2008in Sinema dünyası

2008in Sinema dünyası GENEL OLARAK filmlere bakıldığında karşımıza meydana çıkan tablo şu; Devam filmleri, uyarlamalar ve her tarafta çevrimler ağırlıklı fazla fazla benzersiz hikayeye rastlanmayan bir yıl bıraktık geride Ocak ayını her zamanki gibi tempolu şekilde açtık Keza de Oscar ödüllerinin gölgesinde Romanya’dan gelen süpriz “4 ay, 3 hafta 2 gün ile yılı karşılamış olsak da, filmin dünya üstünde topladığı ödül ve olumlu eleştiriler gişede karşılığını bulamadı “Büyük Hazine 2de sene boyunca göreceğimiz devam filmlerinin fitilini ateşlemiş oldu Ridley Scott’un sağlam kadro ile kotardığı “Amerikan Gangasteri ve WongKar Wai’nin “Benim Aşk Pastam aynı kaderi paylaşarak bekleneni veremeyen hayal kırıklıkları olarak kaldı Ocak ayının ola ki de yılın en iyilerinden Kelebek ve Dalgıç ise hiç anlaşılamadı ülkemiz seyircisi kadar Ocak ayının en karlı filmi ise hiç kuşkusuz “I am Legend oldu Yılın kanlı dehşet filmlerinin Avrupa’dan hayret verici şekilde geleceğinin müjdecisi “İçerde ise alışılmadık bir şaşkınlık yarattı En verimli ay tartışmasız Şubat ayı oldu Hemen Hemen yılın vizyon özeti olacak biçimde her türden örnekle karşılaştığımız ayın Oscar adayları ile doymuş filmleri de kısa lakin etkin bir ay yaşattı bizlere Ben Affleck’in hayret verici şekilde başarılı yönetmenliğiyle ön plana çıkan “Gone Baby Gone, Stallone efsanesinin devam filmi “Rambo, Oscar fatihi “There Will be blood ve “Sweeney Todd iz bırakanlar arasındaydı Wes Anderson kariyer yükselişine “The Darjeeling Limited ile devam ederken, Coppola “Youth Without Youth ile keşke geri dönmeseydi dedirtti “Iblis duymadan önce ile Sidney Lumet ben daha ölmedim dedirtti Dehşet sinemasının yeni açılımı namına “Cloverfield görülmeye layık referanslardan biri olarak kaldı Tekrar enfes finaliyle “The Mist görülmesi gerekenler listesindeki yerini korudu Mart kapıdan baktırmadı, “İhtiyarlara Yer Yok dedirtti Oscar galibi olarak vizyona girdi ise de, “MÖ 10000 ayın gişe yıldızı oldu Seyircinin kıstaslarının ne derece bambaşka olduğunun görüldüğü ayın öteki önemlileri, yılın ola ki de en özgün senaryosuna sahip “Juno, Tanıdık Olmayan film oscarlı “Kalpazanlar, roman uyarlaması fakat hüsran “Kolera Günlerinde Aşk olduYine senenin en iyilerinden Gus Van Sant başyapıtı “Paranoid Park seyirciden ilgi görmedi, zamanlar arası yolculuklarıyla “Jumper en flaş tanıtımla izleyiciyi salonlara misafir etme etti Yılın en ışıltısız aylarından biri olan Nisan ayının tartışmasız en iyisi “Be Kind Rewind anlamsız salonlara oynarken, farklı anlatım ve aksiyonu bir arada sunan “Bakış Açısı seyirciye neşelendirici anlar yaşattı Artist yönetmen Guy Ritchie’nin “Tabancası ile Richard Kelly’nin “Kıyamet Öyküleri hayal kırıklığı serisine eklendi İspanyol sinemasında küp güya bir film bakmak de ayın en güzel süprizi olarak kaldı akıllarda “Fermat Mayıs bereketli bir kahramanlar ayı oldu Yıllar daha sonra Indiana Jones’u beyazperde de görmenin keyfine, Iron Man’i de ekledik üstelik… Sex and City diziden çıkagelirken, “Funny Games Amerikan pasaportu aldı “Boleyn Kızı ile tarihe yapığımız yolculuktan, “Yasak Krallığa giderek çıktık Kullandığı mükemmel görsel anlatımla Todd Haynes’in Bob Dylan yaşamına sunduğu mercek “Beni Orada Arama, kült film “Apartmanın yeni çevrimi “Wicker Park ve kült yönetmen Takeshi Miikenin “Düellosu sinefilleri çağırdı sinemalara Alexander Sokurov başyapıtı “Alexandra ve Almadovar bakışlı kadın filmi “Karamelin ise boynu bükük kaldı Tatil dönemi sinemaya gitmemiz için çok eksik sebep vardı… Haziran ayı böylece bir geldi oysa… Acayip mermi hareketleri ile Matrixvari bir şaşkınlık yaratan “Wanted görsel misafir etme sunarken, ilkini hiçe sayan ikinci denemede “Hulk eh işte dedirtti Shyamalan’ın “Happeningi ise bitkilerle ne ilgi sorusunu sordurtarak yarattığı hayal kırıklığını, vegas kumarhanelerinde “21 oynayarak attık Matrix demişken Wachowski’ler sahi “Speed Racer ile ne yapmaya çalıştı derken bitirdik ayı… Ve harikulade Temmuz… Bekleyiş sona erdi Batman Kara Şövalye’sini tanıttı bizlere, bizde ikinci defa tuttuk gişenin yolunu Meet Dave ve Hancock’la atmayı düşündüğümüz derdi tasayı Abba müzikali Mamma Mia ile attık Narnia Günlüklerinden bir sayfa daha çevirdik Lakin en eğlencelisi gözlükleri takıp maceraya dalmaktı, “Dünyanın Merkezine Yolculuk sinemayla aramızdaki mesafeyi kısalttı Panda’ların da KungFu yapabileceğine inandık “Aşkzede ile yeni bir komedi stilinin yükselerek geldiğini görüp, kendi stilini yaratmış bir yönetmenin kazasına da şahit olduk, Marc Caro’yu kimsesiz “Dante 01 ile anlayamadık, kavrayamadık Ağustos’un yıldızı ise hiç kuşkusuz “Mumya oldu O Kadar tadı yoktu lakin, zaten eski tanıdıklarla özlem giderme ayı gibiydi Sinema tarihin en manâlı filmi “Kıyameti beyazperde de bakmak, Star Wars efsanesine çizgilerle şahitlik etmek keyfe değerdi, birde Mel Brooks imzalı dizinin yeni çevrimi “Akıllı ol eklenince bunlara değmeyin keyfe… Çok şükür “Zohan’a Bulaşmadık… Eylül ayını da iki ressam bir arada oynuyor diyerek iple çekmiştik “Kopya Cinayetlerin yarattığı hayal kırıklığı bir yana, nahoş tuzsuz “Kuytu Dosyalarla kaçan keyfimizi “Hellboy yerine getirdi “Babil MS ile gidemediğimiz geleceğe “Walli ile gittik Ken Loach’lu “İşte Bağımsızlık Dünya ile “Stuck ise arada kaynadı gitti Vefat’ün yakınlarında dolaştığımız Ekim ayı yerli filmlere aklımızı çelse de, “Testere 5 ile kurulan tuzakların teknoloji ile yaratılabileceğini belirten “Kartal Göz ile de gerildik “Death Racein aksiyonu kesmedi “Max Paynede aldık soluğu “Aşkın Arkasında koşarken yakalandığımız hüznü “Tropik Fırtına ile dağıttık James Bond ile dolup taşan Kasım aynın, mafyatik “Gomorra haricinde tek güzelliği korku filmlerinin nereye gideceğini gösteren yol haritası “Rec dolu… Çocuklarımızla gittiğimiz ikinci “Madagascar yolculuğu ise hap gibi geldi Aralık ayını ise eksik ama öz filmle ağırladık yeniden “Dünyanın Durduğu Günde “Yalanlar Üzerine yaptığımız “Avustralya gezisi kaldı yılın son haftasında hafızalarımızda Düştüğümüz “Karantinadan ise bizi “Taşıyıcı kurtardı 255 filmde net görünen yeni çağın sinemasının bizi benzersiz öykü ile pozitif buluşturamadığı oldu Korku filmlerinin Uzakdoğu filmlerinin her tarafta çevrimlerine dayanması, romantik komedi de yeni denemenin sadece Apatow’dan gelmesi, izlediğimiz tüm aksiyon filmlerinin de bir çizgi romana dayalı olması, dramların da bol kostümlü tarihe dayalı tozlu hali ile böylece de benzersiz bir yıl geçirmedik Büyük yönetmenlerin geri dönüşleri hüsran yaratırken, alışılmadık olan iyi filmlerin seyirci bulamaması oldu Halihazırda yerli hit yapımlarda olmasa düşen bir seyirci rakamı ile karşılaşacaktık Gişe rakamlarına bakıldığında en fazla seyredilen tanıdık olmayan filmin ama 8 Olduğunu, ilk ona girebilen üç yabancı filmin de son üçte olduğunu açıkça belirtmek gerekiyor Üstelik 17 hafta gösterimde kalan Kara Şövalyenin hayli düşük bir sıradan tutturması da cabası… Adettendir bu alıcı yazıların, yazarın en iyileri ile bağlanması… 1 Batman: Kara Şövalye 2 Be Kind Rewind 3 Kelebek ve Balık Adam 4 Kan Dökülecek 5 Vol İ