunu görünce Atatürk: Yorulduğunuz anlaşılıyor Benim bazı işlerim olmasa, sizinle kalıp çalışmaları birlikte sürdürmek isterdim Diğer bir fırsatta, bu çalışmaları tekrar birlikte yaparız, demişti
Hayatı elvermedi, yeniden buluşup, Türk dilindeki yabancı sözcüklerin yerine Türkçelerinin konması çalışmalarına katılamadı Vefatından önce de Ankara'da iken son ziyaret ettiği yer ise, inşaat bitene değin çalışmalarına 'Evkaf Apartımanı'nda başlayan DilTarihCoğrafya Fakültesi olmuştu Çalışmalar hakkında data almış, inşaat halinde olan fakülte binasını görmüş, yetkililerle görüşmüştü
***
Atatürk; son nefesine değin bilfiil milletin için, milletin geleceği için çalışmış, eşi sözde olmayan büyük bir lider O'nu böylece özlüyoruz ama, kelimelerle izah etmek muhtemel değil Gerçekte bu yazının başlığı 'Bir Millete Adanan Ömür' olacaktı Lakin, dil konusuna ve Atatürk'ün Türk dili konusundaki hassasiyetine tartı vermeyi düşündüğüm için bu başlığı kullanmadım Bu yazıyı, ufak çaplı bu araştırmayı da dilimize yapılan saldırıların, horlamaların yoğunlaştığı bir dönemde bir takım şeylerin daha iyi anlaşılmasını istediğim için toparladım Keşke daha detaylı bir araştırma olsa idi, Atatürk için ne yapılsa az gelir
bir kere daha anladık ama; herkes Atatürk değil, herkes Atatürk olamıyor Atatürk için yaşamsal ağırlık taşıyan değerlerin, çalışmaların Atatürk'ün ölümünden hemen sonra ismini bile anmak istemediğim kişiler göre durdurulmasını, tez değiştirilmesini, Türk dili yerineTürk tarihi yerine Latin dilininkültürünün okullarda genç beyinlere sunulmasını hiç bir süre unutmayacağız
Herkes Atatürk olamıyor!
Atatürk, Türk dil ve tarih konusundaki çalışmalarına hastalığına karşın, ölüme meydan okurcasına, çevresini hayrete düşüren bir güçle devam etmişti Yorgundu fakat, çevresine hiç bir şekilde yorgunluğunu belli etmiyordu Bir insanlar sevilirse eğer, işte böyle sevilmeli Atatürk, bu milleti fazla seviyordu Milletinin sevgisi gönlünde hayata gözlerini yumdu Sevgisi karşılıksız değildi; milleti de bu şerefli evladını bağrına basmıştı Gözyaşları sel oldu o gidince ebediyete, fakat eceldi işte
Atatürk ölmedi, bütün zorluklara direnip yaşatacağız O'nu
Cevap: Atatürk eğitime verdiği önemi anlatan konular
Atatürk eğitime daima büyük yük vermiş, inkılapları arasında eğitimi daima ön planda tutmuştur Okuma yazma bilen kişi sayısını arttırmak için harf inkılabını, eğitimdeki ikiliği uyandırmak için tevhidi tedrisat kanununu yapmıştır
Atatürk'ün eğitime verdiği önemi onun sözlerine bakarak daha iyi anlayabiliriz
Hepimiz, özel ve toplum hayatımızda rastladığımız okuyup yazma bilmeyen erkek, kadın her vatandaşımıza aydınlatmak için candan özlem göstermeliyiz (1928)
Atatürk, Millî Eğitime bir diğer açıdan da büyük ağırlık vermiştir: kurulan genç Cumhuriyet ve bu Cumhuriyetin dayandığı temel ilkeler, Türk inkılâbı, oysa yetişecek güçlü; parlak kafalı, sağlam karakterli yeni kuşaklarla ayakta durabilirdi Türk inkılâbını ve Cumhuriyeti koruyacak kuşakları yetiştirmenin yolu eğitimdi
Atatürk üstün devlet adamlığı yanına hesaplı, sosyal, siyasal ve eğitim alanında yapmış olduğu yenilikler ile Türk Devletine çağ atlatmış bir liderdir Sakarya Savaşı?nın devam ettiği bir zamanda bile Ankara'da Maarif Kongresi yani Millî Eğitim Kongresi savaşa rağmen ertelenmemiş ve 16 Temmuz 1921'de toplanmıştır Atatürk, savaşa rağmen bu kongrenin ertelenmesine razı olmamış, kongrenin açış konuşmasını bile kendisi yapmıştır Bu hadise, Atatürk'ün eğitime verdiği önemin büyüklüğünün sergilemesi açısından oldukça önemli ve manâlı bir konudur *