Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

20. Yüzyılın en büyük yanılgılarından biri: Beyin Ölümü

20. Yüzyılın en büyük yanılgılarından biri: Beyin Ölümü
0
107

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Sağlık Durumu Bakanlığı, beyin ölümü raporu verilen hastaların yaşam yardım ünitesinden çıkarılıp çıkarılmaması karanını aile onayına bırakan yasada değişiklik yapmayı planlıyor Değişim yeni tartışmaları da beraberinde getirebilir

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç Dr Şahin AKSOY, konu ile ilgili kayda değer tespitlerde bulundu

20 Yüzyılın en büyük yanılgılarından biri: Beyin Ölümü

Bu haftaki Medimagazin ’de Afiyet Bakanlığı ’nın, beyin ölümü raporu verilen hastaların hayat destek ünitesinden çıkarılıp çıkarılmaması karanını aile onayına bırakan yasada değişiklik yapma hazırlığı ile ilgili bir haber var Bu da yetmiyormuş gibi, hazırlanılan yeni yasa taslağında, beyin ölümü raporu 4 uzman yerine 2 bilirkişi onayıyla verilecekmiş Habere göre Organ Nakli Koordinatörleri Derneği kurucularından Dr Engin Çelik, “Kanuna göre, beyin ölümü olunca yakınlarına önce organ bağışı yapıp yapmayacakları soruluyor Aile ‘hayır ’ dediğinde hekimler, ‘O süre yaşam yardım ünitesinden çıkaralım mı? ’ diye sormak zorunda kalıyor Böyle olduğunda aile, sağlık durumu personelini birey ölmeden organlarını almaya çalışmakla suçluyor demiş

Haberi hazırlayan muhabir arkadaşımız beni arayarak konu hakkındaki görüşümü istedi, ben de; “Bunun boşboğaz ve hatalı bir mücadele olacağını, aile onayını yasadan çıkarmanın organını bağışlamış şahısların kurtarılması için hekimlerin yeterince mücadele harcamadıklarına dair hasta yakınlarının şüphelerini kuvvetlendireceğini, bunun tıbba ve hekimlere olan güveni sarsacağını ve bu yasanın, zaten eksik olan organ bağışı sayısını azaltacağını söyledim Ama konunun önemine ve beyin ölümü ile organ nakilleri konusundaki önemli kafa karışıklığına binaen bu haftaki yazımı bu konuya parçalamak istedim Yazının devamında her biri bilimsel dergilerden alınmış bazı bilgiler ile bir takım kanaatlerimi dile getireceğim

* Beyin ölümü kavramı 1968 yılında başarılı yürek nakli ameliyatlarının yapılmasından daha sonra Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından ortaya atılmış ve bugün tıp çevreleri ve hükümetler tarafından hüsnükabul görmüş, 20 yüzyılın en büyük yanılgısından birisidir

* Beyin ölümü kavramının organ nakillerine ‘malzeme ’ sağlama ile yoğun bakımdaki belli hastaları ‘gürültüsüz gemi ’ye vakitsizce bindirme dışında hiçbir pratik faydası bulunmamaktadır

* Beyin ölümü teşhisi koyulan hastalar organları alınana kadar ‘hayat destek makinesi ’nde tutulur, idrar takibi yapılır, enfeksiyon ihtimaline aleyhinde antibiyotik verilir, hatta kalbi durursa kalp masajı yapılır

* Eğer duyumsuzlaşma yapılmazsa, beyin ölümü gerçekleşen hastalar organları alınırken neşter darbelerine tepki verir ve kan basıncı ile yürek atımı belirgin şekilde yükselir İngiltere ’de Norfolk ve Norwich Hastaneleri uzman anesteziyoloğu Dr Phillip Keep 19 Ağustos 2000 tarihli Guardian gazetesine verdiği beyanatta “Beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin organlarını alırken bıçağı vurduğunuzda nabız ve tansiyon fırlar Eğer hastaya duyu yitimi vermezseniz hasta kımıldamaya başlar, kıvranır ve ameliyat etmek imkansız bir hal alır demiştir

* Literatürde beyin ölümü teşhisi konulan hamile kadının aylarca bu durumda kaldığı ve dinç bir bebek dünyaya getirdiği ile beyin ölümü gerçekleşen bir çocuğun ‘yaşam takviye makinesi ’ne ast olarak ve zorunlu beslenmesi yapılarak 14 yıla kadar hayatta kaldığı rapor edilmiştir

* Beyin ölümü teşhisinde yanılmak mümkündür Mesela GuillianBarre sendromu, hipotermi ve bazı ilaçlar ve toksinler beyin ölümü belirtileri verebilmektedir

* Beyin ölümünün mutlak ölüm olduğunu savunan yazarlarının en esas savlarından birisi, beyinin bedendeki “en üstteki düzenleyici olduğu, onun geri dönüşümsüz olarak hasarlanması ile yaşamın da sona ermiş olacağıdır Fakat minimum beyin değin, yürek, karaciğer, böbrek ve diğer organlarda somut bütünlüğün ve hayatiyetin devamı için şarttır Bunlardan her hangi birisinin “ölmesi de diğer tüm organların iflası, dolayısı ile canlının hayatının sona ermesine yol açar

* Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesi ’nden Pediatrik Nöroloji profesörü Shewmon, beyin ölümü kriterleri savunucularının temel dayanaklarından birisi olan, beyinin “bedenimizi bir arada tutan esas öğe olduğu iddiasının adamakıllı münakaşacı olduğu, çünkü beyin ölümünün bedenin “dağılmasına neden olmayacağını, dolayısı ile, klinik beyin ölümü durumunun ölümün biricik belirteci olarak tanıda kullanılmaması gerektiğini söylemiştir Bedenimizi ‘bir arada tutan ’ öğe kalptir Ancak kalp öldüğü zaman, ya da bedeni terk ettiği süre ceset ‘dağılır ’

* Yıllar geçtikçe organa gereklilik duyanların sayısı ile organını bağışlayanların sayısı arasındaki farkın daha da açılması, tüm çabalara rağmen ne dünyada ne de ülkemizde insanların beyin ölümünü reel ölüme eşit görmediğini, bu yüzden de organını bağışlamadığını göstermektedir Avrupa ’da organ affetme oranı %1520 iken, Sıhhat Bakanlığı ’nın verilerine göre, Türkiye ’de %1 ’de kalmaktadır Türkiye genelinde 2002 yılında 1073, 2003 ’de 984 kişi organ bağışlarken, Ankara ’da 2002 ’de 77, 2003 ’de 43, 2004 ’de 9 birey organını bağışlamıştır Yine Sıhhat Bakanlığı ’nın internet sayfasında 2005 yılında yayınladığı verilere kadar organ bağışlarının oranı ilden ile de farklılık göstermektedir Organ bağışlarının %218 ’i İzmir, %134 ’ü İstanbul, %83 ’ü Açık Fikirli, %68 ’i Denizli ’den yapılırken, Şanlıurfa ’nın da içinde bulunduğu öyle fazla ilde son 2 sene içinde hiç organ bağışı yapılmamıştır

* 29051979 tarih ve 2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunun 5 maddesi “On sekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır der Ancak ülkemizde on sekiz yaşın altındaki beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin organları, bu yasağa karşın, hekimlerin teşviki ve annebabalarının onayı ile alınır ve medya da bunu ‘çarşafçarşaf ’ haber yapar

* Mevcut öyle fazla bilimsel veri ile beyin ölümünün mutlak vefat olmadığı son derece açıktır Doğrusu beyin ölümü sadece, böbrek yetmezliği veya karaciğerin iflası gibi bir prognoz göstergesidir

* Beyin ölümü tanısı konulan hastalardan alınan organlar, esasında halâ canlı olan, kalbi atan, yardımla bile olsa nefes alıpveren, kan dolaşımı aralıksız, insan sıcaklığını taşıyan, hatta belki de sancı duyan insanlardan alınmaktadır

* Öyleyse, daha fazla organ kaynağı meydana getirmek adına bu ‘varsayımsal ’ vefat tanımından vazgeçilmesidir Eğer beyin ölümünün mutlak vefat olduğu varsayımına devam edilecek ve bu hastalardan organ alınmaya devam edilecekse en azından organ bağışı yapan kişilere ve kamuoyuna, onlara organları alınırken uyuşturma (ve ağrı yitimi) verilmesi gerektiği, huysuz takdirde irkilme ve kıvranmanın laf konusu olacağı, nabız ve tansiyonlarının yükseleceği söylenmelidir Somurtkan takdirde, organlarını başkalarının yaşamını kurtarmak için verme fedâkarlığında bulunan bu insanların uygun bir şekilde bilgilendirildiğinden söz edilemez Bu haksız bilgilendirmeme ve samimiyetsizlik devam ettiği sürece insanların gönül rahatlığı ile organlarını bağışlamalarını beklemek boşunadır Afiyet Bakanlığı ’nın hazırlık içinde olduğu yasa değişikliği de toplum nazarındaki şüpheleri artırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır
 
858,500Konular
982,386Mesajlar
32,979Kullanıcılar
kara kartalSon üye
Üst Alt