Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Anamur Yolları(Kayrak Çakıllı Yollar)

Anamur Yolları(Kayrak Çakıllı Yollar)
0
129

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,753
Etkileşim
89
Puan
48
F-D Coin
0
Anamur Yolları(Kayrak Çakıllı Yollar) Dudu gelin elindeki tokucakla Kızılca köyünün 2 km uzağındaki bük'lere giden akarsuda yıkamakta olduğu çamaşırlara son vuruşunu yaparken karnında büyük bir sancı hissetti Taş üstüne yerleştirdiği çamaşırlara tokucakla yeniden bir daha vurmaya çalıştıTokucak indikçe karnındaki acıyı daha çok hissetmeye başladı Çamaşır yıkamak için gelen komşu kızı Şaziye işini bitirmiş ve köye dönmüştüYapayalnızdı Gün batmak üzereydi Eksik ileride otlayan eşek de huysuzlanmış ön ayağının biriyle yeri eşeliyordu Yıkadığı çamaşırlar, su ısıtmak için getirdiği kazan, temizlik maddesi yerine kullandığı pelit külü'nün arta kalanlarının bulunduğu kıl torba, çamaşır döğmek için getirdiği tokucakın eşeğe yüklenmesi gerekiyordu Fakat kıpırdayamıyordu Karnındaki sancı kasıklarına değin inmişti Komşu kadın Nadire; sancın geldiği süre haberimiz olsun demişti Acaba bu sancı sızımıydı ? Doğum sancısıbu muydu ? Kocası Vefalı Anamur?a çalışmaya gideli aylar olmuştu Ben gelinceye değin doğum olmazdemişti Aynı ağrıyı bir gün önce de hissetmişti İki büklüm bir halde zorla eşeğin palanını üstüne koydu Kolanı iyice sıkıştırıp sıkıştırmadığını hatırlamıyordu bile Kıldan yapılmış heybeyi palanın üzerine attı Heybenin gözlerine çamaşırları doldurdu Kazanı zorluklar içinde palanın üstüne yerleştirdi Her iki kulpundan kolana bağcıklarla bağladı Pelit külünün bulunduğu kıl torba ile tokucağı kazanın içine attı Eşek önde, Dudu gelin arkada yola koyuldular O gün ayın 14'ü idi Eve vardıkları zaman yaklaşık olarak gecenin üçte biri bitmiştiKeçileri otlatan kayınbiraderi Salih ile oğlakları otlatan kaynanası Durdane Başlıca çoktan uyumuşlardı Ocakta yanan odunların közü kalmış ve odayı hafifçe aydınlatıyordu Durdane Ananın uykusu çok hafifti Bir süre çamaşıra giden gelini Dudu'nun gelmesini beklemiş o gelmeyince bükten gelen gompillerden bir kaçını köz'e atmış oğlu Salih ile birlikte gompil ve ayranla karınlarını doyurmuşlardı Dışardan duyduğu tıkırtı ile uyanan Durdane Asıl Dudu?nun yardımına koşmuş, birlikte eşeğin yükünü indirmişler, ilerdeki ardıç ağacına eşeği bağlayıp içeri girmişti Birde ne görsün? Dudu gelin yerde kıvranıyor, kayınbiraderi Salih'in sesini duymaması için ala yazmasının ucunu iki dişinin arasında sıktıkça sıkıyorduDurdane Ana vaktin geldiğini hissetmiş ve evvelden hazırladığı koyun yünü ve pamuk ipliğinden yapılmış ala kilimi, keçi kılından üretilmiş çulun üzerine atmış, Dudu gelini üstüne yatırmıştı Oğlu Salih'i uyandırmış, eline bir kıl çuval tutuşturmuş, yatması için evcik'in yiyecek içecek deposuna göndermişti Durdane Asıl; Dereköy'e gelin olarak gönderdiği kızı Gülsüm ile komşusu Bekir Koca'nın oğlu Aptil'e verdiği Şaziye ve oğlu Salih'i doğurmuş lakin hiç çocuk doğumunda ebe olarak bulunmamıştı Oysa keçileri otlatırken onların kuzlama'sına asistan olmuştuDudu gelin de hiç doğum yapmamıştı Lakin bir defasında oğlak güderken rastladığı komşu köyden Rahime Kadının anlattıklarını dinlemişti Her şeyi anlamıştı ama göbek bağını kesme olayına us erdirememişti Kaynana gelin doğumun gerçekleşmesinden sonradan göbek bağını da iki taşın arasında kesmişler, Dudu gelin derin bir uykuya dalmıştı Rüyasında Anamur'a çalışmaya giden kocası Musa'yı görmüş bir erkek çocukları doğduğunu Musa'ya anlatmış oda adını Ahmet koyalımdemişti Uyandığı vakit Durdane Başlıca'ya rüyasını anlatmış böylece çocuğun adı da konmuştu; Ahmet Benzer günlerde Kızılca köyünün kuzeyinde yer alan bir Sayfant'ta gece yarısı yine bir hareketlilik gürünüyordu Sayfant iki katlı idi alt katta hayvanların barınması için ağıl bulunuyordu Sayfant'ta dede Ese Dayı, karısı Sabahat, gelini Fatma, güvey Vefalı, Ese dayının üç torunu birlikte yaşıyorlardı Sayfant'ın yatak odasında gelin Fatma doğum sancısı çekiyordu Eşinin doğumunun yaklaştığını bilen Sadık doğum için halası Zehra'yı ebelik yapması için getirmişti Zehra'nın yardımı ile bir kız çocuğu dünyaya getiren Fatma; dördüncü çocuklarının da kız olduğunu duyunca kocası Vefalı?ın kendisine kızacağını hissetmiş ve saatlerce onun kapıdan görünmesini beklemiştiFatma'nın Sadık'ı beklediği saatlerde Sadık eşinin bir kız çocuğu dünyaya getirdiğini duyunca onu tebrik bile etmeden, çocuğunun yüzünü bile görmeden olarak çalışmaya gitmek üzere kayrak çakıllı yollardan Bozyazı kasabasına yönelmişti Adını Gülizar koyundiyen dede Ese Dayı gelini Fatma'nın bir erkek çocuk dünyaya getirmemesine hayıflanıyor, karısı Sabahat'a dert yanıyordu : Biz yaşlandık Bük'te kim çalışacak? Gompil'leri kim çapalayacak ? Değirmene kim gidecek? Anamur'a, Bozyazı'ya kim gidip şeker, pirinç, tütün getirecek? Diğer torunlar gibi buda kız La havle vela kuvvete Yeni doğan bebeğe Gülizar adını koymuşlardı Ahmet yedi yaşına gelince elinde azık torbası, belinde keser, önünde 30 40 oğlakla o dağ senin bu dağ benim dercesine Kızılca köyünün doğusundan batısına güneyinden kuzeyine basmadık yer bırakmamış; 15 yaşına gelinceye kadar hep keçileri ve oğlakları gütmek, anasına takviye etmekle günlerini geçirmişti Amcası Salih evlenmiş başka bir eve taşınmıştı Kocasını Yemen çöllerinde savaşta kaybeden ebe'si Durdane Belli Başlı artık yatalak şekilde evin bir köşesinde yatıyordu Musa Anamur'dan geleli aylar olmuştu Oğlu Ahmet'in genç bir delikanlı haline geldiğini görünce niyetlenmek üzere onu da Anamur'a götürmeyi planlamaktaydı Çok yok iki sene birlikte çalışsalar Vefalı'ların evi gibi bir sayfant yaptırmayı ve evcik'ten kurtulmayı planlıyordu Bir güz sahahı Musa oğlu Ahmet ile birlikte kayrak çakıllı yollardan Bozyazı'ya, oradan da Anamur'a gelmiş Akcami'nin karşısındaki han'a yerleşmişti Ahmet babasıyla birlikte tam üç yıl Anamur ve Bozyazı ovasında ne meslek bulduysa çalışmıştı Anamur'un 6 km güneydoğusunda bulunan Mamure Kalesi ile, 7 km batısında bulunan Anemurium antik kenti, Karamanoğulları kadar yapılan Akcami, bahçelerinde çalıştığı Molla Mehmet Evi, Şevki Efendi Evi, Hakkı Efendi Evi, şehir merkezinde yer alan iki katlı kilise ve her pazar çalan kilise çanı onun genç ruhunda fırtınalar estirmiştiBabası haklıydı Kızılca'da bir Sayfant'ları olmalıydı Evcik'ten kurtulmak gerekti İyi bir para biriktirmişler ve bir sene içinde Sayfant'a taşınmışlardı 19 yaşına gelen Ahmet için Kızılca köyünde çobanlık yapmaktan başka yapacak bir meslek de yoktu Artık Anamur ve Bozyazı'ya çalışmaya da gitmiyordu Çocukluk arkadaşı Gülizar bük'te gompilleri sularken Ahmet birkaç kez keçileri sulamak için tarlanın önünden geçmiş ve bir defasında Gülizar'la göz göze gelmişlerdi Bundan Böyle her akşam üzeri keçileri sulamak için bük adı bahşedilen tarlanın önünden geçerken defalarca Gülizar'la karşılaşan Ahmet ile Gülizar arasında sıcak bir yakınlaşma peydahlanmıştı Gülizar'a tarafından Ahmet köydeki gençlerin hiçbirine benzemiyor, daha çekici bir dış görünüş sergiliyordu Ahmet'e göre Gülizar ise Anamur da gördüğü şehir kızlarının, bey kızlarının hiçbirine benzemiyor, daha bir sıcak bakıyordu Bir defasında yeni doğan bir oğlak Ahmet'in kucağında iken Gülizar oğlağın başını okşamış, gözgöze gelmişler, Gülizar?ın yanakları al a1 olmuş koşarak Ahmet'in yanından uzaklaşmış, Ahmet ise heyecandan oracığa yığılıp kalmıştı Bir defasında da Ahmet Kocacevizden kopardığı cevizlerden birkaç tanesini Gülizar'ın yanında bırakmış, Gülizar'ın bu cevizleri aldığını görünce o gün sabaha değin sevincinden uyuyamamıştı Yine bir defasında dağdan topladığı alıçları azık çıkısına koymuş, Gülizar'a vermiş onun közde pişirip aynı azık çıkısına koyduğu Gompilleri almıştı Bu kolay ve safça alışverişler, bakışlar iki genci birbirine tamamen yaklaştırmıştıEse dayı bir hayli yaşlanmış, ilerlemiş yaşına karşın torunu Gülizar'ın her akşam üzeri kargaları kovalamak bahanesi ile tarlaya büke gidişine öyle anlam verememiş, ilerleyen aylarda Ahmet ile olan yakınlaşmasını alaka ile izlemişti Gençliğinde kendisi de böyle bir sevdaya tutulmuş fakat sevdiceği bir başkasına yar olmuştu Ahmet'te kendi gençliğini Gülizarda sevdalandığı ve kavuşamadığı komşu kızının gençliğini görüyordu Durdane Esas'da yatalak olmasına rağmen Ahmet'teki bu değişikliği ayrım etmiş Ese Dayı gibi o da genç kızlığını hatırlamış, gençliğinde sevdalandığı gencin bir başka biri ile evlendiğini düşünmüş, Gülizar'ı kendisine Ahmet'i sevdalandığı gence benzetmişti Acaba birbirine kavuşamayan bu iki sevdalı Ese Dayı ile Durdane Belli Başlı'mı idi? Gülizar bir gün özene bezene gompil ekmeyi yapmış, babasının Bozyazı'dan getirdiği pirinçten pilav hazırlamış sevdalısı Ahmet ile birlikte koca taşın arkasındaki piynar ağacının gölgesinde birlikte yemek yemek yiyeceklerdi Ahmet'te keçi yoğurdundan yapılan taze ayran getirecektiNedendir agnostik Gülizar annesi Fatma'ya babası Sadık'a ebesi Sabahat'a yok de dedesi Ese Dayı'ya bu buluşmayı haber vermiş, Ahmet'te durumu annesine, babasına değil ebesi Durdane Ana'ya anlatmıştı Genç sevdalılar koca taşın arkasındaki piynar ağacının dibinde piknik yaparken sol taraftaki ardıç ağacının dibinden Ese Dayı, sağ taraftaki andız ağacının dibinden Durdane Başlıca yaşlı gözlerle onları izlemekte idi Genç sevdalılar tuluk ayranını yudumlarken iki ihtiyar favori müşterek birbirlerini süzüyordu Ahmet'le Gülizar'ın dillere epope bakımlı sevdası masum bir şekilde yıllar yılı devam etmiş derken her Türk genci gibi Ahmet'de askere çağrılmıştı Ahmet yavuklusuyla üzücü bir ayrılık yaşayan, Gülizar'ın kendisine verdiği işlemeli beyaz mendili itina ile iç cebine yerleştirmiş, kendisini uğurlayan komşuları ile vedalaşmış kimsesiz kayrak çakıllı yollardan geçerek 60 km uzaklıktaki Anamur'a gelmişti Diğer köylerden toplanan gençlerle birlikte Ermenek Sancağına varmışlar oradan Konya'ya gitmişlerdi Konya'da sıkı bir askeri eğitimden geçen Ahmet, Çavuş rütbesi almış ve Ahmet Çavuş olarak İstanbul'a gönderilmişti Ahmet'in İstanbul'da Selimiye kışlasında askerlik yapmaya başlamasından iki ay sonradan Balkan Savaşı çıkmış, Balkan Devletlerinden Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karabağ hükümetleri Türklere aleyhinde topyekün savaş bildiri etmişlerdi Yapılan çetin savaşlar sonucu 3 4 cephede Türkler yenilgiye uğramışlardı 29 Ekim 1912'de Bulgarlara yenilen Türkler Çatalcaya çekilmişlerdi Ahmet Çavuş da Çatalcaya kadar çekilen Türk askerlerinin arasında idi Lüleburbaz Savaşları denilen ve Çatalca'ya çekilmek zorunda kalınan 29 Ekim yenilgisinde Türkler yalnızca Bulgarlara yenilmemiş istek ve çamur'a da mağlup olmuştu Ahmet Çavuş haftalarca potinini bile çıkarmamış diğer askerlerle birlikte gece gündüz aç susamış kahramanca çaba etmişti Balkan Devletlerinden Bulgarların hedefi İstanbul'u ele geçirip boğazlara dominant olmaktı 17 Kasım 1912'de Bulgarlar İstanbul'u almak için yeni bir taarruz başlatmışlardı Her türlü zor şartlara, açlığa susuzluğa karşın Türk ordusu hazırlıklıydı 20 gündür tüneller kazılmakta, tuzaklar hazırlanmaktaydı Top tüfek sesleri, Allah Allah nidaları arasında Ahmet Çavuş bir oraya,bir buraya koşuşturmaktaydıElindeki dolma tüfek ile üzerlerine el bombası ve kurşun yağdıran Bulgar askerlerine ateş etmekte, attığı her kurşunun hedefine vardığına inanmaktaydı Bir ara içinde gizlendikleri sığınağın anında yanı başına bir el bombası düşmüş Ahmet Çavuş arkadaşlarının baş döndürücü bakışları aralarında patlamaya hazırlanmış el bombasını Bulgar askerlerinin üstüne fırlatmıştı İşte o anda düşman topçusunun attığı bir top, sığınağın yakınına düşmüş fırlayan şarapnel parçaları Ahmet Çavuşun sol ayağının baldırına saplanmış, sağ ayağının dizden aşağısını parçalamıştı Görünmeyen bir direnişle karşılaşan Bulgarlar geride 10000 ölü bırakarak savaş alanını terk etmişlerdi Türk askerleri büyük bir başarı kazanmış fakat yüzlerce şehit vermiş, yüzlerce yaralıyı hastaneye kaldırmışlardı Hastane geçici olarak kurulan bir sahra hastanesiydi Ahmet Çavuş yaralılar aralarında idi Kısa sürede her iki bacağı kangren olmuş, ameliyat sonunda sol ayağı dizinden bir karış yukarısından, sağ ayağı ise dizinden kesilmişti Sahra hastanesinde aylarca tedavi görebilen Ahmet Çavuşun tek tesellisi Gülizar'ın verdiği ve avucunun içinden hiç ayırmadığı kana bürünmüş işlemeli beyaz şamata idi Onunla yatıyor, onunla kalkıyor, onunla konuşuyordu Sahra hastanesinde her iki bacağına takma ayaklar takılmış ve ellerine iki asa verilmişti Balkan Savaşları sona ermiş, Ahmet Çavuş terhis olmuş, memleketine gitmek üzere Haydarpaşa istasyonundan trene bindirilmişti Aktarmalı tren yolculuğu ile Adana'ya gelmişti Adana'da askeri birliğin verdiği bir katır ve rehberiyle haftalarca süren yolculuktan sonradan Anamur'a askerlik şubesine teslim edilmiştiYeniden bir binek atı ve rehberiyle kayrak çakıllı yollardan Kızılca köyüne gelen Ahmet Çavuş gece vakti evlerinin kapısını çalmıştı Bu kavuşmanın üzüntüsüne dayanamayacağını hisseden rehber er, atına atladığı gibi geri dönmüş, Ahmet Çavuş evinin kapısında yalnız kalmıştı Anne Dudu Gelin yıllar yılı Ahmet'ten haber alamamanın üzüntüsü ile yanıp tutuşmaktaydı Durdane Başlıca yatalak olduğu için ev işlerinde gelinine hiç asistan olamamaktaydıBaba Musa rahatsız olduğu için yalnızca oğlakların bakımını üstlenmişti Dudu Gelinin saçları ak saçlı az daha beli bükülecek ışık halkası gelmişti Akşam vakti keçi ve oğlakları ağıla katmış, Durdane Anaya ve kocası Musa'ya gıda bir şeyler hazırlamış, onlar uyuduktan sonra kendisi de yatmış uyumak üzereydi Kapı çalındığı vakit bir an şaşırmıştı Komşuları olamazdı Bu saatte kendilerini arayacak o kadar komşusu yoktu Kapıyı açtı bundan başka ne görsün? Askere dışarı giden oğlu Ahmet kapıda durmuyor mu? Baba uyanmış, Durdane Asıl'yı da uyandırmışlardı Keder ve sevinç birbirine karışmıştı Oğullarının takma bacakla karşılarına çıkması aileyi acınacak halde etmişti Ahmet annesine yavuklusu Gülizar'ı sormuş, annesinin Gülizar ile ilgili anlattıklarını duyunca yıkılmış, sabaha kadar kendine gelememişti Gülizar Ahmet'in askere gidişinden sonra iki gözü iki çeşme her akşam üzeri monoton sayfantlarının önündeki ardıç ağacının dibinde güneşin batışını izlemekte idi Geyik avlama mevsiminde günlerden bir gün Anamur'dan gelen avcıların yolu Kızılca köyüne düşmüştü Avcılar ardıç ağacının dibinde tek başına oturan acıklı Gülizar'ı görmüşler, güzelliğine hayran kalmışlardı Av dönüşü Anamur'da ve Bozyazı'da dilden dile Gülizar'ın güzelliği konuşulur olmuştuO dönemde uzaktan köylerden kız arzu etmek o kadar alışık bir durum değildi Oysa Bozyazı ve Anamur'da Gülizar hakkında o kadar çok şey söyleniyordu fakat Tekrar o dönemde bedelli askerlik sebebiyle bir takım gençler layık parasını ödeyip askere gitmiyordu Babasının bedel parasını ödediği bir bey oğlu Gülizar'ın güzelliklerini duymuş ve ikinci av mevsiminde avcıların peşine takılmış Kızılca Köyüne gitmişti Uzaktan Gülizar'ı görebilen bey oğlu ona aşık olmuş ve av dönüşü durumu ailesine anlatmıştı ve Balkan Savaşlarında yavuklusunun şehit olduğunu varsayım eden Gülizar Anamur'a gelin gitmişti Gece yarısı eve gelen Ahmet Çavuş sabahtan şafakla birlikte elinde asası, takma bacaklarını sürüye sürüye Kocataş'ın arkasındaki Piynar ağacının dibine gitmiş, Gülizar'ın verdiği lime lime olmuş kanlı işlemeli mendili yere sermiş öylece kalakalmıştı Musa, Dudu, Salih, Komşu köyün gençleri Ahmet'i aramışlar bulamamışlardı Ese Dayı'nın hatırlatmasıyla Kocataş'ın arkasındaki piynar ağacının dibinde sözde baygın şekilde yatan, takma bacaklarını sağa sola fırlatan Ahmet Çavuş'u bulmuşlar ve evine taşımışlardıAhmet Çavuş günlerce ağzına bir lokma ekmek almadan, bir tas su içmeden halsiz bir şekilde Durdane Esas'nın yanı başında gözünü avucunun içindeki kanlı beyaz işlemeli mendile dikmiş vaziyette yatmaktaydı Haftalar haftaları aylar ayları kovalamış ve bir ara Ahmet Çavuş başını Durdane Başlıca'nın göğsüne yaslamış, gözlerini Durdane Başlıca'ya dikmiş ve bunun için mi Balkan savaşına katıldım, bunun için mi bacaklarımı kaybettim Gülizar nerede?demişti Bu sözler olur ya de aylardır ağzından meydana çıkan ilk sözlerdi Ahmet Çavuş'un ağzından meydana çıkan ikinci şiirimsi sözler şunlar olmuştu; Anamur yolları gayrak çakıllı Bir yar sevdim uyar zeki Anamur üstüne duman bürümüş Benim sevdiceğim bu diyarda imiş Durdane Belli Başlı bu sözleri hemen hemen ezberlemiş Ahmet'in sözlerini gelen gidene söyler olmuştu Yıllar yılları kovalamış Ahmet çavuş kendini toparlamış kaderine razı olmuştu Bunun sırrı neydi ? Ahmet Çavuş nasıl kendine gelmişti? Bunu bilmek olası değildi Ahmet Çavuş bundan böyle insanların arasına karışır olmuştu O takma bacaklarıyla gittiği her yerde aynı sözleri mırıldanıyordu Fakat her geçen gün yeni ilavelerle Anamur yolları yar yar Gayrak da çakıllı a canımBende bir yar sevdim yar yar Uyarda akıllı a canım Anamur üzerine yar yar, Dumanda bürümüş a canım Benim sevdiceğim yar yarBu diyarda imiş a canım Bu sözler Kızılca köyünde artık yediden yetmişe herkesin dilinde söylenir olmuştu Ahmet Çavuş'un dilinden dökülen şiirler daha da genişlemiş her sözün sonuna amankelimesi eklenmişti Nedendir bilinmez Kızılca Köylüleri Ahmet Çavuşa Kanuni Ahmet Çavuşdemeye başlamışlardıGençler Ahmet Çavuş'un isteği ile keza söyleyip hem oynamaya başlamışlardı Gençler oynarken ve söylerken Kanuni Ahmet Çavuş yüksekçe bir taşın üzerine oturuyor, gençlerin önünden oda söylüyordu Ayrıca de yeni yeni eklemeler yaparak Ahmet Çavuş'un türküsü kısa zamanda civar köylerde, Bozyazı kasabasında, Anamur ilçesinde dilden dile söylenir olmuştu Bundan Böyle tüm düğünlerde keman, klarnet, davul eşliğinde söylenmeye başlanmıştı Kim bilir, belki de aynı sözler Ahmet Çavuş'un yavuklusu Anamur'a gelin giden Gülizar'ın kulağına bile gitmişti Kanuni Ahmet Çavuş'un Anamur yolları Gayrak çakıllı diye başlayan türküsünün ünü; Silifke, Mut, Gülnar, Ermenek, Alanya gibi komşu ilçelere oradan da Mersin, Adana, Antalya gibi illere yayılmış her tarafta halk oyunları olarak oynanmaya başlanmıştı Irk oyunları olarak tüm Türk halkına mülk olan bu türkü ; canlı ve kıvrak bir şekilde kaşıkla enstrüman eşliğinde söylenmeye, kızlı erkekli oynandığı gibi yalnızca erkekler kadar da oynanmaya başlanmıştı Oyunlarda erkekler; keçe külah, kıl haba, şalvar, göğnek, çorap, bel kuşağı, bağcık, yörük çarığı giymektedir Kızlar ise; fes, alınlık, pullu veya ala yazma, göğnek, üç etek, saltacepken, darabulus kuşak, çorap, don, çarık giymektedir Bugün Türk halkına mülk olan Anamur yolları gayrak çakıllıdiye başlayan Kanuni Ahmet Çavuş'un türküsünün son şekli şöyledir: Anamur yolları yar yar aman Gayrak da çakıllı a canım sürmelim ben yandım aman Bende bir yar sevdim yar, yar, yar, yar aman edalım aman Uyar da zeki a canım sürmelim ben yandım aman Anamur üzerine yar, yar, yar yandım aman Dumanda bürümüş edalım sürmelim bir tanem aman Benim sevdiceğim yar, yar, yar aman Bu diyarda bir idi a canım sürmelim aman Derleyen:Gazi MERT  
 

Similar threads

A Harfi İle Başlayan Şarkılar A Harfindeki Şarkılar A Bu Hayat Nazan Öncel A Canim Hakan Taşıyan A Fadimem Hadi Senle Kaçalım Halk Türküsü A Gız Senin Adın Dudu Abdullah Uluçelik A Gız Senin de Adın da Dudu Halk Türküsü A Good Kiss Hadise A Güzel Dolan Da Gel...
Cevaplar
0
Görüntüleme
128
Kırımdan Gelirim Turkusunun Hikayesi Muhteşem Kanuni Sultan Suleyman Han doneminin meşhur yenicerilerinden Yatağan Refik rivayet eder ki Bahcesaray ’da doğmuş, uc yaşında iken demirciliğin ve bilhassa kılıc dovmenin bin bir sırrına mazhar olmuş Sinan Ali Efendi denen bir zat, tarih bin beş...
Cevaplar
0
Görüntüleme
126
Kırımdan Gelirim Türküsünün Hikayesi Harikulade Kanuni Sultan Süleyman Han döneminin ünlü yeniçerilerinden Yatağan Refik söylenti eder fakat Bahçesaray ’da doğmuş, üç yaşında iken demirciliğin ve özellikle kılıç dövmenin bin bir sırrına mazhar olmuş Sinan Ali Efendi denen bir zat, tarih bin...
Cevaplar
0
Görüntüleme
382
1. Dünya Savaşı sonrasında Mısır'daki "Seydibeşir Kuveysna Osmani Usareyn Harbiye Kampı”nda 15 bin askerimizin krizollu havuzda kör edildiği haberi medyada geniş yankı uyandırmıştı. Ve bahisle ilgili açıklamalar yapan birçok araştırmacı farklı görüşler bildirmişti. Zira olayın toplu bir biçimde...
Cevaplar
0
Görüntüleme
146
858,500Konular
982,380Mesajlar
32,975Kullanıcılar
yazaraliSon üye
Üst Alt